 IŞİD: BATI EMPERYALİSTLERİNİN ORTADOĞU'DA "TRUVA ATI"
K.Erdem
Her geçen gün IŞİD'in üzerindeki örtü biraz daha kalkmakta ve gerçek doğası ve de işlevi açığa çıkmaktadır.Önümüzde Batı emperyalistlerinin ürünü olan ve adeta robot gibi hareket eden ve de sanki Hollywood yapımı bir fantastik filmden Ortadoğu coğrafyasına fırlamış bir örgüt var.
IŞİD Batı Emperyalistlerinin çok büyük bir taktik aldatma aracı ve bununla birlikte de büyük bir "tehdit ve denge" unsurudur.IŞİD problematiğinin iç yüzünü anlayabilmek için, Batı'nın stratejisini anlamak gerekmektedir. IŞİD Batı'nın genel stratejik planı içerisinde önemli bir taktik araçtır.
Batı'nın onu bir Truva Atı gibi Ortadoğu'ya salması kadar,bu aracı oluştururken kullandığı araç ve yöntemler de, modern savaşların doğasını anlamak bakımından önemlidir.IŞİD Batı'nın "yüksek teknoloji" ürünü olan bir silahıdır.İdeolojik ve politik manipülasyondan, kitle iletişim araçlarının küresel ölçekte psikolojik manipülasyon ve harekat için yaygın bir şekilde kullanıldığı ve yine yaygın istihbarat ağ ve metodlarının,uluslararası diplomasiyle birleştirildiği küresel bir çalışmanın ürünüdür.
Batı'lı emperyalistler, Ortadoğu'da savaş alanına bir tek asker sürmeden, kendi politik meselelerini halleden, bölgede bazı güçleri dengeleyen ve bazılarını da tehdit ederek stratejik değişikliğe gitmesini sağlayan bir politikayı IŞİD aracılığıyla gerçekleştirmektedirler.Batı'lı emperyalistler IŞİD aracılığıyla , Ortadoğu'da Batı karşıtı ya da tarafsız olan devlet ve güçleri yıpratarak, genel olarak güçten düşmelerini sağlamaya çalışarak, İran ve Türkiye gibi gizli nükleer askeri programı olan devletlerin aşırı politik ihtiraslarını gemlemek istemektedir.Bu noktada denebilir ki IŞİD, İran ve Türkiye gibi devletlere karşı "dengeleme" unsuru olarak; PKK,KDP,Irak Sünni ve Şiileri,Esad rejimi vs. gibi güçlere karşı da "tehdit" unsuru olarak kullanılmaktadır.
IŞİD'in arkasında, Batı'lı güçlerin istibarat örgütlerinin geniş bir organizasyonu ve lojistik desteğinin olduğundan kuşku yoktur.Batı'lı güçler bir yandan IŞİD'i Ortadoğu'da vahşi bir şekilde savaş alanına sürerken, öte yandan da ona karşı sözüm ona "uluslararası bir koalisyon" örgütlemeye çalışarak, bu koalisyonun "kara ayağını" da bölge devletlerinin üzerine yığmaya çalışmaktadırlar.Bundan çıkan sonuç şudur: IŞİD ile savaşa tutuşacak olan hiçbir devletin ya da gücün,Batı'nın siyasi çizgisine gelmeden IŞİD'ten kurtulma şansı yoktur.Batı bir eliyle IŞİD'i tutmakta, diğer eliyle de "uluslararası koalisyon" görünümü altında bölge devletlerini tutarak her ikisini birbirine vurmaya çalışmaktadır.
IŞİD'in doğasını anlamak için, emperyalistlerin nasıl bir stratejiyle hareket ettiklerini ve bu stratejiyi gerçekleştirmek için nasıl bir politik aldatmaya başvurduklarını önce anlamak gerekmektedir.Batı Emperyalistlerinin stratejik yapısı anlaşılmadan,IŞİD üzerine yazılanlar spekülatif olacak ve havada kalacaktır.
Batı Emperyalistlerinin Ortadoğu'da en önemli önceliği, İran'ın nükleer silah elde etmesini önlemek ve onunla işbirliği içerisinde olan ve olmak isteyen güçleri (örneğin Türkiye gibi) zayıflatmak ve caydırmaktır.Batı Emperyalistlerinin bu stratejik önceliği, uzun yıllar değişmedi,ancak "Arap Baharı"nın patlak vermesiyle uluslararası konjonktür, bölgede başka "zayıf alanlar" oluşturarak,öncelikli olarak İran üzerine yoğunlaşmayı sekteye uğrattı.
