[ Kurdî   English   Francais                                 PROLETER DEVRİMCİLER KOORDİNASYONU (PDK)  28-05-2023 ]
{ komunistdunya.org }
   Açılış_sayfanız_yapın  Sık_Kıllanılanlara_Ekle

 Site Menü
   Ana Sayfa
   Devrimci Bülten
   Yazılar / Broşürler
   Açıklamalar
   Komünist Hareketten
   İlerici / Devrimci       Basından
   Kitap - Broşür PDF
   Sanat
   Görüşler

 Arşiv - Ara
   Arşiv
   Sitede Ara

 İletişim
   Bağlantılar
   Önerileriniz

_ _
{ }


_ _
{ Son Yazılar }
Devrimci ve Demokrat...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Say...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
EMPERYALİZM VE TÜRKİ...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
_ _
{  PDK Devrimci Bülten - Sayı 39 (4) }
| Devrimci Bülten“PORTEKİZ DEVRİMİ VE ÇIKARILMASI GEREKEN DERSLER” BROŞÜRÜNE ÖNSÖZ (K. Erdem)

Bugün Türkiye komünist hareketinin ama bununla birlikte de dünya komünist hareketinin önünde, proletaryanın strateji ve taktik sorunlarını doğru bir şekilde ele alıp ve çözümleme sorunları bulunmaktadır. Bu sorunlar doğru bir biçimde çözümlenmeksizin ne komünist hareket bağımsız bir politik parti biçiminde birleşebilir ne de  politik iktidarın fethini gerçekleştirebilir. Çünkü proletaryanın strateji ve taktik sorunları, sosyalist devrimin burjuva devlet karşısındaki tutumu sorununa sıkı sıkıya bağlıdır.

Bugün proletaryanın strateji ve taktik sorunları herhangi bir ülkenin komünist hareketi tarafından ele alınırken daha çok Ekim Devrimi dönemindeki tarihsel tecrübelerden yararlanılmaktadır. Zaten bundan daha doğal bir durum da olamaz. Çünkü Ekim Devrimi dünya proletaryasının tarihsel pratiğinin zirvesidir ve geçen bunca zaman dilimi boyunca da bu pratiğin zirvesinin ortaya çıkarmış olduğu ve neden olduğu teorik-ideolojik kazanım ve biçimlemeden de hiçbir şey eksilmemiştir.

Ancak tek bu tarihsel deneyime takılıp kalmak ve nesnel-tarihsel hareketin daha yüksek düzeyleri içerisinde yaşanan tarihsel pratiklerden yararlanmamak ve bunlar aracılığı ile de Ekim Devrimi’nin ve III. Enternasyonal’in (1919-1923) büyük eserini daha da geliştirmemek ve zenginleştirmemek de aynı şekilde doğru değildir. Bu noktada Portekiz devrimi dünya komünist hareketinin kendisini teorik açıdan daha da yetkinleştirebileceği ve gelecekte bazı politik tehlikelerden sakınabileceği önemli dersler içermektedir. Bu noktada broşür yer yer bu sorunlara Türkiye’nin nesnel durumu ile karşılaştırmalar yaparak değinmiştir. Ancak bu önsözde ben okuyucunun dikkatini (broşürün sonuç bölümünde de bunu belirttim),  Portekiz’deki küçük-burjuvazinin tarihsel doğasına çekmek istiyorum.  Proletaryanın küçük-burjuvaziye karşı tutumu sorunu, devrimin karakteri sorunuyla kopmazcasına birbirine bağlıdır. Bu sınıfın tarihsel yapısını anlamak ve onu teorik olarak “deşifre” etmek sosyalist devrimin kaderi açısından çok önemlidir. İşte bu noktada Portekiz deneyimi bize bu sınıfın tarihsel yapısı hakkında önemli göstergeler sunmaktadır.

