 |
PDK Devrimci Bülten- Sayı 51 (2) |
 |
 |
 SOSYALİST DEVRİM VE ULUSLARARASI SERMAYE KARŞISINDA TUTUM SORUNU (VI)K.Erdem
7- « Savaş Komünizmi », III. Enternasyonal’in Revizyonist Kuruluşu ve Avrupa ve Dünya Sosyalist Devriminin Yenilgisi (II)
Bolşeviklerin Enternasyonalist faaliyetlerinin ne kadarının onların uluslararası yoldaşlık duygularının sonucu olduğu ve ne kadarının Rusya'nın iç ekonomik yıkımının harekete geçirdiği bir duygunun ve mantığın ürünü olduğu tartışmalıdır.Hiç kuşkusuz her ikisinin de payı vardır ama hangisinin daha baskın olduğunu tespit etmek güç olmakla birlikte,ikincisinin daha fazla belirgin hale geldiğini ileri sürmek mümkündür.
Ukrayna nasıl Rusya için bir tahıl deposu olarak görülüyorduysa ve o tahılı "sosyalist devrim" aracılığı ile ele geçirmek nasıl bir strateji haline geldiyse; Batı Avrupa da aslında bir tür "sermaye deposu" olarak görülüyordu ve kırıp geçirilen Rus ekonomisinin toparlanması için de "Avrupa sosyalist devrimi" zorunlu görülüyordu.Buradaki sorun, diğer ülkelerdeki sosyalist devrimlerin, Rus ekonomisindeki ve toplumundaki huzursuzluğun ve yıkımın ritmine bağlanmasıdır.Dünya devriminin içiçe geçen halkaları arasındaki bu ritim bozukluğu,bizzat Bolşevik hataların sonucudur.
Komintern'in toplandığı dönem bile aslında ibretliktir.Savaş komünizminin tam ortasında Bolşevik politikanın komünist temelleri kayıp gitmeye başlarken toplanmıştır.Komintern toplantılarına katılanlar Rusya'da olup bitenleri hiç anlamamışlardır.
Bolşevikler muhalefetteki komünist hareketlere bir dereceye kadar doğru strateji ve taktikler öneriyorlardı ancak kendileri emperyalizm karşısında yanlış strateji ve taktikler uyguluyorlardı.Hiç kimse bu ikisinin birbirini etkilemeyeceğini ya da etkilemediğini iddia edemez.Bu iki eğilim belirli noktada kesişti ve birbirini olumlu ve olumsuz olarak etkiledi. Bolşeviklerin Komintern üzerindeki etkileri Rus toplumunun dinamikleri ve sorunları tarafından harekete geçiriliyordu ki Stalin zamanında bu bütün dünyaya zaten ilan edildi.
Komintern kurulduğu zaman,Bolşevik Parti,emperyalistler karşısında yanlış strateji ve taktikler uyguluyordu ve bu yanlışlıklar,Komintern aracılığı ile diğer ülkelerin komünist hareketleri içerisine farklı biçimlerde yansıyarak onların iç yapıları üzerinde olumsuz etkilerde bulunuyordu.
Çok açık ve çarpıcı bir şekilde görünen odur ki,Sovyet Devleti'ndeki bürokratik gelişmenin ve yoğunlaşmanın boyutlarının gelişmesi ile Komintern içerisindeki bürokratizmin gelişmesi ve yoğunlaşması paralel bir şekilde gelişmiştir.Komintern Sovyet Devlet'inin kucağında doğduğu ,büyüdüğü ve geliştiği için onun olumsuz etkilerini de ilk günden itibaren üzerinde taşıyordu.Bu tarihsel gerçeklik kavranılmadan olumsuzlukların kökenine dair bilgi ve analizler eksik kalacaktır.
III.Enternasyonal'in I.ve II.Enternasyonal'den farklı tarafı,kendi öncellerinden farklı olarak daha merkeziyetçi bir örgüt yapısına sahip olmasıdır. I. ve II.Enternasyonal'in gevşek örgüt yapıları sağ oportünist ve reformist örgüt yapısının ve siyasetinin ortaya çıkmasına neden oluyordu.Onun için daha merkeziyetçi ve disiplinli bir örgüt bu tür unsurların dizginlenmesi için bir önlem olarak düşünüldü.Ancak gözden kaçan başka bir şey vardı : Komintern'in merkeziyetçi yapısı ,örgütün tepesindeki olumsuzlukların diğer parçalara yayılmasında büyük bir kolaylığa neden oluyordu.
Sağcılığa karşı önlem alan Komintern,solculara daha yakın duruyordu.Ama onlara karşı da mücadele ediyordu.Ama ne zamanki Sovyet devletinin tamamında bürokratizm oturdu ve klik tamamen değişti,Komintern içerisinde sol sekter unsurlar dizginlenemez oldu ve yeni yönetimin sadık kulları olarak Komintern'in tam merkezine yerleşti.Bu sol unsurlar da dolaylı olarak sağ unsurları ve eğilimleri besledi.Sovyet devletinde Lenin ve çevresinin tasfiyesi ile Komintern içersinde sekter unsurların egemenliği neredeyse eş anlı gelişti ki,bu başta yapılan hataların mantığının kaçınılmaz sonucuydu.
Komintern'deki komünist örgüt ve partilerin gerçek anlamda olgun ve komünist kitle partileri haline gelmeleri için belirli bir zaman dilimine ihtiyaç vardı.Belki de 1920'li yılların sonları ve 1930'lu yılların başlarına kadar sürecek bir zaman dilimine. Ancak Sovyet devletinin bu kadar bekleyecek ne zamanı ne de gücü vardı.Bolşevikler emperyalistler karşısında yaptıkları hatalar ile kendilerini dünyadan tecrit etmişlerdi ve bu tecriti yaracak tek umut emperyalist ülkelerin iç politik yapılarını sarsmak ya da bir devrim ile politik iktidarı fethederek rahatlamaktı.Bu noktada Sovyet iktidarının öncelikleri ile diğer partilerin öncelikleri arasında bir uyumsuzluk sözkonusuydu.Sovyet devletinin acil ekonomik ve güvenlik ihtiyaçları özellikle Avrupa'da zorlama komünist partilerin oluşturulmalarına ve zamanından önce muharebeye sokulmalarına neden oldu.
Elbette olayların ortaya çıkışı ve dışarıdan görünümü böyle olmuyordu.Değişik biçimlere bürünüyordu ve tarihsel sunumu farklı bir biçimde oluyordu. Ancak Sovyet toplumunun maddi ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların acil tedariği her şeyin merkezindeydi.Bu acil ihtiyaçların baskısının şiddetini ve zaman kısalığı sorununu ise bizzat yanlış Bolşevik siyaset yaratmıştır ve Komintern'in tarihsel temellerinin daralmasına da neden olmuştur.
