 SİYASİ VE ASKERİ ÇİZGİNİN BİRLİĞİ NE ANLAMA GELİR? (II) K.Erdem
III-Doğru Bir Devrimci Siyasal Çizgi ve Devrimci Program Nasıl Olmalıdır?
Madem doğru bir askeri çizgi,doğru bir siyasal çizginin ve bu çizgiye denk düşen siyasal strateji ve taktikler bütünlüğünün sonucunda ortaya çıkabilecektir ; o zaman Türkiye'nin özgün koşullarına denk düşen böyle bir siyasal çizgi ve devrim programını, genel hatlarıyla da olsa ortaya koymak gerekmektedir. Bu noktada da fazla uzağa gitmeye gerek yoktur.Nasıl PKK'nin tarihsel devrim bloku anlayışı doğruysa, aynı şekilde PKK Genel Başkanı Sayın Abdullah Öcalan'ın paradigma değişimiyle ortaya koyduğu siyasal çizgi anlayışı da doğrudur ve bu noktada PKK bir "devrim laboratuvarı" olarak kullanılabilir. Daha önce yazdığım üç makalede (Kürdistan'da Devrimci Savaş ve PKK'nin Politik ve Askeri Stratejisinin Yapısı Üzerine ; PKK ve Tarihsel Gerçekliği; PKK ve Ortadoğu Devrimi) , PKK'nin hareket tarzını ayrıntılı olarak analiz ettim ve bu hareket tarzını bilimsel bir temel üzerine oturttum (Daha ayrıntılı bilgi için bu makalelere bakılabilir). Sayın Başkan ve PKK Önderliği, "1999 Komplosu"ndan sonra yeni bir paradigma değişimi temelinde hareket ederek, PKK'nin hareket tarzını modern çağın gereksinimlerine uygun olarak değiştirmişlerdir. Bu hareket tarzı, bütün emperyalist sistemi cepheden karşıya almak yerine,iki düşman kamp olarak bölünen emperyalist sistem içerisinde,her iki kampın tam ortasında konumlanarak ve her iki kamp ile de taktik bir ilişki kurarak,birini diğerine karşı dengeleyerek kendisine bağımsız bir tarihsel alan oluşturmak olarak özetlenebilir.Sayın Başkan bu konumlanmaya Stratejik Denge Konumu demektedir.Daha önce konuyla ilgili yazdığım makalelerde,tarihin başka dönemlerinde bu stratejiyi uygulayan ve büyük sonuçlar elde eden liderleri ve hareketlerini de ayrıca belirtmiştim. Stratejik Denge Konumu politikası herhangi bir dönemde ortaya çıkan bir politika değildir.Özellikle kar oranlarının dünya çapında eşitlenmeye başladığı ve bu eşitlenmeye uygun bir şekilde sermayenin iki düşman kampa bölündüğü dönemlerde ortaya çıkan ve çıkarlarını her iki kamp içerisinde görmeyen hareketlerin uygulamış olduğu bir politikadır. İşte politik grubumuz,PKK Genel Başlanı Sayın Abdullah Öcalan'ın PKK'yi oturtmuş olduğu Stratejik Denge Konumu politikasını bu teorik ve tarihsel çerçeve temelinde ele almakta ve yaklaşmaktadır.Politik grubumuz, bu yaklaşımın büyük stratejik önemini kavramakta ve Türkiye devrimini de Sayın Başkan'ın bu Stratejik Denge Konumu perspektifine oturturak hem devrim süresince hem de devrimden sonra,bu stratejik yaklaşımın gereklerine göre hareket etmenin, halkların çıkarları açısından temel önemde olduğunun tamamen bilincindedir. Türkiye Devrimci Hareketi (TDH) siyasal çizgisini, bu Stratejik Denge Politikası ve bu politikaya uygun bir devrim programı üzerine oturtmaksızın, doğru bir askeri çizgi geliştiremeyecektir.TDH bu Stratejik Denge Politikası'nın gereklerine uygun olarak her iki emperyalist kampın tam ortasına kendisini konumlandırarak ve her iki kamp ile taktik ilişkiler yolunu açık tutan bir politika izleyerek ve bu taktik ilişkiler ile birini diğerine karşı dengeleyerek, temel tarihsel hedeflerine yürümesini bilmelidir. TDH her iki kamp ile oluşturacağı taktik ilişkiler sistemini herhangi bir temel üzerine değil ama devrimin reformları üzerine oturtacaktır.Bugüne kadar devrimci hareket, devrim-reform ilişkisine hep kaba ve eklektik olarak yaklaşmış ve bu ilişkinin strateji (devrim) ve taktik (reform) bütünlüğe yeni bir dinamik boyut getirebileceğini aklına dahi getirmemiştir. Devrimci hareket iki eğilimin yani devrimci ve reformist eğilimlerin birliği olarak gelişir. Genellikle bu ikisi içiçe geçmiştir ancak yine de her ikisi de nitel olarak farklıdırlar. Hareketin