Portekiz’de küçük-burjuvazi, sanayileşmenin devlet bürokrasisi önderliğinde ithal ikameci bir biçimde başlamasıyla birlikte giderek devrimci özünü kerte kerte kaybetmeye başlamıştır. Hele bu sanayileşmenin daha yüksek evresi olan ihracata dönük sanayileşme sürecinde giderek reformistleşmiştir. Onun tarihsel yapısındaki değişimler, içerisinde yeraldığı Portekiz kapitalizminin gelişimine ama bu sonuncusu da uluslararası emperyalizmin gelişim biçimlerine ve eğilimlerine bağlıydılar.
 
Portekiz devrimi, küçük-burjuvazinin faşist diktatörlük altında proletaryanın sağlam bir müttefiği ya da dayanağı olmadığını açık bir şekilde göstermektedir. Bu deneyimin sonuçlarını dikkate alarak proletaryanın strateji ve taktiklerinin hazırlanmasında dikkatli olunmalıdır.  Türkiye ve Portekiz gibi (Portekiz’deki faşist dönem kastedilmektedir)  ülkelerde,  küçük-burjuvazinin,  faşist diktatörlük altında giderek nesnel temeldeki gelişmelerden kaynaklanan reformistleşmesi, onu proletaryanın devrimdeki müttefiki olmaktan çıkarmaktadır. Ancak burada açılması gereken çok önemli bir nokta vardır.

Küçük-burjuvazinin nesnel temelden kaynaklanan (yani kapitalist üretim ilişkilerinin daha da gelişmesi ve merkezileşmesinden) proletaryanın müttefiki olamama durumu, onun liberal burjuvazinin ya da İşbirlikçi tekelci burjuvazinin müttefiği olacağı anlamına da gelmez. Bu sonuncu durumun elbetteki olanağı vardır ama bu sonuncu durumun sosyalist devrim açısından, onun başarı kazanabilmesi için gerçekleşmemesi gerekir.  Sosyalist devrimde proletarya küçük-burjuvaziyi tarafsızlaştırmalıdır. Onun tarafsızlaştırılması demek yani liberal burjuvazinin yedeğine bırakılmaması ve ondan kopartılması demek aynı zamanda karşı-devrimin güçlerinin bölünmesi demektir.

Peki proletaryanın liberal burjuvazi karşısındaki tutumu ne olmalıdır? Proletarya ona da mı küçük-burjuvaziye karşı davrandığı gibi davranmalı yani tarafsızlaştırmalı mıdır?

İşte Türkiye’de devrimin karakterinin belirlenmesi sorununda yapılan hatalardan bir tanesi de yine bu noktadan kaynaklanmaktadır. Hayır,  proletarya liberal burjuvaziyi küçük-burjuvazi gibi tarafsızlaştırmayacaktır ama tecrit edecektir.  Küçük-burjuvazi ile liberal burjuvazi arasındaki sınıf farklılığını yok saymak ve bundan kaynaklanan biçimsel farklılığı yok saymak Marksist teori açısından affedilmez bir hatadır. Bu noktanın iyi anlaşılması ancak tarafsızlaştırma ile tecrit etme arasındaki farkın bilince çıkarılması ile mümkündür.

Çoğu zaman insanlar tarafsızlaştırma sözcüğü ile tecrit etme sözcüğünü aynılaştırırlar. Ama aslında bu iki sözcük değişik gelişme derecelerinin tezahürünü anlatırlar.

