[ Kurdî   English   Francais                                 PROLETER DEVRİMCİLER KOORDİNASYONU (PDK)  29-05-2023 ]
{ komunistdunya.org }
   Açılış_sayfanız_yapın  Sık_Kıllanılanlara_Ekle

 Site Menü
   Ana Sayfa
   Devrimci Bülten
   Yazılar / Broşürler
   Açıklamalar
   Komünist Hareketten
   İlerici / Devrimci       Basından
   Kitap - Broşür PDF
   Sanat
   Görüşler

 Arşiv - Ara
   Arşiv
   Sitede Ara

 İletişim
   Bağlantılar
   Önerileriniz

_ _
{ }


_ _
{ Son Yazılar }
Devrimci ve Demokrat...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Say...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
EMPERYALİZM VE TÜRKİ...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
_ _
{  Devrimci Bülten Sayı 58 (1) }
| Devrimci Bülten





CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ VE AKP'NİN YENİ REJİM İNŞASI


Recep Tayyip Erdoğan'ın 10 Ağustos seçimiyle yüzde 52'ye yakın bir oy ile Cumhurbaşkanı seçilmesi, Türkiye'de yeni bir dönemin kapısının aralanması anlamına gelmektedir. 


Aslında bu yeni dönemin bütün altyapısı ,  son oniki yılda liberal bir maske altında  dokunmuştu. Erdoğan ve AKP, müttefikleri Gülen Cemaati ile birlikte Kemalist rejime karşı, Ergenekon Komplosu aracılığı ile üstü örtülü bir içsavaş ile darbe yapmışlardır. AKP'nin yeni faşist rejimi "darbe ile mücadele görünümü altında yaptıkları darbe" ile karakterizedir. 


Ordu ve Kemalistlere karşı uygulamaya konulan Ergenekon Komplosu ve PKK'ye karşı tezgahlanan Entegre Strateji aracılığıyla Erdoğan bir çok iğrenç suikastin, katliamın ve sahteciliğin emrini vermiş olmasına karşın, kuvvetler ayrılığı tamamen ortadan kaldırıldığı ve yargı tamamen yürütmenin emrine girdiği  için hiçbir kovuşturma ve cezaya uğramamıştır. Bugün aslında müebbet ile yargılanması ve cezalandırılması gereken bir kişinin,  Cumhurbaşkanı olması tek Türkiye değil bölge ve  dünya güvenliği  açısından çok vahim bir durumdur. 


Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasıyla birlikte bugüne kadar iç ve dış politik dengelerden dolayı üstükapalı olarak yürüyen yeni rejim inşası artık daha açıktan ve liberal maskenin ardına saklanılmadan yürütülecektir. Aslında bu politikanın emareleri Ocak 2009'dan itibaren mevcuttu. 


Barack Obama'nın Ocak 2009'da ABD'de göreve başlayıp ve   bölgede ABD'nin siyasi profilini düşürmesini,  Erdoğan ve AKP yeni rejimin inşası için bir fırsata çevirmeye çalışmışlardır. Bu dönem yani Batı'dan stratejik olarak uzaklaşmanın başlatıldığı dönem aynı zamanda ABD'nin etki alanı içerisinde kalan Gülen Hareketi ile stratejik ilişkinin de çözüldüğü bir dönem olmuştur. Bütün bunların belirli bir stratejinin ve planlı bir politikanın  ürünü olduğu açıktır. 


AKP iktidarını  iki döneme ayırmak mümkündür. Birinci dönem Kasım 2002'den Haziran 2013'e kadar olan dönemdir. Bu dönem AKP'nin Milli Görüş çizgisini liberal bir politika ile örttüğü ve asıl stratejik amacını ve yönelimini tamamen politik aldatma temelinde hareket ederek gizlediği  dönemdir. İkinci dönem ise, Haziran 2013 ile başlayan ama asıl Cumhurbaşkanlığı seçimi ile tamamen kurumsallaşacak olan ve açıktan yürütülecek olan Milli Görüş politikaları temelinde tamamen faşist bir içeriğe ve biçime sahip olan yeni rejim inşaasıdır. 