Tony Cliff,Komintern'deki "zaman darlığı" sorununu ve bundan kaynaklanan ideolojik ve politik eğitim eksikliği sorununu iyi görmüştür ancak bu zaman darlığı sorununu sağlam mantık temelleri üzerine oturtmakta eksik kalmıştır. Bu sorun,bir bütün olarak Sovyet Rusya'nın emperyalist sistem karşısındaki tutumu ile yakından bağlantılıydı.
"Tedrici olarak gelişip yayılan emperyalizmin ve bunun bir yan ürünü olarak işçilerin genel yaşam standartlarındaki göreli iyileşmenin bir sonucu olarak onyıllar boyunca reformist bir ruh hali tarafından biçimlendirilmiş bir işçi sınıfının liderlerinden,hemen bugünden yarına gerçek komünist liderler yaratmak olanaksızdı.Bu yüzden, zamanlama sorunu,yani,tarihin ve Komünist Enternasyonal liderliğinin tek tek ulusal partilerin liderlerine kendi deneyimleriyle öğrenmek için gerekli zamanı bahşedip bahşetmeyeceği sorunu,son derece kritik bir öneme sahipti." (Tony Cliff,Lenin,cilt 4,s.73,Z Yayınları)
Tony Cliff sorunun çok önemli bir yerine parmak basarak sorunu ortaya koymuştur ama çözememiştir.Şimdi biz onun bıraktığı yerden sorunu alarak şu soruyu soralım: Komünist Enternasyonal'in diğer parti liderlerinin ve örgütlerinin gerekli politik eğitimi için gerekli zaman yaratılabilir miydi yani bunun tarihsel imkanı var mıydı yoksa bunun imkanı yok muydu ve de liderlerin tarihsel olarak elleri kolları bağlımıydı?
Bu sorun bizi başka bir soyut soruna "zamanın stratejik kullanımı" sorununa yani "zamanın ekonomik kullanımı" sorununa götürür.Komünist Enternasyonal muhalefetteki komünist örgüt ve partilerin politik eğitimleri için gerekli zamanı oluşturamamakla kalmamış yanlış strateji ve taktikler ile varolan zamanı tüketerek zamanın daha da kısalmasına neden olmuştur.
Zaman darlığı sorunu Rus Komünist Partisi açısından ortaya çıkan bir sorundu ve onun aracılığı ile diğer partilere sirayet ediyordu.Bu durum diğer ülkelerdeki komünist hareket içerisinde varolan ve hatta parti yönetimlerinde bulunan sağ ve sol unsurlarla beraber hareket etme zorunluluğuna da neden oluyordu.Büyük muharebeler gelip çattığında bu yönetimlerin yapmış oldukları hatalar feci sonuçlara yolaçtı.Halbuki bu partilerin yönetimlerinin iyi komünist lider ve kadroların eline geçmesi ve yeni bir yönetici kuşağının oluşması için belirli bir zamana ihtiyaç vardı.1920'li yılların ilk yarısından itibaren dünyada devrimci dalga geri çekilmeye başlarken bu olanak ortaya çıktı ancak Sovyetler Birliği'ndeki bürokratik yapının tamamen oturması ve Komintern'i de tamamen eline geçirmesi ile bu olanak da ortadan kalktı.
RKP'nin kendisini korkunç bir iç savaşın içerisine sürüklemiş olması,onun uluslararası görevlerini zamanında yerine getirmesine engel olmuştur. Komintern'in 1919'un Mart ayında toplanması geç bir tarihtir.Eğer BP Savaş Komünizmi'nden sakınmış olsaydı ve emperyalistler karşısında doğru bir politika benimsemiş olsaydı Batı Avrupa komünist hareketine daha erken ve olumlu müdahalede bulunabilirdi ve belki İtalya'daki faşist trajedi yaşanmayabilirdi.
Komünist hareket için kaybedilen zaman oportünistler ve dolaylı olarak emperyalistler için kazanılan zamandı ve tarihsel gelişimin belirli bir noktasında olumsuz sonuçlar üretmesi kaçınılmazdı.Bir şey kesindir: Rus Komünist Partisi'nin Rusya'daki hataları dolaylı olarak Komintern'nin iç gelişim ritmini olumsuz etkilemiştir. Çünkü o zamanlar Rus Komünist Partisi, Komintern'in ağırlık merkezini oluşturuyordu ve diğer parçalar onun görevlerine ve hedeflerine göre pozisyon almak zorunda kalıyorlardı.Bu ağırlık merkezi ve çevresi arasındaki genel ilişkilerin kaçınılmaz sonucuydu. Komintern'in kaderi RKP'nin kaderine çivilenmisti ve bütün sorun RKP'nin Lenin'le başlayan hatalarını ortaya çıkarmak ve genel üzerine yayılış biçimlerini incelemektir. RKP'nin "tarihsel röntgeni" çekilmeden Komintern'inki doğru bir şekilde çekilemez.
RKP'nin Komintern üzerindeki etkisi ideolojik, politik ve örgütsel düzeyleri kapsayan bütünlüklü bir yapıya sahipti.Komintern'in Rusya'da toplanması bile başlı başına bu ideolojik ve politik etkinin kabul edilmesi anlamına geliyordu. Devrimden sonra RKP'nin bu ideolojik ve politik çizgisi, giderek Rus ekonomisinin üretici güçlerinin baskısı altına girmeye başladı ve bu baskının sonucunda iç yapısında ciddi bozulmalar meydana geldi.Bozulan bu ideolojik ve politik çizgi,Komintern'in diğer komünist örgüt ve partileri ile "paylaşıldı" ve onlara kabul ettirildi. Başlangıçtan itibaren Komintern ideolojik yetmezlikleri olan bir uluslararası örgüt olarak kuruldu ve bu yetmezlik sürecin ihiyaçlarını karşılamada yetersizliğe neden olarak, Komintern'in merkezinde bürokratik örgüt metod ve anlayışının gelişmesine neden oldu.
Bu soyut analizden sonra RKP ve Komintern arasındaki ilişkileri, somut örnekler ve organik bağlantıları içerisinde kısaca inceleyelim ve örneklemeye çalışalım.
