 |
komunistdunya.org |
 |
|
 |
Son Yazılar |
 |
|
|
 |
PDK Devrimci Bülten - Sayı 54 (5) |
 |
 |
 AKP VE PSİKOLOJİK OPERASYON(Aldatma ve Baskın Metodu Üzerine)K.Erdem Beş aydan fazla bir süredir daha doğrusu RT Erdoğan'ın İmralı Adası'nda PKK Genel Başkanı Sayın Abdullah Öcalan ile MİT aracılığı ile görüşmelerin başladığını ilan etmesinden beri,bütün politik göstergeler,AKP Hükümeti'nin PKK'ye karşı Savaş Sanatı'nın inceliklerine dayanan vede dolaylı ve dolaysız güçlerin birlikte kullanıldığı bir savaş yürütmekte olduğunu göstermektedir.
AKP'nin PKK'ye karşı uygulamakta olduğu ve adına Entegre Strateji dediği bu politika oldukça karışık görünmesine karşın, dolaylı ve dolaysız ya da direk ve indirek diyebileceğimiz araçların birlikte kullanıldığı bir savaş politikasıdır.Bu politikanın RT Erdoğan gibi güçlü ve karizmatik bir lider tarafından yürütülmesi bu politikayı oldukça etkili kılmaktadır.Ama aynı şekilde karşı tarafın da yani PKK'nin de Abdullah Öcalan gibi güçlü ve karizmatik bir lidere sahip olması uygulanan politikayı oldukça ilginç hale getirmektedir.
AKP Hükümeti'nin dolaylı ve dolaysız araçların birlikteliği temelinde uygulamakta olduğu politika daha somut olarak Aldatma (dolaylı) ve Baskın (dolaysız) kavramlarıyla açıklanabilir. Hükümet'in uygulamış olduğu psikolojik operasyonlar aldatma politikaları olup belirli bir politik ve askeri hedefler doğrultusunda gerçekleştirilmektedir.
Aldatma operasyonlarını tek medyadaki psikolojik operasyonlara bağlamamak gerekir.Aldatma politikası bir çok aracın birlikte kullanıldığı genel bir politikayı da kapsamaktadır.Örneğin Paris suikasti, BDP milletvekillerinin Karadeniz gezisi sırasında linç edilme girişimleri,İmralı görüşme tutanaklarının sızdırılmaları, gerillaların "ülke" dışına çekilme istemi ve baskısı vs. gibi politikalar aldatma politikalarıdır.Kafa karıştırmaya ve bir şeyleri gizlemeye hizmet eden politikalar aldatma politikalarıdır ve de diplomasi de buna dahildir.
RT Erdoğan'ın Kürt sorunundaki sloganı dahi bu stratejinin ipuçlarını vermektedir. Erdoğan'ın ağzından düşürmediği "Terörle silahlı mücadele (baskın) ve siyasi uzantılarıyla müzakere (aldatma) " sloganı aslında aldatma ile baskının birlikte kullanılmakta olduğunun açık bir itirafıdır.
AKP Hükümeti'nin aldatma politikasının amacı genel olarak şunlardır: 1-Müttefikleri birbirinden ayırmak (BDP,KDP ve YNK'yı PKK'den ayırmak) 2-Örgütü bölmek (Apo ve PKK olarak) 3-Kamuoyunu (iç ve dış ) örgüte karşı olumsuz bir konuma getirmek 4-Baskın yapma hedefi doğrultusunda bu aldatmayı planlamak ya da baskına kadar bu aldatmalar ile PKK'nin güç kaybetmesini sağlayarak baskından azami sonuç elde etmeye çalışmak.
Kendi başına aldatma bir politik sonuç getirmez ancak bu direk askeri güçler ile desteklenirse bir anlamı olur ve sonuç alıcı olur.Politik aldatma da kendi içerisinde ikiye ayrılmaktadır: içe dönük ve dışa dönük.
İçe dönük aldatma medyayı kullanarak PKK'den büyük beklentiler yaratmak ve psikolojik olarak onun tabanını baskı altına alarak fazla taviz verme yönünde bir beklenti yaratmak.Özellikle medya son dönemlerde "Bu iş bitti","Örgüt silah bırakacak" gibi bir politik atmosfer yaratarak PKK açısından olumsuz bir ortam yaratma noktasında gayret sarfetmiştir ama bunları yazanlar devletin atması gereken politik adımlar ve reformlar noktasında bir tek söz dahi söylememişlerdir.