Son bir buçuk yıl içerisinde üç önemli tarihsel olay AKP'nin üstündeki liberal örtünün kalkmasına ve altındaki çürümüş siyasetin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bunlardan ilki PKK'nin Barış ve Ateşkes politikasıdır. İkincisi Taksim Gezi Parkı direnişidir. Üçüncüsü de Gülen Cemaati'nin Yargı ve Emniyet içerisindeki kadrolarının direkt R.T. Erdoğan'ı hedef alan 17 ve 25 Aralık 2013 Rüşvet ve Yolsuzluk operasyonudur. Bu üç tarihsel olaya Erdoğan ve AKP'nin vermiş oldukları gerici politik tepki, üzerlerine örtmüş oldukları liberal örtünün kalkması ile sonuçlanmıştır. Bugüne kadar sadece herkesin kafasının karıştırılmasına ve zaman kazanmaya dönük olan liberal maskenin düşmesiyle, Erdoğan ve AKP açıktan ılımlı islama dayanan faşist bir rejimin inşasına yönelmişlerdir. İşte Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra Erdoğan bu yeni rejimin oturtulmasını açıktan yürütecektir. 


Yeni dönem kuvvetler ayrımının tamamen ortadan kaldırıldığı ve yargı ve yasamanın tamamen yürütmenin güdümüne gireceği ve bu kurumlar içerisinde AKP'nin dışınndaki bütün politik eğilimlerin tasfiye edileceği bir dönem olacaktır. Devlet giderek daha fazla "AKP Devleti" olacak ve bu yönlü siyasi merkezileşme oturtulacaktır. 


Tarihteki sivil faşist siyasal yapılara baktığımız zaman, toplumu daha fazla baskı altına alan bu tip  yapılanmaların, halkın direnişini etkili bir şekilde bastırmak için güçlü  bir siyasi polis örgütlemek zorunda kaldıklarını görmekteyiz. Toplumun daha geniş bir kesiminin baskı altına alınması  genellikle etkili bir siyasi polisin örgütlenmesiyle elele gitmektedir, ki AKP'nin de yeni MİT yasası ile bu yola girdiğini görmekteyiz. Giderek AKP iktidarı daha fazla Birinci Dünya Savaşı'ndaki İttihat ve Terraki Partisi'ne (İTP) ,  MİT de daha fazla Teşkilatı Mahsusa'ya ve Erdoğan da daha fazla Enver Paşa'ya benzemektedir. 


Erdoğan'ın Enver Paşa ile benzerliği tek biçimsel değil ama içerik olarak da örtüşmektedir. Enver Paşa gibi Panislamist ve Pantürkizm karışımı bir siyaset izlemekte, Enver Paşa'nın Bab-i Ali darbesi gibi bir darbe ile yani Ergenekon Konplosu Darbesi ile iktidarın iplerini tamamen ele geçirmiş ve Enver Paşa'nın Osmanlı'yı geleneksel (İngiltere ve Fransa) müttefiklerinden koparmasına benzer bir şekilde Erdoğan da Türkiye'yi geleneksel (ABD ve AB) müttefiklerinden stratejik olarak koparmayı başarmıştır. Her ikisi arasındaki bir başka benzerlik de iki liderin bir emperyalist paylaşım savaşından hemen önce iktidara gelmiş olmalarıdır. Görünen o ki sonları da aynı olacak ve bu sona ilerlerken bölge ve dünyaya yaşatacakları acılar da aynı olacaktır. 