Liberal burjuvazi işbirlikçi tekelci burjuvazinin bir müttefiki konumundadır.  İşbirlikçi tekelci burjuvazi politik iktidarı liberal burjuvazi ile paylaşmamaktadır ama kendi politik sisteminde (buradaki iktidar ile sistem arasındaki farka dikkat edilsin) ona bazı reformlar aracılığı ile toplumsal olanaklar sunmuştur. Yani ona kendi politik sisteminde bazı örgütlenme olanakları sağlayarak onu kendi politik hegemonyası altına almıştır. Bu nesnel durum olmaksızın ikisi arasında bir müttefiklik ilişkisi olmaz. Ama bu onların aralarında da iktidar mücadelesi olmadığı anlamına gelmez.  Tam tersine her ikisi de bu müttefiklik ilişkisini kendi değişik toplumsal hedefleri için kullanmak istemektedirler. İşbirlikçi tekelci burjuvazinin, liberal burjuvaziyi bazı reformlar aracılığı ile kendi hegemonyası altına almak istemesi, kendi toplumsal temelinin genişletilmesi ve pekiştirilmesi ile ilgili bir olaydır. Liberal burjuvazinin küçük-burjuvazi ve proletaryaya doğru kayma tehlikesinin ve böylece de işbirlikçi tekelci burjuvazinin politik iktidarının temellerinin daha da daralması tehlikesinin bertaraf edilmesi için işbirlikçi tekelci burjuvazi liberal burjuvaziyi bazı liberal reformlar ile kendi politik sistemine bağlamıştır.

Liberal burjuvazi ise, işbirlikçi tekelci burjuvazinin bu politikasından kendi toplumsal çıkarları açısından yararlanmak istemektedir. İşbirlikçi tekelci burjuvazinin kendisine vermiş olduğu bazı toplumsal haklar (elbette ki bu da altta belirli bir kitle baskısının sonucunda oluşmuştur),  küçük-burjuva ve proleter sınıflardan uzaklaşması için yapılmıştır. İşbirlikçi tekelci burjuvazinin ona vermiş olduğu legal olanaklar koşulludur.

Bu durumda liberal burjuvazi ikili bir tavır sergilemek zorunda kalmaktadır. Bir yandan elde etmiş olduğu legal olanakları kaybetmemek istemekte ama bir yandan da iktidar mücadelesi verdiği için, kendi politik hegemonyasında toplumsal cephesini genişletme, kendisine toplumun değişik katları arasında müttefik bulma arayışındadır.  Liberal burjuvazinin iktidar mücadelesinde gereksindiği, zamanla deneme ve yanılma ile oluşturulmuş bir politik strateji ve taktik bütünlüğü vardır. Bu sınıf iktidara gelmek istemektedir ama bunu öyle bir şekilde yapmak istemektedir ki, devrimci hareketi uyandırmadan ve işbirlikçi tekelci burjuvaziyi de kendi içerisinde bölerek,  reformlar aracılığı ile bunu  gerçekleştirmek istemektedir. Onun iktidar stratejisi ve buna götürecek olan taktik açılımları kısaca şu şekilde ifade edilebilir: Liberal burjuvazi sağ tarafında, işbirlikçi tekelci burjuvaziyi kendi içerisinde bölerek, bu sınıfın kendi içerisinde oluşturmuş olduğu  güç blokunu çözerek, işbirlikçi tekelci burjuvazinin küçük katmanını kendi hegemonyası altına çekmeye çalışarak, ama bunu yaparken de küçük-burjuvazinin tarafsız kalmasına da son vererek ve onu da soldan kendi hegemonyasında tarafsızlıktan müttefikliğe kazanarak; ve bu sonuncusu aracılığı ile de proletaryayı ve yarı-proletaryayı pasifize ederek, işbirlikçi tekelci burjuvazinin orta ve büyük katmanını iktidardan uzaklaştırmak istemektedir. Bu stratejide işbirlikçi tekelci burjuvazinin güç blokunun çözülmesinin artması ve orta ve büyük katmanın iktidardan uzaklaştırılması için küçük-burjuvazi, liberal burjuvaziye gereklidir. Bu sınıf iktidarı ele geçirecek ve koruyacak gücü ancak küçük-burjuvazi ile işbirlikçi tekelci burjuvazinin küçük katmanını kazandığı zaman gerçekleştirebilir.

