[ Kurdî   English   Francais                                 PROLETER DEVRÝMCÝLER KOORDÝNASYONU (PDK)  13-02-2025 ]
{ komunistdunya.org }
   Açýlýþ_sayfanýz_yapýn  Sýk_Kýllanýlanlara_Ekle

 Site Menü
   Ana Sayfa
   Devrimci Bülten
   Yazýlar / Broþürler
   Açýklamalar
   Komünist Hareketten
   Ýlerici / Devrimci       Basýndan
   Kitap - Broþür PDF
   Sanat
   Görüþler

 Arþiv - Ara
   Arþiv
   Sitede Ara

 Ýletiþim
   Baðlantýlar
   Önerileriniz

_ _
{ }


_ _
{ Son Yazýlar }
Devrimci ve Demokrat...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Say...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
EMPERYALÝZM VE TÜRKÝ...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrýmcý Bülten Sayý...
Devrýmcý Bülten Sayý...
Devrýmcý Bülten Sayý...
Devrýmcý Bülten Sayý...
Devrýmcý Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
Devrimci Bülten Sayý...
_ _
{  PDK Devrimci Bülten - Sayý 48 (2) }
| Devrimci BültenPKK’NIN YENÝ STRATEJÝK YAPILANMASI VE LÝBERAL YANILSAMALAR
(K. Erdem)

Özellikle son dönemde burjuva medyada giderek yoðun bir biçimde, “PKK’nýn politik ve askeri tasfiyesi”nin  an meselesi olduðu ve “sonu”nun yakýn olduðu propagandasý yapýlmaktadýr.  Bütün bu yanýlsamalarý güçlendiren durum ise, PKK Baþkanlýk Konseyi’nin “ateþkes”, “barýþçýl çözüm”, “toplumsal uzlaþma”, “Kürtlerin kimlik ve kültürel haklarýnýn tanýnmasý temelinde silah býrakma” vs.  gibi açýklamalarý olmuþtur.  Burjuva medyada bu durum, politik ve askeri zayýflýk olarak algýlanmýþtýr.
   
Gerçekten iþin özü nedir?
   
PKK, gerçekten burjuva medyanýn algýladýðý gibi, politik ve askeri olarak bir zayýflýk mý gösteriyor yoksa yeni bir politik ve askeri stratejinin ürünü olarak mý taktiksel olarak bu liberal söylemi kullanmaktadýr?
   
Bu sorunun teorik ve politik çerçevesinin  doðru bir þekilde bilince çýkartýlmasý oldukça önemli olup, gelecekte bölgede politik ve askeri güç  þekillenmelerinin alacaðý biçimleri kestirmek açýsýndan da önemlidir.
   
Bilindiði gibi PKK, 1990’larýn baþlarýndan itibaren ama özellikle de 1993 tarihindeki ateþkeste açýk bir þekilde liberal bir söylem kullanmaya baþlamýþtý. O zamandan beri, sürekli tartýþýlan nokta, PKK’nýn bu liberal politik söyleminin ne kadar stratejik ve ne kadar taktiksel olduðu idi.  Bu noktada kimse net bir þey söyleyemiyordu ama özellikle de PKK’nýn kendisi de belki bu noktada tam olarak ne yapacaðýný bilmiyordu.
   
1999 yýlýna gelindiðinde Abdullah Öcalan’ýn yakalanmasý PKK’daki liberal söylemi daha da arttýrdý ve PKK “Demokratik Cumhuriyet” liberal çizgisine tamamen çekildiðini beyan etti.  Hatta bu dönemde Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketi içerisinde ve hatta PKK’nýn kendi içerisinde bu liberal çizgiye karþý çýkan ve eleþtirenler oldu.  Biz de bu dönemde bu liberal söylemi eleþtirmiþtik ve hatta kanýmýzca bu ideolojik ve politik eleþtirilerimiz bu dönemde doðruydu.
   
