[ Kurdî   English   Francais                                 PROLETER DEVRİMCİLER KOORDİNASYONU (PDK)  28-05-2023 ]
{ komunistdunya.org }
   Açılış_sayfanız_yapın  Sık_Kıllanılanlara_Ekle

 Site Menü
   Ana Sayfa
   Devrimci Bülten
   Yazılar / Broşürler
   Açıklamalar
   Komünist Hareketten
   İlerici / Devrimci       Basından
   Kitap - Broşür PDF
   Sanat
   Görüşler

 Arşiv - Ara
   Arşiv
   Sitede Ara

 İletişim
   Bağlantılar
   Önerileriniz

_ _
{ }


_ _
{ Son Yazılar }
Devrimci ve Demokrat...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Say...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
EMPERYALİZM VE TÜRKİ...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
_ _
{   PDK Devrimci Bülten - Sayı 49 (5) }
| Devrimci Bülten
KÜRT ULUSAL SORUNUN ÇÖZÜMÜNDEN NEYİ ANLAMAK NEYİ ANLAMAMAK GEREKİR (K. Erdem)

I-Giriş


Büyük bir liberal propaganda AKP Hükümeti eliyle birden bire bütün toplumu etkisi altına aldı. "Artık kan dökülmesin", "Analar ağlamasın ", "Artık barış olsun" sloganları ile toplumun büyük çoğunluğu bu liberal politik yola kanalize edilmek istenmektedir.

İleri sürülen sloganları biçimsel olarak da olsa kabul etmemek elde değil. Gerçekten de Kürt Ulusal sorununda barışçıl bir çözümü en çok komünist ve devrimciler istemektedir. Ancak AKP hükümetinin liberal barış söylemini açtığımızda ve gerçek içeriğini açığa çıkardığımızda bunun Kürt Ulusal hareketine uzatılmış bir havuç olduğunu ve onun tasfiyesini hedeflediğini hemen görürüz. Bu tasfiye hareketinde Türk liberal burjuva ve aydınları ama aynı zamanda bazı Kürt liberal aydınları da büyük bir gayretkeşlikle ve "ukalalıkla" AKP hükümetinin ardında sıralanmışlardır.

AKP'nin liberal reformları tek İşbirlikçi Tekelci Burjuvazi (İTB) içerisindeki milliyetçi ve militarist unsurları hedeflememekte ama aynı zamanda PKK'nın tasfiyesini ve devrimci hareketin pasifize edilmesini de hedeflemektedir. Bu liberal reformları da ABD ve AB emperyalistlerinin yardımı ve işbirliği ile pratiğe geçirerek Türkiye'yi daha fazla bu emperyalistlerinin egemenliği altına sokmak istemektedir.

AKP'nin liberal barış söyleminin altında Kürt ulusunun tarihsel haklarının tasfiyesi ve onun boyunduruluk altına alınması yatmaktadır. Bütün bu tasfiye hareketini de ABD'den Avrupa'ya ve Kuzey ve  Güney Kürdistan'a kadar olan geniş bir coğrafyada hayata geçirmek istemektedir.

AKP'nin hayata geçirmek istediği liberal reformlar ulusal sorunda, "Kültürel Özerklik" diye bileceğimiz bir çerçeveye sahiptir. Özü itibariyle Türk şovenizmini değişik bir biçimde tekrar güçlendirmeyi ve yapılandırmayı öngörmekle birlikte, ulusal hareketi de pasifize etmeyi öngörmektedir.

Ulusal Kültürel Özerklik politikası aslında Kürt liberal burjuvazisinin Kürt küçük-burjuvazisinden koparılması için devreye konulmuş bir politikadır. Amacı Kürt liberal burjuvazisi ile Kürt küçük-burjuvazisinin politik ittifaklık ilişkisini yoketmek ve böylece ulusal hareketin tasfiyesini geliştirerek onun toplumsal ve tarihsel taleplerini T. C. devletinin liberal esnemesi ile aynı düzeye getirmektir.

İTB'nin bir kesimi (AKP), ulusal kültürel özerklik temelinde bazı reformlar yapılmaksızın Kürt Ulusal hareketinin bölünemeyeceğini anlamıştır. Kürt liberal burjuvazisi politik yönden az çok tatmin edilmeden küçük-burjuvaziden kopmayacağı anlaşılmıştır. Onun için bu sınıfın İTB tarafından kazanılması bu mümkün değilse en azından tarafsız hale getirilmesi içinden geçilen süreçte en önemli politik sorunlardan biri olarak ortaya çıkmıştır.

