 |
 KOMÜNİZM VE TARİHSEL KAPİTALİZM
K.ERDEM
Kapitalizm ile komünizm arasındaki ilişki sorunu,tarihsel boyutun dışında incelendiği zaman,kaçınılmaz olarak bir çok yanlış teorilerin ortaya çıkmasına neden olur. Genel olarak bütün toplumlar özel olarak da kapitalizm incelenirken,bütün sorun, kapitalizmin tarihsel-fiziksel sınırlarının bürüneceği somut biçimleri bilince çıkartmak ve bu somut biçimler aracılığı ile toplumun üretici güçlerinin sosyalist (komünist) topluma nasıl bağlanacağını ortaya koymaktır. Kapitalizmin tarihsel ölümü incelenirken ve bu temelde komünizm teorisi bilimsel temellerde kurulurken,dikkat edilecek bazı bir kaç önemli materyalist ilke vardır.Bunlardan birincisi,Marks’ın “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı”nın Önsöz’ünde belirtmiş olduğu şu önermeye sadık kalmak: “İçerebildiği bütün üretici güçler gelişmeden önce,bir toplumsal oluşum asla yok olmaz;yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri,bu ilişkilerin maddi varlık koşulları,eski toplumun bağrında çiçek açmadan,asla gelip yerlerini almazlar.”(abç) (Marx,Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı,s.24,Sol Yay.)
Bu noktada sorulacak soru şudur:Kapitalizm “içerebildiği bütün üretici güçlerini geliştirmiş” midir; yani tarihsel açıdan gelişebilecek en yüksek düzeye mi varmıştır? İkinci olarak da Marx’ın Kapital’in birinci cildinin önsözünde belirtmiş olduğu şu ilkeyi gözönüne almak: “Bir ulus,öteki uluslardan birçok şeyler öğrenebilir ve öğrenmelidir de.Bir toplum,kendi hareketinin doğal yasalarını ortaya çıkarmak için doğru yola girmiş olsa bile---bu yapıtın son amacı da,zaten modern toplumun ekonomik hareket yasasını ortaya çıkarmaktır--- bu toplum,normal gelişmesinin birbirini izleyen aşamalarının ortaya koyduğu engelleri,ne gözü pek sıçrayışlarla temizleyebilir,ne de meşru yasalarla ortadan kaldırabilir.Ancak doğum sancılarını kısaltabilir ve azaltabilir.” (abç) (Marx,Kapital-I,s.18,Sol Yay.)
Bu yukarıdaki pasajdan çıkan ilke şudur:Hiçbir toplum,tarihin kendisine ayırdığı belli ekonomik aşamaları kesinlikle atlayamaz.Bu ilke genel toplumlar için geçerli olduğu kadar (ilkel komünal,köleci,feodal,kapitalist ve komünist),bir toplumun,örneğin kapitalist toplumun kendi iç tarihsel örgütlülüğü için de geçerlidir. Nasıl kapitalizm ile komünizm arasında bir tarihsel ve mantıksal ayrım yapıyorsak (yine aynı şekilde nasıl demokratik ve sosyalist devrim arasında bir tarihsel ve mantıksal ayrım yapıyorsak),kapitalizmin birbirini tarihsel olarak takip eden çeşitli biçimleri arasında da bir tarihsel ve mantıksal ayrımın yapılması zorunludur. Bu sonuncu sorun,özellikle Lenin’in yaşamının son dönemlerinde önemle üzerinde durduğu bir sorundur. Bir toplum,sürekli olarak bir özel biçimi temelinde varolur.Aynı şekilde kapitalizm de çeşitli biçimler altında gelişmekte ve varolmaktadır.Bize göre kapitalizmin tarihsel olarak birbirini izleyen üç temel biçimi vardır:Serbest rekabetçi kapitalizm,Klasik Emperyalizm ve Uluslararası Emperyalizm. Bu biçimlerin ve bunların kendine özgü özel eğilimlerinin bilinmesi ya da anlaşılması niçin önemlidir? Doğru bir komünizm teorisi oluşturabilmek için.