 |
İÇİNDEKİLER
• Barış Süreci ve PKK’nin “içeriden” Kuşatılması • Taksim Gezi Parkı Direnişi: AKP ve Liberaller İttifakının Sonu • Reyhanlı Terör Saldırısı ve AKP Hükümeti • PKK’nin Ateşkesinin Politik ve Tarihsel Çerçevesi Üzerine • AKP ve Psikolojik Operasyon
BARIŞ SÜRECİ VE PKK'NİN "İÇERİDEN" KUŞATILMASI PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan ile devlet arasında gerçekleştirilen görüşmelerin kamuoyuna deklare edilmesinden bu yana geçen beş aydan fazla bir zaman zarfında, ilk göze çarpan durum,devletin barış süreci ile ilgili olarak net bir amacının olmamasıdır ya da "gizli bir ajandası"nın olduğu izlenimidir. Devlet barış süreci ile ilgili olarak net bir politik tutum almaktan ısrarla kaçınmakta ya da bunu kamuoyu önünde deklare etmekten özenle çekinmekte ama attığı bazı adımlar ile asıl niyetinin ne olduğunu da dolaylı olarak hissettirmektedir. Başından beri hükümetin ve devletin bazı kadrolarının kuşkulu tavırları, sorunlu dilleri,Paris suikasti gibi devlet odaklı olan eylemler, psikolojik operasyonlar vs. kısacası sürecin ruhu ile uyuşmayan yaklaşım ve yöntemler giderek başka sorunlu adımlar ile birleşmekte vede bu da ister istemez hükümetin asıl niyeti noktasında büyük kuşkulara neden olmaktadır. Barış sürecinin başlamasından bugüne kadar olan zaman zarfında, hükümet ile PKK'nin performansını karşılaştırdığımız zaman,hükümetin PKK'nin atmış olduğu politik adımlara yeterince bir politik yanıt vermediği hatta tam tersine işleri ağırdan alarak düşük bir politik profil çizdiği görülmektedir. PKK'nin attığı politik adımlara yeterince karşılık vermeyen ve sürecin ruhuna aykırı bir dil kullanan hükümetin başka alanlardaki "gayretkeşliği" ilgi çekicidir. Özellikle Kürt Özgürlük Hareketi’ni politik ve askeri olarak dolaylı bir şekilde kuşatmak istediği izlenimine yolaçan bu adımlar,AKP'nin gerçek niyeti noktasında büyük kuşkulara yolaçmaktadır. AKP bu süreçte fazla bir adım atmadan ama psikolojik operasyonlar ile "çok fazla şey yaptığı" yanılsamasını yaratarak ama bununla birlikte de PKK'nin daha fazla adım atmasını sağlayarak "belirli bir avantajlı" durum elde etmek istemektedir.Bütün sorun elde etmek istediği bu "avantajlı durumu" ileride ne ile birleştireceği ya da bunu ne ile "tamamlayacağı"dır. Hükümetin PKK'yi içeride dolaylı olarak kuşatmak istediği izlenimine neden olan bazı olayları kısaca ele alırsak eğer: Akil Adamlar Heyeti: Akil Adamlar Heyeti'nin oluşturuluş biçimi, bileşenleri ve hukuki konumu yani Kamu Güvenliği Müsteşarlığı'na bağlı bir şekilde kurulması, bu heyetin barış sürecinde hiçbir gerçekçi ve ciddi işlevi olmayan sadece göstermelik bir yapıya sahip olan durumunu açıkça gözler önüne sermektedir.Hükümet tek taraflı olarak bu heyetin yapısını (ki yüzde seksen-doksanı hükümetin ve devletin resmi çizgsini savunan insanlardan oluşmaktadır,bundan ayrı küçük azınlığın ise sesi zayıf çıkmakta ya da kalmaktadır) ve işlevini belirlemekle bu heyetin içeriğini boşaltmış ve hatta tek "çözüm sürecini anlatmak"la işlevini sınırlayarak onu kendi politikasının aracısı ve PKK'ye karşı psikolojik operasyonun bir parçası haline getirmiştir. Heyetin pratikteki işlevi, devletin PKK tabanını esnetme,yumuşatma ve psikolojik olarak kuşatma amacına hizmete dönüşmütür.Hükümet bu heyeti oluşturmakla, PKK Genel Başkanı Abdullah Öcalan'ın kurulmasını istediği Akil Adamlar ve Gerçekleri Araştırma Komisyonu talebini karşıladığı yanılsamasını yaratarak bazı adımlar attığını göstermektir.Bu heyetin devletin psikolojik operasyonun bir parçası olmanın dışında gerçeklerin ortaya çıkarılması noktasında hiçbir işlevi olmamıştır. Halbuki