devrimci unsurları, reformlar için de mücadele etmeden gelişemez ve güçlenemez. Ama burada temel sorun, reformların devrimci çizginin egemenliği altına nasıl alınacağı ve ona tabi kılınacağı sorunudur. Devrimin amacı varolanın ve zamanı geçmiş olanın yıkılarak, yerine yeni ve üstün olanın geçirilmesidir. Reformun amacı ise , zamanı geçmiş olanın bazı değişiklikler ile düzeltilmesidir ve bundan dolayı da varolanın temellerinin korunmasını içerir. İlk bakışta devrimin yıkıcı ve reformun eskiyi koruyarak değiştiren yapısı, birbirine zıtmış gibi görünür. Ancak devrimci harekete bağlı olarak gelişen bir reform hareketi, alttan alta gelişen devrimin yıkıcı etkisini gizleyebileceği ve onu perdeleyerek zamansız olarak ezilmesini engelleyebileceği gibi, düşmanlarının kafasını karıştırarak ve onlar içerisinde farklı stratejik öncelikleri öne çıkararak ayrışmalarını ve tek bir strateji oluşturmalarını önleyerek, genel olarak güçten düşmelerine neden olarak devrimin yıkıcı gelişimine destek de olabilir. Leninist literatürde devrim/reform ilişkisi genel olarak illegal ve legal mücadele biçimlerinin ustaca birbirine bağlanması olarak ele alınmaktadır. Devrimci mücadele, illegal ve gizli mücadele araç ve metodları gerektirirken, reformist mücadele, legal araç ve metodlar üzerine oturtulmaktadır. Bundan dolayı devrim ve reform ilişkisi, aynı zamanda illegal ve legal mücadele ilişkisinin de ele alınmasıdır.İşte reformların devrime ve legal mücadelenin illegal ve gizli mücadeleye bağlanabilmesi için, Parti'nin doğru araç ve metodlarla inşa edilmesi gerekmektedir. Bugüne kadar ki tarihsel tecrübe iktidara üç biçim altında yürünebileceğini göstermiştir.Bu biçimler bunları kullanan sınıfların doğasıyla yakından ilişkilidir.Bunlar: 1-Devrimci yoldan; 2-Reformist yoldan ve 3-) Komplocu yoldandır. Devrimci sınıflar daha çok devrimci yolu, reformist sınıflar reformist yolu ve gerici sınıflar da daha çok komplo yolunu kullanırlar. Ama Kürt Özgürlük Hareketi'nin yapmış olduğu gibi,devrimci ve reformist metodları birbirine bağlayıp ve bu bağlama içerisinde ikincisini ustaca birincisine bağlı kılarak iktidara yürümenin de mümkün olduğu başka bir biçim de ortaya çıkmıştır.Söylemek istediğimiz şudur ki, iktidara yürümenin tek bir yolu yoktur ve akıllı bir hareket geniş bir araçlar portföyü oluşturmak zorundadır. Doğru bir askeri çizgi , şayet devrimci hareket uluslararası alanda doğru bir stratejik konumlanmaya ve buna uygun düşen bir taktik planlar sistemine ve bu sisteme uygun düşen iç politikada bir stratejik ve taktik planlar sistemine sahip olduğu zaman ortaya çıkabilir.Onun için TDH'nin askeri çizgisini ortaya koymadan önce,siyasi çizgisini uluslararası alanda doğru bir şekilde stratejik ve taktik olarak konumlandırması ve bu konumlanmaya uygun olarak da iç politik konumlanmasını yapması gerekmektedir. AKP iktidarı ile birlikte Türkiye'nin Batı'dan stratejik olarak kopması ve Doğu Emperyalist grubu içerisine kendisini konumlandırmak istemesi , TDH'ne bölgesel ve uluslararası düzeyde, büyük bir manevra alanı açmaktadır.TDH bu uluslararası manevra alanını , Şehir Gerilla Savaşı ile "AB'ye Üyelik" taktiğini birbirine bağlayarak, iktidara yürüme sürecinde Batı'nın emperyalist burjuvazisinin hareketsiz kalmasını hedeflemelidir. İktidar stratejisini "AB Üyeliği" taktiğiyle birleştirme politikası, kaçınılmaz bir şekilde Batı'ya ekonomik ve politik tavizler verme politikasını içermektedir. İktidarı ele geçirme sürecinde Batı'ya verilecek tavizlerin, Stratejik Denge Konumu politikasına uygun olarak tarihsel olarak dengelenmesi ya da yokedilmesi, ancak iki şekilde mümkündür: a-) Gerek iktidara yürüme sürecinde gerekse de iktidarın ele geçirilmesinden sonra, Türkiye ve Kürdistan devrimci hareketinin, Avrupa'daki tarihsel devrim bloku ile