Faşist diktatörlüğün göreceli istikrar dönemlerinde, işbirlikçi tekelci burjuvazinin orta ve büyük katmanları, liberal burjuvazinin küçük-burjuvaziye daha fazla yaklaşmasını her zaman iktidar örgütlenmesi aracılığı ile önlemişlerdir. Ama liberal burjuvazi de küçük-burjuvaziyi kazanamadığı taktirde iktidar olamayacağını da tarihsel tecrübesi ile zaman  içerisinde öğrenmiştir. Liberal burjuvazi için küçük-burjuvazi hem iktidarın ele geçirilmesi için önemlidir hem de proletaryanın bastırılması için gereklidir. Onun açısından küçük-burjuvazinin kazanılmasının ikili bir fonksiyonu vardır.

Liberal burjuvazi çeşitli tarihsel dönemlerde ama özellikle de diktatörlüğün ekonomik ve politik krizlerinin giderek derinleşmeye başladığı ve işbirlikçi tekelci burjuvazinin kendi arasındaki rekabetinin arttığı, toplumsal huzursuzluğun geliştiği dönemlerde daha esnek bir politikaya yönelir ya da işbirlikçi tekelci burjuvazinin kendi içerisindeki çelişkilerin keskinleşme derecesinden daha fazla cesaret alarak,  diktatörlüğün göreceli istikrar dönemlerinde çekindiği ve yapamadığı şeyi yapmaya yani küçük-burjuvaziyi soldan kazanmaya çalışmak ister. Bunu yaparken de işbirlikçi tekelci burjuvazinin küçük katmanını yanına çekmeye çalışır. Bu durum ister istemez burjuva toplumdaki bütün dengelerin sarsılmasına neden olur. Bu durum yani burjuva sınıfların kendi aralarında vermiş oldukları iktidar mücadelesi kaçınılmazdır. Çünkü toplumsal ekonomik yapı içerisindeki farklı çıkarlardan doğmakta, gelişmekte ve bütün politik yapıyı etkisi altına almaktadır.

Demek ki liberal burjuvazi işbirlikçi tekelci burjuvazinin her ne kadar müttefiki ise de kendi toplumsal çıkarları gereği de iktidar mücadelesi vermektedir. Proletarya faşist diktatörlüğün yıkılması sürecinde, liberal burjuvaziyi,  işbirlikçi tekelci burjuvaziden tecrit etmeli yani her ikisi arasındaki müttefiklik ilişkisini çözerek,  birbirlerinden aldıkları karşılıklı toplumsal desteğin kaybolmasına çalışmalıdır.  Ama proletaryanın bunu yapabilmesi için önemli araçlara ve koşullara ihtiyacı vardır.

Bunlardan ilki, bağımsız bir politik parti olarak biçimlenerek, diktatörlüğe karşı olan politik ve askeri savaşımın inisiyatifini eline geçirmelidir. Yani politik alanda temel politik aktörler proletaryanın partisi ile faşist diktatörlük olmalıdır.  Küçük-burjuvazi ile liberal burjuvazinin proletarya ile faşist diktatörlük arasında sıkışıp kalması, iktidar mücadelesinde onları proletaryanın taktik manevralarının etkilerine daha açık hale getirecektir.

İkinci olarak da, proletarya liberal burjuvazinin tecridini yani onu işbirlikçi tekelci burjuvaziden ayırmayı ancak küçük-burjuvaziyi tarafsızlaştırabildiği ölçüde başarabilecektir. Bu koşul olmaksızın liberal burjuvazi ile işbirlikçi tekelci burjuvazi arasındaki müttefiklik ilişkisi çözülmez ve liberal burjuvazi işbirlikçi tekelci burjuvaziden tecrit edilemez.

Ancak küçük-burjuvazinin tarafsızlaştırılması ise ancak ve ancak yarı-proletaryanın proletarya tarafından sağlam bir müttefik olarak kazanılması sayesinde mümkündür. Küçük-burjuvazi, ancak yarı-proletaryanın, proletarya tarafından kazanılması sayesinde tarafsızlaştırılabilir.