ABD Başkanı Barack Obama 2009 yılında göreve başladığında,çok kapsamlı bir bölgesel planı,İran politikası merkezli olarak devreye soktu.Buna göre, ABD bölgeden direkt güçlerini çekecekti ve bıraktığı boşluğu "dolaylı güçleriyle" dolduracaktı ve kendi direkt güçleriyle de bu dolaylı güçleri destekleyecekti. ABD'nin bölgeden direkt güçlerini çekmesi aynı zamanda bu "görünen boşluğu" doldurmak için AKP'nin daha cesur davranarak, gerçek Batı-karşıtı doğasının açığa çıkmasına da neden oldu.ABD'nin bölgeden direkt güçlerini çekerek, asıl gücünü dolaylı güçler içerisine yerleştirmesini, bir tür fırsat bilen AKP, İsrail'e açıktan cephe alarak,İran'a uygulanan uluslararası ambargoyu delerek ve gizli bir askeri nükleer programa hız vererek ve de gizlice İran'a yaklaşarak karşılık verdi.
İran ve Türkiye'nin gizlice birlikte hareket etmesine ek olarak,Suriye'deki içsavaş, Batı-karşıtı PKK'yi Rojava'da iktidarlaştırarak ve KDP'nin daha fazla Türkiye'ye yanaşmasına neden oldu.Bütün bunlara ek olarak,Irak'taki Maliki hükümeti,Irak devletini daha fazla Şiileştirerek ve İran'ın nüfuzu altına çekerek,ABD ve müttefiklerinin etkisini zayıflattı.Bu durum başta Suudi Arabistan olmak üzere, Türkiye gibi ülkelerde huzursuzluk yarattı ve bu güçlerin giderek Batı'dan ayrı hareket etmesini neden oldu.İşte IŞİD, Batı Emperyalistleri için dağılan bir Ortadoğu coğrafyasını tekrar Batı'nın çıkarları doğrultusunda "toparlamak" ve asıl mesele olan İran'ın ve nüfuz alanlarının baskı altına alınması için bütün güçlerin seferber edilmesini ve "yerleştirilmesini" öngörmektedir. Batı'nın bu stratejik planı anlaşıldığı andan itibaren,bundan sonra IŞİD'in atacağı taktik adımları anlamak da kolaylaşmaktadır.
Batı Emperyalitlerinin amacı, öncelikle IŞİD'i İran ve Türkiye ile komşu olacak hale getirmek ve IŞİD aracılığıyla bu güçleri baskı altına alarak, iç politik yapılarını tehdit etmektir.Irak ve Suriye'nin orta kesimlerindeki sünni nüfusun yoğun olduğu yerlerde doğan bir örgütün, Türkiye'ye ve İran'a yaklaşabilmesi için politik aldatmaya ihtiyaç vardı.Batı IŞİD'i politik aldatma temelinde Türkiye ve Güney Kürdistan'a yaklaştırdı ve bunun için Türkiye'nin Rojava huzursuzluğunu ve KDP'nin de Musul ve Kerkük'teki hak iddialarını kullandı. IŞİD bir yandan Rojava sorunu aracılığıyla Türkiye'ye yaklaşırken, öte yandan Güney Kürdistan'ın hemen altından İran'a doğru bir delme hareketi yapmak istemektedir.Üstelik İran'a yaklaşmak istediği yer de, Rojhilat'ın (Doğu Kürdistan) olduğu yerdir.
Bunlar tesadüf olamaz!
Batı Emperyalistleri politik tuzağın en büyüğünü PKK'ye kurmuş durumdadır ve PKK'nin stratejik önceliğini değiştirerek,onu, kendi strateji tahtasındaki öncelik olan İran'ın zayıflatılması politikasına göre, Rojhilat'a yönlendirmek ve Kürdistan'ın en ücra köşesine "sürmek" istenmektedir. Öyle bir planla hareket etmektedirler ki,PKK istemeye istemeye İran'a karşı konumlandırılacaktır.Peki nasıl ve niçin?
Önce niçin olduğunu belirtelim ve sonra da nasıl yapacaklarına geçelim.