Erdoğan ve AKP  ılımlı islama dayanan faşist sistemlerini,  Türkiye'nin geleneksel müttefikleriyle stratejik ilişki içerisinde kalarak inşa edemeyeceklerini biliyorlardı. Batı ile stratejik ilişkiler devam ettikçe ne yeşil sermaye büyük sermayenin yerine geçebilirdi, ne kuvvetlerin ayrımı tamamen ortadan kaldırılarak toplumu bastırmak için gerekli bastırma araçları yaratılabilirdi, ne de dış politika Panislamist bir temele oturtulabilirdi. Bundan dolayı AKP'nin ilk dönemi taktik olarak ABD ve AB'ye yanaşarak Türkiye'nin Batı ile stratejik ilişkilerini ayakta tutan Ordu'nun etrafının sarılması ve sonra da öldürücü bir darbe vurulması dönemi oldu. Bu dönem hem Batı'nın hem de içerideki halk ve liberallerin AKP'nin etrafında kümelenmesi için Ergenekon Komplosu'nun devlet aygıtları aracılığı ile örgütlendiği dönemdir. Bu komplo aracılığı ile bir çok terör ve suikast gerçekleştirerek ve "Derin Devlet"in üzerine atarak "darbeciler ile mücadele görünümü" oluşturarak seçim sistemini de manipüle etmişlerdir. Yasadışı terör ve suikastler gerçekleştiren AKP'nin 2007'den itibaren  kazandığı hiçbir seçim meşru değildir. 


AKP ve Cemaat, Ergenekon komplosu çerçevesinde bir çok terör ve suikast eylemi gerçekleştirerek ve bunları bir yandan Ordu ile öte yandan da KCK ile ilişkilendirmeye çalışarak hem devlet içerisinde kadrolaşmaya çalışmışlar hem de KCK operasyonları ile demokratik muhalefeti tırpanlamak istemişlerdir. Ergenekon Komplosu soruşturuldukça AKP'nin ve Erdoğan'ın meşrutiyetinin olmadığı açığa çıkacaktır. 


Erdoğan ve AKP'nin ılımlı islam toplumu ve bu temeldeki faşist rejiminin kendisine yakın bulduğu ülke İran'dır. Türkiye İran ile stratejik bir bağlantı arayışı içerisinde olup, Batı'dan stratejik uzaklaşmasını onun ile bir tür kader birliği yaparak dengelemek istemektedir. Böylece İran aracılığı ile kendi toplumsal sistemini pek fazla sorgulamayacak olan Doğu emperyalistlerinin oluşturduğu kampa dahil olmak istemektedir. 


Erdoğan ve AKP'nin Batı'dan uzaklaşarak Doğu'ya doğru bu stratejik kayışının önündeki en büyük engel olarak PKK kalmıştır. PKK herşeyiyle AKP'nin tersidir. AKP'nin ideolojisini islam dininden almasına karşıt olarak PKK ideolojisini materyalist dünya görüşünden alır. AKP'nin göstermelik seçim yapısına ve itiaat kültürüne karşıt olarak,  PKK'nin bütün kurumları demokratik katılım ve seçime dayanır. Modern toplumun temeli olan kadın-erkek eşitliği noktasında, AKP erkek egemen ve kadının erkeğin hizmetine verildiği  bir toplum anlayışını savunurken, PKK Kürdistan devrimini adeta kadın devrimine çevirerek, kadın-erkek eşitliğini her alanda egemen kılmaya çalışmaktadır. AKP kesinlikle laik değilken ve her fırsatta bu anlayışı yoketmeye çalışırken, PKK laik ve seküler bir anlayışla hareket etmektedir. PKK ideolojik ve siyasal yapısıyla ve de hedeflediği toplum yapısıyla AKP'nin yeni rejim politikalarının önündeki tek engel haline gelmiştir. Türkiye'de AKP'nin hedeflediği faşist islami rejimin oturması ve başarı kazanması için PKK'nin mutlak suretle tasfiye edilmesi gerekmektedir. Bu durum önümüzdeki süreçte AKP'nin PKK'ye karşı topyekün savaşa geçmesinin en önemli nedenini oluşturmaktadır. 


