 AKP'NİN EKOLOJİK FELAKETİ VE HDP
K.Erdem Türkiye'de büyük bir ekolojik felaket AKP iktidarı dönemi ile birlikte baş göstermiştir. Özellikle AKP'nin yeni bir rejim ile bağlantılı olan yeni bir büyük yeşil sermaye yaratma politikası, bu ekolojik felaketin temel nedenini oluşturmaktadır. AKP'nin ekolojik yıkımına daha yakından baktığımız zaman,bu durumun ülkenin demokratik düzeyinin daha da düşmesi ile yani devletin giderek sivil faşist bir yapıya dönüşmesi ile bağlantılı olduğu görülmektedir. AKP hükümeti döneminde , demokratik hakların giderek kötüleşmesi (toplantı ve ifade özgürlüğü gibi) ve kuvvetler ayrılığının tamamen ortadan kaldırılması, kitleleri tek çevre sorunlarında değil bütün hak aramalarda neredeyse çaresiz bırakmıştır. Erdoğan ve AKP'nin Yeşil Sermaye'yi büyük sermaye yapma politikası, ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının bu Yeşil Sermaye yanlılarına peşkeş çekilmesine neden olmakta ve yine 17 ve 25 Aralık 2013 operasyonlarında görüldüğü gibi bu peşkeş çekme, yolsuzluk ile atbaşı gitmektedir.Bugün AKP iktidarı ile birlikte özellikle ihale yolsuzlukları, geçen Mayıs ayında yaşanan "Soma Katliamı"nda da görüldüğü gibi,iş güvenliğini tamamen yoketmekte ve işçi ve emekçileri vahşi bir kapitalizmin kolları arasına bırakmaktadır. Özellikle AKP iktidarı döneminde,bilinçli bir şekilde iş güvenliğini tehdit eden taşeron sistemi teşvik edilmiş ve yaygınlaştırılmıştır."Soma Katliamı"nda da görüldüğü gibi,ihale yolsuzluğu ile başlayan süreç, işyerlerinde büyük oranda ölümlerin yaşanması ile bitmektedir.Bugün Türkiye dünyada iş güvenliğinin en düşük olduğu ülkelerden birisidir. Ama daha yakından baktığımız zaman, devletin otoriterleşmesi ile atbaşı giden bu sürecin, toplumun geniş bir kesimini baskı altına almasından dolayı, bir çok kesimi de yakınlaştırdığı görülmektedir. Bu noktada Taksim Gezi Parkı direnişi, AKP'nin anti-demokratik uygulamalarının kapsadığı kesimlerin ortak bir tepkisini oluşturmuştur. Son dönemlerde Türkiye'de çevre sorunları, ağır baskı koşullarından dolayı, halkın rejime karşı pasif direnişinin etrafında örüldüğü sorunlar olarak ortaya çıkmaktadırlar. Birçok kesimi birleştiren ve başka nedenlerden dolayı rejim ile sorunları olanların (Kürtler, Aleviler, Aydınlar ,Öğrenciler ,İşçiler ,Orta sınıflar, LGBT'liler vs.) biraraya geldiği toplumsal tepki biçimleri olmaktadır. Toplumun bir çok kesimini birleştiren bu çevre sorunlarının birleştirici ve kapsayıcı tarafının, belirli bir strateji temelinde geliştirilmesi zorunluluk haline gelmiştir. Türkiye'de bunu legal alanda ancak gerçek bir sosyal-demokrat hareket gerçekleştirebilir , ki HDP bu rolü oynamaya en uygun partidir.Bu noktada HDP'ye bazı çok önemli görevler düşmektedir. HDP AKP'nin ekolojik yıkımını, onun her türlü anti-demokratik uygulamaları ve politikaları ile birbirine bağlayan ve de bunları kitlelere gösterecek yöntemler geliştirmek zorundadır. AKP'nin ekolojik yıkımını, onun her türlü baskıcı politikasını gösteren ve teşhir eden bir araca çevirmelidir.