Çünkü komünizmin maddi unsurları,kapitalizmin en gelişmiş biçiminin yani uluslararası emperyalizmin tam gelişmesi temelinde ortaya çıkacaktır.Ancak bu tarihsel aşamada kapitalizm, “içerebileceği bütün üretici güçleri geliştirmiş” olacaktır. Peki Uluslararası Emperyalizmin temel çizgileri nelerdir? Bunu cevaplamadan önce,yöntem sorunu noktasında bir noktayı yine belirtmek gerekmektedir.Kapitalizmin çeşitli çağlarını birbirinden ayıran ölçütler nelerdir?Çağ sorununu doğru koymak için,yol gösterici ve bütün marksistlerin reddedemeyeceği bazı ilkelerden hareket etmek gerekmektedir.Marx’ın genel olarak toplumları birbirinden ayırdeden şu ilkesi,kapitalizmin çeşitli biçimlerinin birbirinden ayrılması için de geçerlidir: “Birbirinden farklı ekonomik çağların ayırt edilmesinde işe yarayan şey, yapılan eşyalar değil, bunların nasıl ve hangi araçlarla yapıldıklarıdır. Emek araçları, yalnız insan emeğinin ulaştığı gelişme düzeyinin bir ölçüsünü vermekle kalmıyor, bunlar, aynı zamanda, işin yapıldığı toplumsal koşulların göstergeleri de oluyorlar.” (Marx,Kapital Cilt-I,s.196)
Kapitalizmin tarihsel gelişimi içerisinde,makinanın gelişiminin çeşitli biçimleri (mekanik,elektroteknik ve elektronik),kapitalist üretim ilişkilerinin biçiminde değişikliklere yolaçmış ve açmaktadır.(1) Bu noktada sosyalizm (komünizm) teorisi için çıkan en büyük teorik sonuç şudur: Sosyalizm (komünizm) ancak ve ancak Uluslararası Emperyalizmin en gelişmiş biçiminin tarihsel açıdan ortaya çıkması ile mümkündür. Bu noktada bazı sorular sormak gerekmektedir: a-)Ürünün değişim-değeri nasıl kaybolacaktır?Sermayenin iki kesimi arasındaki genel toplumsal işbölümündeki (Kesim I ve Kesim II) değişimde ürünlerin meta olarak varolmaları devam ettikçe (bu işbölümündeki herbir işkolu nitelik olarak birbirinden farklıdır ve ürünlerin meta olarak üretilmelerine ve değişilmelerine neden olan da budur.(2)) sosyalist (komünist) üretim gerçekleşebilir mi? b-)Sosyalizmin (komünizmin) maddi öğeleri ancak gerçek bir Kapitalist Dünya Pazarının oluşmasını gerekli kılmaktadır.Marksist teorideki dünya pazarı ile mevcut gerçeklikteki dünya pazarı ne kadar birbirini karşılamakta ne kadar karşılamamaktadır? Ya da başka bir şekilde belirtirsek,dünya pazarı en gelişmiş biçimine mi ulaşmıştır? Aslında sorulması gereken bir çok soru vardır ama konumuz açısından şimdilik bu ikisi yeterlidir. Birinci soru,yani sermayenin Kesim-I ve Kesim-II arasındaki ilişki sorunu,bizi kaçınılmaz olarak uluslararası ekonomi içerisindeki temel işbölümü sorununa götürmektedir.Sorun dünya ekonomisi içerisindeki bu sektörlerin hangi biçimlerde göründüğünü ortaya çıkarmak ve bunlar arasındaki temel ilişkilerin tarihsel sonuçlarını belirlemektir. Marx,kapitalist ekonominin genel mantığı içerisinde,iki türlü emeğin birbirinden ayırdedilmesi gerektiğini belirtmiştir: “Evrensel emek ile ortaklaşa