 GENEL SEÇİMLER VE HDP
Haziran 2015 genel seçimleri yaklaşırken, giderek politik gündemin odağına oturan temel meselelerden bir tanesi,HDP'nin parti olarak seçimlere katılması meselesidir.Bazı kesimler HDP'nin parti olarak seçimlere katılmasını, bir "Erdoğan-Öcalan" ya da "AKP-PKK gizli anlaşması" olarak yorumlamaktadırlar. Bu senaryoya göre, PKK Genel Başkanı Sayın Abdullah Öcalan, HDP'nin parti olarak seçime girmesini ve baraj altında kalmasını sağlayarak,Erdoğan ve AKP'nin elini rahatlatacak ve HDP'nin elde edeceği milletvekillerinin AKP'ye geçmesini sağlayarak,onun tek başına Anayasa'yı değiştirecek milletvekili sayısını elde etmesini sağlayarak, karşılığında belirli politik tavizler elde edecektir.Özellikle bu senaryoyu, CHP,İP,MHP ve bunlara yakın olan bazı liberal çevreler ve hatta devrimci hareket içerisinde dahi "pusulayı kaybetmiş" olan bazı kesimler ileri sürmektedirler.Bu senaryoyu üretenler ya PKK'yi hiç tanımıyorlar ya da siyasetten birşey anlamıyorlar. Bu tür mantık yürütme birçok bakımdan yanlıştır. Bu tür mantık yürüten çevrelerin temel yanılgısı,genel siyasal sürecin odağına tamamen HDP'yi yerleştirmeleri ve bütün politik çıkarsamaları bu temelde yapmalarıdır.Bundan dolayı bu çevrelerin temel kriteri,HDP'nin barajın altında ya da üstünde olması meselesidir.Bundan daha büyük bir yanılgı olamaz. 2013'ün başında başlatılan Barış Süreci ve Ateşkes,düşünce paradigmalarında da bir kaymaya neden olarak,sürecin TEMEL özneleriyle İKİNCİL özneleri arasındaki ilişkilerin zaman içerisinde bazı kesimlerin düşüncelerinde yer değiştirmesine neden olmuştur.Özellikle bu yer değiştirme hem devlet tarafından bilerek pompalanmış hem de bazı liberal çevrelerin bilerek ya da bilmeyerek propagandalarının ve akıl yürütmelerinin sonucunda ortaya çıkmıştır. Kürt sorununun temel muhatabı HDP değildir.Kürt sorununun temel muhatabı PKK yani Abdullah Öcalan-İmralı ve KCK Başkanlık Konseyi-Kandil'dir.HDP Kürt sorununun çözümünde aracı ve kolaylaştırıcı bir role sahiptir.HDP'yi Kürt sorununda temel bir yere oturtma anlayışı hem AKP'nin oyununa gelmek olur hem de sürecin dinamiklerinin ve yapısının yanlış kavranmasına yolaçar. HDP gerçekliği bölgesel konjonktür ve bu konjonktürün dinamiklerinden ayrı düşünülemez.HDP'nin önünün açılmasına neden olan durum, bu bölgesel konjonktürde yaşanan değişimlerdi.AKP ile PKK,konjonktürün ortaya çıkardığı yeni durumdan dolayı,2013'ün başlarında farklı stratejik önceliklerden dolayı bir ateşkese ihtiyaç duydular.Bu ateşkese her iki taraf başka bir anlam yüklüyordu.Tekrar savaşa tutuşmadan önce her iki taraf bir "nefes molasına" ihtiyaç duyuyordu. 2011 yılında Suriye'de içsavaş patlak vermeden önce,PKK'nin önceliği, Türkiye ile Demokratik Cumhuriyet temelinde uzun yıllara yayılan bir ateşkes elde ederek,Batı Emperyalistlerinin İran rejimini yıkmalarından yararlanmaktı. Türkiye ile Demokratik Cumhuriyet üzerinden bir anlaşma, Kürt Özgürlük Hareketi'nin güçlerinin İran'a karşı serbest kalmasına neden olacaktı.PJAK ile İran'a karşı verilen savaşın amacı,İran'ın demokratik dönüşümünü sağlayarak,bu dönüşüm içerisine Rojhilat'ın (Doğu Kürdistan) özerkliğini yerleştirmekti. İran'da rejimin değiştirilmesine PKK'nin bu katılışı,Batı Emperyalistlerinin tahrik edilmesine neden olarak,PKK karşısında yekpare hareket etmesinin önlenmesi anlamına da gelmekteydi. Bununla birlikte de PKK'nin Kuzey