stratejik ilişkilerini AB'nin iç politik dengesini etkileyebilecek düzeye kadar geliştirebilme gücüne; b-) İktidar aracılığıyla Doğu'lu güçler ile yapılacak anlaşmalar ile mümkündür. İktidardan sonra da Devrimci Türkiye'nin "AB'ye üyelik perspektifi ve çabaları" devam edecektir.Hatta belki de Devrimci Türkiye, özel koşullarda AB üyesi de olabilir.Türkiye'nin AB üyeliği,devrimci hareket tarafından iyi hazırlanır ve Stratejik Denge Konumu politikasına uygun olarak çerçevesi iyi çizilirse, Kürdistan ve Türkiye devrimlerinin Demokratik Ulus ve Demokratik Modernite devrimleri temelinde Avrupa'nın içlerine kadar yayılmasına da neden olabilir. Devrimci Türkiye'nin gerek AB'nin içerisinde gerekse de AB'nin dışında ama onun hemen kenarında, Demokratik Modernite çizgisine bağlı kalabilmesi için, "çok özel" bir politikaya ihtiyacı olacaktır.Bu politika, azami derecede AB'ye yakın ve hatta AB içerisinde de olarak,ama ekonomik ve politik bağımsızlığa sahip olacak çerçeve ve olanaklara da sahip olarak stratejik konumlanma şeklinde özetlenebilir. Bu durum Türkiye ve Kürdistan devriminin, dolaylı yollardan Avrupa'ya taşınması için sadece "geçici bir denge" durumu olacaktır. Bu özel durumun ortaya çıkması bazı önemli parametrelerin birliğine bağlıdır: 1-AB'nin ABD gibi hem ekonomik hem de politik olarak federal bir yapıya sahip olmaması ve kendi içerisinde "parçalı" bir ekonomik ve siyasi yapıya sahip olması,Stratejik Denge Konumu politikasının belirli bir süre AB üyesi olarak sürdürülmesine de olanak sağlamaktadır.Devrimci hareketin bu olanağı gelecekte, Stratejik Denge Konumu temelinde, politik ve diplomatik olarak kullanması gerekmektedir.Bu noktada Devrimci Türkiye, AB'nin para birliğine (Euro) dahil olmadan tek politik olarak AB içerisinde yeralarak (İngiltere ve Polonya gibi), bağımsız devrimci konumunu sürdürebilir.Para politikasının insiyatifinin Devrimci Türkiye'nin elinde bulunması stratejik önemdedir. 2-Devrimci Hareket Türkiye'nin AB ile ilişkilerini,Rusya ve Çin gibi Doğu'lu emperyalist güçler üzerinde baskı unsuru olarak kullanarak,onlardan ekonomik ve politik taviz elde etmek için kullanmalıdır.Doğu'dan elde edecek tavizleri,AB ve Batı karşısında kendi pazarlık gücünü yükseltmek ve Batı tarafından tamamen "yutulmamak" için, dengeleyici bir karşı güç olarak kullanmalıdır. Bu noktada Devrimci Türkiye, özellikle Rusya'nın ihtiyaç duyduğu güvenliği ve kendi etki alanı içerisinde ona karşı gelişebilecek saldırıları , Türkiye'yi NATO'dan tamamen çıkarak bertaraf etmeli,karşılığında ekonomik ilişkileri sıkılaştırarak ve özellikle Türkiye'nin Enerji Kavşağı (HUB) olma politikasını geliştirerek,Türkiye'nin Batı karşısında elini güçlendirmelidir. Devrimci Türkiye Batı'nın ihtiyaç duyduğu enerji kaynakları ve nakil hatlarının güvenliğini sağlayarak ve de enerjinin bir baskı unsuru olma politikasına son vererek,Batı'yı rahatlatmalıdır. Türkiye'yi de NATO'dan çıkararak ve Rusya'yı güvenlik yönünden rahatlatarak,Rusya'nın korkularına son vermelidir. 3-Devrimci Türkiye, PKK önderliğinde Ortadoğu'da gelişecek olan Ortadoğu Demokratik Konfederalizmi politikasına stratejik olarak katılarak ve destek vererek, AB ve Batı karşısında da elini güçlendirmiş ve Batı'yı sınırlandırma olanağını elde etmiş olacaktır. 4-Devrimci Türkiye, Bolşevik devrimin yanlış iktidar politikalarıyla da tamamen kopuşarak,yeni bir ekonomi politikası uygulamalıdır.Buna göre yabancı sermayenin kamulaştırılması ve dış borçların iptali politikalarını hiçbir zaman uygulamamalıdır.Günümüzün küresel ekonomik sisteminde böyle bir politika hem felaketle sonuçlanır hem de devrimci Türkiye'nin Stratejik Denge Konumu politikasının gerektirdiği bütün politik esnekliği imkansız hale getirir.Devrim sadece yerli sermayeyi, o da belirli koşullar altında kamulaştırmalıdır.Bu politika emperyalistlerin Devrimci Hareket karşısında yekpare yapısını yokedecektir. 