II-Liberalizm ve Kültürel Özerklik

Kürdistan'da küçük-burjuvazi ile işbirlikçi Kürt burjuvazisi ve sömürgeci İTB arasında toplumsal ekonomik olarak yeralan bir orta burjuva sınıf vardır. Bu sınıf sömürgeci ekonomik ilişkiler zemininde ortaya çıkmıştır ve hem sömürgeci sınıflar ve onların uluslararası emperyalist dayanakları ile hem de Kürt halkının geniş kesimleri ile yoğun ekonomik ilişkilere sahiptir.

Kürt liberal burjuvazisinin Kürdistan'da politik uyanışının, Ulusal Kurtuluş Hareketi'nin politik ve askeri olarak dorukta olduğu bir dönemde yani 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında ortaya çıkmış olması tesadüf değildir. Üstelik de SHP içerisinden çıkması ve gelişmesi de bu yönde oldukça anlamlıdır. Bundan şu sonuç ortaya çıkar: Kürdistan'da bu sınıf sömürgeci ekonomik ve politik ilişkiler temelinde ortaya çıkmıştır ve bu tarihsel temelin köklü bir altüst oluşunu istememektedir.

Bu sınıf Kürdistan'da şu unsurlardan oluşur: küçük ve orta boy üretim  sahiplerinden, orta ölçekli ticari işletmelerden, acentalardan, burjuvalaşmakta olan toprak ağalarından ve serbest meslek sahiplerinden vs. Kendiliğinden anlaşılır ki bu sınıf sömürgeci ilişkilerin ürünüdür ve bu ilişkilere göbekten bağlıdır ve belirli ölçülerde  bu ilişkilerin devamından yanadır.

Bu sınıfın en büyük korkusu bu ilişkilerin radikal bir şekilde alt-üst olmasıdır. Özellikle de Kürt ulusunun halk katmanları içerisinden gelişecek ve Kürdistan'ı sömürgeci ilişkilerden koparacak bir hareketten büyük rahatsızlık duymaktadır. Böyle bir radikalleşmenin ortaya çıktığı durumlarda bu sınıf her zaman ortaya çıkarak hareketi "yumuşatmaya " çalışmakta ve radikal taraflarını törpülemek istemektedir.

Bu sınıf politik olarak ortaya çıktığı andan itibaren, ulusal kurtuluş hareketi ona karşı bir politik tutum geliştirme sorunu ile karşı karşıya kalmıştır. Ulusal kurtuluş hareketi ona karşı dışlayıcı olmaktan ziyade daha yumuşak bir politika izleyerek onunla ittifaklık aramış ve kurmuştur. Bu ulusal kurtuluş hareketi açısından doğru bir politikadır. Çünkü bu sınıf, sınıfsal yapısından dolayı özellikle Kürdistan'ın kentlerinde etkindir ve ulusal hareket bu sınıf aracılığı ile zayıf kaldığı Kürdistan kentlerinde büyük bir politik nüfuz elde etmiştir.

İkinci olarak bu sınıf ile ittifaklık, onun olumsuz eğilimlerinin dizginlenmesine de yardımcı olmuştur. Başı boş kalacak bir liberal hareket, sömürgeci güçler ile anlaşmanın yollarını arayarak ulusal hareketin tasfiyesine neden olabilir.

Kürt liberal burjuvazisi sınıfsal konumundan dolayı ikili bir politika uygulamaktadır. Bir yandan sömürgeci güçler ile yaygın ilişkilere sahiptir ve bir yandan da ulusal kurtuluş hareketi ile yaygın ilişkilere sahiptir ve yeri geldiği zaman kendi sınıfsal konumunu güçlendirmek ve payını daha da geliştirmek  için her iki tarafı da birbirine karşı kullanacak ve en  güçlünün yanında yer almaya çalışacaktır.

Şurası kesindir ki, ulusal kurtuluş hareketinin politik ve askeri olarak tasfiyesini gördüğü andan itibaren onun ile ittifaklık ilişkisini çözecek ve sömürgeci güçlere daha çok yaklaşacaktır. Ancak bunun tersi de doğrudur. Bağımsız bir Kürdistan ihtimalini gördüğü ve buna kanaat getirdiği andan itibaren de sömürgeciler ile olan  ilişkillerini de kopararak bağımsız Kürdistan özgülünde kendini daha da geliştirmek isteyebilir. Bunun tarihte bir çok örneği mevcuttur.

