V-"Şehir Gerilla Savaşı" ve "Yarı-Legal" ile "Legal Mücadele"nin Birleştirilmesi
Sadece silahlı bir mücadeleye dayanan bir politik savaşımın başarı şansı yoktur.Silahlı mücadele genel politik mücadeleyle yüzde yüz örtüşmez.O genel politik mücadelenin önemli bir parçasıdır ama tamamen kendisi değildir.
Silahlı mücadeleyi genel politik mücadele içerisine doğru bir şekilde yerleştirmek ve diğer legal ve yarı legal mücadele biçimlerini onunla doğru bir şekilde birleştirmek devrimci siyasetin önemli bir sorunudur.
Bütün devrimci siyaseti, nasıl tamamen legal ve yarı-legal mücadeleye indirgemek hataysa, aynı şekilde tamamen silahlı bir mücadeleye indirgemek de hatadır.Kaldı ki savaşın belirli bir ritmi vardır ve bu ritim bizzat insan doğasının ürünüdür.
İnsan doğasından kaynaklanan bazı durumlardan dolayı, sürekli savaşamaz ve belirli dönemler dinlenmesi ve zorunlu ihtiyaçlarını gidermesi zorunludur.Bundan dolayı savaş bir yandan tarafların belirli bir dönem karşı karşıya gelerek gerginlik üretmesi gibi,geri çekilerek dinlenildiği zaman dilimlerini içerir. Gerginliğin olduğu yerde kaçınılmaz olarak dinlenme olacaktır ve yine dinlenmeyi kaçınılmaz olarak gerginlik izleyecektir.O zaman gerginlik ve dinlenme savaşın dinamik kanunudur ve bu kanuna riayet etmek öncünün temel görevleri arasındadır.
Devrimci hareket silahlı mücadeleye dayanmayan mücadele biçimlerini de etkili bir şekilde kullanmak zorundadır.Özellikle yasal ve yarı-yasal çerçevede, silaha başvurmadan büyük kitle gösterilerden, korsan mitinglere, basın açıklamasına, protesto yürüyüşlerine ve yine yasal alandaki bütün propaganda,ajitasyon ve örgütlenme olanaklarına kadar uzanan bütün araçları, genel politik mücadelenin bir tamamlayanı olarak kullanmak zorundadır.
Silaha başvurmadan yapılan mücadele, karşı tarafta devletin de silaha başvurmadığı ve bu temelde sınırlandırıldığı bir duruma yolaçacaktır. Yine yarı-legal olan korsan gösteri ve mitinglerin de artık profesyonel bir şekilde organize edilmesi gerekmektedir.Devletin kolluk güçlerinin alana istediğimiz gibi yayılmasından tutalım,güçlerinin bölünmesine kadar uzanan taktikler zincirinin etkili bir şekilde kullanıldığı bir mücadelenin ortaya çıkması ve bunun için gerekli olan teorik ve pratik eğitimlerin bu alandaki kadrolara Savaş Akademi'sinde verilmesi zorunludur.
Burada şöyle bir işbölümünden sözedilebilir: Gece Öz Savunma Birlikleri'nin etkili olduğu ama yasal unsurların dinlendiği bir durum söz konusuyken, gündüzleri, ÖSB'nin çekildiği ve dinlendiği ama yasal ve yarı-yasal unsurların ortaya çıktığı ve mücadeleyi silahlı olmayan bir şekilde devraldığı bir durum söz konusudur.Her iki temel unsurların kendi zaman dilimi,araçları ve metodları söz konusudur. Böylece devlet günün yirmidört saati sürekli hareket halinde olacaktır.
Devrimci hareketin kitle temeli ve böylece sayısal üstünlüğü geliştikçe, devlet genişleyen devrim cephesini kontrol altında tutmakta zorlanacaktır.Çünkü devletin güvenlik güçlerinin belirli bir tarihsel sınırı vardır ve bu sınırın üzerine çıkamaz.Bundan dolayı elindeki güçleri daha etkili kullanmak isteyecek ve bu temelde şiddeti halk üzerinde daha da yaymaya çalışacaktır.Bu ise büyük kitle yığınlarını devrimci hareketin politik kanatları altına doğru itecektir.