5-Kar oranlarının küresel çapta eşitlenme eğilimi,Batı Emperyalistlerinin hem küresel hegemonyasını zayıflatacak hem de AB içerisinde tek bir politik anlayış oluşturma girişimlerini yokedecektir.Bu durum AB içerisinde politik çelişkileri arttıracağı için,Avrupa Devrimci Hareketi'nin, gelecekte Türkiye ve Kürdistan'a dayanarak "PKK'leşmesi" sonucunda,Avrupa'nın politik kriz ortamında AB içerisinde Demokratik Modernite'nin politik ve sosyal sınırlarının genişletilmesine neden olacaktır.Demokratik Modernite'nin AB içerisinde giderek bu güçlenmesi,AB üyesi olan bir Devrimci Türkiye'nin Stratejik Denge Konumunun sürdürülmesini sağlayacaktır. 6-Batı'lı ve Doğu'lu emperyalistlerin bu karşılıklı dengelenmesi ve Kürdistan devrimiyle stratejik ittifak halinde Ortadoğu Demokratik Konfederalizmi'ne Devrimci Türkiye'nin katılışı,Türkiye'nin Enerji Kavşağı stratejik konumunu güçlendirerek,ekonominin bağımsız gelişimi için gerekli olan tarihsel çerçeveyi oluşturacaktır.Ekonominin bağımsız gelişimi , ancak,Stratejik Denge Konumu sürekli elde bulundurulduğu zaman mümkündür. 7-Hepsinden önemlisi devrimci hareketin bu Stratejik Denge Konumunun devam etmesi,kar oranlarının dünya çapında eşitlenme eğilimi tamamlanmaya doğru giderken neden olacağı tarihsel krizlerden, tekrar canlanacak ve insanlığı tekrar büyük bir felaketlere sürükleyecek faşizm tehlikesini bertaraf etmesi için gereklidir.Bolşevikler’in ve III.Enternasyonal'in en büyük hatası, Ekim Devrimi'nden hemen sonra, İngiliz-Fransız ve ABD'den oluşan emperyalist kampı cepheden karşısına alarak ve onunla taktik uzlaşma yolunu da tamamen kapatarak, Alman devrimi başta olmak üzere Avrupa'da hiçbir büyük devrimi gerçekleştiremeyerek, kendisini büyük bir tarihsel açmaza ve bu temelde bürokratik bir diktatörlüğe sürüklemiş olmasıdır.III.Enternasyonal gerek İtalya'da gerekse de Almanya'da faşistlerin iktidarını ancak,diğer emperyalist grup ve Sosyal Demokrasi ile taktik anlaşma yolunu açık tuttuğu zaman durdurabilirdi. Gelecek dünya devrim sürecinde,Kürdistan ve Türkiye devrimci ekseninin, Rusya ve Çin gibi ülkelerde ortaya çıkacak faşist hareketleri tek başına durdurma olanağı yoktur.Doğu'da faşist hareketin yükselişi, ancak Batı ile taktik anlaşma yolu açık tutulduğu müddetçe bertaraf edebilir.Doğu'nun büyük ülkeleri içerisinde gelişen faşist hareketleri bertaraf edemeyen Kürdistan ve Türkiye devrimi, büyük bir tehdit ve stratejik yıkım ile karşı karşıya kalacaktır.Bundan dolayı, Stratejik Denge Konumu politikası, hem Doğu'da hem de Batı'da ortaya çıkacak faşist tehditi dengelemek ve bertaraf etmek için de gereklidir. İktidardan sonra gerekli olan bu denge konumunun sürdürülmesi, ancak iç politikada buna uygun bir çizginin geliştirilmesiyle mümkündür.Türkiye ve Kürdistan devrimleri,değerler sistemi açısından, Demokratik Modernite temelinde tek Batı'yı yakalamamalı ama onu bir çok noktada (ekonomik olarak değil ama politik olarak) geçmelidir.Bu noktada gerçek anlamda bir Demokratik Cumhuriyet kurabilmeli ve devrimin toplumsal temellerini tek ulusal ve bölgesel değil ama evrensel özellikler üzerine de oturtabilmelidir. Bu Demokratik Cumhuriyet,bütün bireyler arasında hak eşitliğini sağlayan bir toplumsal dönüşümü sağlayabilmeli ve bireylerin biçimsel (cinsiyet, ırk, milliyet, din,mezhep vs.) durumlarından kaynaklanan bütün eşitsizliği giderebilmelidir. Bunun için devletin temellerini ve yapısını, bireylerin ihtiyaçlarını kapsayacak şekilde değiştirebilmelidir.Bu temelde: 1-Anayasa'daki vatandaşlık tanımı,belirli bir ırk,milliyet ve dine mensup olmaktan çıkarılarak, Emeğe bağlı hale gelmelidir. Demokratik Cumhuriyet'in vatandaşları birbirlerine belirli bir ırk ve milliyet ile değil Emek ile bağlanmış bireyler olmalıdır.Demokratik Cumhuriyet üzerinde, bir yıldan beri belirli bir işte çalışan ya da onun karşılığı olan bir kamu görevini yerine getiren bir birey, ırkı,milliyeti,inancı,dini,mezhebi ve yasal konumu ne olursa olsun vatandaş olmalıdır.Vatandaşlığın bu tanımı Batı'dan dahi yüksektir. 