Bugün içinden  geçtiğimiz süreçte Liberalizmin Kültürel Özerklik programı aynı zamanda sömürgeci güçler ile ilişkileri devam ettirmenin de programıdır. Bu noktayı asla akıldan çıkarmamak gerekir.

Eğer Kürt liberal burjuvazisi şimdilik AKP'nin Kültürel Özerklik programına mesafeli kalıyorsa, bunun nedeni, ulusal kurtuluş hareketi içerisinde politik hegemonyanın kendisinde olmamasından dolayıdır.

III-Kültürel Özerklik Ve Burjuva Demokrasisi

Az yukarıda da belirttiğimiz gibi, AKP hükümetinin Kültürel Özerklik programı egemen politik ilişkilerin yani politik demokrasinin yeni bir biçime sokulmasıdır ve  bu temelde gerek iç politikada gerekse de dış politikada yeni güç dengelerinin kurulmasıdır da aynı zamanda. AKP'nin T. C. Devletini üzerine oturtmak istediği politik biçim burjuva demokrasisidir ve bunu gerçekleştirme gücünün olup olmaması başka bir sorundur.

AKP burjuva demokrasisi aracılığı ile hem içeride politik sistemin üzerine oturduğu toplumsal temeli değiştirmek istemektedir hem de dış politikada yeni politik ilişki ve bağlar kurmak istemektedir. Ancak ne var ki çoğu zaman bu ikisi birbirine bağlı gelişmektedir ve birbirini koşullandırmaktadır.
İşte AKP'nin Türkiye'yi burjuva-demokratik bir biçime sokabilmesi için hem içeride hem dışarıda yeni bağlaşıklar bulması gerekmektedir. Dışarıda bu AB üyeliği etrafında elde edilecek olan ABD-AB emperyalistlerinin desteğidir. İçeride ise Türk ve Kürt liberal burjuvazisinin desteğidir. Bu olmaksızın bu politik dönüşümü gerçekleştiremez. Ama bu bağlaşıkların gerçekleşebilmesi için TC devletinin burjuva-demokratik reformlar aracılığı ile bir politik dönüşüme uğraması zorunludur. Ama bu reformlar devreye sokulduğu andan itibaren de milliyetçi ve muhafazakar politik çevrelerden büyük bir direniş ile de karşılaşmaktadır.

Bu noktada çok ilginç bir çelişki göze çarpmaktadır: AKP'nin hedeflediği burjuva demokrasisi ile buna götürecek politik araçlar arasında bir çelişki mevcuttur.

Liberalizm özünde burjuva demokrasisini öngörür ve onun ile bir politik bağlaşıklık burjuva demokratik bir politik düzenin yerleşmesi ve sürdürülmesi  için zorunludur. Ancak Türkiye'nin mevcut politik sistemi bazı liberal reformları gerçekleştirmek noktasında dahi esnememekte ve bu liberal reformlarda ısrar edildiği taktirde İTB içerisinde keskin bir bölünmeye neden olmaktadır. Ama liberal burjuvazinin kazanılması Avrupa'dan Güney Kürdistan'a kadar olan bölgede yeni bir politik ve ekonomik düzenin kurulması açısından zorunludur ve ABD-AB'nin bölge ve dünya politikaları ile uyumlaşma noktasında da gereklidir.

Demek ki AKP'nin Türk ve Kürt liberal burjuvazisini liberal reformlar etrafında kazanma hedefi ne uluslararası emperyalistlerinin dünya ve bölgeyi yeniden yapılandırma (ki doğal olarak kendilerine daha sıkı bağlamadır bu) hedeflerinden ne de İTB içerisindeki iktidar mücadelesini kendi lehine sonuca bağlama çabalarından bağımsızdır.
 