Bugün Türkiye'de kitleler normal gösteri haklarını kullandıkları zaman hemen AKP'nin olağan polis şiddetine maruz kalmaktadır. Anayasal bir hak olan doğal gösteri hakkı, polis şiddeti ile hemen toplantı ve gösteri hakkının gaspı ile birleşmektedir.Bu durum kaçınılmaz olarak kitleleri yeni hak arama biçim ve yöntemleri geliştirmeye yöneltmektedir. Çevre sorunları geneli ilgilendiren sorunlar olduğu için, bu sorunlar etrafında devletle karşılaşan farklı kesimler,belli bir zaman sonra kaçınılmaz olarak kendi başka sorunlarını da bununla birleştirirler ve giderek hareketin kapsamı ve çapı artarak gelişme gösterebilir. Türkiye'de Gezi gibi yanyana duran ama aralarında ulusal düzeyde bir ilişki olmayan birçok çevre sorunu bulunmaktadır.Kendi yerelliklerinde ve birbirinden ayrı "direniş komiteleri" biçiminde varolan bu "Yerel Gezi"lerin ihtiyacı, ulusal düzeyde gereken ilgi ve müdahaledir. Bugün Ege'de, Karadeniz'de,Kürdistan'da,Akdeniz'de ve yine Türkiye'nin bir çok yerinde halk,kendiliğinde "direniş komiteleri" biçiminde kendi örgütlülüklerini oluşturarak hem çevreyi hem de kendi sağlığını tehdit eden projelere karşı direnmektedirler.Bu direniş sırasında halk, devletin başka yüzünü de tanımaya başlamış ve politik bilinçlenmesi artmıştır.Bu mücadeleler sırasında direnen halk kitleleri tek devletin polis şiddeti ile karşılaşmamakta ama mahkemelerin nasıl ÇED raporlarını nasıl gözardı ettiğini ve bağımsız olmadığını da anlamaktadır.Halk kitlelerinin kendiliğinden bu deneyimi,onlara demokratikleşmenin ve yerel yönetimin önemini kavratmakta ve de onları HDP'nin programına daha açık hale getirmektedir.
Anti-demokratik uygulama ve politik yapının sonucu olan AKP'nin ekolojik yıkımı ve felaketi, kaçınılmaz olarak, başka demokratik sorunlar ile birleşmektedir.Kitleler Gezi'de kendiliğinden bir biçimde, çevre yıkımının arkasına başka demokratik sorunları da yerleştirerek nasıl bir yol izlenmesi gerektiğinin de ipucunu vermişlerdir.
HDP çevre sorunlarıyla ilgili politikasını,halkın başka kesimleriyle olan ilişkisini geliştirecek bir taktik araca çevirmesini bilmelidir.Avrupa'da Yeşiller Hareketi, bu politikayı taktik olarak değil stratejik olarak benimsemiş ve bu temelde halkın farklı katmanlarını etkilemeye çalışan bir hareket yaratmıştır.
Bir ülkenin temel sorunları hiç kuşkusuz çevre sorunları ile bağlantılıdır. Enerji, sanayileşme, altyapı,şehirleşme vs. gibi sorunlar çevre sorunları ile içiçe geçmiş ve bundan dolayı halkın geniş kesimlerini ilgilendiren sorunlar haline gelmiştir.Ancak daha yakından bakıldığı zaman çevre sorunları, "kapitalist modernite"nin varlığıyla bağlantılı olup,ancak onun tarihsel olarak ortadan kalkmasıyla çözülecek sorunlardır.Bundan dolayı sosyalist bir politik perspektif ile bu soruna yaklaşım ve onu genel üretim ve bölüşüm ilişkileri ile beraber ele almak en doğru yöntem olarak gözükmektedir.