2-Türkiye ve Kürdistan'ın demokratik özerklik temelinde iki ayrı bağımsız ülkenin özgür birlikteliği şeklinde tekrar örgütlendirilmesi.Bu temelde her iki ülkenin kendi ulusal parlamentolarının yanında Federal bir parlamento aracılığıyla özgür birlikteliğinin sağlanması.Türkçe ve Kürtçe'nin iki resmi dil olarak kabul edilmesi. 3-Devletin laik yapısının önündeki bütün engellerin kaldırılması.Başta Diyanet İşleri Başkanlığı'nın lağvedilmesi olmak üzere, belirli bir milliyet,dine ve mezhebe siyasal sistem içerisinde ayrıcalık sağlayan bütün örgütlenmelerin yokedilmesi. 4-Eğitim sisteminin tamamen laik bir temele oturtulması ve İmam Hatip Okulları'nın tamamen lağvedilmesi.Eğitimin 18 yaşına kadar zorunlu tutulması. 5-Kadın-Erkek eşitliğinin her alanda tamamen uygulanması ve Devlet Başkanlığı makamı da dahil, her makamın Eşbaşkanlık temelinde örgütlendirilmesi.Kadının toplumsal ezilmesinin ve ona yönelik şiddetin yokedilmesi için gerekli caydırıcı yasal düzenlemelerin yapılması. 6-Din,vicdan,inanç,örgütlenme ve toplantı özgürlüğünü garanti altına alacak düzenlemelerin yapılması.Türbanın üniversiteler de dahil olmak üzere,bütün kamu kurum ve kuruluşlarda (ilk,orta ve lise öğrenimi hariç) serbestliğinin sürdürülmesi ve garanti altına alınması.Gayri Müslim vatandaşların inanç özgürlükleri önündeki engellerin kaldırılması. (Örneğin Heybeliada Ruhban Okulu'nun Fener Rum Patrikanesine iadesi ve Ekümenik önündeki engellerin kaldırılması gibi). 7-Trans bireylerin eşit vatandaşlık haklarının korunması ve yasal düzenlemelerle garanti altına alınması. 8-Kıbrıs'ta işgalin sonlandırılması ve Türk askerlerinin geri çekilerek, demokratik ve Birleşik Kıbrıs'ın gerçekleştirilmesi için gerekli politik ve diplomatik desteğin sağlanması. 9-Ermeni Soykırımı'nın tanınması ve bu temelde tarihsel yükümlülüklerin yerine getirilmesi: a-Ermeni halkı ve ulusundan özür dilenerek,Türkiye'de bir Ermeni Soykırım Anıtı'nın yapılarak ve önemli Ermeni şahsiyetlerin isimlerinin önemli yapı ve anıtlara isimlerinin verilmesi. b-İdeolojik ve kültürel olarak Ermeni Soykırımı ve düşmanlığına karşı sistematik bir mücadelenin verilmesi. c-Ermenistan devletine, Soykırım'dan kaynaklanan tazminatların ödenmesi. d-Ermenistan'ın ulusal sembolü olan Ağrı Dağı'nın, Türkiye ve Kürdistan’ın anlaşarak (Ararat) , tarihsel bir jest olarak Ermenistan'a bırakılması. 10-Ermenistan ile yapılan "Tarihsel Barış"ın bir benzerinin Kürt Halkı ve Ulusu ile de yapılması. 11- Demokratik Cumhuriyet bir Ekoloji Kongresi düzenlemeli ve bunun sonucunda bir Ekoloji Protokolü'nü kabul ederek, tarihsel bir yükümlülük altına girmelidir.Bu temelde gerek AKP Rejimi döneminde gerekse de ondan önce ortaya konan ve kabul edilen bütün ekolojik olmayan proje ve politikaları yürürlükten kaldırarak,sermayenin kar hırsının dışında, Doğa-İnsan uyumunu temel alan bir politikanın temellerinin atması. 12-Türkiye’nin bir « deprem gerçekliği » söz konusudur. 17 Ağustos 1999 depremi aynı zamanda gelecekte gerçekleşecek büyük bir depremin ön habercisi de olmuştur.Son 13 yıllık AKP hükümeti döneminde , bu noktada önlem için hiçbir şeyin yapılmadığı ve böyle bir deprem karşısında halkın tamamen ölüme terkedildiğini ortaya koymuştur.Bir Deprem Bakanlığı’nın kurulması ve bu temelde gerekli bütün önlemlerin bir Eylem Programı aracılığıyla hayata geçirilmesi. 13-Devrimin Stratejik Denge Konumu politikasının devam edebilmesi için, devlet kapitalizmi çerçevesinde, kamu mülkiyetinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi ve de ekonominin ağırlık merkezi haline getirilmesi zorunludur.