IV-Liberalizm ve Uluslararası Emperyalizm

Uluslararası Emperyalizm çağında liberalizm, bir kısım emperyalistlerin (örneğin ABD ve müttefiklerinin) ekonomik, politik, askeri ve kültürel yayılmacılığını geliştirmekte ve ona hizmet etmektedir. Farklı ekonomik gelişme aşamalarına sahip olan emperyalist dünya ekonomisinde, liberal anlayış ve onun prensiplerinin uygulanması, doğal olarak en güçlü devletlerin işine yaramaktadır. Çünkü ekonomik, politik ve askeri olarak en güçlü olan devletler, liberal işleyişin sonucunda zayıfların konumunu daha da sarsmakta ve onları zamanla kendi nüfuzları altına almaktadırlar.
Liberalizm sürekli bir şekilde giderek tekelleşmenin boyutlarının gelişmesine neden olur ve bunun sonucu olarak da bir avuç emperyalist devletin dünya çapında ekonomik, politik ve askeri tahakkümüne yol açar ki, Marksist literatürde bu Mali-Oligarşi olarak adlandırılır.

Emperyalist dünya ekonomisi içerisine daha köklü ve derinlemesine yayılan devletler aynı zamanda daha esnek bir politik sistem (burjuva demokrasisi) yaratma ve sürdürme olanağını da elde ederler. Bir kısım emperyalist devletlerin burjuva-demokratik yapılarının istikrarı, dünya ekonomisi içerisindeki ekonomik güçlerinin sonucudur ve bu tarihsel temel tarafından desteklenmektedir. Onun için bu bir kısım emperyalist, burjuva demokrasisinin ve buna hizmet eden liberalizmin şampiyonluğunu yapmaktadırlar. Liberalizm bu emperyalist devletlerin tarihsel çıkarlarına hizmet etmediği andan itibaren yani ekonomik ve politik yayılmacılığı teşvik etmediği ve kamçılamadığı andan itibaren, bu devletlerin tekelci sermayeleri tarafından terkedilecekleri tartışmasızdır.

Bugün uluslararası emperyalist sistem içerisinde burjuva demokrasisi ve liberalizm Transatlantik Emperyalist İttifakı’nın (TAEİ), Rusya, Çin, İran, Kuzey Kore, Suriye, Ermenistan, Beyaz Rusya vs. gibi ülkeleri zayıflatmak ve çözmek için kullandıkları bir tarihsel politik ve ekonomik kaldıraçtan başka bir şey değildir.

Burjuva demokrasisi ve liberalizmin nüfuz ettiği toplumlar, şu ya da bu şekilde TAEİ’nin etki alanı içerisine çekilmekte ve onların egemenlikleri altına girmelerine neden olmaktadır. Bu tarihsel alanın bu emperyalist devletler tarafından tutulmuş olması, onların karşısında olan devletleri, burjuva demokratik olmayan totaliter anlayış ve rejimlere doğru itmektedir.
Uluslararası emperyalist sistem içerisinde, bütün burjuva sınıfların çıkarları iç içe geçmiştir ve burjuva sınıfların küçük ve orta tabakaları (bu orta tabakalardan İşbirlikçi tekelci sermayeyi (İTB) anlamak gerekir), kendi çıkarlarını ancak büyük burjuvalara (uluslararası tekellere) dayanarak koruyabilmektedirler.

AKP’yi ve bununla birlikte İTB’nin bir kısmını, Türk ve Kürt liberal burjuvazisi ile tarihsel bir politik uzlaşmaya iten ve buna destek veren TAEİ’dir. Bu sonuncuları AKP’yi, kendi bölge ve dünya politikalarına katkı sağladığı müddetçe destekleyeceklerdir.

AKP’nin liberal politik açılımları aynı zamanda dış politik desteğin sürdürülmesi ve bu temelde iç politikada yerinin sağlamlaştırılmasıdır. İç politikanın dinamikleri dış destek tarafından güçlendirilmekte ve üretilmektedir. Bundan dolayı AKP’nin, ABD ve müttefiklerinin bölge ve dünya politikasındaki çıkarlarını az çok tatmin etmesi gerekmektedir ki, bu durum liberal politik açılımlar yapmayı gerektirmektedir. Bu liberal açılımlar ABD ve müttefiklerinin bölge ve dünya politikasında nüfuzlarının artmasına ve gelişmesine neden olarak, uluslararası politik pozisyonlarının sağlamlaşmasına neden olmaktadır.