2000'li yılların başlarında PKK, kendisini konfederal bir yapı temelinde dört parçaya böldü ve emperyalistlerin ve bölge devletlerinin stratejik önceliklerini yöneterek kendisine hareket alanı yaratmaya başladı. PKK PJAK'ı kurarak İran'ın federal dönüşümü için silahlı mücadeleyi başlattığı zaman,amacı Batı'nın kendi karşısında yekpare hareketini önlemek ve Türkiye ile Batı arasına çelişki sokmaktı.Böylece Türkiye'nin PKK'yi tasfiye önceliğiyle, Batı'nın İran'ın zayıflatılması ve nükleer silah elde etmesinin durdurulması çelişmeye başladı. Üstelik PKK'nin Türkiye'ye sunduğu Demokratik Cumhuriyet politikası da, Batı'nın Türkiye üzerinde baskı kurmasına neden oluyordu.
Batı'lı güçler, PKK'nin siyasi ve askeri gücünden İran'ın zayıflatılması için yararlanmak isterlerken, onun tek Rojhilat'la tatmin olmasını sağlayarak,Kürdistan'ın diğer parçalarında güçlenmesini istemiyorlardı. PKK'nin AB üyesi olacak olan Türkiye'nin sınırları içerisinde bulunan Kuzey Kürdistan'da liberal sınırlar içerisine çekilmesini,Güney Kürdistan'da KDP ve YNK'nın iktidarını kabul etmesini,Rojava'yı KDP'ye bırakmasını ve tek Rojhilat ile yetinmesini istiyorlardı.Daha doğrusu Batı bölgede güç ilişkilerini, PKK'yi bu çerçevede tutmak için ayarlayacaktı.
Ancak Suriye içsavaşı, PKK'nin stratejik önceliğini değiştirdi ve Rojava'da iktidarlaşmasını Rojhilat'ın önüne geçirdi ve bu sırada İran ile ateşkes pozisyonuna geçti.Rojava'da PKK'nin iktidarlaşması,Batı'nın stratejik önceliğiyle ve stratejik amaçlarıyla çelişen bir durum oluşturdu. PKK tarafından çevrilen ve Irak'taki Maliki hükümeti tarafından dışlanan bir KDP, Batı'dan giderek uzaklaşan Türkiye ile stratejik ilişki geliştirmeye başladı.
İşte Batı IŞİD aracılığıyla önce Maliki hükümetini yıkarak ve daha ılımlı bir Irak hükümeti kurarak ve yine IŞİD aracılığıyla Rojava'da da PKK'yi zayıflatarak ve üstelik PKK karşısında güç dengesini değiştirmek için KDP'ye ağır silah yardımı da yaparak ve de onun bağımsız Kürdistan özlemine de İsrail aracılığıyla destek olarak,KDP'yi Türkiye'nin nüfuz alanından çıkarmak istemektedir.Batı KDP ile stratejik ilişkileri daha da güçlendirmek için,Güney Kürdistan petrollerini,Türkiye'yi dışarıdan bırakarak Rojava üzerinden Akdeniz'e çıkışını sağlaması gerekmektedir.Çünkü KDP petrole bağımlıdır ve bu petrol güzergahına göre stratejik ilişkilerini kurmaktadır.Güney Kürdistan petrollerinin Akdeniz'e ulaştırılması ve Batı ile KDP'nin stratejik ilişkilerinin sağlamlaştırılması önünde PKK'nin Rojava iktidarı bulunmaktadır. Batı Emperyalistlerine göre PKK'nin Rojava iktidarı, onların stratejik planlarında bir tür "kaza"dır ve bunun düzeltilmesi gerekmektedir.
İşte Batı'nın IŞİD'i Rojava'ya bu saldırtmasının altında PKK'nin Rojava iktadarını yıkarak, yerine "KDP iktidarını" kurmak ve aynı zamanda IŞİD'i Türkiye'ye komşu yaparak ona baskı yapma politikası bulunmaktadır. Rojava'daki PKK iktidarını IŞİD'le ezmek isteyen Batı, KDP ile birlikte de müdahale ederek Rojava'nın kurtuluşunu sağlamak ve Rojava halkına "PKK'nin zayıflığını" ve "KDP'nin güçlülüğünü" göstererek,KDP'nin Rojava'da kökleşmesini sağlamak istemektedir.Bu planın bir benzerini, Barış Süreci'nin sonunda Türkiye, kendi nüfuzu altındaki bir KDP ve IŞİD'le birlikte PKK'ye karşı düşünüyordu. Ama Batı önce davranarak,Türkye'yi bu olanaktan mahrum bıraktı.