Öyle liberal propagandanın iddia etmekte olduğu Özel Girişim ilerici , Devlet Girişimi gericidir yaklaşımı temelden yanlıştır. Kapitalizmin ortadan kalması özel mükkiyetin önce devlet mülkiyetine daha sonra da devlet mülkiyetinin sosyalist mülkiyete dönüşmesi yolunu izleyecektir. Ama devrim bütün bunlardan önce, devlet ve özel girişimin birlikteliğine dayanan ve dünya piyasası rekabeti temelinde örgütlenen bir karma ekonomik modele göre örgütlenmelidir.Devrimden sonra kamu mülkiyetinin geliştirilmesi için, İşbirlikçi Tekelci Sermayenin mallarının dikkatli bir şekilde kamulaştırılması zorunludur.Ancak bu kamulaştırma devrimin en riskli politikalarından birisidir, çünkü karşı-devrimin provakasyonları sonucunda, ülke ekonomisinin makro dengelerini altüst ederek, ekonominin felç olmasına ve yıkımına neden olarak, Stratejik Denge Konumu politikasının çöküşü ile sonuçlanabilir.Onun için, karşı-devrimin bu noktadaki provakasyonlarının boşa çıkartılması için gerekli politik uyanıklık ve taktik esnekliğin elde bulundurulması gerekmektedir.Buna göre: a-Devrim İşbirlikçi Tekelci Sermayenin mülkiyetinin kamulaştırılmasını genel bir yasa çıkarıp birden bire yapmak yerine,dolaylı bir yol izleyerek ve başka bir biçim altında yapmalıdır.Önce AKP'ye ait büyük yeşil sermayenin mallarını, "yolsuzluk ile servet edinildiği" görünümü altında kamu mülkiyetine geçirmelidir. Daha sonra devrim sırasında "karşı-devrime destek veren" büyük sermayenin mallarına el koymalıdır.Devrim buna benzer bir çok yöntem geliştirmelidir. b-Karşı-devrimin, büyük yerli sermayenin kamulaştırılmasının dış sermayeye de yayılacak provakasyonuna karşı, devrim oldukça uyanık olmalıdır.Çünkü yabancı sermayenin ülkeden ani kaçışı,büyük bir ekonomik krizi tetikleyerek, devrimin bütün esnek taktik yapısını yokederek,riskli politikalara kapı aralayabilir.Bundan dolayı bu provakasyona karşı devrim, AKP döneminde zorbalıkla mallarını kaybeden bazı yerli kapitalistlerin mahkemeler yoluyla mallarını tekrar ele geçirme taktiğini elinde bulundurmalı ve gerektiğinde bunu devreye sokarak,yabancı sermayeye güven vermelidir.Bununla birlikte, yabancı sermayeye dokunulmayacağı ve dış borçların ödeneceği noktasında güçlü güvenceler vermelidir. 14-Devrim Stratejik Denge Konumu politikasına uygun olarak,yeni bir ekonomi politika benimsemelidir.Bu denge politikasının "belirsizliğin stratejik bir güç" olarak kullanılan yapısına uygun olarak,her türlü sermayenin ülkeye çekildiği ve birbirini dengeleyen ve bu temelde devrimci iktidara ekonomik ve politik bağımsızlığı sağlayan bir olanağa imkan veren bir yapıya sahip olmalıdır. Ülke ekonomisinin sıcak paraya dayalı kırılgan ekonomik yapısı, yabancı sermayenin ezici oranda yatırım sermayesi biçiminde ülkeye çekildiği bir konum ile değiştirilerek ülke ekonomisinin temelleri güçlendirilmeli ve bu temelde devrim uzun yıllar yüksek büyüme oranları elde edebilmelidir. Türkiye ve Kürdistan devriminin bu iktidar yapısı, mutlak suretle Demokratik Modernite programı ve "tarihsel devrim bloku" anlayışıyla Avrupa'daki devrimci ve demokratik hareketle stratejik bir temelde kurulacak ilişkilerle birbirine bağlanmalıdır. Kürdistan ve Türkiye devriminin Avrupa'daki devrimci hareketler ile stratejik ilişkiler geliştirebilmesi için, Avrupa devriminin tarihsel hedefleri,stratejik ve taktik yönelimleri noktasında kafasının net olması gerekmektedir.Bu noktada yeterli olamayan Kürdistan ve Türkiye devrimci hareketinin hata yapma olasılığı yüksektir.Ama bunun için Avrupa ve dünya devrimci hareketinin kendisini, Bolşeviklerin bazı yanlış devrim anlayışlarından kurtarması gerekmektedir,ki bu noktada da PKK deneyimi önemli tarihsel kazanımlar içermektedir. Bolşevik yanlışlıktan en çok etkilenen ve beslenen Avrupa devrimci hareketi olmuştur.Hangi biçim altında olursa olsun Avrupa devrimci hareketi, Bolşevik devrimin bürokratik devrim anlayışının etkisinden bir türlü kurtulamamaktadır ve bu durum Avrupa'da emperyalist burjuvazi karşısında gerçek bir devrimci ağırlık oluşturmanın önündeki en büyük engeli oluşturmaktadır.