Örneğin AKP’nin önüne yine aynı şekilde 1990’lı yılların sonundaki hükümetlerin önüne Kürt sorununda liberal açılımlar yapmayı ve yine Ermenistan ile “normalleşme” politikasını (ki bu politika ilk defa 1999 yılında öngörüldü ve 1999 Kasım ayında B. Clinton’un da katıldığı İstanbul’daki AGİT zirvesinde imzalanması planlandı. Ancak Rus destekli Ekim 1999 Parlamento baskını ve sekiz milletvekilinin öldürülmesi ki biri Meclis Başkanı’ydı, bu sürecin rafa kaldırılmasına neden oldu) koyan ABD ve AB’dir. Ermenistan ile “normalleşme” Güney Kafkasya’da ve özellikle Ermenistan’da Rus nüfuzunun yokedilmesini hedeflerken;Kürt sorununda liberal açılımlar, bir yandan Türkiye’nin AB’ye üyeliğini kolaylaştırarak “Batı”ya daha sıkı bağlanmasına neden olacaktı; diğer yandan da ABD-AB burjuva demokratik Türkiye’ye dayanarak İran, Irak, Suriye ve yine  Kafkasya ve Orta Asya’daki rejimlerin içten çözülmelerini sağlayacaklardı. Bugün ise bunlarla birlikte ABD’nin Irak’tan çekilmesi durumunda bölgenin TAEİ çıkarları doğrultusunda istikrarına ve eşanlı olarak İran’ın kuşatılmasına yardım edecektir.

Bundan dolayı AKP’nin atmak istediği liberal politik adımlar, TAEİ’nin bölgede nüfuzunu geliştirme politikasından ayrı değildir ve tam tersine buna hizmet etmektedir vede zamanla emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda bedeli yüksek politikaları gündeme getirecektir.

Bu tür bedeli yüksek politikalar, emperyalistler arasındaki çelişkilerin, savaş yoluyla (dolaylı da olsa) çözülmeye başlaması ile birlikte gündeme gelecektir, ki bu durumda buna angaje olmayan bir burjuva politik yapı kaçınılmaz bir şekilde kendi ipini de çekmiş olacaktır.


V-İTB İçerisindeki İktidar Mücadelesi ve "Kültürel Özerklik"

AKP’nin Kürt ulusal sorunundaki liberal “Kültürel Özerklik” politik taktiği hiç kuşkusuz ABD-AB desteklidir. Bu taktiğin içeride temel hedefi de, ordu ve Milliyetçi Cephe (MC) karşısında toplumsal konumunu geliştirme, güçlendirme ve onları toplumsal açıdan kuşatmadır.

AKP’nin ordu ve MC’nin gücünü ulusal düzeyde kırma ve tam iktidar olması, seçimlerde sürekli birinci parti çıkmasına ve ezici üstünlüğüne bağlı olmakla birlikte, devlet kurumları içerisinde bu zaman zarfında kadrolaşmasına bağlıdır. Onun için “ulusal” çapta gelişmesini ve güçlenmesini önleyen en önemli faktör Kürt sorunu ve Kuzey Kürdistan’dır. K. Kürdistan’da BDP’den sonra en güçlü parti AKP’dir. Burada da politik gücü arkasına aldığı andan itibaren, ordu ve MC karşısında daha da güçlenecek ve onları tamamen alt etme imkanına kavuşacaktır.

Kürt ulusal sorununda bu politik adım, kendi içerisinde bir çok çelişkiler içermektedir. Bundan dolayı başarı şansı oldukça zayıftır. Bu politika bir yandan ordunun ve MC’nin kuşatılmasını öngörürken ; diğer yandan da PKK’nın politik ve askeri olarak tasfiyesini ve BDP’nin de zayıflatılmasını öngörmektedir. Bu üçünü aynı anda ve tek dış destek ile gerçekleştirmek isteyen bir politik hareketin pek başarı şansı yoktur.

Bunun nedeni Kürt ulusunun ve halkının bu anlayışı pek benimsememesidir. PKK’ya zorla boyun eğdirmek yine aynı şekilde BDP’yi içten bölerek zayıflatmak ve bu temelde K. Kürdistan’da hakimiyet kurmak, kısa dönemli olarak başarılı olsa da, orta ve uzun vadede başarısızlığa mahkumdur. Bunun nedeni dünya emperyalist politikasında giderek ortaya çıkan kutuplaşma ve yarılmadır. Bu durum PKK’nın bitirilmesini imkansız kıldığı gibi, AKP’nin konjonktürel olarak almış olduğu dış desteği daha kırılgan hale getirmektedir.