Kürdistan'da Türkiye devletine karşı yürüttüğü savaş ise,onu ateşkese zorlayarak ve bu temelde Batı'nın baskısını onun üzerinde kurarak,Rojhilat stratejik hattını güçlendirmeye yönelikti.Yani Türkiye ile ateşkes,İran'a karşı güç kaydırmayla içiçe geçtiği için hem Batı tarafından destekleniyordu hem de bu ateşkes olmadan güç kaydırmak mümkün gözükmüyordu. Ancak tarih küçük bir "şaka" yaptı.Arap Baharı 2011 yılında Suriye'yi içsavaşa sürükleyince,PKK Türkiye ile ateşkesi Rohhilat için değil,konjonktürün ortaya çıkardığı Rojava için kullanmaya karar verdi.Suriye içsavaşından yararlanmak için ve Rojava'da iktidarlaşma imkanını kullanmak için artık PKK hem Türkiye ile hem de İran ile ateşkese ihtiyaç duyuyordu.İşte bu noktada PKK önderliği ilginç bir "bölgesel düzeyde taktik planlar sistemi" devreye soktu. Buna göre İran ile ateşkes için ona şiddetli saldırılacaktı ve bu temelde onun ateşkese razı olması sağlanacaktı.2011 yazında PJAK aracılığıyla İran'a karşı şiddetli saldırılar gerçekleştirildi ve 2011 Sonbaharı'nda İran ile ateşkes elde edildi,ki halen devam etmektedir.PKK İran ile ateşkesi, 2012 yılında Türkiye'ye karşı tamamen seferber olmak için ve Rojava'da Temmuz devrimi için kullanarak,2012'nin sonunda Türkiye'yi ateşkese sürüklemeyi başardı. PKK'nin Rojava'da iktidarlaşmayı oturtmak ve devrimi korumak için ateşkese ihtiyacı varken,AKP'nin hem içeride bir çok seçim sürecini oy kaybetmeden atlatmak,aynı anda PKK ve Gülen Cemaati ile karşı karşıya gelmemek ve Suriye'de Esad rejimininin devrilmesindeki başarısızlıktan dolayı sıkışmışlığı atlatmak için ateşkese ihtiyacı vardı.İşte hem PKK hem de AKP farklı stratejik önceliklerinden dolayı geçici bir ateşkese ihtiyaç duydular ve bu ihtiyaçları ortadan kalktığı andan itibaren tekrar savaşa tutuşacaklardı. Ama bu zaman zarfında her iki taraf da politik gücünü korumaya ve geliştirmeye ve de tekrar başlayacağı bilinen savaş için barışcıl görünüm altında mevzilenmeye çalıştı.İşte HDP ateşkes sürecinin barışcıl ortamının ürünü olarak ortaya çıktı.Ama gelişimi Ortadoğu'daki gelişmelere göbekten bağlıdır. HDP siyasette "sert güçlerin" belirli bir süre alanı terkettiği ve "yumuşak güçler"in onun yerini doldurduğu dönemin ürünüdür.Taraflar sert güçlerini geri çekerlerken,onun yerine felsefi,ideolojik,diplomatik ve psikolojik araçları devreye soktular ve konjonktür savaşa doğru evrim geçirmeye başladığı andan itibaren de bu güçler yine ikincil plana düşecektir. AKP ile PKK arasında ideolojik ve siyasal yapılarından dolayı uzun dönemli bir ateşkes mümkün değildir.Bugün AKP'nin hem yeni rejimi hem de bölgesel nüfuzu önündeki en büyük engel PKK'dir.PKK siyasi olarak tasfiye edilmeden AKP ne yeni rejimini içeride oturtabilir ne de istikrarlı bir dış politika yürütebilir.Bundan dolayı her ikisinin savaşması kaçınılmazdır ve Haziran Genel Seçimleri savaşın tekrar başlaması için bir eşik olarak ortada durmaktadır. AKP ile PKK'nin tekrara savaşa tutuşacakları perspektifi ile soruna yaklaştığımız zaman, HDP'nin barajın altında ya da üstünde kalması ikincil bir sorun olmaktadır. AKP her halükarda PKK ile savaşmak zorundadır.PKK ile savaşmadığı zaman sürekli savunma pozisyonunda kalacak ve yıpranacaktır.PKK dev bir propaganda makinasını Kuzey Kürdistan'tan Türkiye'nin içlerine doğru sokmuştur ve bu makina giderek Türkiye toplumunu derinden etkilemektedir.Bu noktada HDP çok