İdeolojik karmaşa altında bulunan bir hareketin, güçlü bir stratejik ve taktik yönelim oluşturamayacağı açıktır. Avrupa devriminin ihtiyaçları, Avrupa'nın tarihsel yapısı ve bu yapının küresel dinamiklerle ilişkisi temelinde ele alınmalıdır. Bolşevik ideolojinin etkisi altında olan bütün hareketlerde istisnasız görülen temel özellik,devrimin kapsamının,stratejik hedeflerinin ve taktik yapısının yanlış ele alınmasıdır.Bolşevizmin bürokratik devrim anlayışı, küçük-burjuva ve liberal unsurların baskı altına alınmasını içerdiği için, bu toplumsal katmanlar kendilerini hep devrimci hareketin etki alanı dışında varetmeye çalışmışlardır. Halbu ki devrimin yan ürünü olan reformlar tam da bu sınıfların doğalarına uygundur ve reformlar için de mücadele bu toplumsal kesimlerle bir tür stratejik ilişkiler geliştirmeyi de içermektedir. Bolşevizmin bürokratik devrim anlayışının nedeni,yanlış kapitalizm analiziydi. Kapitalizmin tarihsel ömrünü tamamladığı ve hemen sosyalizme geçmek gerektiği anlayışı, zamanla küçük-burjuva ve liberal kesimlerin bastırılmasına neden oldu.Kapitalizmin tarihsel çerçevesinin doğru belirlenmesi bağlamında, bu çizgiden hızla uzaklaşmak gerekmektedir.Bu noktada sorunun çözümü o kadar basittir ki, sadece insanın bu basitliği görmesi gerekmektedir. PKK'nin Kürdistan devrimi özgülünde, devrimci hareketin, küçük-burjuva ve liberal harekete olan yaklaşımı hem Türkiye hem de Avrupa devrimine uygulanılabilir. PKK'nin Kürdistan'da devrimci hareketten,küçük-burjuva ve liberal sınıflara kadar uzanan cephede oluşturmuş olduğu "tarihsel blok" hem Türkiye hem de Avrupa devrimine uygulanılabilir/uygulanmalıdır. Bugün Avrupa'da iki temel siyasi eğilim sözkonusudur.Birinci eğilim, devrimci hareketlerden,küçük-burjuva ve liberal eğilimlere kadar uzanan ve daha çok Sosyalist Enternasyonal'in hegemonyası altında olan sol eğilimdir. İkinci eğilim ise, liberallerin sağ kesiminden,muhafazkarlara ve milliyetçi faşist hareketlere kadar uzanan ve daha çok emperyalist muhafazakar siyasetin etkisi altında olan sağ eğilimdir.Birisinin ağırlık merkezi reformist ve sağcı Sosyalist Parti'lerdir ve diğerinin ağırlık merkezi de gerici Muhafazakar Parti'lerdir. Avrupa'nın egemen siyaseti bu iki eğilim arasında bölüşülmüş durumdadır. Avrupa siyasetinde oluşan bu denge,kendi içerisinde çok önemli çelişkiler barındırmaktadır ve küreselleşme olgusu bu çelişkileri giderek keskinleştirmektedir. Batı Avrupa'da faşizmin yenilmesinden ve "komünist" tehdit karşısında ortaya çıkan Sosyalist-Muhafazakar stratejik ittifakı, son otuz yıldan beri Küreselleşme bağlamında ortaya çıkan önemli sosyal gelişmelerle birlikte, giderek ortadan kalkmış ve her iki kesim kendisine başka siyasi müttefikler aramaya başlamıştır. Avrupa'da sosyal krizin etkisiyle giderek solda devrimci ve küçük-burjuva hareketler güçlenerek sağcı Sosyalist Partileri sıkıştırmaya başlamışlardır ve bu sonuncular da kendi hegemonyaları altında bu kesimlerle ittifak aramak istemektedirler.Yine milliyetçi-faşist partiler de sosyal krizin etkisiyle sağdan muhafazakar hareketleri sıkıştırarak,onları kendi etkisi altına almak istemektedirler.Avrupa'da bir çok ülkenin muhafazakar hareketleri, giderek milliyetçi-faşist hareketlere oy potansiyellerinden dolayı yaklaşmaktadırlar. Bu durum AB'nin geleceğini ve burjuva-demokratik yapısını tehdit etmektedir. Avrupa'nın temel politik sorunu,AB'yi ekonomik alandaki federalizme uygun olarak politik bir federalizme taşımaktır.Avrupa devrimci