Şimdi bu temelde yani proletaryanın burjuva toplumdaki bütün  sınıflar ile ilişkisi temelinde, onun strateji ve taktiklerini açık bir şekilde formüle edelim: Proletarya, yarı-proletarya ile kendi hegemonyasında özel bir ittifak kurup, küçük-burjuvaziyi tarafsızlaştıracak;  liberal burjuvaziyi tecrit edecek ve işbirlikçi tekelci burjuvazi ile uluslararası tekelci burjuvazinin iktidarını şiddet yolu ile yıkacak ve sosyalist devrimi gerçekleştirecektir. Ama burada da duramayacak,  en azından bir emperyalist ülkedeki proletaryanın sosyalist devrimi ile sıkı ittifak halinde ve onun aracılığı ile yarı-proletaryayı tarafsızlaştırarak bütün burjuvazinin direnişini bastıracak ve toplumsal hakimiyetini gerçekleştirecektir. (1)

Proletaryanın burjuva toplumda çeşitli sınıflar karşısındaki tutumu, bu sınıfların mevcut toplumsal ekonomik ve politik yapı içerisinde,  birbirleriyle oluşturmuş oldukları farklı eklemlemelerden kaynaklanmaktadır. Bu farklılık da ister istemez proletaryanın tutumunda farklılığa neden olmaktadır.

Bu noktada tarafsızlaştırma ve tecrit etme sorunlarını biraz daha açmak ve netlik kazandırmak gerekmektedir.

Önce tarafsızlaştırma sorununu ele alalım.

Çoğu zaman, küçük-burjuvazinin tarafsızlaştırılması, ona proletaryanın çeşitli politik ödünler vermesi ve bu temelde ona karşı esnek bir tutumun oluşturulması olarak anlaşılmaktadır. Bu taktiğin tek böyle bir anlayışa indirgenmesi kadar oportünistçe bir şey yoktur. Proletaryanın küçük-burjuvaziyi tarafsızlaştırma taktiğinde ikili bir yan vardır.

Proletarya küçük-burjuvazinin tarafsızlaştırılmasında, ona karşı elbette ki esnek taktikler de geliştirecektir. Ancak taktiğinin temelini tek bu esnek siyasete oturtmayacaktır. Bu esnek siyasetini, yarı-proletarya ile sağlam bir ittifak kurarak ve toplumsal politik ve askeri etkisinin temellerini geliştirerek, küçük-burjuvazi içerisinde proletaryanın korkusunu ve tehdidini hissettirerek tamamlayacaktır.  Burada hem esnek bir politikanın hem de tehdit içeren gerilimli bir politikanın birbirini tamamlayan bir kombinezonu söz konusudur.

Proletaryanın,  yarı-proletaryayla ittifakı ile toplumsal etkisinin derinleşmesinin ve gelişmesinin küçük-burjuvazi üzerindeki etkisi, ona,  liberal burjuvaziden ve onun proletarya karşısındaki karşı-devrimci eğilimlerinden daha fazla sakınması gerektiği hissini verecektir.

Proletaryanın küçük-burjuvaziye karşı politikasının bir yanını oluşturan  esnek politikasını da iyi anlamak gerekir. Bu esnek politika,  asla küçük-burjuvazi ile diktatörlüğün yıkılması sürecinde kurumsal bir işbirliğine dönüşmemeli yani iktidarın alınmasında onun rol oynayacağı ve hatta devrimci hükümete katılımını öngören bir çerçeveye hiçbir zaman çıkarılmamalıdır. Bu affedilmez bir hata olur. Zaten küçük-burjuvazi proletaryanın yanında buna gelmez de. (2) Bu esnek politika, küçük-burjuvazi ile beraber bir iktidar hedefinin paylaşılmadığı ve bu yönde hiçbir kurumsal işbirliğinin geliştirilmediği çerçeve de bir esnek politikadır. Bu noktadaki esnek politikanın çerçevesi sadece bazı reform sorunları etrafında yoğunlaşabilir.

Şimdi de tecrit etme sorununu ele alalım.

Proletaryanın liberal burjuvazi karşısındaki tecrit taktiği ise küçük-burjuvazi karşısındaki tarafsızlaştırma taktiğinden içerik ve biçim açısından farklılıklar içerir.