emek arasında bir ayrımın yapılması yerinde olur. Her iki tür emekte, üretim sürecinde kendi rollerini oynar, birbiri içerisine geçer,ama her ikisi gene de farklıdırlar. Evrensel emek, her türlü bilimsel emek, keşifler ve buluşlardır. Bu emek kısmen, canlı emeğin elbirliğine, kısmen de daha önce yaşamış kimselerin emeklerinden yararlanmaya dayanır. Öte yandan, ortaklaşa emek ise, bireylerin doğrudan doğruya elbirliği yapmalarıdır.” (abç)( Kapital-III, Sf. 96 )
Marx,kapitalizmi analiz ederken,sermayenin Kesim-I ve Kesim-II arasındaki nitelik farkını sürekli gözönünde bulundurmuştur.Çünkü bu nitelik farkı, ürünlerin meta niteliğine bürünmesine neden olmaktadır.Bu temel işbölümündeki nitelik,toplumun diğer alt-işkollarına yayılarak bütün kapitalist ekonomiyi kucaklamakta ve kendi niteliğine bağlamaktadır.Marx bu noktada Değer Teorisinin ilkelerine sadık kalmıştır: “İçlerinde somutlaşan yararlı emek,herbirinde nitel olarak farklı olmadığı sürece,kullanum-değerleri,birbirlerinin karşısında meta olarak duramazlar.Ürünleri genel olarak meta biçimini alan bir toplulukta,yani bir meta üreticileri topluluğunda,herbiri kendi hesabına çalışan tek tek üreticilerin bağımsız olarak yürüttükleri yararlı emekler arasındaki bu nitelik farkı,karmaşık bir sistem,bir toplumsal işbölümü meydana getirecek biçimde gelişir.” (abç) (Kapital cilt-I,s.57 Sol yay.)
Sermayenin bu iki sektörü arasındaki ilişkilerin biçiminden,uluslararası temel işbölümünün karakterinin belirlenmesi çıkarılmalıdır.Bu karakter bize,çeşitli ülkelerin ekonomilerinin dünya ekonomisi içerisindeki yerlerini ve rolerini vererek,çeşitli toplumların uluslararası statülerinin belirlenmesini sağlayacaktır: Uluslararası emperyalist,yarı-sömürge,modern sömürge,klasik sömürge gibi. Kesim-I ile Kesim-II arasındaki ilişkilerde,bu iki sektörün karşılıklı bağımlılığı,dünya ekonomisini oluşturan ekonomilerin karşılıklı bağımlılığına neden olmaktadır.Uluslararası ekonomik sistemin yüzeyindeki bir çok çeşitli görünümü, temelde genel halleriyle bu iki sektör arasındaki ilişkilere indirgeyebiliriz. Bu iki sektör arasındaki ilişkide,Kesim-I’in gelişimi,Kesim-II’den aktarılan değerden oluşur.Başka bir şekilde belirtirsek eğer,Kesim-I’in gelişimi Kesim-II’nin sömürülmesi temelinde gerçekleşir.Her iki sektörde de sermayenin yoğunlaşması yani faaliyet gösteren sermaye niceliklerinin artması (ki bunlar genelde nitelik olarak değişik organik bileşene sahip sermayelerdir),kaçınılmaz olarak sermayenin merkezileşmesine (yani küçük sermaye gruplarının büyükler tarafından yutulmasına) neden olur.Ama bütün bunlara neden olan tarihsel etkenler,sermayenin ,üretimin teknik temelini geliştirmesi ile üretimin yoğunlaşması (yani üretici güçlerin gelişmesi) ve böylece bu yoğunlaşma temeli üzerinde,ona tekabül edecek örgütlenme biçimlerini (uluslararası tekel ve bunun çeşitli dereceleri olan uluslararası kartel ve tröstlerin ortaya çıkışı) ortaya çıkarmasıdır. Üretimin teknik temelinin gelişmesi,ancak ve ancak,bilimsel keşif ve