hareketinin sosyalist bir Avrupa Federalizmi dışında bir politik programı olamaz.AB'nin dağılmasının kaçınılmaz sonucu,bu birliğin dağılmasında kendi politik geleceğini ve yükselişini gören Avrupa milliyetçi-faşist hareketlerin güçlenmesi ve yer yer iktidara gelmesi olacaktır.Eski ulusal sınırlara geri dönme,Avrupa'da milliyetçi-faşist iktidarlara kapıyı ardına kadar aralamayla eş anlamlıdır. Bundan dolayı Avrupa devrimci hareketi,AB'nin dağılmasını ve eski ulusal sınırlara geri dönmeyi savunamaz. Avrupa devrimci hareketinin politik programı,Kürdistan ve Türkiye devrimci hareketinin savunduğu, Ortadoğu Demokratik Konfederalizm'inin daha ilerisi olacaktır,ki bu "Demokratik Federalizm"dir.Avrupa Demokratik Federalizmi ise sosyalist bir Avrupa Birleşik Devletleri'dir.Avrupa Birleşik Devletleri'nin politik dinamikleri ise,yeni tipte komünist ve devrimci partilerin,Sosyalist Enternasyonal'in sol ve orta kesimleriyle ve Yeşiller Partisi'yle yapacağı geniş bir ittifak hareketiyle ortaya çıkacaktır ve adım adım bütün Avrupa'da, Sosyalist Enternasyonal'in sağ kesimleri,muhafazakar ve milliyetçi faşist kesimler üzerinde kuracağı politik iktidar ve zorla ortaya çıkacaktır. Bu iktidar hemen Bolşevikler'in yaptığı gibi,sosyalist ya da komünist bir üretim ve bölüşüm ilişkilerine geçmeyecek ama önce devlet kapitalizmini, dünya piyasasının göstergeleri temelinde örgütleyerek ve azar azar özel kapitalist unsurları önce ekonominin büyük sektörlerinde kısıtlayarak ve devlet kapitalizmini giderek egemen hale getirerek, özel kapitalizmi önce devlet kapitalizmine bağımlı kılacak ve daha sonra da üretici güçlerin gelişmesi ölçüsünde komünist üretim sorununu ele alacaktır. Avrupa devriminin geleceğini ve dinamiklerini anlamak,Türkiye devriminin gelecekte taktik yapısını anlama noktasında kilit bir öneme sahiptir. Çünkü Türkiye Devrimci Hareketi, PKK'nin Kürdistan devrimi,Demokratik Özerklik ve Demokratik Konfederalizm ilişkisinin bir benzerini,Türkiye devrimi, Avrupa Birliği ve Avrupa Demokratik Federalizmi temelinde ele alarak, kendisine yeni bir stratejik ve taktik yaklaşım geliştirecektir. Böyle bir tarihsel çerçeveye kavuşacak olan Türkiye ve Kürdistan Cumhuriyeti karşısında, Batı ve AB politikasının bölünmesi kaçınılmazdır. Devrimci Cumhuriyet bu durumuyla, Batı'dan politik olarak daha üstün ama ekonomik olarak geri olacaktır.Ancak bu konumu ile gerek AB içerisinde gerekse de onun dışında , Stratejik Denge Konumu politikasının temellerinin sürdürülmesi olanağını sürekli elinde bulundurarak,hem Batı'da hem de Doğu'da ortaya çıkacak olan ani değişikliklerden zamanında yararlanma olanağına sahip olacaktır. Türkiye devriminin denge konumuna uygun olarak Batı emperyalistleriyle AB üyeliği üzerinden bu taktik ilişki, içerisinde devrimin yutulması riskini de barındırmaktadır.Bu risk gerçektir ve gizlenemez. Her iki taraf bir eliyle el sıkışırken, diğer elini de yumruk şeklinde serbest bırakarak ve diğerinin başına vurarak yere sermek isteyecektir.Sorunun çözümü ise Avrupa devrimi temelinde olacaktır : Ya Avrupa halkları Türkiye ve Kürdistan devrimi ile stratejik ilişki içerisinde gerekli olan devrimci ve demokratik dönüşümleri gerçekleştirerek AB’yi Demokratik Federalizme taşıyacak ve Türkiye de bu federalizmin içinde tamamen yeralacaktır ;Ya da Avrupa devrimi yenilgiye uğrayarak, Türkiye devriminin yenilgisine yolaçacaktır. Ama bu risk alınmalıdır ! İşte "Şehir Gerilla Savaşı" temelinde TDH'nin ortaya koyacağı askeri çizgi,ancak devrim uluslararası alanda Stratejik Denge Konumu ve buna uygun düşen "taktik planlar sistemi"nin tarihsel çerçevesi doğru bir şekilde çizilirse başarılı olabilir."Şehir Gerilla Savaşı"nın içerisinden çıkıp geldiği bu "politik döl yatağı" belirlendikten sonra,onun teorik çerçevesinin ana hatlarına geçebiliriz.
|