ÖSB'nin dinlenme zaman dilimlerine yasal ve yarı-yasal mücadeleyi yerleştirmek ve bu zaman diliminden sonra tekrar ÖSB'nin devreye girdiği, bir "ardışık" mücadele ritmi ve dinamiği karşısında hiçbir devlet dayanamaz.
Savaşın gerginlik ve dinlenme kanunu, aynı zamanda mücadelenin illegal ve legal biçimlerinin birbirlerine bağlanma yapısını da belirlemektedir. Akıllı bir hareket bütün mücadele biçimlerini, bu kanun temelinde ustaca birbirine bağlayabilmeli ve iktidar mücadelesinde seferber edebilmelidir.
VI- İktidar Stratejisi ve "Şehir Gerilla Savaşı"nın "AB’ye Üyelik" Taktiği ile Birleştirilmesi
Türkiye Devrimci Hareketi hiçbir zaman, karşı-devrim cephesi içerisindeki çelişkilerden,bu cephedeki bazı sınıf,tabaka ve gruplarla taktik ilişkiler geliştirerek yararlanma ve bu cepheyi içeriden bölme taktiğini ve bunun gerekliliğini anlamamıştır. Halbu ki Türkiye Cumhuriyeti devletinden, bütün bölgesel ve emperyalist güçlere kadar geniş bir alanda bütün politik güçler, bu tür taktik ilişkilere başvurmaktadırlar. Onların bu taktik yapıları dengelenmeden, devrimci hareketin başarı şansı yoktur ve olamayacaktır.
Bu noktada bir tek PKK önderliği, 2000'li yılların başlarında devrimci hareketin bu taktik yenilenme ihtiyacını farketmiş ve PKK'nin taktik temelini daha modern bir temele oturtmuştur.
Çoğu zaman stratejik ilişkilerle taktik ilişkiler hep birbirine karıştırılmaktadır.Taktik bir ilişki hemen stratejik bir ilişki olarak damgalanmaktadır. Stratejik ilişkilerle taktik ilişkilerin birbirlerinden farklılığı PKK’nin son otuz yıllık tarihine bakılarak rahatlıkla anlaşılabilir.Akıllı bir devrimci PKK tarihindeki bazı olaylar üzerine düşünebilmelidir. Örneğin nasıl bir zamanlar Türkiye devletine karşı savaşırken Suriye devletinin taktik desteğini sağlarken Rojava devrimine gelindi?Yine nasıl hem İran hem de Türkiye ile savaşırken zaman zaman ateşkesler yapılabilmektedir?
Türkiye devriminin yan ürünleri olan burjuva-demokatik reformlarla, AB üyeliğinin öngörmekte olduğu reformlar çakışmaktadır.Devrimci hareket bu çakışmayı, mutlak suretle politik taktiğinin temeli yaparak hem karşısındaki düşman cephesini bölmek için hem de düşmanlarını yanlış bir stratejiye çekmek için kullanmalıdır.Böylece taktik bir şekilde devrimci stratejinin üzerine yerleştirilecek olan "AB üyeliğinin kabul edilmesi ve gereken reformların yapılması" perspektifi, devrimci hareketin iktidara yürüme sürecinde, içeride bazı güçlerin iktidarı elinde bulunduran sınıflardan tecrit edilmesine ve bazı güçlerin de hareketsiz tutulmasına imkan sağlayacaktır. Aynı şekilde dış politikada da, bazı dış güçlerin tarafsız hale getirilmesine ve yine bazılarıyla da taktik ilişkilerin geliştirilmesine ve de böylece manevra alanımızın oldukça geniş tutulmasına neden olacaktır.
AB üyeliği taktiğinin, Şehir Gerilla Savaşı ile birleştirilmesi, HDP ve benzeri partilerin Türkiye'de "AB üyeliğinin şampiyonluğunu" ele geçirmesini zorunlu kılmaktadır. Sosyalist Enternasyonal üyesi olan HDP, Türkiye'de AB üyeliğinin liderliğini ele geçirerek ve bu noktadaki reformların gerekliliği noktasında bastırarak, AKP iktidarıyla Batı Emperyalistleri arasına girerek her ikisini birbirinden koparmalı ve CHP'yi de tamamen köşeye sıkıştırmalıdır.