Liberal burjuvazi işbirlikçi tekelci burjuvazi ile kurmuş olduğu müttefiklik ilişkisinden dolayı, proletaryanın bağımsız bir politik parti olarak  biçimlendiği ve iktidar mücadelesi için toplumsal güçlerini yoğunlaştırdığı her durumda panik ve korkuya kapılır. Çünkü elde etmiş olduğu kazanımların bir sosyalist devrim ile uçup gitmesini istemez. Bu durumda onun işbirlikçi tekelci burjuvaziye şu ya da bu şekilde ideolojik, politik , örgütsel ve hatta zaman zaman askeri destek vermesi kaçınılmazdır.  Proletarya asıl hedefini bir an gözden kaybetmeksizin yani faşist diktatörlüğün temel politik ve askeri kurumlarının yıkılması temel görevini bir an gözden kaçırmaksızın, liberal burjuvazinin zaman zaman cereyan edecek karşı-devrimci hareketlerine karşı da ikincil düzeylerde önlemler almakla yükümlüdür.

Proletarya liberal burjuvaziye karşı uzlaşmaz ve esnek olmayan bir politika yürütmelidir. Onun çeşitli politik konjonktürlerde proletarya karşısında aldığı tavıra göre tavır belirlemelidir. Proletaryanın, liberal burjuvaziye karşı uzlaşmaz ideolojik,  politik ve örgütsel mücadelesi bazen propaganda ve ajitasyonun sınırlarını da aşabilir. Bu sınıfın karşı-devrimci eğilimlerinin konjonktüre göre işbirlikçi tekelci burjuvazinin kışkırtması sonucunda daha fazla gelişmesi ve proletaryaya yer yer fiziksel bir şiddete kadar uzanması halinde,  proletarya işbirlikçi tekelci burjuvazi karşısındaki asıl güçlerini dağıtmadan ve asıl görevlerini unutmadan, liberal burjuvazinin karşı-devrimci hareketlerine karşı şiddet unsurunu da kısmen yer yer çıkarabilir hatta çıkarmalıdır.

Böylece proletaryanın küçük-burjuvazi karşısındaki tutumu ile liberal burjuvazi karşısındaki tutumunun farklılığı açık bir şekilde ortaya konulmuştur.

Bu önsözü sonuçlandırmadan önce çok kısa da olsa başka bir soruna daha değinmek istiyorum. O da proletarya ile yarı-proletarya arasındaki toplumsal farklılık ve bundan kaynaklanan irade farklılığı sorunudur.

Proletarya ile yarı-proletarya arasındaki farklılığın tamamen yok edilmesi ve onların tamamen tek bir irade içerisinde eritilmesi ya da eriyeceğinin varsayılması çok açık bir şekilde revizyonizmdir. Yarı-proletarya,  proletaryanın nesnel bir bileşeni değildir. Bu ara katman küçük-burjuvazi ile proletarya arasında kalan  her iki sınıftan da belli özellikler yapısında barındıran bir konumdadır. Bundan dolayı devrimin gelişiminin belli bir derecesinde ama özellikle de uluslararası emperyalizme karşı mücadelenin geliştiği ve dünya sosyalist devriminin büyük sorunlarının ve görevlerinin ortaya çıktığı bir durumda yani uluslararası emperyalist sistem içerisinde burjuvazi ile proletarya arasında kesin bir bölünmenin ve savaşımın yoğunlaştığı böylece de sınıfların mutlak biçimlerine doğru daha fazla yaklaştıkları dönemlerde yarı-proletayanın kararsız ve sallantılı durumu kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıkacaktır. Bu durumun unutulması ve proletaryanın yarı-proletarya karşısında savunmasız bırakılması sosyalist devrimin tehlikeye atılması ve proletaryanın bilincinin bulanması demektir.