Kısacası AKP’nin bu liberal politik taktiği, iktidarı tam ele geçirme mücadelesi doğrultusunda atılan bir adımdır ve ordu ve MC’nin politik direncini kırmaya yöneliktir. Bunu başaramadığı andan itibaren bu açılım da duracaktır. AKP’nin liberal politik adımlar aracılığı ile liberal burjuvaziyi ve onunla birlikte de halkın geniş tabakalarını kendi siyaseti etrafında toplama ve ordu ve MC’yi toplumsal olarak kuşatma taktiği, İTB içerisinde ortaya çıkan çelişkilerin keskinleşmesinin sonucudur ve İTB’nin tarihsel yapısına temelden bağlıdır. Bu taktikler iktidar mücadelesi etrafında gelişmektedir ve bu mücadeleye sıkı sıkıya bağlıdır.

Bu durum aynı zamanda İTB içerisinde uzun zamandan beri oluşan tarihsel blokun çatlamaya başladığını da gösterir. Başka makalelerde defalarca belirttiğim gibi, İTB’nin iç çelişkilerinden dolayı (emperyalist dünya ekonomisinin ve politikasının sonucudur) bu tarihsel blokun zayıflaması ve dağılması yani İTB içerisinde onun bütün katmanlarının (küçük, orta ve büyük) oluşturmuş olduğu güç blokunun dağılması, devletin halk üzerindeki kontrolü ve denetiminin zayıflamasına neden olacaktır ki, orta vadede devrimci hareketin gelişmesine ve güçlenmesine neden olarak bir devrimci duruma yolaçacaktır.

VI-Komünist Hareket ve “Kültürel Özerklik”

Bu noktada komünist hareket açısından önemli bir sorun belirmektedir: Liberal bir program olan Kültürel Özerklik ve yine burjuva demokratik reformlar karşısında komünist hareketin politik duruşu ne olmalıdır?  AKP’nin bu politik adımları, onun bağlı bulunduğu emperyalistlere içeride ve dışarıda hizmet etmektedir, o zaman bu reformlara karşı mı çıkmak gerekir?

Bütün sorun gelip, burjuva demokrasisi karşısında ideolojik ve politik bağımsızlığın nasıl korunması gerektiği sorununa bağlanır. Komünist hareket devrimci talepler ile reformist talepler arasındaki ilişkiyi doğru ele alıp çözümleyemediği sürece, politik olarak savrulması kaçınılmazdır.

Bir Marksist reformlar için mücadele etmeksizin, komünist hareketin politik olarak gelişemeyeceğini ve halkın geniş tabakaları içerisinde kök salamayacağını iyi bilir. Ama reformlar için mücadele etme, zamanla onların amaçlanmasına götürerek, reformizmin kapılarının ardına kadar açılmasına da neden olabilir. Bu  noktada doğru politik orantıların tutturulması önemlidir.

Komünist hareket devrimci talepler perspektifi temelinde reformları ele almalıdır ve bu reformaları devrimci taleplere bağlamasını bilmelidir. Komünistler burjuva-demokratik reformların kendisine karşı olamazlar. Tarihin gelişim seyri içerisinde bu burjuva demokratik reformlara yaslanmadan ve onların üzerinden yükselmeden sosyalist devrim için kitleler eğitilemezler. Komünistler, burjuva-demokratik ve liberal reformaların kendisine değil, onların yetersizliğine vurgu yapmalı, emperyalistler ve onların işbirlikçileri tarafından  alçaltılmasına, içlerinin boşaltılmasına karşı mücadele etmelidirler.

Kim Kürtçenin ve yine diğer milliyetlerden olanların serbestçe devlet ve özel televizyon ve radyolarda kullanılmalarına karşı olabilir? Yine kim Kürtçenin seçmeli ders olarak eğitim sistemine girmesine karşı olabilir?  Yine kim Kürtçe yer adlarının iadesine karşı olabilir? Hiçbir devrimci buna karşı olmaz. Ama bu tür liberal reformlar sorunun temelini de ortadan kaldırmaz ve yetersizdir. İşte eleştiri ve teşhir bu yetersizliğe yönelmelidir. Yani burjuva-demokratik ve liberal reformların biçimine değil içeriğine karşı eleştiriler ve teşhirler yöneltilmelidir. Bu ise emperyalist dünya ekonomisini ve siyasetinin teorik olarak doğru bir biçimde ortaya serilmesi ve teşhir edilmesi ile mümkündür.

