|
PDK Devrimci Bülten - Sayý 30 (2) |
|
|
KÜRESEL POLÝTÝK-EKONOMÝK YENÝDEN YAPILANDIRMA ve ÖZELLEÞTÝRME (A.H.YALAZ) Giriþ “Küreselleþme” ve özelleþtirme son yirmi yýlda yaþanan ekonomik deðiþimleri belirtmek için en çok kullanýlan iki kavram. “Küreselleþme” ve özelleþtirme süreçlerinin hangi yollarla birbiriyle iliþki içinde olduklarýný ele almadan önce, ilk olarak dünya ekonomisinin yeniden yapýlandýrmasýný gerekli kýlan nedenleri incelemek istiyorum. Ýkinci olarak, küresel yeniden yapýlandýrma sürecinin kýsa bir tablosunu sunacaðým. Geniþlemeden krize 1945-73 dönemi, kapitalizmin tarihinde en büyük geniþleme dönemi oldu. Amerika Birleþik Devletleri’nin hegemonyasý altýnda, kapitalist dünya, özellikle de geliþmiþ kapitalist ekonomiler, 1970’li yýllarýn ortalarýna kadar büyük krizler olmadan büyüdü. Fordist sermaye birikim modeliyle belirlenen bu dönem, hem ulusal ekonomilere, hem de dünya ekonomisine örgütlü devlet karýþmasý (Keynescilik ve “uluslararasý Keynescilik”) dönemiydi. Bu dönem, ayný zamanda, var olan emek-gücü sunumuna göre sermayenin aþýrý-birikimi dönemiydi. Bu durum ortalama kar oranlarýnýn düþüþüne neden oldu. Geniþleme döneminde tüketim mallarý ve hizmetlerinin kitlesel üretimi ve tüketiminin gerekli kýldýðý yüksek ücret artýþlarý politika-sýnýn sürdürülmesi artýk olanaklý deðildi. 1973-74 yýllarý, kapitalist dünya ekonomisi, kuþkusuz, özellikle de dünya sermayesinin en geliþmiþ kesimleri söz konusu olduðu sürece, tarihsel dönüm noktasý oldular. Geliþmiþ kapitalist ekonomilerde egemen sermaye birikimi ve düzenleme biçimlerinin deðiþtirilmesi zamaný gelmiþti. Bu nedenledir ki, kapitalist dünya ekonomisinin yeni-liberal politik-ekonomik yeniden yapýlandýrmasý, kapitalist dünya ekonomisinin asýl itici güçleri ve uluslararasý düzeyde sermaye birikiminin merkezleri olan geliþmiþ kapitalist ekonomilerde baþladý. Küresel yeniden yapýlandýrma Vurgulanmalýdýr ki, kapitalist dünya sisteminin merkezini oluþturan ülkelerdeki egemen sermaye birikim modeli dünya ekonomisi içinde ekonomik iliþkileri belirler. Sermaye birikimi kapitalist ekonomik sistemin özü olduðundan, dünya ekonomi-sinin yeniden yapýlandýrýlmasý, özünde, sermaye birikimi sürecinin yeniden yapýlandýrýlmasýdýr. Sermaye, özellikle büyük sermaye, bir çözüm bulmalýydý; ve “küreselleþme” azalan karlýlýða çözüm olarak düþünüldü. Bir süreç olarak “küreselleþme”, sermayenin ve kapitalist devletin krizi önlemek ve/veya krizden çýkmak için izlediði stratejinin bir “sonucu” olageldi. Diðer geliþmiþ kapitalist bölgelere taþýnmýþ olmanýn yaný sýra, kapitalist üretim, üretim araçlarýnýn, emek-gücünün, ve kredinin daha karlý üretim için harekete geçirilebileceði dünya ekonomisinin yeni alanlarýna aktarýldý. Kapitalist dünya ekonomisinin yeniden yapýlandýrýlmasý nasýl anlaþýlmalýdýr? Cox’a göre, “... Yeniden yapýlandýrma, küresel üretimin, Fordist kitlesel üretim yerine post-Fordist esnek üretim olarak yeniden örgütlenmesi anlamýna gelir. Bu, az çok iþ güvencesine sahip ve yüksek ücretli daha az sayýdaki merkez ülke iþçisi ve kötü koþullarda çalýþan ve