HDP'nin çevre sorunlarını, Türkiye'nin demokratikleşmesinin önemli bir ayağı olarak ele alması ve bunu tek ülke içerisinde değil ama ülke dışında da başka siyasal güçler ile (örneğin Avrupa'da Yeşiller ve sosyalistler ve de hatta liberaller) yakınlaşmanın ve bu temelde içte ve dışta AKP'yi belirli sosyal güçlerden tecrit etmenin aracı haline getirmesi zorunludur.Özellile AKP'nin Barış süreci ile liberal maskesinin düştüğü ve hem içte hem de dışta liberal güçlerden uzaklaştığı bir dönemde, HDP'nin onun uzaklaştığı kesimlere yaklaşacak araçları hızla yaratması gerekmektedir.
Bu noktada HDP, AKP'nin uzaklaştığı liberal kesimlere, geniş katılımlı bir Ekoloji Kongresi düzenleyerek ve bu kongrede bir Çevre Protokolü kabul ederek ulaşmayı deneyebilir.İslam Kongresi'nin farklı bir versiyonu olacak olan bu kongre, bir çok kesimi birleştiren ama özellikle de şehirli küçük ve orta burjuva kesimleri etkilemede ve HDP'nin siyasal kanatları altına almada önemli bir fonksiyona sahip olabilir.
Bu kongre doğru bir perspektif ile ele alındığında,Kürdistan'da Kürt Özgürlük Hareketi'nin gerillalarının hareket ve manevra alanını daraltmak için devreye sokulan barajlardan olumsuz etkilenen kitleleri; Ege ve Karadeniz'de akarsuların kapasitesini aşan Hidroelektrik santrallerinin (HES)yapımına direnen kitleleri; İstanbul'un kuzey ormanlarını sırf AKP ve Erdoğan'ın "Havuz Medyası"nın finansmanı için peşkeş çektiği Üçüncü Köprü ve Üçüncü Havaalanı'na karşı direnen kitleleri;nükleer santrallerin yapımına ve siyanürle altın aramaya karşı mücadele eden kitleleri bir araya getirmede ve bu temelde ortak bir demokratik cephenin örgütlenmesinde önemli bir yere sahip olabilir.
Ekoloji Kongresi ve bunun sonucunda ortaya çıkacak olan Çevre Protokolü, tek birçok farklı kesimin bir araya gelerek ortak bir kader duygusu etrafında örgütlenmesine neden olmayacak ama HDP'li belediyeler bu kongrenin sonucunda ortaya çıkacak olan ve bilimsel temellere dayanılarak oluşturulacak olan Çevre Protokolü'nü kendi belediyecilik anlayışının da temeli yaparak,diğer burjuva partilerden de farkını ortaya koymuş olacaktır.HDP'nin kendi yerel yönetim anlayışını,bilimsel ve demokratik bir temele dayanan bir Çevre Protokolü üzerine oturtması,onun çok geniş bir toplumsal kesim ile olan ilişkilerini olumlu bir şekilde etkileyecek ve de onun politikaları hakkında daha olumlu bir algının oluşmasına yolaçacaktır.
Türkiye'de HDP'nin önderlik edeceği bir Ekoloji Kongresi,ulusal ve uluslararası düzeyde oldukça geniş katılımlı olmalıdır.Bu kongreye Avrupa'dan ve dünyanın başka yerlerinden Yeşiller hareketi mensupları,Greenpace'ciler, ülke içerisinde işçi ve emekçi sendikaları, meslek örgütleri, akademisyenler, milletvekilleri,HES'lere,Nükleer santrallere,siyanürle altın aramalara karşı vs. kurulan yerel direniş komiteleri,demokratik islam hareketi mensupları, Aleviler,Yahudi ve Hristiyan cemaatleri mensupları,LGBT'ler vs. kadar olan geniş bir kesimin (hatta TÜSİAD da davet edilmelidir) katılması özellikle sağlanmaya çalışılmalıdır.