RKP'nin Komintern'in seksiyonlarını kendi politik çizgisinin otoritesi altına almasında en önemli araçlardan bir tanesi, Tony Cliff'in de çok doğru bir şekilde belirtmiş olduğu gibi finansmandır:
"Moskova'nın Enternasyonal seksiyonları üzerine kendi otoritesini dayatma araçlarından biri de finansman idi." (T.Cliff, a.g.e ,s.79)
Moskova'nın Komintern'deki örgütlere sağlamış olduğu finansman zamanla bu örgütlere bir baskı aracına dönüştü.Belki direkt olarak hissettirilen bir baskı aracı değildi.Ancak zamanla bu finansmana bağımlı hale gelinmesi ondan vazgeçilmeyi de zorlaştırıyordu. Zamanla komünist örgüt ve partiler,kendi kitlelerinden güç almaktan ve onlara yaslanmaktan ziyade, mali güç aldıkları yerlere yaslanmaya ve oralardan güç almaya başladılar.Bu durum kaçınılmaz bir şekilde bürokratik bir anlayışa ve çalışma biçimine yolaçıyordu.Böyle bir durumun kaçınılmaz sonucu komünist niteliğin düşmesi olurdu ki zaten bu oldu. Burada dikkat edilmesi gereken nokta,Komintern içerisindeki bürokratik eğilimin gelişmesinin, Komintern'in ideolojik ve politik yetmezliğinin sonucunda ortaya çıkmış olmasıdır.Bürokratizm, Komintern'in (özellikle de onun merkezinde yer alan RKP'nin) ideolojik ve politik yetmezliğinin örgütsel düzeydeki yansıması ve ortaya çıkış biçimidir.
Tony Cliff bu noktada İngiliz Komünist Partisi'nin bir tarihçisinin şu sözlerini aktarır:
"Bu, 1925 yılında Komünist Partisi'nin kendi üyelerinden 1000 , Komintern'den 16000 sterlin gelir elde ettiğine işaret ediyor.Bunun anlamı, açıkça,örgütün,parti faaliyetlerinin, özellikle full-time parti memurlarının, çeşitli yan-örgütlerin ve bunların yayın organlarının finansmanının tamamen Komintern'den alınan ödeneklerle karşılandığıdır.Bu mali bağımlılık,İngiliz partisiyle çalışan Komintern temsilcisine muazzam bir otorite kazandırıyordu." (T.Cliff,age,s.80)
Aynı durum Almanya'da da ortaya çıkmıştı.Almanya Komünist Partisi (KPD), Moskova'dan aldığı ödenek sayesinde,27 günlük gazete çıkarabilmekte ve 200 tam gün çalışan işçinin giderlerini karşılayabilmekteydi.Buna karşılık KPD kendi gelirleriyle sadece dört gazete ve 12 tam gün çalışan işçinin giderlerini karşılayabilirdi.
Böyle bir mali olanağın barındırdığı tehlike ilk başlarda farkedilmedi. Bunun nedeni bu partilerin de RKP'nin ideolojik ve politik çizgisini paylaşmalarından ve onlardan daha az deneyimli olmalarından kaynaklanıyordu. RKP ile aynı ideolojik ve politik çizgiyi paylaşmaları, örgütsel alanda kaynaklanacak tehlikelerin görülmesine engel teşkil etmiştir.Daha sonraları KPD yöneticilerinden Brandler, Moskova'nın bu mali yardımlarının yıkıcı sonuçları noktasında şunları yazmıştır:
"Komintern'in mali yardımı olmasaydı çok daha sağlıklı bir yoldan gelişirdik. Daha önce, işçilerin küçük katkılarından oluşan mali gücümüzle bir kaç gazete çıkarıyorduk.Bu açıdan işçilere bağımlıydık ve onlarla sürekli ilişki içinde olmak zorundaydık; ayrıca , siyasal gücümüzü aşan işlere girişmezdik. Komintern'den para almaya başlar başlamaz bu durum tamamen değişti. Birden yirmi gazete çıkarır hale geldik, oysa elimizde yeterli sayıda editör yoktu-saflarımızdaki ya okuma yazma bilmeyen işçiler ya da yazıp çizebilen,ama işçi hareketiyle çok sınırlı müşterekliğe sahip 'okul kaçkını' öğrencilerdi.Thalheimer bu öğrencileri Die Rote Fahne gazetesinde işe yerleştirdi, ama iki ay kadar sonra onlara yol verdi.Mali olanaklarımız, sahip olduğumuz siyasal olanaklardan çok daha ilerideydi ve kendi gücümüzü ve önemimizi işçilerin bize verdikleri destekle değil,sahip olduğumuz bu olanaklarla ölçmeye başladık.Bu durum, yıkıcı sonuçlar doğurmaya mahkumdu." (Aktaran T.Cliff,age,s.81)
Aynı durum Komintern içerisindeki diğer komünist örgüt ve partiler için de geçerliydi.Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta, hatanın mali yardımın kendisinde ya da yapılmasında kaynaklanmadığıdır.Komintern içerisindeki bir partinin özellikle de iktidarda olan bir partinin,diğer komünist örgüt ve partilere kendi olanakları ölçüsünde yardımda bulunması hem doğal hem de olması gereken bir durumdur.Bunda bir sorun yoktur.Burada sorun, bu mali yardımın veriliş biçimi ve hangi politik amaç doğrultusunda yapıldığıdır.Bu noktada mali yardımın fonksiyonu,Komintern'e egemen olan ideolojik ve politik anlayış tarafından belirleniyordu ki bu anlayış giderek oportünist ve revizyonist bir çizgi doğrultusunda gelişen bir anlayıştı.Bu oportünist anlayış, Komintern içerisinde mali araçları kendi oportünist politik hedefleri doğrultusunda önemli bir silah olarak kullandı ve onun aracılığı ile kendi ideolojik ve politik etkisini geliştirdi.
RKP'nin Komintern aracılığı ile diğer ülkelerin komünist hareketlerini kendi etkisi altına alması,öncelikle bu hareketleri ideolojik ve politik olarak kendi çizgisine kazanmasıyla başladı.Zaten ideolojik olarak bu etki olmaksızın onları kendi etrafında tutması ve bir uluslararası örgüt içerisinde birleştirmesi mümkün olamazdı.Bu ideolojik ve politik etkinin kaçınılmaz sonucu olarak, diğer komünist örgüt ve partiler içerisinde bir işbirlikçi memur tabakası oluşmaya başladı.Böyle bir işbirlikçi tabaka olmaksızın RKP'nin Komintern gibi dev bir uluslararası örgütü yönetmesi mümkün olamazdı.
RKP, Komintern aracılığı ile bu işbirlikçi memur tabakası içerisinden bir Komintern Ajanlar Grubu oluşturdu.Bu ajanlar grubu aracılığı ile Komintern örgütleri içerisine organik olarak kendisini bağladı, etkisini korudu ve geliştirdi.Bu ajanlar özellikle İtalya'da ve Almanya'da yıkıcı işlere imza attılar.