Ama soruna baþka bir açýdan ve biraz da PKK açýsýndan bakarsak (biraz da empati yoluyla) sorunun bir baþka yüzünü görürüz.  PKK bu dönemde yoðun bir þekilde gerek Kürdistan’da gerekse de Ortadoðu ve dünyada bir politik ve askeri imha operasyonunun merkezine oturtulmuþtu.  Ve bu operasyona önderliði de Bill Clinton’un ABD’si yapýyordu.  O dönemlerde PKK’ya karþý bu imha operasyonunun genel politik çerçevesi kavranýlmadan, PKK’nýn niçin bu liberal söylemi kullanmak zorunda kaldýðýný ve onu buna iten nedenleri anlamak imkansýzdýr.
   
1999 yýlýnda A. Öcalan’ýn yakalanmasýna giden süreç, ABD’de  B. Clinton’un 1996 yýlýnda ikinci defa Baþkan seçilmesiyle baþladý. Ýkinci Baþkanlýk döneminde Clinton, ABD’nin Ortadoðu, Kafkasya, Orta ve Doðu Avrupa’ya daha  fazla aðýrlýðýný koymasý gerektiði görüþünü benimsedi.  Bu temelde de çabalarýný yoðunlaþtýrdý. ABD ve müttefiklerinin bu bölgelere olan baðýmlýlýklarýnýn gelecekte daha da artacaðý öngörüldüðü için (Bakü-Ceyhan boru hattý bu dönemde planlandý), bu bölgelerin Transatlantik Emperyalist Ýttifaký (TAEÝ) için “düzenlenmesi” hayati önem teþkil ediyordu.  Bunun için gerek Ortadoðu’da gerek Kafkasya’da gerekse de Orta Asya’da bazý rejimlerin devrilmesi ya da deðiþtirilmesi TAEÝ için zaruriydi.  Demokrat Parti bu rejim deðiþikliklerini daha çok bu rejimlerin içten çözülmeleri üzerine oturtmak istiyor ve ABD’nin bölgedeki askeri gücünü de, bu içten deðiþiklikleri destekleyen bir tamamlayýcý dýþ güç olarak düþünüyordu.  Zaten Irak’ta bu çalýþmalar I.  Körfez Savaþý’ndan beri çoktan baþlamýþtý ve B. Clinton’un Ýkinci Baþkanlýk döneminde de yoðunlaþtý.
   
Bu dönemde ABD’nin bir bölgesel stratejisi vardý.  Bu bölgesel strateji TAEÝ’nin uluslararasý stratejisine ekonomik, politik, askeri ve diplomatik olarak dayandýrýlan bir stratejiydi.  Buna göre ABD-AB güçlü ittifaký etrafýnda þekillenecek olan çeþitli bölgesel yapýlanmalar oluþturulacaktý.  Bu bölgesel yapýlanmalar, ABD-AB ittifakýna dayanacaktý ve böylece güçlü bir uluslararasý merkezden beslenecekti.  Bu temelde ABD, AB’ye daha dikkatli davranýyordu ve onu uluslararasý alanda daha fazla politik ve askeri sorumluluk almasý yönünde cesaretlendiriyor ve hatta onun Orta ve Doðu Avrupa’ya doðru geniþlemesini destekliyordu.  Böylece ABD-AB ittifaký temelinde, AB’nin geniþlemesi, dolaylý olarak ABD’nin ekonomik ve politik geniþlemesine de yardým ediyordu.  Bu dönemde ABD’nin Kafkasya, Orta Asya ve Ortadoðu politikasý, AB ile varolan güçlü ittifaka dayandýrýlarak kurgulanýyordu.
   