Bugün emperyalistlerin elinde burjuva demokrasisi, tarihin gelmiş geçmiş en büyük ekonomik krizi ve bundan kaynaklanan yüzmilyonlarca insanın sefaletine neden olmaktadır. Yine emperyalistler arasında nüfuz ve paylaşım mücadelesi ve bunun sonucu olarak Afganistan’da, Irak’ta, Balkanlar’da, Kafkasya ve Orta Asya’da, Afrika’da, Avrupa’da ve Uzakdoğu Asya’da milyonlarca insanın ölümüne neden olmakta/olmuştur. Yine burjuva demokrasisi bütün insanlığın ortak sorunu olan doğanın müthiş tahribine katılmıştır ve bunda başı çekmektedir vs. bütün bunlar burjuva demokrasisinin eserleri değilmidir?  Burjuva demokrasisi giderek tarihsel ve dünya çapında artık üstesinden gelemeyeceği sorunlar yumağının içerisinde boğulmaya başlamıştır.

Bugün burjuva demokrasisi TAEİ’nin elinde, diğer emperyalist kampı zayıflatmanın ve kuşatmanın yani dolaylı emperyalist savaşı sürdürmenin politik aracı konumuna gelmiştir. Burjuva demokrasisi kapitalizmin şafağında burjuvazinin elinde feodal düzeni zayıflatan ve yıkan ilerici bir politik hareketken, çağımızda, bir emperyalist grubun diğer emperyalist grubu altetmesine olanak sağlayan bir politik biçime bürünmüştür ve bütün ilerici tarafını kaybetmiştir.

Komünist hareket eğer Kürt ulusal sorununda reformizmden sakınmak istiyorsa, ulusal soruna yaklaşımını, ulusal bir sosyalist devrim perspektifi temelinde değil, uluslararası sosyalist devrim perspektifi ve bunun ulusal, bölgesel ve uluslararası ihtiyaçları doğrultusunda ele almak zorundadır. Bundan dolayı komünist hareket, Kürt ulusal sorununu dünya sosyalist devrimi ile bağlantılı olarak ele almalı ve yaklaşmalıdır.

Bugün emperyalistlerin ve onların işbirlikçilerinin Kürt ulusal sorununa yaklaşımları, burjuva-demokratik bile değildir. Bazı liberal reformlar ile Kürt ulusal hareketinin boğulması istenmekte ve bu noktada Kürt ulusunun kültürel içerikli reformlar ile yetinilmesi istenmektedir. Kürt ulusunun tarihsel ihtiyaçları, bu liberal reformlar ile tatmin edilemeyecek kadar yüksek ve kapsamlıdır. Onun için Kürt ulusunun bağrındaki devrimci ateş bastırılsa da derinlerde yanmaya devam edecektir ve kendisine hep çıkış yolu arayacaktır.

Emperyalistler ve onların işbirlikçileri, Kültürel Özerklik programı ile Kürt ulusunun bağımsızlık çabalarını boğarlarken, komünistler politik hak eşitliği temelinde, Kürt ulusunun bağımsızlığını ve ayrı devlet kurma hakkını ve hatta Birleşik Kürdistan sloganını benimsemelidirler.

AKP’nin kültürel reformlar temelinde “Türk ve Kürt kardeşliğini” ilan etmesi tek kelime ile sahtekarlıktır. Çünkü “kardeşler” aynı politik haklara sahip değildirler ve hatta “üvey kardeş” bile değildirler. Kürt ve Türk ulusunun gerçek anlamda kardeş olabilmesi için “politik hak eşitsizliğinin” giderilmesi ve aynı politik haklara sahip olması gerekmektedir ki, bunun Kürt ulusunun ayrı bir devlet kurmasından başka bir şekilde anlaşılması milliyetçilik ve şovenizmden başka bir şey değildir.

Kürt ulusunun bağımsızlığı ve Birleşik Kürdistan, sosyalist devrimler ile ittifak temelinde ele alındığı zaman, bunun emperyalist sistemi sarsan ve zayıflatan vede sosyalist devrimlerin gelişmesine yardım eden bir tarihsel rolünün olduğu kolayca görülecektir.

Onun için Kürt ulusal sorunun çözümünden, Kürt ulusunun bağımsızlık hareketini, liberal kültürel özerklik programı ile boğma değil, onun ayrılıp bağımsız bir devlet kurması ve uluslar arasında varolan eşitsizliğin giderilmesi olarak anlaşılması gerekir.

-------------------
(1) Bu başlı başına başka bir yazı konusudur ve bundan dolayı konuyu dağıtmamak için fazla ileri gitmiyorum


Devrimci Bülten Sayı 49, Devamı...  


|
_ _