buluşlar sayesinde yani bilimsel emeğin kapsamlı bir şekilde geliştirilmesi ve örgütlenmesi sayesinde mümkündür.Meta üretimi temelinde işleyen bir sistemden bahsettiğimize göre,Kesim-I’in temelini oluşturan bu bilimsel emeğin,dünya ekonomisinin ya da dünya pazarının gereklerine göre örgütlenmesi için devasa boyutlarda bir sermaye birikiminin gerçeleşmesi şarttır.Burada bu sermaye birikiminin boyutlarının anlaşılabilmesi için sadece bir örnek vermek ile yetineceğim.Örneğin Avrupa tekelci sermayesi,ABD’nin Boeing ve McDouglas uçaklarının karşısına Airbus’ü çkarmak için yine ABD’nin ve Sovyetler Birliği’nin uydu sistemlerine karşı,kendi bağımsız uydu sistemlerini yerleştiren füzeleri olan Arian’ı geliştirmek için,oniki ülkenin sermaye birikimlerini (bugün bunun boyutları AB’nin gelişmesiyle daha da gelişmektedir) bir tek Avrupa Konsorsiyumu altında birleştirmek zorunda kalmıştır.Bir kez bu dev organizma yaratıldıktan sonra,bunun süreklileştirilmesi ve kalıcı olması gerekmektedir.Bunun için ise,Boeing,McDouglas ve Airbus,uçaklarını,dünyanın dörtbir köşesindeki havayolu şirketlerine,kargo şirketlerine,savunma amaçlı kullanan kurumlara satması gerekmektedir.İşte bu noktada dünya pazarında kıran kırana bir mücadele yaşanmaktadır.Bu örnek otomobil,telekomünikasyon vs. gibi sektörlere de uygulanılabilir.Az gelişmiş toplumların ele geçirilmesi,yarı-bağımlı toplumların tam bağımlı hale getirilmesi ve başka emperyalistlerin nüfuz alanında olan bağımlı toplumların ele geçirilmesi pazarların genişlemesi ile eş anlamlıdır. Marx’ın yukarıda bahsetmiş olduğu,bilimsel emek (keşifler,buluşlar ve üretim) Kesim-I’in temelini oluşturur ve bu kesim daha çok emperyalist ülkelerde yoğunlaşmaktadır. Kesim-II’nin temelini oluşturan,ortaklaşa emek ise,vasıfsız işçinin sanayi üretimindeki emeğinin biçimidir. Bu emek biçimi (bir tarihsel eğilim olarak) daha çok az gelişmiş ve bağımlı ülkelerde yoğunlaşmaktadır. Kar oranlarının düşme eğilimine bir tepki olarak sanayinin az gelişmiş ülkelere kaydırılması (ucuz işgücü,yabancı sermaye çekmek için önemli teşviklerin varlığı,hammadde ve enerji kaynaklarına yakınlık,büyük pazarlara yakınlık vs.) çok geçmeden,Kesim-I ile Kesim-II arasındaki ilişkilerin dünya çapında cereyan etmesine ve düzene sokulmasına neden olmuştur.Her emperyalist ülkede Kesim-I’in,Kesim-II’den daha hızlı gelişmesi,bu gelişimin düzeyine uygun Kesim II alanını ve yoğunlaşmasını gerekli kılmaktadır.Kesim-I’in pazarı Kesim-II’nin kapitalistleridir ve bu Kesim-II’nin kapitalistleri dünya işçi sınıfından sızdırdıkları artı-değerin bir bölümünü satın aldıkları üretim aletleri (makinalar ve ekipmanlar) karşılığında (örneğin bir havayolu şirketi uçağını bir Boeing’ten,McDouglas’tan ya da Airbus’ten alır) Kesim-I’in kapitalistlerine bırakırlar.Ama kapitalizm anarşik bir üretim yapısına sahip olduğu için,bütün emperyalist ülkelerdeki Kesim-I’in büyümesi,dünya genelindeki Kesim-II’nin büyümesini tarihsel gelişimin belirli bir döneminden itibaren kat kat aşmaya başlar.Bu