Genel Başkan'ın ileri sürmüş olduğu Akil Adamlar ve Gerçekleri Araştırma Komisyonu'nun işlevi çok farklıdır.Meclis çatısı altında oluşturulması gereken bu komisyon, toplumun önde gelen ve bağımsızlığı her iki taraf tarafından kabul edilen tamamen bilimsel,ahlaki ve vicdani bir temele oturan tutumlarıyla,Kürt sorununda Cumhuriyet'in kökenlerine kadar gidip ve günümüze kadar olan tarihsel olayları ele alarak gerçekliklerini ortaya koyan ve toplumun geniş kesimleriyle bu gerçeği paylaşan vede onları bunlara ortak eden bir yapıya sahiptir.Hiç kuşkusuz tarihsel gerçeklerin su yüzüne çıkması ve topumun buna ortak edilmesi ile devletin önüne bazı görev ve yükümlülükler çıkacaktır. Ancak hükümet içi boş ve işlevsiz bir heyet oluşturarak, gerçeklerin ortaya çıkmaması için büyük çaba harcamış ve aydınları ve toplumu da buna alet etmeye çalışmıştır. Sorunlu Dil: Barış süreci başladığından beri en çok dikkati çeken şeylerden bir tanesi de hükümetin ve devletin PKK'ye karşı kullanmış olduğu sorunlu dildir. Kaldı ki ısrarla RT Erdoğan'ın kendisi,bu sürece barış değil çözüm süreci demektedir.Çözüm süreci söylemi sürecin içerisine "silahlı çözümü" de dahil ettiği için,hükümetin ve devletin PKK'ye karşı gerçekleştirmekte olduğu iç ve dış kuşatmayı bir askeri harekat ile tamamlayacak kuşkusuna neden olmaktadır. Hükümet ve devlet yetkililerinin sürekli olarak "savaş dili"ni canlı tutmaları ve zaman zaman halka "hatırlatmaları",onların bu sürecin sonrasındaki niyetleri hakkında ciddi kuşkulara neden olmaktadırlar .Sürekli olarak "terörist" ,"terör örgütü", gerilla çekilirken "cehennemin dibine gitsinler" gibi bir dil kullanan bir hükümetin ne kadar samimi olduğu ve "gizli bir ajandası"nın olup olmadığı sorusu ister istemez akıllarda oluşmaktadır. Baraj ve Karakolların Yapımına Hız Verilmesi: Barış sürecinin ruhuna uygun olarak politik adım atmakta ayak direyen hükümetin,gerilla çekilirken baraj ve karakollar yapımına hız vermesi ve bir tür askeri mevzi kazanma arayışı içerisinde olması,onun süreci nasıl sonlandırmak istediği noktasında bazı ipuçları sunmaktadır. Psikolojik Operasyonlar ve Suikastler: Barış sürecinin hemen ilk günlerinde neredeyse hükümet odaklı olduğu anlaşılan Paris Suikasti'nin hemen hükümetin zirvesi tarafından "örgüt içi infaz" gibi lanse edilerek psikolojik bir operasyonun aracına çevrilmesi, BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak'ın deyimiyle "hem masaya otururum hem de vururum" mantığıyla hareket edilmesi, hükümetin gerçek niyeti noktasında büyük soru işaretlerine yolaçmaktadır. BDP milletvekillerinin barış sürecini anlatmak için Karadeniz gezisinde devlet odaklı olduğu belli olan provakatörlerin linç girişimine maruz kalmaları ve bölgeyi terketmek zorunda kalmaları,hükümetin ve devletin nasıl ince ve sinsi bir politika güttüğünü göstermektedir. BDP'lileri "kendi alanı"na sokmayan hükümet, kendi milletvekilleri ve bakanlarıyla, büyük çoğunluğu hükümet ve devlet yanlısı olan Akil Adamlar Heyeti ile adeta Kuzey Kürdistan'a "Haçlı Seferi" başlatmıştır.Kendi kitlesini BDP'den koruyan AKP, BDP kitlesi üzerinde etkide bulunacak her türlü aracı,yöntemi ve psikolojik operasyonu uygulamaktan çekinmemektedir. Kürt Hamas'ı Oluşturma Girişimine Hız Verilmesi: Son yıllarda Hizbullah'ın faaliyetlerinin Kuzey Kürdista'da legal parti kurma çalışmaları temelinde hızlandığı ve AKP hükümetinin BDP'nin toplumsal temelini zayıflatmak için bu faaliyetlere büyük destek verdiği çok iyi bilinen bir "sır"dır.Bu noktada Hizbullah'ın önce Mustazaflar Derneği daha sonra da HÜDAPAR biçiminde partileşmesi ve hükümetin buna açık desteği giderek