Bu ajanlar çoğu zaman gönderildikleri ülkelerin komünist partilerinin merkez komiteleri ile ilişki kurup ve onlarla uyumlu bir şekilde çalışmaktan ziyade, onların arkasından ve çoğu zaman onlara karşı faaliyette bulunuyorlardı. KPD'nin liderlerinden Paul Levi bu durumu şöyle belirtir:
"Bu delegelerin Moskova ile doğrudan ve gizli görüşmelerine işaret etmek istiyorum. Edindiğimiz bilgilere göre, bu tür görevlilerin faaliyet yürüttükleri her ülkede, bunlara yönelik aynı hoşnutsuzluk söz konusu...bunlar hiçbir zaman bulundukları ülkenin partisinin merkez komitesiyle birlikte çalışmıyor, onların arkasından ve çoğu zaman onlara karşı faaliyet yürütüyorlar." (Aktaran Tony Cliff,age,s.84)
İtalyan Sosyalist Partisi'nin Ocak 1921'deki Livorna'daki konferansını Komintern Yürütme Komitesi için izlemekle görevlendirilen Bulgar Khristo Kabachiev ve Macar Rakosi, konferanstan haftalar önce İtalya'ya gelmelerine karşın, bundan Komintern Yürütme Komitesi üyesi ve İtalyan Sosyalist Partisi'nin Genel Sekreteri olan Serrati'nin haberi yoktu.
Bu ajanlar İtalyan Sosyalist Partisi'nin merkez komitesinin ardında çeşitli dolaplar çevirerek, yönetimin aslında giderek Rus'laşmış ve bürokratik Komintern'in çizgisinin altına girmesi için çalışıyorlardı.Bu ajanların görevi, bu partilerin daha sıkı Komintern'in bürokratik yapısı altına girmeye engel teşkil eden kadroları gözden düşürmek ve tasfiye etmekti.
Komintern'in başkanı Zinoviev,Paul Levi gibi otorite sahibi ve KPD'nin önderlerinden birisini Livorno konferansına göndermeyi reddetmiştir. Komintern Yürütme Komitesi'nin otorite sahibi liderlerden ziyade, zayıf kişilikli liderleri bu tür görevlere getirmesi dahi,RKP'nin diğer komünist partilere bakış açısını açıkça ele vermektedir.Komintern aslında ilk kuruluşundan itibaren Sovyet Devleti'nin dış politikasının bir uzantısı konumundaydı.Bu haliyle Komintern Rus sosyal emperyalizminin önemli bir politik ve örgütsel aracı olarak hizmet ediyordu.
Zinoviev aynı şekilde KPD için de August Guralski adlı bir ajanı göndermiş, bu ajan KPD merkez komitesine seçilmiş ve Almanya'daki 1921'deki Mart Eylemi'nde önemli hatalara imza atmıştır.Aynı şekilde Rakosi,Bela Kun ve yine başka bir Macar komünist Josef Popper de Mart Eylemi sırasında Almanya'ya gönderilmiştir.Bu ajanlar özellikle Paul Levi ve KPD merkez komitesi arkasında çeşitli dolaplar çevirerek, Alman devriminin yenilgisine büyük "katkı" yapmışlardır.
Buradaki ilginç ve özellikle göze batan durum şudur: İdeolojik ve politik yetmezliği açığa çıkan Komintern yönetimi, kendi niteliklerine uygun kadro seçmeye ve buna uygun metodlar kullanmaya başlamıştır.Bu politik ve örgütsel çürümenin açıkça bir göstergesiydi.
İki Komintern tarihçisi,B. Lazitch ve M.M. Drachkovitch, bu ajanlar hakkında şu değerlendirmede bulunmuşlardır:
"İlk Komintern ajanlarının o güne kadar Rus devrimci hareketi içinde oynamış oldukları mütevazi rollerle, bunların 1919 ve 1920 yıllarında belirleyici roller arasında olağanüstü bir uyuşmazlık vardı. 1918 yılı sonbaharında, Y.S. Reich (Thomas), Bern'deki Sovyet elçiliğinde, Russiche Nachrichten (Rus Haberleri) adlı resmi bülteni yayınlamak gibi sıradan bir göreve sahipti.Bundan bir yıl sonra, Avrupa'daki en önemli komünist partisi olan Alman Komünist Partisi'ni gözaltında tutan ve Paul Levi gibi üst düzey komünistlerin faaliyetlerine ilişkin gizli raporlar hazırlayan Komintern Batı Avrupa Sekreterliği'nin başına getirildi.Yine 1918 yılı sonbaharında, Liubarsky aynı elçilikte sıradan bir görevliydi.Bir yıl kadar sonra,Avrupa'nın Komintern'e katılacak ilk kitlesel sosyalist partisi olan İtalyan partisi içinde etkili bir rol oynayacak, hazırladığı raporlar Lenin ve Zinoviev'in Serrati'ye karşı giderek artan düşmansı tavrını şekillendirecekti.1919-20 yıllarında düşük düzeyde birer Bolşevik militan olan Abramovich ve Degot, İtalya ve Fransa'da, Moskova ile bu ülkelerin komünist liderleri arasındaki ilişkilerde anahtar önemde bir yere sahip kişiler olarak ortaya çıktılar."(Aktaran T.Cliff,age,s.85)
Bu alıntıdan da açıkça görüldüğü gibi,Komintern içerisinde çok önemli görevlere gelen kişiler, bu görevlerin düzeyinde ya da çapında değillerdi.Zaten Komintern'in başkanı olan Zinoviev başlı başına bir ironidir.Ekim Devrimi'ne karşı olan ve bu devrim sırasında kötü bir liderlik sınavı veren bir kişi Dünya Devrimi'nin başına getirilmişti.
Komintern'deki yetersiz ve yanlış kadro politikası bizzat Komintern'in ideolojik ve politik yetmezliğinin ürünüydü ve bu yetersizlik ve yanlış çizgi, örgütsel yetersizliğin ve darlığın temelini oluşturuyordu.
Alman devrimi sırasında bu ideolojik ve politik yetmezlik ve de sapma kendisini açıkça gösterdi.Bu noktaya kısaca da olsa değinmek gerekir.
1921 yılının Mart ayında iktidarın ele alınması için organize edilen "darbe" ve bu darbenin liderliğini bizzat Komintern yaptı. Zinoviev, Buharin ve Bela Kun üçlüsü, sekter ve maceracı bir politika izleyerek 1921'de Alman devriminin yenilgisine yolaçtılar.