noktada anarşik üretimin sonucu olan rekabet keskinleşmeye başlar ve her emperyalist ülke,birikim süreçlerini garantiye almak ve genişletilmiş yeniden-üretimi gerçekleştirebilmek için (her gelişimde bunun için gerekli sermaye miktarı artar),Kesim-II’nin kendi açısından daha da büyütülmesini ya da genişletilmesini ister.Ama bu genişleme diğer emperyalistlerin nüfuz alanlarına çarpar ve bu nüfuz alanlarının tekrar bölüşülmesi için kıyasıya bir mücadele başgösterir. Biz yine konumuza dönersek eğer, Kesim-I ile Kesim-II arasındaki ilişkiler dünya çapında cereyan etmekte ve aralarındaki değişim de meta biçimine bürünmektedir.O zaman şu soru ortaya çıkmaktadır: Kesim-I ile Kesim-II arasındaki değişim meta biçimine bürünüyorsa (bunun nedeninin iki sektör arasındaki emek biçimlerinin nitel olarak farklı olmasından kaynaklandığını gördük) o zaman sosyalizmin (komünizmin) maddi güçlerinin gelişmesi ve sosyalist toplumsal ilişkilerin kurulması nasıl gerçekleşecektir? Sosyalist bir üretimden ve bununla birlikte,sosyalist üretim ilişkilerinden bahsedebilmek için,Kesim-I ile Kesim-II arasındaki değişimin meta biçimine bürünmemesi gerekmektedir.Bunun için tek bir politik irade ya da politik devrim yetmemektedir ama aynı zamanda,burjuva toplumun bağrında,gerekli maddi tarihsel eğilimlerin de gelişmesi şarttır.Bu gerekli eğilim ise,Kesim-I ile Kesim-II arasındaki nitelik farkını ortadan kaldıran,her ikisini de tek bir nitelik düzeyine getiren yani Kesim-II’nin temelini oluşturan Ortaklaşa Emek (sanayi) biçiminin de Kesim-I’deki gibi Evrensel Emek (bilimsel) biçimine dönüşerek ve böylece de Kesim-I ile birleşerek tek bir nitel emeğin ortaya çıkmasıdır.Bu ise,sanayi temeline dayanan ortaklaşa emek biçiminin tarihsel olarak tasfiye edilmesinden başka bir anlama gelmemektedir. Burada belirtilmesi gereken önemli bir noktada,emeğin biçiminin tek bir niteliğe indirgenmesidir yoksa içeriğinin değil.Emeğin toplumsal içeriğinin maddi ya da fiziksel bölünmesi yani toplumsal emeğin bir çok uzmanlaşmış emekten ve işbölümünden oluşması her zaman olacaktır (örneğin doktorluk,mühendislik, iletişim, ulaştırma,sanat vs.) ancak her uzmanlık alanındaki emekçi bireyin emeği nitel yönden aynı kalacaktır.Bunun nedeni her işkolundaki emek aletinin otomasyon bir karakter kazanması,toplumsal üretimde yeralan her emekçinin aynı birim zaman içerisinde aynı üretkenlik sonucunu verecek olmasıdır. Böylece her emekçinin toplumsal ekonomik faaliyetinin sonuçlarının bu toplumsal ölçekte eşitlenmesi (komünist bireylerin emeklerinin nispi farklılıklarından dolayı,toplumsal ölçekte bazı sapmalar yani bir bireyin nispi olarak diğerinden fazla bir değere sahip olması olabilir.Ancak komünist toplumsal mekanizmalar bu nispi farkın,mutlak bir farka dönüşmesini önleyecektir.Bunun nedeni planlı üretimin bütün işkollarındaki emek üretkenliğinin gelişimini önceden belirlemesi ve emek üretkenliğinin gelişimini orantılı olarak dağıtarak,sürekli bir şekilde niteliği eşitlemesidir.Bu ise üretici güçler