Bu noktada ortaya bir başka soru çıkmaktadır.Peki PKK Rojhilat'a nasıl tamamen çekilecek?
Batı'nın amacı IŞİD'i İran ve Türkiye'nin üzerine salmak ve güçlerini tüketmesini sağlamaktır.Yani nihai amaç IŞİD'i bu güçlerle buluşturmak ve savaşa sokmaktır.Muhtemelen, KDP ve Batı ittifakı "Rojava'yı kurtarırken" ve IŞİD'i Rojava'dan çıkarırken,IŞİD'i Musul ve Kerkük'ün altından ve Rojhilat üzerinden İran'ın üzerine salacaklardır.Rojava'daki katliamın aynısını Rojhilat'ta yapmaya çalışacak olan IŞİD'i durdurmak için, PKK bütün güçlerini Rojhilat'a yığacak ve iktidarlaşması sağlanacaktır.PKK'yi Rojava'dan çekip, Rojhilat'a yerleştiren IŞİD, artık tamamen İran'a yoğunlaşacak ve İran zayıfladıkça PKK Rojhilat'ta kalıcı olacaktır.
Böylece İran PKK,IŞİD, Azeri ayrılıkçı örgütleri,Balucistan ayrılıkçılığı ve iç muhalefet temelinde zayıflatılarak, İran'da rejim değişikliği ya da en azından nükleer silah elde etmesinin önlenmesi sağlanacaktır.
Şimdi de Batı'nın IŞİD aracılığıyla AKP ve KDP'ye nasıl Musul ve Şengal'de politik tuzak kurduğunu ele almaya geldi.Batı bu iki gücün kısa dönemli çıkarlarına seslenerek,uzun dönemli stratejik hedeflerini (KDP'den ziyade AKP'nin) değişikliğe uğratmaya çalışmıştır. IŞİD'in Şengal saldırısı KDP için beklenmeyen bir durumdu,Türkiye'nin Musul Konsolosluğu'ndaki çalışanlarının esir alınması da AKP'nin beklemediği bir durumdu.Çünkü IŞİD'in Musul operasyonu, daha önce İstanbul ve Amman'da yapılan bir toplantıda, "herkes"in katıldığı ortak bir karar olarak kabul edilmişti.Bu toplantıya KDP ve Türkiye de katılmıştı ve Batı Emperyalistleriyle bölgenin sünni güçleri konsesüs halinde, Irak'ta sünnilerin ayağa kaldırılarak,Maliki hükümetinin ve İran'ın dengelenmesini kabul ettiler.Ancak bu ortak karar alınırken,herkes bu sünni güçleri kendi özel stratejisi için yararlanabilecek taktik bir araç olarak da görüyordu.Ancak IŞİD'in iplerini elinde tutan Batı,diğer güçlerin onu istediği gibi kullanamayacağını biliyordu.Böylece KDP ve Türkiye,IŞİD aracılığıyla yanlış bir stratejiye çekilerek,kendi stratejilerinin tek çıkmaza girmesi sağlanmadı ama IŞİD'in kendilerine yaklaşmasını da kabul ettiler. Batı ortak karar olan Musul'un IŞİD aracılığıyla Irak sünnilerin eline geçmesi politikasının içerisine kendi gizli AKP ve KDP politikasını yerleştirdi ve bu sonuncular Musul operasyonunun aldatma olduğunu sonradan anladılar ancak herşey çok geçti.