iþ alanlarý dünyanýn her tarafýna daðýldýðý ve etnik köken, din ve cinsiyet bakýmýndan bölünmüþ olduðu için konumu zayýflamýþ olan daha çok sayýdaki çevre ülke iþçisi demektir. Bu, ayný zamanda, dünya nüfusunun büyük bir bölümünün küresel ekonominin dýþýnda derinleþen yoksulluk içinde varolmasý demektir. ...” (1996: 31). Yukarýda sözü edilen yönlerin yaný sýra, yeniden yapýlandýrma, bana göre, ayný zamanda, uluslararasý ticaret ve yatýrýmýn giderek artan oranda serbestleþtirilmesi, ulusal/yerli ekonomilerin giderek artan biçimde kuralsýzlaþtýrýlmalarý (deregülasyon) ve devletin sahip olduðu ekonomik iþletmelerin özelleþtirilmesi de demektir. Bütün bunlar dünya ekonomisinin yeniden yapýlandýrma sürecinin ayrýlmaz öðeleridirler. Kapitalizm her zaman uluslararasý bir sistem oldu; ama sermayenin ve mallarýn bugünkü hareketi ve ulus-ötesi/uluslararasý þirketlerin örgütlenmesi nitelik olarak yeni geliþmelerin ortaya çýktýðýný gösteriyor. Savunucularýnýn iddia ettikleri kadar küresel olmasa bile, “küreselleþme”, geniþletilmiþ kapitalist yeniden üretim sürecinde niteliksel olarak yeni bir aþamadýr.“Küreselleþme”, bir kapitalist geliþme modelinin veya geliþmiþ kapitalist ülkelerde halihazýrda var olan egemen bir sermaye birikim modelinin, evrensel bir türdeþliðe ulaþmak için, dünya ölçeðinde yayýlmasý deðildir. O, yalnýzca kapitalizmin belirli biçimlerinin coðrafi olarak geniþlemesi deðildir. “Küreselleþme”, var olan politik-ekonomik iliþkilerin hem ulusal hem de küresel düzeyde yeniden yapýlandýrýlmasý sorunudur. Üretimin giderek artan uluslararasýlaþmasý bu yeniden yapýlandýrma sürecinin ayrýlmaz bir parçasýdýr. Hem üretken sermayenin hem de para sermayenin uluslararasý devingenliði son yirmi küsur yýl boyunca çok büyük ölçüde arttý. Ýkinci Dünya Savaþýný izleyen ve kapitalizmin sözde “altýn çaðý” olarak adlandýrýlan on yýllarla karþýlaþtýrma içinde üretken sermaye çok daha devingen duruma geldi. Kriz ve yeniden yapýlandýrma boyunca sanayi sermayesiyle para sermaye arasýndaki iliþki deðiþti. Kapitalist ekonomik sistem içinde para sermayenin rolü ve önemi çok büyük ölçüde arttý. Sermayenin asalak ve yaðmacý fraksiyonu çok daha hareketli duruma geldi ve spekülatif sermaye sanayi sermayesinin aleyhine son derece büyük büyüme elde etti. Para sermayenin/finansýn üretimden ayrýlmasý çaðdaþ kapitalizmin eðilimlerinden biridir ve özelleþtirilen iþletmeler giderek artan ölçüde mali spekülasyonun konusu durumuna geliyorlar. Baþkaya’ya göre, "küreselleþmenin" iki ayýrt edici özellikleri þunlardýr: a) gerçek doðrudan yatýrým 1914 düzeyinin altýna düþtü; b) OECD ülkelerinde, özel sektörde brüt sabit sermaye artýþý mali varlýklardaki artýþtan çok aþaðýdadýr. 