ile üretim ilişkileri arasında uyumlu bir gelişime neden olarak çatışmayı önleyecektir.) tek bir (komünist) sınıfın oluşumuna neden olarak,sınıf farklılığını ortadan kaldıracaktır. Kesim-II’nin emeğin niteliği bakımından Kesim-I ile aynı düzeye çıkması yani her ikisinin de aynı niteliği alması, iki sektör arasındaki değişimin meta biçimine bürünmesini engelleyecektir.Böylece aynı nitelik içerisindeki ya da bir başka deyişle “aynı toplumsal metabolizma” içerisindeki alış-verişlerde ürün değişim-değeri biçimini kaybedecektir. Bu noktayı belirttikten sonra açıklanması gereken bir başka nokta kalıyor.O da iki sektör arasındaki nitel farklılığı ortadan kaldıracak olan ya da Kesim-II’nin Kesim-I’in düzeyine çıkmasına gerekli olan tarihsel değer birikimini hacmi ve bu hacmi verecek olan tarihsel düzeyin ne olduğu sorunudur.Bunun cevabını da bize Marx vermektedir: “ Kapitalist üretimin üç temel olgusu: 1-) Üretim araçlarının az sayıda elde toplanması ve bunların, doğrudan kullanan işçilerin mülkiyetinden çıkıp, toplumsal üretim güçleri halini alması. Bunlar hatta başlangıçta kapitalistlerin özel mülkiyetin de olsalar bile. Kapitalistler, burjuva toplumun güvenilir kişileridir, ama bu güvenin bütün nimetlerini cebe indirirler. 2-) Emeğin kendisinin toplumsal emek halinde örgütlenmesi: Elbirliği, iş bölümü ve emeğin, doğal bilimlerle birleştirilmesi yoluyla. Bu, her iki anlamda da, kapitalist üretim tarzı, özel mülkiyeti ve özel emeği, çelişkili biçimlerde olsa bile ortadan kaldırır. 3-) Dünya pazarının yaratılması.” (abç)( Marx, Kapital, Cilt 3. Sf. 235 )
Marx,kapitalist üretimin ortadan kalkmasının üç temel koşulunu belirtirken gerçekten de ne yazdığını çok iyi biliyordu.Birinci maddede,üretim araçlarının “işçilerin mülkiyetinden çıkmasını” belirtirken,üretim araçlarının kamulaştırılması ile toplumsallaştırılması arasında bir ayrım yapıyordu.Üretim araçlarının toplumsal üretim güçleri olabilmesi yani toplumsallaşabilmesi için kamulaştırılmanın ortadan kaldırılması gerekmektedir.Çünkü üretim araçlarının işçi sınıfı tarafından kamulaştırılması,tarihsel olarak toplumsallaşma aşamasına gelmemiş olan üretim araçlarının,burjuva mülkiyet biçiminde kullanılması yani kapitalistsiz burjuva ekonomisinin işleyişi anlamına gelir.Elbette ki olumsuz tarafları sınırlandırılmış olarak.Burada aklımızda tutacağımız nokta,Marx’ta kamulaştırma (işçi sınıfının mülkiyeti) ile toplumsallaştırma arasında bir kategorik ayrımın olduğudur. Toplumsallaşma ile birlikte hem burjuva mülkiyet hem de işçi sınıfının kendisi (çünkü işçi sınıfı burjuva üretim ilişkilerinin bir kategorisidir) ortadan kalkar. İkinci maddede Marx’ın belirtmiş olduğu “Elbirliği,işbölümü ve emeğin, doğal bilimler ile birleştirilmesi” önermesi daha önce Kesim-II’nin Kesim-I ile birleştirilmesi olarak ele aldık ve belirttik.Buradaki elbirliği,sanayide elbirliği yapan vasıfsız işçilerdir.Böylece bu elbirliğinin,doğal bilimlerin gelişmesi sonucunda makinede toplanması yani “bilim ve teknolojinin kapsamlı bir şekilde sanayiye uygulanması”,emeğin genel toplumsal örgütlenmesindeki nitelik farklılıklarını tek bir nitel toplumsal emeğe indrgeyerek,özel mülkiyeti ve özel emeği ortadan kaldırır. Marx üçüncü maddede de,bunların ancak dünya pazarının yaratılması ile ortaya çıkabileceğini belirtmiştir.