 SİVAS KATLİAMI VE GENELKURMAY
K.Erdem
Bir çok olay göstermiştir ki tek olgulardan sonuca gitmek olayların arka planını anlamak için yetersizdir. Onun için olguların gerçek anlamını açığa çıkaracak mantıksal arka plan üzerinde yoğunlaşmak ve bu arka plan ile somut olguların birlikteliğini kurmak bazı olayları kavramak için en doğru olanıdır.
Sivas Katliamını örgütleyen siyasal düşüncenin yapısını ve hedeflerini doğru anlamadan bu katliamın fotoğrafı doğru çekilemez.
1992-1997 yılları arasında yaşanan ve bir tür gizli darbe dönemini oluşturan süreç (ki doruğu 28 Şubat darbesinde yaşandı ) 1992 yılında kabul edilen yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) ile ortaya çıkan konsept ile başladı. Yeni Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş yeni bir klik ve konsept ile işbaşı yaptı.Bu kliğin hareket tarzı o zamanki dünya ,bölge ve ülke konjonktürünün yapısı ile sıkı bağlantı halindeydi.
Daha yakından bakıldığında görülecektir ki ,1992-1997 yılları arasında yaşanan olaylar 1992 MGSB'nin tehdit algılamaları ve siyasi hedefleri ile uyum halindedir.
Sivas katliamı ve yine bir çok katliam ve faili meçhul cinayetler , 1992 MGSB Konsepti çerçevesinde ortaya çıkan olaylardır.
1992 Tarihli Milli Güvenlik Siyaset Belgesi
1992 yılında "güncellenen" belge, çok önemli iç ve dış politik gelişmelerin yaşandığı bir dönemde ortaya çıktı.Devletin Çelik Çekirdeğinin, gerek iç politikada gerekse de dış politikada giderek yükselen tehdit algılamaları arasında sıkıştığı gözleniyordu ve yine Kafkasya ve Orta Asya'da SSCB'nin çözülmesiyle ortaya çıkan fırsatlardan zamanında yararlanamamak endişesini taşıyordu. Özellikle iç politikada yükselen Kürt Ulusal Hareketi, RP eksenli politik islamın ve giderek toplumda gelişen ve ilk iki harekete sempati ile bakan bir Liberal Hareketin varlığı faşist cuntacı diktatörlüğü kaygılandırıyordu.
Belge, devletin tehdit algılamasında "irtica" tehditini "bölücü" tehdit ile aynı düzeye getirmiş ,Türki Cumhuriyetler ile sıkı ilişkilerin geliştirilmesini ve bu yönde Azerbaycan ile Kazakistan ile ilişkilerin sıkılaştırılmasını öncelikli tutmuş ve psikolojik harekete gerekli önemin verilmesini ve arttırılmasını belirtmiştir.
Bu tespitlerin ardından ortaya konan tehdit unsurlarına karşı mücadele başlamıştır. PKK'ye karşı topyekün bir savaş başlatılmış ;Refah Partisi'ne karşı da yoğun bir psikolojik operasyon dalgası başlamıştır.Toplumdaki liberal unsurlara karşı da yoğun bir sindirme ve terör politikası uygulanmıştır.İşte Sivas Katliamı RP eksenli politik islamın önünün kesilmesi için planlanan ve onun politik yükselişini durdurmayı hedefleyen bir psikolojik operasyondur.Üstelik katliama uğrayanlar da katliam için provoke edilenler de faşist diktatörlüğün düşman gördüğü unsurlardır.Devlet düşman gördüğü unsurları birbirine kıldırmaya çalışmış ve bu durumu da RP'nin gelişimini durdurmak için kullanmak istemiştir.
"İrtica Tehditi" ve Sivas Katliamı
1990'lı yılların başlarından itibaren Türkiye'de politik islamın önlenemez yükselişi başladı.Politik islamın bu politik temelinin genişlemesi bizzat yine devletin uygulamış olduğu politikanın sonucuydu. Devrimci,demokratik ve liberal eğilimler üzerinde uygulanan baskıcı ve terörcü politika bu unsurların ulusal anlamda güçlü bir muhalefet örgütlemesine engel olmuştur.PKK önderliğindeki Kürt ulusal hareketi de ülkenin bir bölümüne hapsolmuş, sosyal ve tarihsel yapısından dolayı politik mücadelesini bütün Türkiye'ye yayamamıştır.Bu noktada politik islam muhalif kitlelerin kanalize olacağı tek alternatif muhalif hareket olarak öne çıkmıştır.Politik islamın diğer muhaliflerden , kökenleri sosyal yapının derinliklerinde olan çok daha etkili araçları ve avantajları vardı. Zaten ideolojilerinin ve politik çizgilerinin üzerine oturmuş olduğu temel de buydu.Bu temel İslam dininin toplumun ve devletin içerisinde varolan doğal örgütsel ve kurumsal yapısı ve bütün toplumu kapsayıcı niteliğiydi. Devlet tarihsel ve sosyal bir derinliğe sahip olan dinsel kurumları bastıramadığı ve yokedemeği için bu kurumlar içerisine sızan islami politik eğilimlerin gelişimini de kontrol etmekte zorlanıyordu. Mevcut baskıcı politik sistem içerisinde, halkın tek muhalif nefes kanallarının dini kurumlar içerisinde olması politik islamı giderek ön plana çıkarıyordu.