Bu bölgelerin daha fazla TAEÝ’nin ekonomik, politik, askeri ve kültürel egemenliði altýna girebilmesi için, buralarda varolan rejimlerin ya deðiþtirilmesi ya da devrilmeleri gerekiyordu.  Çünkü bu rejimlerin çoðu “Soðuk Savaþ” döneminin ürünü olup bir kýsmý da Sovyet Bloku’nun çöküþü sonrasýndaki politik boþluklarýn sonucunda daha “Batý” emperyalistlerinin bölgeye aðýrlýklarýný koyamadýklarý bir “ara dönem”in ürünüydüler.  Onun için bu rejimlerin yavaþ yavaþ TAEÝ’nin  çýkarlarý doðrultusunda “düzenlenmeleri” gerekiyordu.  Ýþte tam da bu noktada üç bölge ile (Avrupa, Kafkasya-Orta Asya ve Ortadoðu) sýnýra sahip tek ülke olan Türkiye, ABD’nin uluslararasý ve bölgesel stratejisinde kilit bir noktaya oturdu. Ama tek “jeostratejik” deðil “jeopolitik” olarak da. TAEÝ bu bölgelerdeki rejim deðiþikliklerini herhangi bir yönde ve biçimde deðil, burjuva demokrasisi yönünde ve biçiminde yapmak istiyordu. Burjuva demokrasisi böylece hem buralardaki diktatörlüklerin aðýr baskýlarý altýnda ezilen halklarýn politik eðilim ve enerjilerini harekete geçirecekti ve böylece bu rejimlerin iç çöküþlerini hýzlandýracaktý hem de bu hareketlerin kolayca ABD-AB ittifakýnýn “kanatlarý” altýna girmesini kolaylaþtýracaktý. Ama bunun için bu bölgelere açýlan Türkiye’nin  önce bu temelde politik ve ekonomik olarak dönüþtürülmesi gerekliydi ki, ona dayanýlarak diðer devletler içten çözülebilsin. Ýkinci Baþkanlýk döneminde B. Clinton bu stratejiye güçlü bir þekilde el attý. Onun  baþkanlýk döneminde önemli politik geliþmeler oldu:

  • 1993 yýlýnda Ýsrail ile Filistin Kurtuluþ Örgütü (FKÖ), ABD’nin aracýlýðý ile biraraya gelerek, sonucu iki devletli bir sürece evrilecek olan bir yol haritasý üzerinde anlaþtýlar: Oslo Süreci.
  • ABD Güney Kürdistan’da I.  Körfez Savaþý’ndan sonra Çekiç Güç aracýlýðý ile sürekli askeri varlýk bulundurmayý elde etti. 
  • 1997’nin baþlarýndan itibaren, ABD ve Ýngiltere’nin himayesinde, KDP ve KYB (Mesut Barzani ve Celal Talabani), önce Ankara’da, sonra da Londra ve Washington’da bir araya getirilerek aralarýndaki düþmanlýða son verildi. 
  • Yine ayný yýl ABD’nin desteði ile AB’nin Luxembourg Zirvesi’nde Türkiye’ye AB’ye Aday Adayý statüsü verildi. 
  • Ýran’da Hatemi’nin % 70 gibi bir oy oraný ile Cumhurbaþkaný seçilmesi Ýran’ýn içten çözülmeye baþladýðý yanýlsamasýna yolaçtý ve ABD bu hareketin baþarýya ulaþmasýna bel baðladý. 
  • KDP ve KYB’nin biraraya gelmesi tamamlandýktan sonra, PKK’nýn politik ve askeri tasfiyesine hýz verildi ve bunun sonucu olarak A.  Öcalan 1999’un baþýnda yakalandý. 
  • Yine ayný yýl ne tesadüftür (!) ki, ABD’nn güçlü desteði sayesinde Türkiye’ye AB’nin Helsinki Zirvesi’nde AB’ye Aday statüsü verildi. 
  • 1990’lý yýllar boyunca ABD, Bakü-Ceyhan boru hattýnýn yapýlmasý için büyük çaba harcadý ve Ekim 1998 yýlýnda ABD, Azarbeycan, Türkiye, Gürcistan, Kazakistan ve Özbekistan’ýn katýlmasýyla Ankara Deklarasyonu’nu yayýnladýlar. Bu ülkeler Bakü-Ceyhan boru hattýna tam desteklerini ilan ettiler. Anlaþma nihai biçimini ise Kasým 1999 yýlýnda Ýstanbul’da gerçekleþen ve B.  Clinton’un da imza töreninde hazýr bulunduðu Avrupa Güvenlik ve Ýþbirliði Örgütü Konferansý sýrasýnda aldý.
ABD’nin bütün bu politikalarýnýn PKK açýsýndan anlamý açýktý. ABD ve müttefiklerinin þekillendirmek istedikleri Ortadoðu’da PKK’ya yer yoktu.  ABD’nin amacý PKK’yý tamamen bitirmek deðildi, onun Kürdistan Ulusal Kurtuluþ Hareketi içerisinde marjinalleþmesini saðlayarak, liberal bir çizgiye gelmesini istiyordu.  Daha doðrusu ABD, PKK’nýn Türkiye’nin AB sürecine adapte olmasýný ve bazý liberal reformlar temelinde askeri faaliyetlerini durdurmasýný ve legal politik zeminde liberal bir politika gütmesini istiyordu.  Çünkü AB yolunda Türkiye de bazý liberal adýmlar atacaktý ve böylece hem Türkiye hem de PKK, AB müktesebatý çerçevesinde “ayný politik çerçeve” içerisinde “aþýrýlýklarýný” törpüleyeceklerdi.