İşte şimdi bu sorunu ele almak gerekir.Kapitalist dünya pazarının özellikleri nelerdir ve mevcut dünya pazarı,teorideki dünya pazarı le örtüşmekte midir yoksa örtüşmemekte midir? Marx,Kapital’de kapitalizmin genel hareket yasalarını incelerken,sürekli olarak kapitalizmi,evrensel bir biçime kavuşmuş bir sistem olarak tassavur ediyordu.Böylece bu evrensel biçimdeki kapitalizmin bağrında da burjuva yasaların ve temel eğilimlerin,en son tarihsel sınırına gelmiş olduğunu düşünüyordu.Bütün dünyayı tek bir kapitalist toplum,dünyanın dörtbir köşesine yayılmış olan bütün burjuva sermayeleri de tek bir dünya toplumsal sermayesi olarak tasavvur ediyordu.Bu tek dünya toplumsal sermayesini de,dünya çapında iki temel sektöre (üretim araçları üretimi ve tüketim araçları üretimi olarak) bölerek,kendi teorisindeki dünya pazarı kavramını yaratıyordu.Bu dünya ekonomisi,dünyanın her tarafındaki özel ekonomilerin bir tek bütün olarak iç içe geçtiği ve dünyanın her tarafının bir tek dünya pazarının parçası olduğu varsayımına dayanıyordu.Bu dünya ekonomisinin ise altında genel eşdeğerini bulan bir para sistemine dayandığını da biliyoruz (Varsayalım ki,bu dünya ekonomisi “WORLD” adında ve dünyanın her özel toplumunun üzerinde anlaştığı bir paraya sahip olsun).Zaten Marx kapitalist toplumu incelerken,onu böyle evrensel bir biçim altında tasavvur ettiğini belirtmiştir: “Bir ulusun,lüks mallarını,üretim araçlarına ya da tüketim maddelerine ve bunun tersine aracılık eden dış ticareti burada hesaba katmıyoruz.İnceleme konumuzu,kendi bütünlüğü içerisinde,yani bozucu yan etkilerinden arınmış olarak incelemek için,bütün dünyayı tek bir ulus gibi ele almak ve kapitalist üretimin her yerde yerleşmiş ve bütün sanayi kollarına elatmış bulunduğunu varsaymak zorundayız.” (abç) (Kapital,cilt-I,s.597)
Bugün kapitalizm uluslararası kurumlar (İMF,Dünya Bankası,DTÖ vs.) yaratmasına karşın,bu kurumların tamamen ulusal ve bölgesel ekonomilerin fonksiyonlarını kendisine bağlayarak,bu ekonomilerin içeriğini belirlediğini tam olarak söyleyemeyiz.Bu nispi olarak doğrudur.Bunun nedenini kapitalizmin üretici güçlerinin tarihsel gelişmişlik düzeyinde aramak gerekir.Bu düzey daha dünya çapında merkezi bir ekonomik yapılanmanın oluşturulmasına imkan verecek düzeye gelmemiştir.Bu tarihsel bir süreçtir ve kapitalizmin tarihsel eğilimi bu yöndedir.Kaldı ki,bölgesel blok ve ekonomiler,ulusal sınır ve ekonomileri aşma eğilimi göstermişlerdir ve bunu da bölgesel ekonomik yapılanmalarda (AB,NAFTA,APİB vs.) somutlamışlardır.Üretici güçler tarihsel gelişimin belirli bir evresinde,bölgesel yapılanmaların ve ilişkilerin dışına taşma eğilimi gösterecektir ve böylece üretici güçlerin tamamen uluslararası karakteri ile üretim ilişkilerinin bölgesel biçimi arasındaki çelişki kaçınılmaz bir şekilde başgösterecek vede sermaye birikimini olumsuz yönde etkileyecektir.