etkili bir rol oynamaktadır. HDP'nin gelişimi kaçınılmaz olarak CHP'nin tabanının önemli bir kısmının çözülmesi ve CHP'ye katılmasına neden olacaktır.Bu durum tek CHP için değil ama AKP için de bir yıkımdır.Giderek CHP'nin yerine HDP'nin geçmesi, daha etkili ve tehlikeli bir muhalefetin oluşmasına neden olarak,AKP'nin yeni rejim inşasını imkansız hale getirecektir.Rejime karşı etkili bir muhalefet ancak hem silahlı güçlerin hem de barışcıl güçlerin birlikte kullanımı ile mümkündür. Ergenekon Komplosu ile "Kemalist Ordu" diz çökertildiği için,CHP sert güçlere artık sahip değildir ve bundan dolayı etkili bir muhalefet de değildir.Ancak Kürt Özgürlük Hareketi'nin silahlı güçleriyle desteklenen ve ana muhalefet düzeyine yükselen bir HDP AKP'nin kabusudur.İşte bu noktada yani HDP noktasında AKP ile CHP ilginç bir "ortaklığa" sahiptir. 2014 yerel seçimlerinden sonra AKP ilginç bir şekilde yeni bir taktik anlayışa sahip olmaya başladı.Artık PKK ile savaşı Haziran 2015 genel seçimlerinden önce yapmak için harekete geçti.IŞİD'in Ekim 2014 başlarında Rojava'ya şiddetli saldırısının başladığı sırada AKP, PKK'ye ateşkesi bozdurmak için bir çok provokasyona girişti.Bunun nedeni 2012 Temmuz'undaki Rojava devriminde yaptığı hatanın aynısını yapmak istemiyordu.Türkiye 2012 yazında Rojava devrimi sırasında Suriye'ye müdahale etmek için kararsızlık geçirdi.PKK'nin şiddetli saldırısının amacı da zaten Türkiye'nin cesaretini kırmaktı,ki bu noktada başarılı olundu. IŞİD'in Kobani'deki kuşatması sırasında AKP'nin organize ettiği üç önemli provokasyon (6-7 Ekim Olayları,HDP'li Ahmet Karataş'a suikast girişimi ve Cizre olayları) PKK'yi zamansız savaşa çekme girişimleriydi,ki PKK bu oyuna gelmedi. AKP'nin PKK ile tekrar savaşa tutuşmada istekli oluşu hiç kuşkusuz PKK'nin hesaba kattığı bir durumdur.AKP tamamen faşist bir yeni rejim inşasına yöneldiği için artık yüzünü tamamen MHP'nin milliyetçi oylarına göz dikmiştir.Bunu elde edebilmek için ise seçimlerden önce PKK ile bir savaşı da göze almaktadır ve seçimlere PKK ile savaşın propagandası altında gitmek istemektedir.Haziran Genel Seçimleri AKP için son seçim olacağı için,ateşkesin seçimlerden önce bozulması onun için sorun teşkil etmeyecektir.Tam tersine milliyetçi oyları elde etmek için bir fırsat olacaktır.Kaldı ki savaş halkın dikkatini savaşa yönlendireceği için,Erdoğan ve çevresinin yolsuzluklarını da unutturacaktır. AKP'nin PKK ile tekrar savaşı başlatmada istekli oluşu karşısında PKK de hazırlık yapmaktadır.İki cephede (Rojava ve Kuzey Kürdistan) savaş riskini azaltmak için, Rojava'da esnek bir politika izleyerek ve özellikle bu noktada KDP ile taktik işbirliğini geliştirerek hem onu Türkiye'den uzak tutmakta hem de Kobani savaşını, KDP ve onun üzerinden Batı ile taktik işbirliği içerisinde bir an önce sonlandırarak,AKP ile savaşa hazırlanmaktadır. AKP'nin PKK ile tekrar savaşa tutuşma noktasında tek problemi,bu savaşın başlamasını PKK'nin üzerine yıkamamasıdır.AKP PKK ile savaşmak isterken, provokasyonlar ile bu savaşı tekrar PKK'nin başlatması peşindedir.Ancak PKK AKP'nin bu noktadaki bütün provokasyonlarını boşa çıkartmayı başarmıştır. PKK AKP'nin kendisiyle savaşmaya mecbur olduğunu bildiği için, bu savaşın başlamasının sorumluluğunu tamamen AKP'nin üzerine yıkarak,hem Türkiye halklarına hem de uluslararası kamuoyuna kimin barış istemediğini göstermek istemektedir.Bu noktada savaşı başlatan taraf aynı zamanda hem içte hem de dışta teşhir olacak ve müttefikler politikasında sorun yaşayacaktır. AKP'nin PKK ile savaş istemediği ve ateşkesin devamından yana olduğu söylemi politik aldatmadan başka bir şey değildir.