Şehir Gerilla Savaşının geniş kitleleri, devletin siyasetinin etki alanından kopararak HDP'nin seçmen tabanı haline getirmesiyle, HDP CHP karşısında giderek daha da güçlenecektir. HDP-CHP ilişkisinde temel amaç,CHP içerisindeki sosyal-demokrat tabanı HDP'ye katmaktır.Güç dengesi belirli bir noktaya getirildikten sonra, ya HDP’nin CHP'nin sol kanadıyla bir birlik yapması gerekir ya da onu CHP'den kopararak HDP'ye katmak gerekir.Biçimin nasıl olacağına konjonktür karar verecektir.
Şehir Gerilla Savaşının HDP'yi güçlendirerek CHP'nin tasfiyesine yolaçamasıyla HDP, Türkiye'nin en büyük ikinci partisi belkide en büyük partisi olacaktır.Bu noktada PKK-TDH-HDP ittifakı, faşist devletin çözülüşünü ve yıkımını getirecek temel bir politikaya geçme olanağını elde edecektir.Bu AKP rejimiyle Ordu'nun birbirinden ayrılması politikasıdır. AB üyeliği politikası, AKP rejiminden rahatsız bir çok subayın AKP'den kopmasına, tarafsız hale getirilmesine ve bir çoğunun da devrimci-demokratik saflara geçmesine neden olacaktır.Unutmamak gerekir ki,28 Şubat darbesinden sonra AB'ye üyeliği asıl savunan ve ülke siyasetini bu perspektife asıl getiren Ordu'ydu. Ordu'nun kafasının AB üyeliğiyle karıştırılması ve kendi içerisinde bir çok kliğin ortaya çıkmasıyla,devrimci-demokratik hareket "kaderi tayin eden noktada stratejik sayısal üstünlüğü" ele geçirme olanağı elde edecektir. Şehir Gerilla Savaşının "Stratejik Saldırı" aşamasında, "Gezi tipi serhildanlar" mahallelerdeki merkezi karakolara olan saldırılarla birleştirildiği zaman, AB propagandasıyla ideolojik olarak çözülmüş bir Ordu,sokaklara çıkan milyonlarca insan karşısında çaresiz kalacak ve büyük bir kısmı giderek devrim saflarına geçecektir.İşe Ordu'nun bu ideolojik çözülüşünü, özellikle parlamento kürsüsünü ustaca kullanabilen bir HDP gerçekleştirebilir.
Şehir Gerilla Savaşının AB’ye üyelik taktiği ile birleştirilmesi ve güçlü bir tarihsel devrim blokunun ortaya çıkmasıyla birlikte,devrimci-demokratik hareket dikkatli bir şekilde soldan Kemalist harekete yaklaşacak ve onlar ile taktik bir ilişki arayacaktır.Özellikle Kemalist hareketin liberal kesimlere yakın sivil ve asker kesimleriyle elde edilecek taktik ilişki, karşı-devrimin tamamen kuşatılmasına neden olacaktır.
Kemalistlerle elde edilecek bu taktik ilişkinin aracı daha şimdiden Ergenekon Komplosu ile birlikte ortaya çıkmış durumdadır.AKP-Fetullah Gülen Cemaati, Ergenekon Komplosu çerçevesinde tertiplemiş oldukları suikastleri,terör eylemlerini ve sahte dokümanları Kemalistlerin üzerine atarak onları iktidardan uzaklaştırmışlardır.İşte devrimci-demokratik hareket,bu komplonun yapısını ortaya koyarak ve bu komplo aracılığıyla AKP-Cemaat itifakının nasıl « üstü örtülü darbe » ya da post modern darbe yaptığını ortaya koyarak,Kemalistlere bu Ergenekon Komplosu üzerinden bir tür zeytin dalı uzatmalıdır.Ergenekon Komplosu Kemalistler ile Yeşil Sermaye arasında bir tür tarihsel yarılma oluşturmuştur ve bu yarılmanın devam ettirilmesi özellikle bazı taktik hareketlerle zorunludur.Aksi taktirde bu Kemalist kesimin karşı-devrimci cepheye tamamen kayması mümkündür.Devrimci-demokratik hareketin Kemalistlere bu taktik yaklaşımı onların hareketsiz tuıtulmalarına neden olacaktır.