Ama bununla birlikte,faşist diktatörlük devrimci ve demokratik hareketin bastırılması ve toplumsal temelinin daraltılması için de politik islamın önünü taktik olarak açmıştı.Kaldı ki politik islamın kendisi de muhafazakar ve anti-demokratik bir yapıya sahiptir ve ikisinin anti-demokratik yapısı ve milliyetçi eğilimleri aralarında zaman zaman bir işbirliğine de neden oluyordu.
Faşist diktatörlüğün en önemli korkusu politik islamın,liberal hareket ve Kürt ulusal hareketi ile bir politik blok oluşturmasıydı.Böyle bir politik cephe faşist politik sistemin krize girmesine neden olurdu.Onun için dikkatli bir şekilde ve bazı taktikler ile politik islamın liberaller ile biraraya gelinmesi sürekli önlenmeye çalışılıyordu.Sivas katliamının arkasında liberallerin, demokratların, laiklerin politik islamdan tecrit edilmesi hedefi güdülüyordu.
Zaten faşist diktatörlüğe karşı en geniş politik hareket , bu politik islamın liberal hareket ile birleşmesinin sonucunda oluşacaktı.Daha önce ayrı ayrı hareket eden politik islam ile liberal hareketin bir kesiminin ittifakı ile yeni bir politik sinerji yaratarak uygun konjonktürde 2002'nin sonunda iktidara geldiler.
İşte 1990'lı yılların başlarında ekonomik kriz,savaşın yolaçtığı sosyal yıkım ve devletin baskıcı karakteri politik islamın yükselmesine neden oldu ve devletin temel politik yapısının değiştirilmesi korkusuna yolaçtı.Buna karşı da devletin bir politik refleksi gelişti ve iğrenç metodlar ile karışık bir politikaya yolaçtı.Sivas katliamına giden yol , işte bu iğrenç metodların "irtica" tehditini bertaraf etmek için kullanılmak istenmesinin sonucunda meydana geldi ve 1995 Mart ayında planlanan Gazı Katliamı gibi özenle hazırlandı ve planlandı.
Sivas Katliamı ve Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK)
Kanımca Sivas katliamı Genelkurmay düzeyinde planlanmış ve ÖKK tarafından da uygulanmıştır.
1992 yılında yeniden yapılandırılan ÖKK'nin ismi de yine bu dönemde değiştirilmiştir.Daha önce Özel Harp Dairesi olan kurum Doğan Güreş döneminde ÖKK adını almıştır.
Bu dönemde ÖKK'nin faaliyetleri oldukça yoğundur ve MGSB'de belirlenen politik hedeflere uygundur.Bir yandan Kürt ulusal hareketine ve devrimci-demokratik harekete karşı yoğun bir terör ve sindirme hareketi yürütmektedir. Bir yandan politik islama karşı psikolojik operasyon içerisindedir.Bir yandan Türki Cumhuriyetlerinde işbirlikçiler aracılığı ile darbe planlamaktadır.Bir yandan da çizgi dışına çıkan devlet kadrolarını (Turgut Özal,Eşref Bitlis, Cem Ersever vs.) tasfiye etmektedir. Sivas Katliamı'nın baş aktörlerinin MİT,Jandarma Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nün olması bu psikolojik operasyonun arkasında Derin Devlet'in olduğunu açıkça göstermektedir.
Sivas Katliamını Planlayan Genelkurmay'ın Psikolojik Operasyonu Hedefine Ulaştı mı ?
Hiç kuşkusuz kısmi bir başarısı sözkonusu olsa da genel olarak RP'ye karşı girişilen psikolojik operasyonlar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Sivas katliamından yaklaşık sekiz ay sonra gerçekleşen 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde RP oyların yüzde 19'unu alarak üçüncü parti olmuş ve en önemlisi İstanbul ve Ankara gibi Büyükşehir belediye başkanlıklarını ve bir çok ilin belediye başkanlıklarını kazanarak bir yıl sonraki genel seçimlerde de birinci parti olmuştur.
Sivas katliamı açıkça bir devlet terörüdür ve planlaması bizzat Genelkurmay'da yapılmıştır.Devletin zirvesinin planlamış olduğu bu vahim durum , bugün Sivas davasının düşmesinden sonra devletin zirvesinin yapmış olduğu açıklama ile başka bir vahim durum ile birleşmiştir. Sivas davasının düşmesinden sonra RT Erdoğan bu kararın "millete hayırlı olmasını" dilemiştir.Bu açıklama bundan yirmi yıl önce devlete egemen olan zihniyetle bugünkü zihniyet arasında fazla bir fark olmadığının açık bir göstergesi olup,AKP'nin Türkiye'yi demokratikleştireceği beklentisine sahip olanların da çok kısa bir süre sonra hüsrana ve hayal kırıklığına uğrayacaklarının da aynı zamanda bir göstergesidir. Bugünkü AKP zihniyeti bundan yirmi yıl önceki politik zihniyet ile giderek birleşmektedir.Her ne kadar birincisi biraz daha liberal ise de ikincisi ile de bir nevi "akrabalığı" sözkonusudur.Bu iki politik zihniyet giderek birbirine yaklaşıyorsa demek ki bir çok ortak noktaları vardır.
|