ABD, PKK’nýn bu sürece adapte olmamasý halinde, KDP-KYB-Türkiye ve AB aracýlýðý ile onu bitereceðini gerek dolaylý gerekse de dolaysýz bir biçimde ona gösterdi.  Ýþte bu dönemde A.  Öcalan’ýn ortaya attýðý Demokratik Cumhuriyet fikri, PKK’nýn bu uluslararasý sýkýþtýrýlmasýnýn ürünüydü ve parti ölüm-kalým arasýna sýkýþmýþtý. Bu dönemde PKK’nýn söylemde liberal bir çerçeveye çekilmesi onu politik ve askeri tasfiyeden korumuþtur.

PKK’nýn 2000’li yýllarýn baþlarýnda içerisine çekilmiþ olduðu liberal Demokratik Cumhuriyet programý, PKK’ya bir yandan zaman kazandýrmýþ ve onun tasfiyesini durdurmuþtur, bir diðer yandan da TC devletini bir teste tabi týtmuþtur ve “topla oynama sýrasýný” ona vermiþtir. Yani onun demokratikleþme yönünde politik adýmlar atmasý noktasýnda kamuoyu baskýsýný arttýrmýþtýr.

“Topla oynama sýrasý” TC devletine geçince tam da bu noktada bu devletin çok önemli bir zaafýnýn olduðu ortaya çýkmýþtýr, ki biz bunu defalarca belirttik.  Türkiye gibi ülkeler “üstten reformlar” yoluyla demokratikleþemezler. Bunun olabilmesi için, çok olumlu iç ve dýþ koþullarýn olmasý gerekir, ki içinden  geçtiðimiz süreçte böyle bir durum söz konusu deðildir.

B. Clinton döneminin ABD’sinin, uluslararasý alanda PKK’yý sýkýþtýrmasýnýn ve bu temelde A. Öcalan’ý Türkiye’ye teslim etmesinin en önemli nedeni, PKK’nýn askeri eylemlerini belirli bir süre yokederek, Türkiye’nin AB doðrultusunda burjuva-demokratik reformlar yapmasýný kolaylaþtýrmaktý.  Türkiye, PKK ile yoðun bir savaþ içerisindeyken bu reformlarý yapamazdý. 1999 yýlýnda A. Öcalan’ýn yakalanmasý ve PKK’nýn bu temelde de askeri eylemlerini belirli bir süre durdurmasý ile Türkiye’nin bir “ateþkes süreci” içerisinde bu reformlarý daha kolay yapabileceði ve bundan dolayý iç siyasette fazla sorun yaþamayacaðý varsayýlýyordu.

TC devleti “üstten reformlar” yolu ile burjuva demokrasisine evrilmeye çalýþýrken, giderek Ýþbirlikçi Tekelci Burjuvazinin (ÝTB) kendi içerisinde düþmanca bir biçime bürünen bir politik bölünmenin ortaya çýktýðý görüldü ve bu politik bölünme bütün politik sistemi kilitlemiþ durumdadýr.