AKP'nin Avrupa Birliği'nden ve onun değerler sisteminden uzaklaştığı bir dönemde,HDP'nin çevre politikası aracılığıyla,onun bırakmakta olduğu bu alanı, kontrollü bir şekilde doldurması ve azami derecede AB ile yakınlaşma politikası izlemesi zorunludur.Hatta HDP,bu noktada diplomatik olarak da daha aktif olmalıdır.HDP esnek bir diplomasi ve politikayla, AKP'yi Batı'dan tecrit eden,AB-ABD ile AKP'nin arasını açan ve mümkünse politik olarak her ikisinin arasına yerleşerek,yakınlaşmalarını önleyen bir politika izlemelidir ve Çevre politikası bu politikanın hem başlangıcı hem de Batı'ya dolaylı olarak yanaşmada iyi bir araç olabilir.
AKP'nin AB'ye üyelik politikası,içte ve dışta bir aldatma politikasıydı.AKP AB'ye üyelik görünümü altında ve AB ve ABD'den aldığı destek ile içeride faşist ılımlı islam devleti kurma politikasını güçlendirdi ve iktidarın iplerini tamamen ele geçirdi.Bugün AKP Batı'dan aynı desteği yine AB'ye üyelik görünümü altında PKK'ye büyük bir askeri ve siyasi darbe vurmak için de elde etmek istemektedir.Onun bu politik aldatmaya dayanan gerici yüzünün açığa çıkarılması ancak Türkiye'de gerçek bir sosyal demokrat hareketin Batı'ya kontrollü bir şekilde yanaşmasıyla mümkündür.Türkiye'deki devrimci ve demokatik hareketin bu durumu mutlaka anlaması ve AKP'nin AB ve ABD'den aldığı desteğin mutlaka kesilmesi gerekmektedir.Daha yakından bakıldığı zaman bu politikanın, KCK'nın ateşkes ve barış politikası ile uyumlu olduğu ve hatta onu tamamladığı görülecektir.
AKP'nin yüzündeki liberal maskenin Barış süreci ile birlikte düşmesi ve Gezi direnişinde de alttan alta yerleştirdiği faşist düzenin çıplak bir şekilde ortaya çıkması,AKP'nin anti-demokratik uygulamalarından zarar gören bir çok kesimi yakınlaştırmıştır.AKP'nin bu politikalarının yoğunlaşması ve sivil faşist bir yeni rejimin inşasına yönelmesi,özellikle Ergenekon Komplosu ile birlikte Ordu'nun bastırılmasından sonra ve iktidarın iplerinin tamamen ele geçirilmesinden sonra hızlanmıştır.
AKP'nin iktidarın iplerini tamamen ele alması ile halk ve toplumun diğer kesimleri üzerinde baskıyı arttırması arasında bir ilişki vardır. AKP'nin ılımlı islama dayanan yeni bir faşist rejim yolunda yürümesi demek, yeni Gezi'lerin de kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıkması demektir. Bir teorik tespit yapmak gerekirse eğer,Gezi direnişi,AKP'nin yeni bir faşist rejim yaratmaya başladığı bir dönemde patlak vermiştir.
HDP'nin önderlik edeceği bir Ekoloji Kongresi ve bunun ürünü olacak olan Çevre Protokolü, bir ulusal ve uluslararası gözlem merkezi gibi hareket etmelidir.Bilimsel ve demokratik bir şekilde hazırlanan ve kabul edilen Çevre Protokolü'ne aykırı her durumda, kendi eylem planını harekete geçirecek bir planlamaya sahip olmalıdır.
HDP'nin demokratik cephenin gelişmesine yardımcı olacak ve katkı sağlayacak toplumsal dinamikleri harekete geçirecek örgüt biçim ve metodları bulması zorunludur.Bir Ekoloji Kongresi ve bu kongre sonucunda ortaya çıkacak olan bir Çevre Protokolü,HDP'nin hedef kitlesine ulaşmada ve onları demokratik siyasetin ihtiyaçları doğrultusunda harekete geçimede önemli bir rol oynayabilir.
|