KPD 1921 Mart'ında bir ayaklanmaya hazır değildi.Komintern KPD'nin lideri ve Rosa Luxembourg'un öğrencisi olan Paul Levi'nin arkasından bir çok dolap çevirdikten sonra, onu liderlikten uzaklaştımayı başarmış ve yerine Brandler'i getirmişti.Ayaklanmaya hazırlanan KPD (Almanya Komünist Partisi), kendi içerisinde liderlik düzeyinde bölünmüş,ulusal düzeyde daha sağlam politik ittifaklar kuramamış, işçi kitleleri içerisinde ezici bir üstünlüğe daha ulaşamamıştı.Ama buna karşılık, yeni KPD liderliği Komintern'in sadık memurları haline gelmişlerdi.
Rosa Luxembourg ve Paul Levi döneminde KPD, kendi insiyatifi ile politika geliştirme yeteneğine sahipti ve bu durum,partinin lider kadrolarının politik gelişimlerine muazzam katkı yapıyordu.Bu durum aynı zamanda parti içerisinde güçlü liderlerin ortaya çıkmasına da neden oluyordu. Ancak ne zaman ki Komintern'in kolları KPD içerisinde güçlü bir şekilde yayılmaya başladı ve liderler bürokratik bir yapıya bürünmeye başladılar, KPD liderliğinin hem niteliği düştü hem de zayıf liderler ortaya çıkmaya başladı. Rosa Luxembourg,Karl Liebknecht, Paul Levi ile Brandler,Arkadi Maslow,Ruth Ficher,Ernst Thalmann karşılaştırıldığı zaman bile bu sonuncuların zayıf kişilikleri rahatça görülebilir.
Paul Levi Komintern'in tarihinde "hain" ilan edilen ilk liderdi.Bu durum daha Lenin yaşarken ve onun onayı ile oluyordu ki o zamanlar Rusya'da bürokratik diktatörlük giderek oturmak üzereydi ve bu bürokratik metodlar Komintern'e kadar artık ulaşmıştı.
Paul Levi ne yapmıştı da "hain" olmuştu.Geçerken belirtelim ki, Ekim Devrimi dönemindeki Zinoviev kadar "hain" değildi.İşin ilginç tarafı, Komintern daha sonra Paul Levi'nin politikasının doğruluğunu da kabul etti.Peki Paul Levi Komintern liderliğini niçin rahatsız ediyordu?
Paul Levi,KPD'nin işçi kitleleri arasında daha çok zayıf olduğunu ve bunun için güçlenmesi gerektiğini ve bu noktada da gerçek bir kitle partisi haline gelmesi için yeni taktikler üretmesi gerektiğinin farkındaydı. Ama KPD içerisindeki "solcular" partinin geniş kitlelere açılmasına engel oluşturuyorlardı.Parti içerisindeki bu solcular mevcut sendikalarda çalışmaya ve parlamento seçimlerine katılmaya karşı çıkıyorlardı.Paul Levi bu solcuları partiden uzaklaştırdı ve USPD'nin sol kanadı ile başarılı bir bütünleşme gerçekleştirdi.Bununla da yetinmeyen Paul Levi Ocak 1921 yılında partinin günlük gazetesinde bir "Açık Mektup" kaleme alarak, Sosyal Demokratlarla bir birleşik cephe oluşturulması çağrısı yaptı.Birleşik cephe taktiğinin partinin geniş işçi kitleleri arasında politik gücünün gelişmesine yardım edeceğini ve Sosyal Demokratların politik pozisyonunu zayıflatacağını düşünüyordu.Bu noktada Paul Levi, Lenin, Troçki ve Radek'in desteğini görüyordu.Ancak bu sonuncular da bazı konularda Levi'nin tutumundan rahatsızlardı.1920 yılında Sovyet Rusya,Kızıl Ordu ile Polonya'ya saldırarak ve burada Kızıl Ordu yardımı ile bir işbirlikçi "komünist" hükümet kurarak Macaristan Sovyeti ve Almanya'ya ile karasal bağlantı kurmaya çalışıyordu.Zaten bu dönem,daha önce de gördüğümüz gibi Kızıl Ordu yardımı ile "sosyalist devrim"lerin gerçekleştirildiği dönemlerdi.Ukrayna'da,Transkafkasya'da vs. olan buydu.Aynı şey Polonya'da da gerçekleştirilmek isteniyordu ama Polonya burjuvazisi buna izin vermedi.
Paul Levi,Kızıl Ordu'nun Polonya'ya saldırısı sırasında,Alman işçilerinin ayaklanıp Kızıl Ordu'ya destek vermeyeceğini düşünüyordu.Çünkü bir ayaklanma için parti daha hazır değildi ve önce kitleler içerisinde güçlenmesi gerekti ki,bunun için zamana ihtiyaç vardı.Ama ne Lenin ne de Komintern yönetimi bu görüşten hoşlanmamışlardı ve aslında Levi 1920'den beri hedef tahtasına oturtulmuştu.Levi'nin Komintern ve RKP'ye mesafeli yaklaşması, bürokratik Komintern'in hoşuna gitmemişti çünkü Sovyet Rusya'nın acil bir şekilde Almanya'nın ekonomik desteğine ihtiyacı vardı ve bu ise ancak bir devrim ile sağlanabilirdi.Biçimsel olarak doğru görünmesine karşın içerik olarak sorunun ele alınışı yanlıştı.
Sovyet Rusya,yanlış ekonomi politikaları uyguladığı için ve kendisini dünya ekonomisinden tecrit ettiği için acil bir dış yardım gereksinimi baskısı altına girmişti.Bu dış yardımın elde edilmesi için zamanın kısaltılmasının tek yolu ise Kızıl Ordu ve işbirlikçi komünist partiler aracılığı ile ilerlemekti.Ama bunu yaparken Komintern çok önemli bir şeyi gözardı ediyordu:Diğer ülkelerin komünist ve işçi hareketlerinin politik hazırlık düzeyi.
Komintern mevcut ülkelerde komünist hareketler hazır olmasa da, Komintern'in ve Sovyet Rusya'nın ideolojik,politik,ekonomik ve askeri desteği ile kısa bir sürede hazır hale geleceklerine inanıyordu ve bu noktada bir politik zorlama uyguluyordu.Ama bunun sonuçları tek kelime ile felaket oldu ve Kızıl Ordu Polonya'da acı bir yenilgi tattı ve ilerlemesi durdu.Kızıl Ordu'nun Polonya'daki yenilgisinin altında,Polonya'daki politik güç dengelerinin yanlış analiz edilmesi yatıyordu.Bu noktada sorun, diğer ülkelerin devrimlerinin ritmi ile Sovyet Rusya'nın iç dinamiklerinin ritminin üstüste düşmesinden ziyade ayrı ayrı gelişmesiydi.