Ama Türkiye’de ÝTB içerisinde bu politik bölünmüþlüðü besleyen ve geliþtiren durum, uluslararasý alandaki önemli geliþmeler olmuþtur. 2000’li yýllarýn baþlarýndan itibaren, uluslararasý emperyalist sistemde çok önemli geliþmeler yaþanmýþtýr ve daha önce planlanan politikalarý deðiþikliðe uðratmýþtýr. 2000’li yýllarýn baþlarýndaki deðiþiklikleri kýsaca hatýrlarsak eðer:
  • ABD’deki Baþkanlýk seçimlerini Demokrat Parti kaybetmiþ ve ABD’nin yeni Baþkaný G. W. Bush olmuþtur. Böylece ABD’nin uluslararasý politikasýnda önemli deðiþiklikler olmuþtur.
  • SSCB’nin çöküþünden sonra kendi emperyalist kabuðuna çekilen Rusya, V. Putin ile emperyalist paylaþým savaþýna güçlü bir þekilde geri dönmüþtür.  
  • AB, dünyayý ilgilendiren bütün önemli politik sorunlarda, 2000’li yýllarýn baþlarýndan itibaren hep ikincil bir düzeyde kalmýþ ve iç birliðinin nereye doðru gideceðini (yani federal mý yoksa konfederal mý olacaðýný) dahi belirleyememiþtir. Bu dönemde ABD ile AB arasýnda ciddi görüþ ayrýlýklarý ortaya çýkmýþtýr. 
  • 11 Eylül 2001 saldýrýlarýnýn ardýnda, ABD, Afganistan ve Irak’a saldýrarak buralardaki rejimleri devirmiþtir. Ama ayný zamanda Ýran ve Suriye’ye saldýrýlarýn da altyapýsýný hazýrlamaya çalýþmýþtýr. 
  • 2002 yýlýnýn sonunda Türkiye’deki genel seçimleri AKP kazanarak tek baþýna hükümet oldu. 
  • Ukrayna ve Gürcistan’da TAEÝ yanlýsý rejimler iktidara gelmiþlerdir. 
  • Türkiye 1 Mart 2003 tezkeresinin reddi ile Irak’a kuzeyden bir cephe açýlmasýný önlemiþ ve bir tür “tarafsýzlýk” politikasý izleyerek, ABD’yi daha fazla KDP, KYB ve PKK’ya doðru itmiþtir. 
  • ABD’nin Afganistan ve Irak’taki maddi ve manevi kayýplarý hesaplanandan da fazla gerçekleþmiþtir ve bu durum ABD hükümetini iç ve dýþ politikada zor bir duruma sokmuþtur. 
  • Ýran nükleer silah elde etme doðrultusunda eskiye oranla büyük yol katetmiþtir. 
  • AKP’nin bölgede tarafsýzlýk politikasý izlemesi ve herkes ile dost olma çabasýnýn ortaya çýkmasý ve bu temelde ABD’ye eskiye oranla daha fazla mesafeli olmasýna yolaçmýþtýr. 
  • ABD’deki ekonomik kriz, dünya ekonomisini ve politikasýný derinden etkilemiþtir. Bu durum ABD’nin askeri harcamalarýnýn  düzeyini düþürmesini zorunlu kýlmakta ve onu müttefikleri ile daha fazla yakýnlaþmaya zorlamaktadýr.  vs…
Kýsacasý bugünkü emperyalist dünya B.  Clinton dönemindeki emperyalist dünya deðildir.  “Köprülerin altýnda çok sular akmýþtýr. ” Emperyalist sisteme, ABD ve müttefiklerini göreceli olarak dengeleyen ya da bu yönde çaba sarfeden Rusya ve Çin’in girmiþ olmasý, ABD’nin eski PKK politikasýnýn temelini giderek yoketmiþtir.  Küresel baðlamda emperyalistler arasýnda çeliþkilerin giderek keskinleþmekte olmasý ve bu çeliþkilerin dünyanýn çeþitli bölgelerinde kendisini “üretmesi”, PKK gibi hareketlere daha fazla manevra alaný açmýþtýr.
   
Ýþte PKK 1999 yýlýnda girdiði bocalama dönemini, liberal Demokratik Cumhuriyet programý ile zaman kazanarak atlatmaya çalýþýrken, dünya politikasýnda yaþanan geliþmeler, onu, bocalamadan yeni bir strateji geliþtirmeye doðru itmiþtir.

Bu noktada PKK, ABD’nin Ortadoðu’daki sýkýþmýþlýðýný ya da politikasýný, kendisi için tarihsel bir fýrsata çevirmeye çalýþmýþtýr. Bu noktada Güney Kürdistan ve Irak’ýn ABD tarafýndan iþgali onun için bir laboratuvar iþlevi görmüþtür.