AB üyeliği taktiği, devrimci savaşın başka bir sorununun çözülmesine de büyük bir katkı yapacaktır.Bu sorun savaşın finansmanı sorunudur. Savaşın finansmanını karşı-devrim üzerine yıkmak zorunludur.Savaşın finansmanı için karşı-devrim üzerinde kullanılacak yöntemin, finansman dışında başka rolleri de olacaktır.Bu rol karşı-devrimin saflarına panik,korku,endişe ve güvensizlik ekmektir.
Devrimci siyaset kendi mali kaynaklarını, gerek halktan gelen yardımlarla ve gerekse de kendi kurduğu işyerleri aracılığıyla elde etmeye çalışırken,öte yandan da karşı-devrimin kapitalistlerine "vergi salarak" kaynaklarını geliştirmeye çalışacaktır. Bu noktada şöyle bir yöntem geliştirilebilir:
A-Devrimci-demokratik tabandaki işadamlarından , gönüllülük temelinde kampanya görünümü altında mali kaynak elde edilmeli.
B-TÜSİAD merkezli kapitalistlerden,gönüllülük ve zorun birleştirilmesi yöntemi uygulanmalıdır.Bu kesimlere , AKP rejiminin devam etmesi durumunda AKP'nin kendilerini er ya da geç tasfiye edeceği korkusu yerleştirilmeli (ki bu gerçektir) ve AB üyeliğinin onlar için tek kurtuluş yolu olduğu propagandası işlenmelidir.
C-AKP rejimiyle içli-dışlı olan ve sadece sahtekarlıkla ve de devlet olanaklarıyla zenginleşen sermayeden de, Özel Kuvvetler aracılığıyla uygulanılacak terörle gerekli mali kaynağın elde edilmesi gerekmektedir. Bu kesim üzerindeki terör, TÜSİAD eksenli sermayeden gelecek kaynağı da kolaylaştıracaktır. Çünkü bu sermaye,AKP yanlısı sermayeye uygulanan acımasız terörü görünce, korkudan da olsa hizaya gelecektir.Ancak TÜSİAD eksenli sermayeye öncelikle yumuşak ve ikna temelinde yaklaşmak ve direnmeleri ölçüsünde dereceli olarak şiddeti geliştirmek en doğrusu olacaktır.Ancak AKP yanlısı sermayeye bu yöntem kullanılmayacaktır. Gerekli vergi belirlendikten sonra, vermedikleri taktirde acımasız bir terör uygulanmalıdır.Bu terör bu kesimin taşeronlaştırmayla öldürdüğü yüzlerce-binlerce işçinin intikamının alındığı duygusunu yaratmalı ve halkın bilinç altını tatmin etmeye de dönük olmalıdır.
AKP yanlısı sermaye üzerindeki devrimci terör, bu kesim içerisinde korku ve panik yaratarak,AKP rejimine karşı besledikleri güven duygusunun azalmasına ve şaşkınlığa düşmelerine de neden olacaktır. Zamanla gizlice devrimci siyasetle el altında anlaşmalar yaparak kendilerini güvence altına alma anlayışına geleceklerdir.
Devrimci hareketin iktidara yürüme sürecinde,kapitalistlere karşı uygulayacağı ve onları hizaya getirme amacı güden bu siyseti zorunludur. Onların devrim sürecinde denetim ve kontrol altına alınması,iktidardan sonra uygulanılacak yeni ekonomik inşa sürecine yerleştirilmelerini ve rejimin onlara biçtiği role girmelerini de kolaylaştıracaktır.
Bu iktidar stratejisi zamanla , AKP ve MHP eksenli ve de onlarla ilişkide bulunan işbirlikçi tekelci sermayenin politik olarak kuşatılmasına yolaçarak, bu toplumsal kesime güçlü bir stratejik darbenin vurulması ve yere serilmesinin tarihsel koşullarını yani devrimin tarihsel koşullarını yaratacaktır.
VII-Sonuç
PKK Genel Başkanı Sayın Abdullah Öcalan, Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü kitabının bir yerinde , PKK’nin kırk yıllık deneyim ve tecrübesine dayanarak, bir devrimci hareketin ortaya çıkarken en çok dikkat etmesi gereken noktanın bütünlüklü olabilmesi olduğunu belirtmiştir. Çünkü bütünlük aynı zamanda gerçeklikle eşanlamlıdır.Birşeyin gerçekliği onun bütünlüğünde saklıdır.