PKK AKP açısından tek yeni rejimin oturması noktasında engel teşkil etmemektedir ama İran ile stratejik bağlantının oluşturulamaması ve bölgesel nüfuzun elde edilememesi noktasında da engel olarak yeralmaktadır. 


İçeride yeni rejimin inşasına hız veren AKP'nin,  bölgede sünni radikalizmini daha fazla politik  kanatları altına alarak nüfuz alanını genişletmek isteyeceği açıktır. AKP İran ile stratejik ilişki içerisinde Sünni ve Şii radikalizmini birleştirerek Batı'yı bölgede sınırlandırmak isteyen bir politikaya yönelmek istemektedir. 


AKP Türkiye'yi Batı'dan stratejik olarak uzaklaştırıp, ılımlı islam devleti temelinde Doğu'ya demirlemek isterken, bu yeni rejimin büyük bir güvenlik sorunu ile karşılaşacağının bilincindedir. Yeni rejimin güvenliğini de İran gibi gizli bir askeri nükleer program başlatarak ve bu programı İran'ın gizli askeri nükleer programına dayanarak gerçekleştirmek istemektedir. Erdoğan 2012 yılında "iddialı bir nükleer program" başlattıklarını açıkça ilan etmiştir. Her ne kadar bunu İran gibi "barışcıl amaçlar" söylemiyle gizlese de AKP'nin yeni rejim yönelimi ve bu rejimin bölge ve dünya konumlanması bu programın gizli bir askeri yönünün olduğunu göstermektedir. AKP'nin bu gizli nükleer programının bölge ve dünya güç ilişkilerini kökünden değiştireceği ve içeride halkın bu "nükleer davaya" bağlanarak AKP rejiminin toplumsal temellerini güçlendireceği açıktır. 


İşte Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle birlikte, Türkiye'nin içerisine girdiği yeni süreç kısaca budur. Yeni bir rejim ve toplum yaratmak isteyen bir hareketin, seçimler aracılığıyla iktidardan indirileceğini sanmak kadar safça bir durum olamaz. 


AKP iktidarda kalmak için seçim hilesi de dahil herşeye başvuraracak ve zaten başvurmaktadır. Erdoğan yasadışı bir şekilde bütün devlet olanaklarını Cumhurbaşkanlığı seçiminde kullanmıştır ve YSK bu usulsüzlükleri görmesine rağmen hiçbir şey yapamamıştır. Aynı durum Anayasa Mahkemesi için de geçerlidir. Normal koşullarda bu seçimlerin iptal edilmesi gerekirdi ancak Türkiye'de kuvvetler ayrımı tamamen ortadan kaldırıldığı ve Yargı Yürütme'nin emrine verildiği için artık bu tür durumlar sözkonusu değildir. 


Bu anlatılanlardan önümüzdeki süreçte ne CHP'nin ne de MHP'nin AKP'yi yasal yollardan indiremeyeceği sonucu çıkar. Bu partiler çok fazla sorun çıkardıkları taktirde kapatılacaklardır. Siyasi yöneticilerine ve kadrolarına da siyasi yasaklar getirilerek zaman içerisinde marjinalleşmeleri sağlanılacaktır. 


Bütün bunlardan devrimci hareket için önemli politik sonuçlar ve görevler çıkmaktadır. AKP rejiminin legal alanlar  içerisindeki politik dinamikler aracılığıyla  yıkılamayacak olması, kaçınılmaz bir şekilde devrimci siyasetin daha fazla ön plana çıkmasına neden olacaktır. Bu noktada devrimci hareketin,  devrimci parti ve savaş sorununu çok ciddi bir şekilde ele alması ve bilimsel temeller üzerinde çözümlemesi gerekmektedir. Çünkü artık Erdoğan ve AKP rejimi ancak devrimci bir savaş aracılığı ile alaşağı edilebilir. Gerisi sadece liberal yanılsamalardır. 


DEVRİMCİ BÜLTEN



|
_ _