Yine medyadaki psikolojik operasyonlar "Abdullah Öcalan'ın devlet ile anlaştığı ve sorun Kandil'in ikna edilip edilmeyeceği noktasında düğümlendiği" gibi bir ortam yaratarak kitlelerin kafasının karıştırılmasını da hedeflemektedir. BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş Milliyet Gazetesi'nden Fikret Bila'ya verdiği mülakatta süreç ile ilgili olarak şunları söylemiştir: "İmralı'ya giden arkadaşlarımıza Öcalan şunu söylemiş: 'BDP, hükümetin yaklaşımını öğrensin, değerlendirsin. Hükümetin samimi olup olmadığını ölçsün. Ben, bu konuda BDP'ye bakarım. BDP'nin söyleyeceğine bakarım'. Böyle düşünmekte haklıdır da. Çünkü, Öcalan orada bürokratlarla muhatap, siyasilerle muhatap değil. Bu manada muhatap, kuşkusuz BDP'dir. Biz de bu görev anlayışı içinde kaygılarımızı dile getirdik. Hükümet bize hiçbir şey söylemediği gibi henüz samimi somut bir adım da atmış değil. Hükümetin samimi olup olmadığını gösterecek olan somut olarak atacağı adımlarla ölçülür. Öcalan, hükümetin samimiyetinden emin olmak istiyor. Bizim de beklediğimiz budur." "Öcalan bu sürece inanıyor, güveniyor. Çözüm için samimiyetle çalışıyor. Ancak onun da kafasında netlik yok. Çünkü hükümet bir bilgi vermiyor. Ne yapacağı bilinmiyor. Dikkat ederseniz sadece çözümden, barıştan, demokratikleşmeden, terörün bitmesinden söz ediyor. Ama kafasında nasıl bir plan var açıklamıyor. Bu da bir güven sorununa yol açıyor, endişeye neden oluyor ki, bu halkta da var. Somut adım atılmadığı için halk da tam güven duyamıyor." "Hükümetin nasıl bir yol haritası var, bunu bilmek istiyoruz. Bunu bir şart olarak söylemiyorum ama bilgilenmek istiyoruz ki biz de sağlıklı değerlendirme yapabilelim. Bunu kamuoyuna açık olarak söylemedikleri gibi bize kapalı kapılar ardında da bir şey söylemiş değiller. Bizim endişemiz, kaygılarımız bundan kaynaklanıyor. En küçük bir somut adım atmıyorlar. Bir düzenleme yapmıyorlar. Eğer Öcalan ve PKK, hiçbir anayasal veya yasal düzenleme yapılmadan silahların bırakılması konusunda karar alıyorlarsa memnun oluruz. Ama böyle bir bilgimiz yok. Bu durumda hükümetin adım atması gerekiyor. Küçük bile olsa somut bir adım atarak samimiyetini ortaya koymalıdır, diye düşünüyoruz." (Aktaran Fikret Bila,Milliyet,02/27/2013)
Selahattin Demirtaş'ın süreç ile ilgili olarak çizmiş olduğu bu çerçeve en doğru olanıdır. MİT aracılığı ile hükümetin A.Öcalan'a ilettiği sadece şudur : Eğer gerillalar "ülke" dışına çıkarsa belirli bir görüşmeye (ama bunun da içeriğini belirtmiyor) geçirebilir.Bunu da Erdoğan açıkça belirtti.
Bir yandan sürecin içeriği ile ilgili hiçbir bilgi vermeyerek diğer taraftan suikastten,psikolojik operasyonlara ve askeri operasyonlara kadar bütün araçları birlikte kullanarak hükümet aslında masa aracılığıyla bir çözüm istemediğini ortaya koymuş olmaktadır.
Hükümetin aldatma ve psikolojik operasyonlar ile istediği süreci uzun bir döneme yayarak zaman kazanmak için fırsatlar elde etmektir. Paris suikastinin amacı Kürt halkında galeyan yaratarak ve yine PKK'nin lider kadrolarını tereddüte düşürerek bir güven bunalımı yaratarak süreci uzatmaktı.Hükümet BDP'nin Karadeniz gezisinde de aynı şeyi yapmak istedi ancak BDP geziyi yarıda keserek sessiz sedasız geri dönmeyi tercih etti.
Aynı şekilde hükümet İmralı tutanaklarını sızdırarak bu sefer de Türk kamuoyunu galeyana getirmeye çalışarak ve bu galeyanı da Apo'nun "abartılı sözlerine" bağlamaya çalışmaktadır. Dikkat edilirse Karadeniz gezisi ile İmralı tutanaklarının sızdırılma hedefleri aynıdır : Türk milliyetçiliğini galeyana getirerek süreci baltalamak ve zaman kazanmak.