Türkiye'nin Musul Konsolosluğu'ndaki rehine krizinin iç yüzünü ele almadan önce,Musul operasyonuna nasıl gelindiğine kısaca bakmak gerekir. İşte Özgür Gündem'de 24 Temmuz'da bu konuyla ilgili çıkan haber:
"Suriye ve Irak’ı kana bulayan terör örgütü IŞİD’in Musul işgali öncesi İstanbul’da toplantı yaptığı ortaya çıktı. Toplantı 28 Şubat-2 Mart tarihleri arası gerçekleşti. Gizli toplantıya KDP’den de bir temsilci katıldı. Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün, Irak’ın Musul kentini ele geçirmesine giden sürecin perde arkası netleştikçe, AKP’nin nasıl bir uluslararası komplonun parçası durumuna geldiği de su yüzüne çıkmaya başladı. IŞİD’ın, Musul’a girip bölgede terör dalgası yaratıp, Şii’lere karşı Sünni duvarı oluşturmayı öngören planlamasının 28 Şubat ile 2 Mart tarihleri arasında İstanbul’da yapıldığı ortaya çıktı. IŞİD’e destek veren gruplar, bu tarihlerde MİT’in koruması altında İstanbul, Yenibosna’daki Gönen Otel’de gizlice bir araya gelerek ayrıntılı bir planlama yaptı. Aynı gruplar, İstanbul toplantısının ardından 1 Haziran’da Ürdün’ün başkenti Amman’da gizlice buluşup düğmeye bastılar. Bir hafta sonra da IŞİD Musul’a girdi." (Özgür Gündem,24 Temmuz 2014)
Ürdün'ün başkenti Amman'daki toplantıya ABD,Suudi Arabistan,İsrail ve Türkiye'nin yanısıra diğer katılanlar ise şunlar:
"1-Ürdün İstihbarat Sorumlusu ve Kral Abdullah’ın Temsilcisi Salih Kelob (Daha önce Ürdün basın başkanlığını yapmış), 2-KDP adına Azad Berwari (IŞİD’in Kobani kuşatması sırasında Şam’a giderek Beşar Esad ile görüştüğü ortaya çıkmıştı) ve İstihbarat Sorumlusu Mesrur Barzani’nin Yardımcısı Cuma adındaki bir kişi, 3-Baas Partisi’nin birçok seksiyon örgütü, 4-Nakşibendi Hareketi adına İzzetin El Duri, (Saddam’ın ikinci adamı olarak biliniyor) 5-Cayş El Mücahiddin adına Amid Rukun ve Ebu Mahir, 6-Mele Kerakar’ın başında bulunduğu Ensar El İslam örgütü adına Seyfeddin adında bir şahıs, 7-Ceyş Ensar El Sune, 8-Cayş El Tayfa El Mansura (Bu örgüt ağırlıklı olarak Cezayir ve Mağribîlerden oluşuyor) 9-Kefayıp Sewra El İşrin (Şu anda Hewlêr’de büroları var), 10-Ceyş El İslami, 11-Şoraya Ensar El Tewhit, 12-İsmi bilinmeyen Libyalı bir şahıs, şu anda Musul’da olduğu söyleniyor." (Özgür Gündem,4 Temmuz 2014)
Irak'ta sünnilerin ayağa kaldırılması ortak kararının içerisine kendi gizli stratejisini gizleyen Batı Emperyalistleri,önce IŞİD'in Irak'ta iktidarlaşmasını ve güçlenmesini sağladılar,sonra da AKP ve KDP planına geçtiler.
Musul'un IŞİD aracılığıyla düşmesi 1 Haziran Amman toplantısının kararı olduğu için,Türkiye bunda kendisi için bir tehlike görmüyordu ve onun için rahattı.Çünkü Amman toplantısına göre asıl hedef Maliki hükümetiydi ve IŞİD Amman toplantısının dışına çıkmayacaktı.Ancak Batı Musul'un ele geçirilmesiyle birlikte kendi gizli planını devreye soktu.Türkiye'nin Musul Konsolosluğu çalışanları rehin alındı.Bu rehin almanın Batı'nın planındaki yeri şuydu: 1-IŞİD Rojava'ya saldırırken Türkiye'yi hareketsiz tutarak ve tam tersine IŞİD ile ilişkilenmesini sağlayayarak dünya kamuoyunda IŞİD bağlantısı imajını yerleştirmekti.AKP'nin daha önce KDP ile birlikte IŞİD'i PKK'ye karşı kullanma faaliyetleri de bununla birleştirilince,Batı'nın bu teşhiri kolay oldu. 2-IŞİD Şengal'e saldırıp ve sonra Erbil'i tehdit ettiği zaman,normalinde Türkiye'nin bir müttefik olarak KDP'ye yardım etmesi gerekmekteydi.Ancak konsolosluk rehneleri buna engeldi ve Batı KDP'ye Türkiye'nin değil kendisinin KDP'yi koruyabileceği mesajını verdi.AKP KDP için güvenli liman olmaktan çıkarıldı.Batı'nın IŞİD aracılığıyla Şengal operasyonu,KDP'yi Türkiye'den müttefik olarak koparma operasyonudur.