G. W. Bush’un ikinci Baþkanlýk döneminde, Ýran’daki rejimin devrilmesi sorunu ön plana çýkmaya baþlayýnca ve Türkiye’nin buna direnmesi belli olunca, ABD’nin Ýran planlarýnda PKK’nýn yeri giderek hem daha fazla netlik kazanmýþ hem de aðýrlýðý artmýþtýr. Özellikle bu yýlýn Nisan ayýnýn baþlarýnda Brent Scowcroft ile yapýlan bir röportaj bunu açýkça ortaya koymuþtur.  “Türk-Amerikan Konseyi Baþkaný” olan ve Baba ve oðul Bush’un danýþmanlýðýný yapan General Brent Scowcroft, Akþam Gazetesi’nden Nagehan Avcý’ya verdiði bir mülakatta þunlarý söylemiþtir:
“Erbil'de nisan sonunda bir Kürt Kurultayý toplanacaðý ve orada PKK için tasfiye kararý çýkarýlacaðý iddia ediliyor.  Sizce bu mümkün mü?
Umut ediyorum mümkündür.  Bence en ideal durum ateþkes.  Sonuçta en azýndan Kürt Bölgesel Yönetimi ikna edilip, bir anlaþma imzalanacak ve sýnýr geçiþlerinin önüne geçilecek.  Bu meseleyi bitirmek için birçok yol var ama þu anda önemli olan PKK'dan kaynaklanan korkunç duruma son vermek.

PKK'nýn ateþkes ilaný, ABD'nin lehine mi demek istiyorsunuz?
Evet, kesinlikle öyle.

Neden? Ne deðiþti?
PKK ve kolu PEJAK, ayný zamanda Ýran'ýn aleyhinde de faaliyet gösteriyordu.  Biz bunun için onlara destek veriyor, hatta onlarý cesaretlendiriyorduk.  Ancak þimdi iþler deðiþti.  Kazanmak istediðimiz insanlara artýk zarar vermek istemiyoruz.  Ýran'ý yanýmýzda istiyoruz.

PKK'ya desteðe gerek kalmadý mý diyorsunuz?
Evet, Ýran'a karþý yeni bir yaklaþým var gündemde.  Bir de Irak Savaþý zamanýnda güneydeki cephelerde savaþýyorduk.  Kürt bölgesi, geri kalanlara göre oldukça sakindi.  Biz de gücümüzü PKK'nýn peþinden giderek harcamak istemedik.  Zaten öyle bir þey mümkün de deðildi. ”
B. Scowcroft’un itiraflarýndan ABD ile PKK arasýnda bir þeylerin anlaþmasýnýn yapýldýðý (ki bu dönemde kendisi G. W. Bush hükümetinin Dýþ Ýstihbarat Kurulu Baþkanlýðý’ný yürütmekteydi) açýkça görülmektedir.  O bunu elbette gizlilikten dolayý “cesaretlendirme” gibi ince bir sözcük oyunu ile gizlemektedir. Brent Scowcroft bu açýklama ile ayný zamanda dezenformasyon da yapmak istiyor.  G. W. Bush döneminde bunun olduðunu ama Barack Obama ile bunun artýk bittiðini demeye getiriyor.  Ama aslýnda bu politikanýn deðiþmeyeceðini, Türkiye ile PKK arasýnda “en ideal durumun ateþkes” olduðunu söylemesiyle de dolaylý olarak aslýnda itiraf etmiþ olmaktadýr.
   