Proletarya, yarı-proletarya ile sosyalist devrim sürecinde yani iktidarın alınması sürecinde sağlam bir ittifak kurabilir. Çünkü bu katman ücretli emek sömürmemekte ve hatta kısmen kendi işgücünü satmaktadır. Ancak proletarya toplumsal hakimiyetini onun aracılığı ile ve desteği ile kuramaz. Uluslararası emperyalizmi ondan alacağı destek ile alt edemez.

Bu önsözde özet olarak ortaya konan görüşler, hiç kuşkusuz başka makalelerde daha ayrıntılı ve çeşitli sorunlar ile ilişkilendirilerek ele alınacaktır. Bu önsözde proletaryanın nasıl bir strateji ve taktik yönelime sahip olması gerektiği sorununa kısaca değinmemin nedeni, broşürün içeriğinin anlaşılmasını kolaylaştırmak içindir.

Broşür okunduğu zaman da görülecektir ki, Portekiz devriminde proletarya bağımsız bir politik parti olarak ortada yoktu. Bu yokluğa rağmen, toplumsal yapının bazı ulusal ve uluslararası koşulların birbirlerini tamamlaması sonucu bir kriz içerisine sürüklenmesi sonucunda, işçi sınıfının kendiliğinden hareketi, ikili iktidar yaratabilecek düzeye kadar yükselebildi. Toplumsal gerilimin bu derece yüksek düzeye yükselmesi, hiç kuşkusuz,  her sınıf ve katmanın “tarihsel fizyonomik” yapılarının da az çok ipuçlarını vermekteydi. Sınıfların yetenekleri, eğilimleri ve en açık tavırları en iyi olarak bu tür toplumsal alt-üst oluşlarda ortaya çıkarlar.

Portekiz devriminde de , sınıflar, bu toplumsal gerilimin yüksek noktasında tarihsel doğalarını açıkça ortaya koydular. Ancak bu tarihsel doğalarının bütün açılımlarını sunduklarını iddia etmek de doğru değildir. Çünkü bunun tam açığa çıkmasını engelleyen bazı tarihsel faktörler vardı.

Bunların başında proletaryanın hem ulusal hem de uluslararası düzeyde bir parti olarak ortada olmayışıydı. Eğer Portekiz’de proletarya gerçek bir toplumsal özne (parti ) olarak ortaya çıkmış olsaydı, küçük-burjuvazinin ve liberal burjuvazinin, içsel tarihsel yapılarının, dışsal somut belirlenimleri daha net ve açık bir şekilde görülebilirdi. Ama buna rağmen Portekiz deneyimi bunun ipuçlarını da vermektedir.

Okur bu önsözde,  proletaryanın strateji ve taktikleri ile ilgili olan değerlendirmeleri, broşürü okuduğu zaman göz önüne alırsa ve Portekiz devriminde proletarya partisinin olmayışından kaynaklanan nesnel boşluğun yerine koyarsa, işte o zaman toplumsal yapıdaki sınıfların durumunu, özelliklerini ve genel eğilimlerini azçok doğru bir şekilde değerlendirebilir.

Devrimci Bülten Sayı 39 Devamı...


(1) Burada şimdilik şunu belirtmek istiyorum :Kuzey Kürdistan’daki küçük-burjuvazi sorunu, Türkiye devriminin ulusal düzleminde değil,Türkiye devriminin uluslararası (enternasyonal) düzlemiyle ilgili bir sorundur. Çünkü Türkiye proletaryası ile Kuzey Kürdistan proletaryası arasındaki ilişkiler enternasyonalist ilkeler tarafından düzenlenmektedir. Bu enternasyonalist düzlemi ve bunun mantığını da bütün politik sorunlara kadar uzatmak ve götürmek gerekir. Onun için Kuzey Kürdistan’daki küçük-burjuvaziyi Türkiye devriminin mantığına dahil etmemek gerekir.
(2) Bunun nedeni, ihracata dönük sanayileşme sürecine giren toplumdan kaynaklanmaktadır. İhracata dönük sanayileşme küçük-burjuvazinin reformistleşmesini doğurmuş ve geliştirmiştir.Bu noktanın anlaşılması hayati önemdedir.


|
_ _