Paul Levi Alman Komünist hareketinin politik iktidarı ele geçirerek,Kızıl Ordu'ya yardımcı olamayacağını Komintern liderlerinden daha iyi biliyordu. KPD için sorun,saldırıya geçmek değil, güç biriktirmekti ve birleşik cephe taktiği güç biriktirmede önemli bir taktik manivela olarak iş görecekti.
Paul Levi'nin Almanya'daki "devrimin zamanını uzatan" taktikleri, Zinoviev'in, Buharin'in ve daha sonra onlara katılan Radek'in hoşuna gitmedi.Levi'nin KPD'nin liderliğinden uzaklaştırılması için fırsat kollamaya başladılar ve aradıkları fırsatı,Levi'nin İtalyan Sosyalist Partisi'nin Livorno konferansı ile ilgili olarak parti gazetesinde yaptığı bir değerlendirmede buldular.
"Levi, yaptığı çözümlemede, İtalyan Sosyalist Partisi'nin Turati liderliğindeki sağ kanadının partiden kopmasının kaçınılmaz olduğu,partinin çoğunluğunun kazanılmasının ise mümkün olduğu sonucuna varıyordu.Livorno Konferansı'ndaki KEYK delegeleri Bordiga'yı destekledikleri için,Levi'nin sözkonusu makalesi Komintern liderliğine karşı bir başkaldırı gibi görünüyordu. Zinoviev,her ne pahasına olursa olsun Levi'nin işini bitirmeye karar vermişti.O şimdi dönek Radek tarafından destek görüyordu.
Duruma uygun olarak,Rakosi br KEYK elçisi olarak (Livorno'dan) Berlin'e gönderildi.Rakosi,Berlin'de KPD'nin Zentralausschuss'un (Merkez Komitesi-o sıralar Merkez Komitesi tüm bölgelerin temsilcileriyle periyodik konferanslar düzenliyordu) üyeleriyle bir toplantıda bir araya geldi.Ateşli tartışmalardan sonra,Komintern'e bağlılık argümanını kullanan Rakosi,Levi'nin kınanması yolunda bir kararı onaylattı (23'e karşı 28 oyla).Levi,KPD'nin liderliğinden uzaklaştırıldı.Merkez Komitesi'nin aralarında Clara Zetkin'in de bulunduğu beş üyesi Levi'nin ardından bu organdaki görevlerinden istifa ettiler." (T.Cliff,age,s.98)
Paul Levi'nin partinin yayın organında,İtalyan Sosyalist Partisi ile ilgili olarak görüşlerini açıklaması ve bundan dolayı politik linç edilmesi tek kelimeyle skandal olup,Komintern'deki bürokratlaşmanın boyutlarını göstermesi açısından karakteristiktir.Bir komünist partisi düşünün, "disiplin" görünümü altında düşünce özgürlüğünü ortadan kaldırmıştır!
Peki Almanya'da bunlar olurken,Rusya'da neler oluyordu?Almanya'daki olanları anlamak için Rusya'ya bakmak gerekir.Mart 1921'de Kronştad'ta rejime karşı bir ayaklanma baş gösterdi ve şiddetli bir şekilde ezildi.Partide hizipler ve bütün eleştiriler yasaklandı.Parti,Politik Büro'nun ve Merkez Komitesi'nin oligarşik diktatörlüğü altına girmişti ve aynı anlayışın Komintern içerisinde de olmamasının önünde bir engel yoktu.
Peki o zaman Paul Levi'nin "suçu" neydi? Onun "suçu",Komintern aracılığı ile nüfuz kazanmaya çalışan Rus sosyal emperyalizminin yayılmasına engel teşkil etmesi ve bağımsız bir politika gütme anlayışından kaynaklanıyordu.
Aslında Paul Levi'nin haklılığı,Mart 1921'de başarısızlığa uğrayan ayaklanmada açıkça görüldü.Komintern hazır olmayan bir komünist partisini zamansız ve maceracı bir şekilde muharebeye sokmuştu ve devrimin yenilgisinde en büyük paya sahipti.Paul Levi'nin KPD'nin liderliğinden uzaklaştırılması ve "hain" ilan edilmesi,Lenin ve Komintern liderliğinin en büyük hatalarından birisidir.
Ama her şey bununla kalsa iyi.
İki yıl sonra Almanya'da devrim tekrar kapıyı çaldı.1923 yılının Ocak ayında,Fransa, Almanya'nın ödeyeceği savaş tazminatlarının karşılığı olarak Ruhr bölgesini işgal etti.Bu işgal Almanya'da sosyal huzursuzluğu ve politik krizi giderek derinleştirdi. 1923 yılındaki Alman devrimi sırasında Komintern ve KPD saflarında çok tuhaf teoriler ortaya çıktı.
A.L. Schlageter adında Nazi hareketine mensup bir faşist,Fransızların denetimindeki Ruhr bölgesinde bir demiryolunu havaya uçurma girişiminde bulunduğu sırada yakalanarak,askeri mahkemede yargılanarak, 26 Mayıs 1923'te kurşuna dizildi. Muhtemelen Schlageter Alman devleti adına çalışan bir sabotajcıdır.Çünkü cenaze törenine General Lüdendortf katılmış ve bir konuşma yapmıştır.Schlageter Alman muhafazakarlarının ve milliyetçilerinin bir kahramanı ve sembolü haline gelmişti.Bu aynı zamanda Almanya'da faşist hareketin politik olarak giderek güçlendiğini de göstermektedir.