İmralı tutanaklarında Apo'nun önemle vurguladığı şey sürecin zamana yayılmaması noktasındaki ısrarıdır çünkü bu AKP'nin işine gelecektir.AKP için kazanılan zaman PKK için kaybedilecek zaman olacaktır ki AKP şu anki kuşatmadan çıkmak istemektedir ama PKK onu bu kuşatmadan çıkarmadan stratejik sonuç elde etmek istemektedir.
Görünen odur ki Apo ve PKK,AKP'nin aldatma politikasına karşı-aldatma ile karşılık vermektedir.Aldatmayı "yutmuş" gibi görünüp onu kendi istediği yöne ve stratejiye çekmeye çalışmaktadırlar.
AKP'nin içeride aldatma politikasının bir diğer ayağını da MHP ve CHP oluşturmaktadır.Hükümet Apo ve BDP ile görüşmeler yapıyor gibi görünerek aynı zamanda MHP ve CHP'ye de yeni Anayasa ve Başkanlık noktasında baskı uygulamaktadır.Onları sürece destek vermedikleri için BDP ile zorunlu işbirliği yapmak zorunda kaldıkları noktasında sıkıştırmak istemektedir. 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aynı taktiği izleyen AKP, son dakikada MHP'nin desteğini almayı başarmıştı. AKP İmralı ve BDP görüşmelerini CHP ve MHP'ye şantaj olarak da kullanmaktadır.
İmralı görüşmeleri Uluslararası alanda da ABD ve AB'yi aldatmaya dönüktür ve onlar nezdinde zaman kazanmak ve onlardan gelecek baskıları hafifletmek için önemli bir araçtır.RT Erdoğan'ın Mayıs ayındaki ABD gezisi gözönüne alınırsa ABD ve Obama karşısında İmralı görüşmeleri Erdoğan'ı rahatlatan ve zaman kazanmasına neden olacan bir manevradır.
Bu noktada bazı tespitlerde ve geleceğe dönük bazı tahminlerde bulunarak bu makaleyi bitirelim.
RT Erdoğan 2008 dünya ekonomik krizinin Türkiye'ye teğet geçtiğini belirterek bununla böbürlendi.Ancak bu doğru değildir.Dünya merkez bankaları özellikle FED (ABD Merkez Bankası) ve ECB (Avrupa Merkez Bankası) krizden dolayı genişlemeci para politikaları ve yine ABD gevşek mali politikalar uygulayarak Türkiye gibi ülkelere krizin etkilerini ERTELEDİLER. Bu genişlemeci para ve maliye politikalarının sonuna doğru gelmekteyiz ki asıl ekonomik kriz bundan sonra kapıyı çalmaya başlayacaktır.
Bu noktada gözden kaçırılmaması gereken nokta ekonomik krizin tetiklediği Arap Baharı'nın AKP'nin bölgesel politikalarına büyük bir darbe indirdiğidir. Arap Baharı özellikle Suriye içsavaşı ile Türkiye'yi giderek kötü bir stratejik duruma sürüklenmiştir.İşte bu noktada bu kötü stratejik durum önümüzdeki süreçte daha da kötü olabilir mi sorusu akla gelmektedir.
Eğer PKK'ye karşı geliştirilen savaş konsepti işe yaramaz ise yani Apo-PKK bölünmesi olmaz ve örgütün tabanı zayıflatılamaz ise ve de uluslararası alanda onun tecriti sağlanamaz ise,PKK'nin karşı-saldırısı sonucunda AKP Hükümeti'nin stratejik durumu daha da kötüye gidecektir ve böylece PKK ve Kürt sorunu üzerinden dış tecrit iç politikada bir iç tecrit ile birleşmeye neden olacaktır.Bu durumun rejimin karakteri üzerine büyük bir basınç uygulayacağı hemen hemen kesindir.Kaldı ki içte ve dışta böyle bir politik sıkışmışlık daha fazla popülist politikaları ön plana çıkarmaya neden olacağı için ertelenen ekonomik krizi de tetikleme potansiyeline sahip olacaktır.
AKP konjonktürden dolayı giderek kötüleşen bir stratejik konuma sürüklenmektedir. PKK'ye karşı yürütmekte olduğu aldatma ve baskının birlikteliğine dayanan politikasında yaptığı hamleler ile sürekli bir adım önde gözükmektedir ancak tarihsel dinamikler bağlamında soruna bakıldığı zaman PKK, AKP'den bir adım önde bulunmaktadır.Bundan dolayı AKP'nin tarihsel dinamikleri karşısına alan politikasının orta vadede bir geleceği bulunmamaktadır.
|
 |
|
|
|
 |
|
 |
|