TDH’nin siyasi ve askeri başarısızlığının en önemli nedeni, hiçbir zaman felsefi,ideolojik,politik,örgütsel ve askeri olarak bütünlüklü bir çizgi yaratamamış olmasıdır. Bunun en önemli nedeni ise, uluslararası devrimci gelenekleri (Leninizm, Stalinizm, Troçkizm, Maoizm, Envercilik vs.) hiçbir eleştiri süzgecinden geçirmeden,eksik ve yanlış yerlerini ortaya koyup düzeltmeden devralması olmuştur. Hiç kuşkusuz bunun en önemli nedeni de,küçük-burjuvazinin kendine güveni olmayan konumudur.
Dünya görüşü eklektik,dogmatik ve paramparça olan küçük-burjuvazi özgüvenden de yoksundur ve bu konumunu « takma akıl »larla kapatmak ister. Ama bunu yaparken de büyük burjuvazi için kolay bir yem olmaktan kurtulamaz.
Hiçbir gerçek sanatçının eseri bir diğer sanatçının eserine benzemediği gibi, hiçbir devrimci politika ve savaş da birbirine benzemez.Çünkü tarihin genel akışı içerisinde toplumların gelişim dereceleri ve bu derecelerin ortaya koymuş oldukları sosyal eğilimlerin düzeyi her zaman farklı durumlar oluştururlar.İşte bu farklılık ancak yaratıcılık ile düzeltilebilir ya da üstesinden gelinebilir.Ama bu yaratıcılığın ise bütünlüklü bir çizgi üzerinde yükselmesi ve kendisini bu temelde mantık yürütmenin kolları arasına bırakması zorunludur.
Yukarıda kısaca ortaya koyduğumuz Türkiye devriminin siyasi ve askeri çizgisi,bir yanıyla Hegel, Marx, Engels ve Lenin’in teorilerinin eleştiri süzgecinden geçirilmerine,yine bir yanıyla Sun Tzu , Clausewitz, Mao savaş okullarının düşünce temellerine,yine bir diğer yanıyla da Sayın Abdullah Öcalan ve PKK’nin teorik ve pratik birikimlerine dayanmakla birlikte, önemli oranda da kendi yaratıcı teorik faaliyetlerimizin bir sonucudur.
Bugüne kadar Türkiye’de devrimci mücadele, hiçbir zaman yukarıda genel hatlarını ortaya koyduğumuz bir siyasi ve askeri çizginin sonucu olarak ortaya çıkmadı.Bunun en önemli nedeni önderliktir.TDH hiçbir zaman önderlik sorununu çözememiştir.
Bir savaş kendi içerisinde büyük bir entellektüel düzey barındırır.Savaşı ayakta tutan da bu entellektüel düzeydir.Toplumda küçük bir hareket, savaş aracılığıyla yüksek bir siyasal çarpana sahip olabilir.Yani kendi toplumsal niceliğinden kat be kat yüksek bir siyasal katsayıya sahip olabilir. Kürt Özgürlük Hareketi bunun en güzel örneğidir.
Şehir Gerilla Savaşı’ndan ne anladığımız çok önemlidir. Siyasal perspektifleri farklı olan siyasi hareketler ve farklı toplumsal katmanlar, hiç kuşkusuz bir olguya farklı şekilde yaklaşacaklardır.Bu savaş biçimini imkansız bulanlardan,imkansız olmasa da zor olduğunu ileri sürenlere kadar bir çok görüş açısı olacaktır.
Bize göre elli şehir gerillası ile stratejik savunma aşamasına başlanabilir ve beşyüz gerilla ile bütün İstanbul düşebilir.Bu savaştan tamamen ne anladığımıza bağlıdır !
İşte Türkiye Devrimci Hareketi'nin böyle bir politik ve askeri savaşımın hayalini kurması ve bunun için mücadele etmesi gerekmektedir.Ancak böyle bir mücadele, devrimin krizine son vererek, halklarımızın kurtuluş umudu olabilir.