Almanya'da faşist hareketin bu güçlenmesi,Komintern ve KPD liderliğinin bu politik güçten devrim için yararlanma anlayışının gelişmesine neden olmuştur. Bu oportünist anlayışın altında yatan neden ise Komintern'in ideolojik olarak kafasının karışık olması ve faşizmin tarihsel karakterini yeterince anlamamış olmasıydı.Bu durum kaçınılmaz olarak bir sağ oportünist sapmaya neden oluyordu. KPD'nin Sosyal-Demoratlar ile aralarının açık olması ve yine faşistlerin de onlardan nefret etmeleri,komünistler ile faşistlerin bir yakınlaşmasına neden ouyordu.Ancak bu yakınlaşmayı daha çok kışkırtan Komintern ve KPD idi. Radek,Schlageter olayı aracılığı ile komünistler ile milliyetçiler arasında bir ittifakın tohumlarını ekmek istiyordu ve milliyetçilere şöyle soruyordu:
"Alman milliyetçileri kime karşı savaşmak istiyor?Antant sermayesine mi yoksa Rus halkına mı?Kimle ittifak yapmak istiyorlar?Birlikte Antant sermayesinin boyunduruğundan kurtulmak üzere Rus işçi ve köylüleriyle mi yoksa Alman ve Rus halklarını köleleştirmek isteyen Müttefik sermayesiyle mi?" (Aktaran T.Cliff,age,s.207)
Komintern'in ve KPD'nin oportünist sapmasının altında giderek belirginleşen halkçılık anlayışı yatıyordu.Radek aynı yerde yine şöyle yazıyordu:
"KPD yalnızca sanayi işçilerinin bir dilim ekmeğinin mücadelesini veren bir parti değil,özgürlükleri için bütün halkın özgürlüğüyle Almanya'da çalışan ve acı çeken herkesin özgürlüğüyle özdeş bir özgürlük için savaşan mücadele halindeki proleterlerin de partisidir." (age,s.207)
Komünistler ile faşistler arasında olası bir ittifakın teorik çerçevesi çizildikten sonra,sıra bunun pratikte uygulanmasına gelmişti.KPD aralarında Nazi'lerin de olduğu milliyetçiler ile haftalar süren halka açık tartışmalar düzenledi.Amaç milliyetçi tabanı etkilemek ve komünist hareket saflarına kazanmaktı.Ama bu tartışmalar sırasında KPD,milliyetçilerin politik düzeyine indikçe giderek yahudi düşmanlığının bataklığına saplandı ve onların politik değirmenine su taşıdı.Yine bu tartışmalar sırasında KPD sosyal-demokratlardan da politik olarak uzaklaştı.KPD giderek Nazi'ler ile ittifakı sosyal-demokratlar ile ittifaktan daha yararlı buluyordu.
Bütün bunlar Komintern'in ve KPD'nin kafasının ne kadar karışık olduğunu ve yine aynı şekilde ideolojik ve politik yetersizliğini gösteriyordu. Tony Cliff çok doğru olarak şu sonucu çıkarmıştır:
"Schlageter bölümü korkunç bir anekdot gibi görünüyor ama tarihten silinemez;Lenin henüz hayattayken Komintern liderliğinin yozlaşması üzerine ışık tutan bir ayıptır." (T.Cliff,age,s.209)
1923 Sonbaharındaki Alman devriminin yenilgisinden sonra,Komintern'deki küçük-burjuva sapma daha da görünür hale geldi.Komintern Uluslararası Sosyal-Demokrasi karşısında çok yanlış bir sekter pozisyon aldı ve adeta onları emperyalistlerin kucağına itti.Sosyal-Demokratlar ile "Birleşik Cephe" taktiği, "Tabanda Birlik" taktiği ile değiştirildi.Aslında Komintern her iki taktiği de yanlış uyguluyordu.Birincisini sağ oportünist anlayış,ikincisini de sol oportünist anlayış çerçevesinde uyguluyordu. Komintern bu noktada doğru politik orantılar tutturamıyordu.Peki neden?
Daha derin ve geniş bir perspektif ile baktığımız zaman, bu durumun altında Sovyet Rusya'nın emperyalist sistem karşısındaki yanlış tarihsel ve stratejik pozisyonunun yattığını kolayca anlarız.Komintern'in merkezi partisi RKP olduğu için ve o da iktidarda olduğu için,Rus toplumunun acil ihtiyaçlarının baskısı,RKP aracılığı ile Komintern içerisine yayılıyordu.Bu durumda diğer ülkelerdeki devrim dinamikleri,bu ülkelerin doğal sosyal ve tarihsel gelişimlerinin ve bu gelişim içerisinde kendi görev ve hedeflerini belirleyen komünist örgüt ve partilerin kendi öz faaliyetlerinin ürünü olmalarından ziyade,Komintern'in bürokratik yönetiminin dışarıdan onlara dayatmış olduğu mekanik,eklektik ve zamansız müdahaleleri üzerine oturtuluyordu.
Diğer ülkelerin öz devrimci dinamiklerinin,Sovyet Rusya'nın sosyal çıkarlarına endekslenmesi,bu ülkelerin devrimci dinamiklerinin yapılarının bozulması ile sonuçlanıyordu ki bu kendisini bu ükelerin komünist hareketlerinin sağ ve sol oportünist sapmaya düşmesi biçiminde gösteriyordu.
Batı Avrupa'daki komünist örgüt ve partilerin Sosyal Demokrasi karşısında sağlam bir ideolojik ve politik pozisyon alamamasının altında,Sovyet Rusya'nın politik sıkıştırması,zorlaması ve aceleci politikası yatıyordu. Örneğin Sosyal-Demokrasi ile "Birleşik Cephe" taktiği, bir "İşçi Hükümeti" perspektifine kadar genişletildi.Halbu ki bu oportünist bir politikaydı ve iktidarın sosyal demokrasi ile paylaşılması sosyalist devrim anlayışıyla bağdaşmadığı gibi, politik araç ve taktiklerin de yanlış ele alınmasına götürüyordu.Normal koşullarda bu tür taktikler,komünist hareketin gelişmesine ve gücünün artmasına ve sosyal demokrasinin zayıflamasına neden olurken,bu taktiğin sonucunda tersi oluyordu.
Sosyal demokrasi ile ya da küçük-burjuvazi ile birleşik cephe taktikleri, çok özel durumlarda,iktidar perspektifinin dışında bazı reformlar için mücadele ya da ağır baskı koşullarında,büyük burjuvazi karşısında tek başına kalmamak için başvurulabilecek taktiklerdir.Küçük-burjuvazi ile iktidarın paylaşılması politikası,kaçınılmaz olarak,komünist niteliğin ortadan kalkması ile sonuçlanır.
Komünist hareket,küçük-burjuvazinin sol kanadı olan yarı-proleterler ile (bunlar proletarya ile küçük-burjuvazi arasında yeralırlar) hegemonya kendisinde olmak şartıyla bir sosyalist devrim eyleminin içerisinde olabilir. Hegemonyanın proletaryanın elinde olması,yarı-proletaryayı peşinden sürüklemesi için bir destek noktası oluşturur.Ancak bunun doğru işleyebilmesi için,proletaryanın burjuvazi karşısında doğru ve sağlam bir pozisyona sahip olması gerekmektedir.
Bolşevikler daha önce de gördüğümüz gibi,emperyalistler karşısında yanlış bir pozisyon belirledikleri andan itibaren,Sol Sosyalist-Devrimcileri Mart 1918'den itibaren kaybettiler ve onlara karşı "Savaş Komünizmi" siyasetine başvurdular ve sonuçları tek Rusya açısından değil dünya açısından felaket oldu.