Çelişkinin çözümünü uluslararası tekelci burjuvazi (ya da proletarya---bir tek tarihsel eğilimin değişik biçimler altında gelişmesi olasıdır) ancak ve ancak bölgesel blokları tek bir ekonomik organizasyon olarak birleştirerek gerçekleştirebilir.Ama bunu mekanik bir biçimde anlamamak gerekir.Yani bütün ulusal ekonomileri tek bir dünya ekonomisinde hemen birleştirmek olarak anlamamak gerekir.Zaten kapitalizm koşullarında bu imkansızdır.Bunu şu şekilde anlamak gerekir:Emperyalist ekonominin sürükleyici ve dinamik güçlerini oluşturan ekonomilerin tek bir ekonomik organizasyon olarak kaynaşması.Örneğin AB,ABD ve Japonya’nın nüfuzu altında gelişen ekonomilerin ilk önce birleşmesi (aynı zamanda Dolar’ın Euro’nun ve Yen’in tek bir para sistemi temelinde birleşmesi) ve bu temelde diğer ülkelerin ya da blokların ekonomilerini çeşitli derecelerde kendi yörüngelerine ya da dünya blokuna yavaş yavaş çekmesi.Bu olanaklıdır ve zaten tekelci burjuvazinin ideologları bunu bizim marksistlerimizden önce görmüşlerdir: “NATO,atlantik işbirliğinin tek kurumsal çerçevesi,yakında sınırlarına yaklaşacaktır.O halde,gecikmeden,güvenlik sorunlarında durmayan ve bütün Avrupa Birliği üyelerini,NATO üyesi olmayanları da kapsayan, Avrupa Birliği’nin çeşitli kurumlarını aynı şekilde atlantik ittifakının Kuzey Amerikan üyelerini---Birleşik Devletler,Canada ve daha sonra Meksika--- kucaklayan bir atlantik işbirliği sistemini hazırlamak uygundur. Bir Transatlantik Serbest-Değişim anlaşması (TAFTA,Trans-Atlantic Free Trade Area) böyle bir amaç için hizmet edebilecektir.Konusunu (manüfaktür ürünleri ve hizmetler) tarıma genişleterek,bu anlaşma Kuzey-Atlantik bölgesinin bütün devletlerinin angaje olduğu haeket,serbest-değişim eğilimini daha da cesaretlendirecektir.Aynı zamanda,Kuzey-Atlantik işbirliğini zayıflatan merkezkaç kuvvetlerini baskı altına alacak ve Kuzey-Atlantik etrafını çeviren ülkeler arasında ortak bir yazgı duygusuna yeni bir hız verecektir.” (Henry Kissinger,La Nouvelle Puissance Américaine,s.86-87,Fayard yayınları)
Fazla uzatmadan sonuca gelirsek eğer,sermayenin uluslararası kurumlarının içeriği tam olarak biçimine uygun tarihsel eğilimler ile doldurulmamıştır ve bunun nedeninin de üretici güçlerin tarihsel gelişmişlik düzeyinden kaynaklandığını az yukarıda belirttik.Bundan şu sonuç çıkar:Sosyalizmin maddi güçleri,ancak ve ancak,sermayenin uluslararası kurumlarının biçimine uygun bir içeriğin ortaya çıkması ile yani emperyalist ekonominin gerçek anlamda bir tek dünya sistemi oluşturması ile ortaya çıkabilir.Sosyalizm için gerekli olan tarihsel değer birikim hacmi ancak bu düzeyde elde edilebilir,ki henüz daha tarihsel olarak bu dönemden uzağız.
(1)Bu nokta ile ilgili olarak bakınız,Devrimci Bülten sayı 28,Komünizmin Canalıcı Sorunları(II) makalesinin “Komünizm ve Emek” bölümüne.
(2)Bakınız Kapital cilt-I,I.Bölüm’e.
|
 |