Özellikle AKP'nin yeni bir rejim inşasına yöneldiği bu süreçte,bu rejimi oturtmasının tek koşulu PKK'ye büyük bir darbenin vurulmasıdır.Bunun da savaştan başka bir yolu yoktur. İşte Genel Seçimler ve HDP meselesi, yaklaşan savaş perspektifi ile ele alındığında ancak doğru değerlendirilebilir. Savaş ile birlikte AKP, HDP üzerinde de terör uygulayacağı ve onu kapatacağı için,güçlü bir HDP'nin ya da çok sayıda milletvekili olan bir HDP'nin meclise girmesini istememektedir.PKK ise güçlü bir HDP'nin meclise girmesini sağlayarak,savaşla birlikte HDP üzerine gidecek olan AKP'yi hem içte hem de dışta yıpratma peşindedir.Güçlü bir HDP'nin kapatılmasıyla, bağımsız milletvekillerinden oluşan bir HDP'nin kapatılmasının yapacağı etki aynı değildir.Güçlü bir HDP'nin kapatılması,AKP'nin Batı ile ilişkilerinin de tamamen koptuğu anlamına gelir ve Batı ile ilişkilerinde büyük bir sorun olarak ortaya çıkar. HDP seçimlerde baraj altında kaldığı zaman ve bölgedeki bütün milletvekilleri AKP'ye gittiği zaman da AKP büyük bir ikilemle karşı karşıya kalacaktır ve teşhir olacaktır.Elinde büyük bir güç biriktirdiği halde barış ve ateşkes noktasında adım atmadan savaşa başvurduğu zaman da kamuoyu nezdinde teşhir olacaktır. AKP'nin savaş politikasının onun stratejisinde kaçınılmaz bir durum teşkil etmesi,HDP'nin barajın altında ya da üstünde kalmasını ikincil bir soruna dönüştürmektedir.Ancak meclise güçlü bir şekilde giren HDP,AKP'nin savaş sırasında yıpratılmasını ve maskesinin düşürülmesini sağlar. AKP ile PKK arasındaki savaşın kaçınılmazlığı temelinde soruna yaklaştığımız zaman,bazı çevrelerin öne sürmüş oldukları "AKP-PKK gizli anlaşması"nın hiçte akla yatkın olmadığını kolayca anlarız.Kaldı ki koşullar HDP'nin yüzde on barajını aşması için de uygundur ve HDP'nin seçimlere parti olarak girmesi politikası hiçte maceracı bir politika değildir. Bu seçimlerin diğer seçimlerden önemli bir farkı vardır.O da ilk defa bir genel seçimlerde yurtdışında oy kullanılacak olmasıdır.Yurtdışında AKP'den sonra en çok tabanı olan parti HDP'dir.Türkiye'de yüzde yedi buçuk oyu olan HDP'nin yurtdışında alacağı yüzde ikilik bir oy onu yüzde dokuz buçuk gibi bir düzeye getirecek,ki geriye kalan yüzde bir ya da yarım puanlık fark kapatılmayacak gibi değildir. HDP'nin büyümesinde en çok korkan ve rahatsız olan CHP ve İP gibi partilerdir. Zaten "Erdoğan-Apo gizli anlaşması" propagandası da en çok bu çevrelerden yükselmektedir.HDP'nin kardeş partisi SYRİZA'nın Yunanistan'da seçimlerde birinci parti gelmesi,CHP yönetimini iyice korkutmakta ve CHP'den HDP'ye oy kayması endişesine neden olmaktadır. Seçimlerde HDP'nin barajın altında kalmasıyla,AKP'nin tamamen zafer kazanacağı anlayışı doğru değildir.Kürdistan'daki savaş KCK'yi önplana çıkararak,HDP'nin bıraktığı boşluğun doldurulmasına neden olacaktır.Savaş ile birlikte KCK önplana çıkarken,HDP geri plana itilmiş olacaktır.Bu da Türkiye halklarında KCK'nin kurtuluş olma umudunu daha fazla geliştirecektir. Haziran Genel Seçimleri'nde HDP ister barajın altında istersede üstünde kalsın ama her iki durumda da kazanacak olan PKK olacaktır.
DEVRİMCİ BÜLTEN
|