Komintern'deki partilerin "Birleşik cephe" taktikleri,bir an önce Batı'da sosyalist devrimin ateşini yakmak için RKP tarafından dayatılan aceleci politikanın bir sonucuydu.Yukarıda gördüğümüz gibi Almanya'da Paul Levi, birleşik cephe taktiğini,bir iktidar perspektifi temelinde değil, KPD'nin güçlenmesi için yani güç biriktirmek için ileri sürmüştü.Bunu ileri sürdüğü sırada da KPD'nin bir ayaklanma için hazır olmadığını da belirtmişti ki bu doğruydu.Ama oportünist Komintern yönetimi,birleşik cephe taktiğini , stratejik bir düzeye yükselterek,sosyal demokrasi ile iktidarın paylaşılması biçiminde ele aldı.Bu aceleci ve zamansız politika,KPD'nin politik yıkımı ile sonuçlandı ve sosyal demokrasi ile olan bütün politik orantılar bozuldu ve de ortaya çıkan boşluğu hızla Nazi faşistleri doldurmaya başladı.İşte tam da bu noktada Komintern ikinci bir ölümcül hata yaptı ve "tabanda birlik" sekter ve solcu taktiğini benimseyerek,sosyal demokrasiyi faşistlerin kucağına itti.
Zinoviev 1923 Alman devriminin yenilgisinden sonra şu değerlendirmeyi yaptı: "Alman sosyal demokrasinin lider kesimi,içinde bulunduğumuz şu gün, Alman faşizminin yüzüne sosyalist maske geçirmiş bir fraksiyonundan başka bir şey değildir...Alman sosyal demokrasisinin liderlerinin sermayenin yanına geçmeleri yeni olan bir şey değil.Esas olarak, bunlar her zaman proletaryanın sınıf düşmanlarının yanındaydılar;şimdi,kapitalist demokrasiden kapitalist diktatörlüğe geçişin tamamlanmasıyla birlikte,bu gerçek kitleler tarafından da açıkça görülüyor.Bu durum,bizi,Almanya'daki birleşik cephe taktiğimizi değiştirmeye sevk ediyor.Beyaz diktatörlüğün paralı askerleriyle alışveriş içinde olunamaz.Bu,tüm Alman komünistleri tarafından iyice anlaşılmalı ve tüm Alman proletaryasına net,gür bir sesle ilan edilmelidir.SPD'nin sağcı liderlerinden daha tehlikeli olanlar solcu liderlerdir...Almanya'da birleşik cephe taktiği sloganı şimdi , 'tabanda birlik!' olmalıdır." (Aktaran T.Cliff,a.g.e,s.225)
Zinoviev'in ve Komintern'in kafasının ne kadar karışık olduğu Almanya'da "kapitalist demokrasiden kapitalist diktatörlüğe geçişin tamamlanmış" olması tespitinde dahi görülebilir.1924 yılında Almanya'da egemen politik biçim burjuva demokrasisiydi ve "kapitalist diktatörlük" gibi ne anlama geldiği belli olmayan bir tanımlama doğru değildi.Gerek burjuva demokrasisi gerekse de faşist diktatörlük her ikisi de kapitalist diktatörlüğün değişik politik örgütlenme biçimleridir.Komintern'in başkanının bu teorik sefaleti ve karışık kafası,dünya devriminin başındakilerinin niteliğini ele vermesi açısından ilginçtir.
Zinoviev'in ileri sürmüş olduğu "tabanda birlik" taktiği ise "birleşik cephe" taktiğinden daha tehlikeli bir politikadır.Bu politika tam bir idealist ve maceracı bir politika olup,bütün politik güç dengesinin yanlış analiz edilmesine götürür."Tabanda birlik" taktiği daha önce Bolşevikler'in Rus kırında Sol Sosyalist-Devrimcilere karşı uygulamış oldukları ve "Savaş Komünizmi"ne neden olan politikanın "uluslararası versiyonu"ndan başka bir şey değildir.
Bolşevikler kırlarda Sol Sosyalist-Devrimciler'in tabanını ele geçirmek için "Yoksul Köylü Komiteleri"ni (YKK) kurarak,bu partiyi tabanından ayırmaya çalıştılar.Yani bir bakıma tarihsel olarak onun yerine ikame etmeye çalıştılar.Bunu yaparken de parti giderek kendi komünist niteliğinden uzaklaşmaya başladı. Zaten başka türlü de olamazdı.RKP giderek proletarya ile yarı-proletayanın ortak partisi olmaya başladı ve bu proletaryanın iradesinin parçalanması ve zayıflaması temelinde oluyordu.Hiçbir zaman bir sınıf başka bir sınıfın yerine tarihsel olarak ikame edemez çünkü aynı tarihsel çıkara sahip iki sınıf hiçbir zaman varolmaz/varolamaz.
Bir sınıf her zaman kendi ideolojik ve politik önderleri tarafından ayrı bir örgüt olarak kendi sınıf çıkarlarını savunur.Belki bunu dile getirenler yabancılaşmadan dolayı çıkarlarını savundukları sınıfın kimler olduğunu da bilmezler ama bu işin özünü değiştirmez.Onun için bir sınıfı onun ideolojik ve politik temsilcileri aracılığı ile ele almak gerekir."Tabanda birlik" anlayışı politik zorlamadan ve maceracı bir politikadan başka bir anlama gelmemektedir.
Nasıl Bolşevikler kır yoksullarını karşılarına alarak onları küçük-burjuvazi ve büyük burjuvazinin kollarına ittiler ise, Sosyal-Demokrasiye karşı "tabanda birlik" taktiği uygulayarak da onları emperyalist sermayenin kollarına ittiler ve faşistlerin iktidara gelmelerini kolaylaştırdılar.
1920'li yıllarda Avrupa'da faşistlerin güçlenmeleri ve bir çok yerde iktidara gelmelerinin nedeni, Ekim Devrimi'nin ilk günlerinde yapılan hataların, dolaylı yollardan ve Komintern aracılığı ile Avrupa'ya yansımasının ürünüdür. İtalyan faşizmi ve Nazi Almanya'sı Komintern'in insanlığa en kötü iki hediyesidir.
Avrupa'daki komünist hareketlerin ideolojik ve politik yörüngelerinin kaymalarının altında Rus devriminin emperyalist sistem karşısındaki yanlış stratejik konumlanması yatmaktadır.Geleceğin komünist liderleri bu gerçeğin bilincine varmadan kapitalizm karşısında muzaffer olamayacaklardır.Bu devrimden çıkarılması gereken en büyük teorik ders ve sonuç budur.
(devam edecek)
|
 |
|
|
|