B. Scowcroft’un bir diðer “cinliði”, Ýran hakkýndaki açýklamalarýdýr.  ABD’nin “Ýran’ý kazanmak istediði ve yanýnda görmek istediðini” belirtmesi sadece demogojiden baþka bir þey deðildir.  ABD’nin Ýran noktasýnda en iyi bildiði þey, geçmiþte Hatemi’nin Cumhurbaþkanlýðý dönemi de göstermiþtir ki, Ýran’ýn “üstten” demokratikleþemeyeceðidir.  Türkiye gibi bir ülke TAEÝ ile güçlü ekonomik ve politik baðlarý olan bir ülke dahi bu üstten demokratikleþmeyi yapamýyorsa, Ýran bunu hayli hayli yapamaz. Bunu gerek B. Scowcroft gerekse de ABD çok iyi bilmektedir.  Onun için ABD, Ýran’da muhalefet hareketlerini destekleyerek, Ýran’ý içten çözmeye çalýþacaktýr. Bu muhalif hareketler içerisinde PKK ve PJAK’ýn yeri de önemlidir. PJAK’ýn gücünü Ýran’a yönlendirebilmesi için ise, PKK’nýn Türkiye ile ateþkes getirecek bir çerçevede anlaþmasý gerekmektedir. Onun için B. Scowcroft en ideal durumun ateþkes olduðunu belirtiyor.
   
B.  Obama’lý ABD, Ýran rejimini, Irak ve Afganistan’daki gibi dýþarýdan bir askeri zor yolu ile devirmeyeceðinin garantisini vererek, rejimin güvenlik bahanesi ile içeride muhalif hareketlerin bastýrýlmasýnýn ve rejimin katýlaþmasýnýn önüne geçmek istemektedir. Güvenlik kaygýsý olmayan rejim, kaçýnýlmaz bir þekilde liberal reformlarý gündeme getirecek ve bu reformlarýn tartýþýlmasý ise rejimi içten kemirecektir. Bu muhalif hareketleri de ABD ve müttefikleri “örtülü operasyonlar” ile destekleyeceklerdir.
   
Ýþin aslý budur ve bu politikada PKK’nýn önemi ortadadýr. Ama bu politikanýn gerçekleþebilmesi ise, PKK ve Türkiye arasýndaki bir ateþkese baðlýdýr ve ancak AB’ye üyelik doðrultusunda ilerleyen ve bu temelde politik olarak esneyen bir Türkiye, PKK ile dolaylý anlaþmayý yapabilir. Son dönemlerde B. Obama’lý ABD’nin Türkiye’ye AB üyeliði doðrultusunda vermiþ olduðu güçlü politik desteðinin altýnda yatan nedenlerden bir tanesi de (elbette tek neden bu deðil) iþte bu Ýran politikasý ile olan karmaþýk baðlantýdýr.
   
B. Clinton dönemindeki ABD de böyle ince planlar kurdu ama bunlar gerçekleþmedi. Tarihsel sürece önceden bilinmeyen çok önemli unsurlar girdi.  Bugün de bu durum olasýdýr.  AKP’nin devrilmesi ve Türkiye’nin koyu bir milliyetçiliðe kaymasý halinde bu politika iþlemeyebilir.  Bu durumda ABD’nin bu ince politikasý çýkmaza girebilir.  Türkiye’nin bastýrmasý ile ABD-PKK iliþkileri zayýflayarak kopma noktasýna gelebilir.  Ýþte bu andan itibaren PKK kendisine baþka bir yön çizmek durumunda kalabilir.
   
B. Clinton dönemindeki gibi PKK bu sefer kendi kabuðuna çekilmez.  Rusya-Çin-Ýran ve ABD  ve müttefikleri arasýndaki çeliþkiye göre pozisyon alarak ve bu sefer Ýran ile bir ateþkes anlaþmasý arayarak (ki bunu daha kolay yapabilir) ve PKK’yý tekrar güçlü bir þekilde canlandýrarak, Kuzey Kürdistan’daki savaþý Türkiye’nin hayal dahi edemeyeceði bir düzeye yükseltebilir. Bu tarihsel olarak, emperyalist dünya politikasýndaki yarýlmadan dolayý mümkündür.  Son on yýlda dünya politikasýndaki yeni politik girdiler TC devletinin deðil PKK’nýn lehine olmuþtur.
   
Ýþte son dönemlerde PKK baðlamýnda ortaya çýkan yeni geliþmelerin mantýðý budur.  Hiç kuþkusuz süreç bunun ne kadar doðru olup olmadýðýný hepimize kýsa bir zaman sonra gösterecektir.  


Devrimci Bülten Sayý 48, Devamý...  


|
_ _