 |
 BALKANLAŞMA SÜRECİNDE BİR IRAK MI?
Saddam Hüseyin’in yakalanması ABD işgaline karşı varolan direnişi sertleştirdi. Irak’ta iç iktidar savaşımı da kızışıyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) emperyalizminin işgal valisi Bremer’in önderliği ve denetiminde kurulan geçici kukla yönetimi oluşturan politik güçler arasında görünürde varolan birlik çatırdıyor. Merkezkaç güçlerin öneri ve eylemleri gündemi belirler görünüyor. Özellikle Barzani’nin başında bulunduğu IKDP ve Talabani’nin başında bulunduğu KYB gibi Kürt örgütlerinin ulusal temele dayanan federal bir devlet kurma planı, görüldüğü kadarıyla, bu noktada ateşleyici bir rol oynuyor. On yıllar süren Baas rejiminde ayrıcalıklı konuma sahip olan ve mezhepsel olarak Sünni-Arap olan politik güçler politik olarak da azınlığa düşmemek için direniyorlar. Şii-Arap politik güçler ise, Şii İslam’ı benimse-yenlerin Irak nüfusunun çoğunluğunu oluşturuyor olmasının avantajını kullanmaya çalışıyor. İktidar savaşımı veren diğer kimi politik güçlere, Türkiye Cumhuriyeti’yle yakın ilişki içinde olan Türkmen politik güçleri de eklersek nasıl bir politik ilişkiler yumağıyla karşı karşıya olunduğunu anlarız. Politik yönetimin Iraklı politik güçlere devredilmesi süreci ilerledikçe etnik, ulusal, dinsel, sınıfsal, vb. çelişkiler daha da keskinleşecek ve politik iktidar savaşımı sertleşecektir. Merkezi politik iktidarın Şii güçlerin eline geçmesini önlemeye, en azından geciktirmeye yönelik ABD politikası, ekonomik-politik iktidar savaşımının daha karmaşık duruma gelmesine ve daha da sertleşmesine yol açacaktır. ABD politikası Haziran 2004’te genel seçim yapılmasını öngörmezken, nüfusun çoğunluğunu oluşturan Şii’lerin dini önderlerinden Ayetullah Ali al-Sistani tam tersini, doğrudan genel seçim yapılmasını savunuyor. ABD’nin politikasına göre, iktidarın devri sorununda yalnızca aşiret ileri gelenleri ve diğer etkili önderler oy kullanabilecekler. Yalnızca iç güçler arasındaki savaşım değil, ABD ile kimi Iraklı politik güçler arasındaki savaşım da sertleşiyor. Irak, on yıllardır zor yoluyla ve güçlü merkezi yönetim aracılığıyla toprak bütünlüğünü koruyabildi. Gelişmeler Irak balkanlaşıyor mu, daha doğrusu, balkanlaştırılıyor mu sorusunu getiriyor akla. Bir bölgenin ya da bir devletin, çoğu kez birbirlerine düşman olan, çeşitli küçük politik birimlere ya da mini-devletlere bölünmesi anlamına gelen balkanlaşma sürecinin belirtilerine tanık olunuyor Irak’ta. Barışçıl olarak bir arada yaşama politik kültürünün, daha doğrusu politik kültürlerin, yokluğu merkezkaç güçlerin merkezcil güçlerden daha güçlü olduğu koşullarda ortaya çıkan balkanlaşma sürecinin önemli unsurlarından biri. Irak’ın balkanlaşması, yani etnik ve dinsel temelde örgütlenmiş mini-devletler olarak bölünmesi konusu işgal sonrası ortaya çıkan ciddi bir olasılık değil yalnızca. Bunun öncesi de var. Irak’ın Şii ve Sünni İslam’a ve Kürt etnik grubuna dayanan üç devlete bölünebileceğini bir olasılık olduğunu kabul eden ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell, Aralık 2002’de, Irak’ın balkanlaşmasını önlemeye kararlı olduklarını vurguluyordu.(1) ABD emperyalizminin bölgesel ve küresel çıkarları, en azından şimdilik, Irak’ın balkanlaşmasını önlemeyi gerektirmektedir. ABD Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi Khalilzad, daha 2001 yılında “kısa erimde Irak’ı birleştireceğiz; çünkü, şimdiki durumda Irak birleşmiş değildir ve onun toprak bütünlüğünü koruyacağız”,(2) derken ABD’nin bölgesel ve küresel çıkarlarının yanı sıra, özellikle Kürtlerin ayrı bir devlet kurarak Irak devletinden kopmalarını kesinlikle kabul etmeyecek olan bölgesel bağlaşıklarıyla, örneğin Türk devletiyle, ilişkilerini de hesaba katıyordu. Irak’ı birleştirmek ve toprak bütünlüğünü sağlamak demek, 1991’deki savaşta fiilen merkezi devletten kopartılmış olan “uçuşa yasak” bölgelerin (Kuzeydeki Kürt özerk bölgesi ve Güneydeki Şii bölgeleri) parçalanmış Irak devletine entegre edilmesi anlamına gelmektedir. Ama, ABD çıkarlarına aykırı bir politika izleyen, örneğin bir Şii İslam devletinin kurulması ya da kurulması olasılığı karşısında Irak’ın balkanlaşmasını önleme politikasından Irak’ın balkanlaştırılması politikasına geçileceği de fazla bir politik çözümleme gücü gerektirmiyor. Balkanlaşma konusu, Irak ve Afganistan gibi ülkeler örnek olay olarak alınarak, daha sonraki sayılarda ayrıntılı olarak işlenecektir. Irak’ın geleceği sorununa ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesi de hesaba katılarak yaklaşılmalı. Irak’ta, diğer şeylerin yanı sıra, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkı sorunu da var. Bu duruma gelinmesinde rol oynayan etmenlerden bağımsız olarak filli bir durum söz konusudur. Verili durumda Kürt ulusal hareketinin önderliğini elinde tutan IKDP ve KYB ABD emperyalizmiyle işbirliği yapıyor olsa da, on yıllarca baskı altında tutulmuş, katliamlara uğramış Kürt halkının, böylesi bir durumdan kendi politik yazgısını belirlemek için, bu ayrı bir devlet kurma biçimini de alsa, yararlanmak istemesinde yadırganacak bir şey yoktur. Komünistlerin böylesi bir girişimi destekleyip desteklemeyecekleri ayrı bir tartışma konusudur. Şimdilik, Irak’ın balkanlaşmasına karşı çıkma adına, Kürt ulusunun kendi politik yazgısını belirleme hakkına karşı çıkılamayacağını vurgulamakla yetinelim.
DEVRİMCİ BÜLTEN
(1)Kaynak: www.thestate.com
(2)Aktaran Vijay Prashad, Scenarios for Iraq After Saddam (Saddam Sonrası Irak İçin Senaryolar), www.haiduts.net/ Our World , 03-11-2002)
|
 |