PKK-KCK-BDP blokuna karşı devlete bağlı bir Kürt Hamas'ının oluşturulmakta olduğunu ve bunun da Kürt Özgürlük Hareketi'ni kuşatan bileşenlerden birisi olduğunu göstermektedir. KCK Tutukluları:Barış süreci başlarken herkes, binlerce KCK tutuklusunun bu süreç ile birlikte PKK'nin atmış olduğu adımların karşılığında serbest bırakılacağını umuyordu ki mantıklı olan da budur.Bu temelde Meclis'te kabul edilen Dördüncü Yargı Paketi ile bu sorunun çözüleceği ve KCK tutuklularının serbest kalması ile bir barış ortamının oluşacağı sanılıyordu. Ancak "dağ fare doğurdu" ve bir kaç göstermelik salıvermenin dışında KCK tutuklularının durumu aynen devam etmektedir.Hükümet ve devlet bu noktada da adım atmayarak ve ayak direyerek gerçek niyetleri hakkında büyük kuşkuya neden olmaktadırlar. Barış sürecinin başlamasından ve çatışmasızlık ortamının ortaya çıkmasından bu yana,hükümet ve devletin PKK'ye karşı ortaya koymuş olduğu politika, "yumuşak güçlerin" devreye sokulması ile karakterizedir. Barış sürecinin yumuşak karakterinden dolayı bu "yumuşak güçlerin" devreye sokulmasını ancak yüzüne liberal bir maske geçirmiş olan bir hükümet gerçekleştirebilir. AKP'nin liberal maskesi kendi faşist politikalarını maskelemek ya da perdelemek için kullanmış olduğu bir örtüdür.Bu partinin en büyük marifeti, faşist politikalarını liberal bir söylem kullanarak halk için kabul edilebilir bir biçime sokmaktır.Bu liberal söylem onun politikalarına halkın geniş kesimleri arasında destek sağlamakta ve bir çok kesimin kafasını karıştırarak hareketsiz kalmasına neden olmaktadır. AKP'nin gerçek niyetini ele veren en önemli olaylardan bir tanesi de, daha süreç kamuoyuna deklare edilmeden az bir zaman önce ama İmralı'da Abdullah Öcalan ile görüşmelerin devam ettiği bir sırada RT Erdoğan'ın "halkımız idamın geri gelmesini istiyor" görüşünü beyan etmesidir. Bu söz ilk söylendiği zaman devlet-İmralı görüşmeleri kamuoyuna deklare edilmediği için önce kimse bir şey anlamamıştı.Ama bugün bu söylemin ne anlama geldiği, "bir çok tuhaf olay" birbirine bağlandığı zaman açıkça ortaya çıkmaktadır.RT Erdoğan İmralı'da Abdullah Öcalan ile görüşülürken aynı zamanda bu söylem ile ona gözdağı vermek istemiştir. Erdoğan bu süreç sonunda şayet Kürt Özgürlük Hareketi devletin istediği çizgiye gelmezse yani bütün Ortadoğu çapında silahsızlanmaz ise Öcalan'ın idamını Meclis'e getireceği sinyalini vermiştir. Bilindiği gibi AB müktesabatıyla uyum çerçevesinde idam kaldırıldığı zaman MHP bu yasaya şartlı izin vermiştir.Yasaya eklenilen bir madde ile "savaş durumlarında idamın uygulanması" korunmuş ve kabul edilmiştir.PKK ile devlet arasındaki savaş durumu bu maddenin uygulanmasına olanak tanımaktadır.RT Erdoğan'ın "halkımız idam istiyor" ile ima ettiği durum budur. Buradaki asıl tehlike,sıkışan bir AKP hükümetinin politik şantaj olarak bu yola girmesi ve sürecin elinden kayıp gitmesine neden olacak bir politik ortamın ortaya çıkma tehlikesidir. Özellikle Taksim Gezi Parkı direnişi ile Batı'da büyük darbe yiyen AKP hükümetinin,bu darbenin etkilerini yoketmek için daha milliyetçi ve muhafazakar bir politikaya sürüklenmesi hemen hemen kaçınılmaz gibidir. Seçim menziline girildiğinde AKP'nin gerçek niyeti, kullanacağı dil ve söylemlerden dolayı daha da açığa çıkacaktır. Barış sürecindeki bütün bu olumsuzlukları altalta koyduğumuzda AKP hükümetinin "gizli bir ajandası"nın olduğu ve bu gizli ajandanın ruhuna uygun olarak "yumuşak güçleri" kullanarak Kürt Özgürlük Hareketi'ni içeriden kuşatmak istediği ve bu kuşatmayı da zamanla "sert güçler" ile birleştirmek istediği anlaşılmaktadır.
Devrimci Bülten
|
 |