Batı bu iki amacına ulaştıktan sonra,IŞİD'e karşı sözde "uluslararası bir koalisyon" örgütlemeye başladı.Amaç Türkiye ve İran'ı IŞİD'le savaşa sokmak ve zaten IŞİD'i arkada yönlendirdiği için,bu iki devleti IŞİD aracılığıyla zayıflatmak.Gerek Erdoğan gerekse de AKP,IŞİD'in arkasında ABD'nin olduğunu anladılar ve IŞİD'le karşı karşıya gelmemek için yan yollar aramaya başladılar ve özellikle önce rehineleri bahane etmeye başladılar.Tam bu sırada ABD konsolosluk rehinelerini bıraktırarak,AKP'nin koalisyona katılmama bahanesini ortadan kaldırdı.IŞİD'e karşı "Uluslararası Koalisyon" Türkiye ve İran için bir politik tuzaktır.Batı Türkiye ve İran'ı IŞİD'le karşı karşıya getirdikten sonra geri çekilerek ve IŞİD'i arka planda yöneterek,bu iki devleti dize getirmek istemektedir. IŞİD Batı Empeyalistlerinin bir savaş hilesidir. Aynı durum Afrika'da BOKO HARAM (Batı Haramdır) örgütü için de geçerlidir. Bu örgüt de Batı Emperyalistleri tarafından Afrika'ya müdahale etmek için kurulmuştur ve IŞİD ile aynı yöntemleri kullanmaktadır. Nijerya Devlet Başkanı, BOKO HARAM örgütünü açıkça "ABD'nin bebeği" olarak nitelemiş ve onunla başa çıkamayınca,çaresiz bir şekilde sözde Batı'nın desteğini kabul etmek zorunda kalmıştır. Batılı devletler,IŞİD noktasındaki rollerini gerek kendi kamuoyularından gerekse de dünya kamuoyunda gizlemek ve yine amaçlarına göre IŞİD sorununu uzatmak için, "IŞİD'in çok akıllı olduğu" ve "Stratejik hareket ettiği" gibi sözler sarfederek, psikolojik manipülasyon yöntemlerine başvurmaktadırlar.
Batı'lı devletler kendi kamuoyularını harekete geçirmek ve kendi politikalarına olan desteği arttırmak için ve yine kendi ülkelerindeki müslümanları devletlerinin etrafında toplamak için, özellikle kendi gazetecilerini IŞİD'e öldürtmüştür.Irak'ta gazetecisi bulunmayan Fransa'yı ise sözde Cezayir'de IŞİD'le bağlantılı bir örgütün militanlarına öldürtmüştür. Dünya Batı Emperyalistlerinin bir "Küresel Gladyo"suyla karşı karşıya bulunmaktadır.
Batı'nın IŞİD taktiğinin mantığı,ABD'de 11 Eylül 2001'de yaşanan terör saldırılarının mantığıyla çok benzemektedir.ABD 11 Eylül saldırılarını bahane ederek, jeopolitik çıkarlarının bulunduğu bölgelere müdahale etme bahanesi elde etmişti.Şimdi IŞİD politikasıyla anlaşılmaktadır ki,11 Eylül saldırılarının arkasında yine ABD bulunmaktadır.ABD 11 Eylül saldırılarından sonra, sözde terörizmle mücadele görünümü altında, çok önemli gördüğü bölgelere müdahale etmiştir.Yani terörizmle mücadeleyi,kendi jeopolitik amaçlarına ulaşmada bir örtü olarak kullanmıştır.
ABD ve müttefikleri şimdi de,IŞİD'le mücadele görünümü altında, İran ve nüfuz alanlarına karşı bir mevzilenme gerçekleştirmektedir.Bugün IŞİD'le mücadele etmek için yapılan mevzilenmenin, yarın başka bir politik hedef (örneğin İran askeri nükleer faaliyetlerini durdurmadığı zaman) için kullanılmamasının bir grantisi yoktur.Batı IŞİD aracılığıyla asıl bölgesel hedefini perdeleyen bir politika oluşturmuştur.IŞİD tek tehdit ve denge unsuru olarak değil, Batı'nın direkt güçlerinin hareketini perdeleyen bir örtü işlevi de görmektedir.
Batı Ortadoğu'da IŞİD terörü aracılığıyla insanlığa karşı suç işlemektedir. Şimdi ABD'nin niçin Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin altına imza atmadığı iyi anlaşılmaktadır.Bugün bu aşağılık politikayı uygulayanlar,birgün kendi halklarına ve dünya halklarına bunun hesabını er ya da geç vereceklerdir.
|