1980-1992 döneminde mali varlýklarda artýþ oraný %6 iken, sabit sermayede artýþ oraný %2.3 oldu (1999: 171). Bretton Woods sisteminin çöküþü öncesi, uluslararasý ticarette varolan sermayenin yalnýzca %10’u spekülasyona yönelmiþti. Birleþmiþ Milletler Ticaret ve Geliþme Konferansý (UNCTD)’ya göre, 1994’te bu oran %95’e ulaþtý (1999: 171). “ Bu en son görünümünde, kapitalizm, mali kapitalizm olarak ortaya çýktý. Ödüller artýk tasarrufa ve çok çalýþmaya göre deðil, ‘spekülasyon yapmaya', yani, türevler ve deðersiz tahviller de dahil, bankalarda ve ‘hedge’ fonlarýnda biriken devasa büyüklükteki paranýn, (gerçek varlýklarýn tersine), mali varlýklarýn düzenlenmiþ ticaretine dayanan portföy menajerleri tarafýndan küresel borsalarda yapýlan spekülatif muamelelere göre daðýtýlýyor.” (Mehmet 1999: 149-50). Dicken’ýn belirttiði gibi “son birkaç on yýl boyunca dünya ekonomisinde görülen en önemli geliþme ekonomik etkinliklerin artan uluslararasýlaþmasý –ve,söylenebilir ki, artan küreselleþmesidir. Ekonomik etkinliklerin uluslararasýlaþmasý yeni bir þey deðil. Bununla beraber, çok yakýn zamana kadar, üretim süreci “asýl olarak ulusal ekonomilerin içinde ya da onlarýn parçalarýnda örgütleniyordu. Uluslararasý ticaret ... asýl olarak hammaddelerin ve gýda maddelerinin ...tekil ulusal ekonomilerde yapýlmýþ ve bitirilmiþ ürünlerle deðiþimi olarak geliþmiþti. ... Üretim bakýmýndan, tesis, þirket ve sanayii asýl olarak ulusal olgulardý. (Hobsbawm, 1979, s.313, altýný ben çizdimç” (1998: 1) Dicken’a göre,son birkaç on yýlýn geliþmeleri, “uzmanlaþmanýn coðrafi modelinde küresel ölçekte bir deðiþimi” yansýtan bir ‘yeni küresel iþbölümünün’ ortaya çýkmýþ olduðuna iþaret ediyor. Gerçekten, küresel politik-ekonomik yeniden yapýlandýrma, uluslararasý iþbölümünün yeniden yapýlandýrýlmasý olarak tanýmlanabilir. Sanayi üretimi söz konusu olduðu sürece, son birkaç on yýl, geliþmiþ ekonomilerde sanayideki büyümenin gerilemesine ve dünyanýn az geliþmiþ bölgelerinde büyüyen sanayileþmeye tanýklýk etti. Yalnýzca üretim süreçlerinin uzamsal yeri, sermayenin yayýlmasý vb. deðil, ama, ayný zamanda, devletle kapitalist dünya pazarý arasýndaki iliþkiler de yeniden yapýlandýrýldý ve yapýlandýrýlýyor. Dünya ekonomisinin yeniden yapýlandýrýlmasýyla ‘devletin uluslararasýlaþmasýnýn’ daha da artmasý arasýnda yakýn bir iliþki vardýr. Cox’a göre, “devletin uluslararasýlaþmasý, ulusal politikalarýn ve uygulamalarýn uluslararasý üretimin istemlerine göre ayarlandýðý küresel bir süreçtir. Böyle bir süreç yoluyla ulus-devlet, uluslararasý üretimin tamamlayýcýsý olan daha geniþ ve karmaþýk politik bir yapýnýn bir parçasý durumuna gelir.” (1987: 253). Devletler yalnýzca iç ve küresel ekonomik iliþ-kiler arasýnda aracý deðil, ama, ayný zamanda, dünya ekonomisi içinde aktif aktörlerdir de: “( ....) Onlarýn [ devletlerin] kendileri pazar aktörleridirler. Philip G. Cerny’nin belirttiði gibi, devletler ‘doðrudan doðruya uluslar ötesi çevrede iþ gören bir tür ulusal ‘þirket’ ya da karteli temsil ederler.’ Bundan dolayý, devletler, küresel ekonomide hem dolaysýz, hem de dolaylý olarak oynayacaklarý bir role sahiptirler. Onlar ‘ulusal þirketler’ gibi davranýrlar ve ayný zamanda, iç pazarý yasalar ve yönetmeliklerle ve uluslararasý pazarý da antlaþmalar ve anlaþmalarla biçimlendirirler. Böylece, son on yýllar boyunca küresel ekonomi geniþledikçe, devletlerin etkinlikleri de giderek daha karmaþýk duruma geldi.” (Stubbs ve Underhill 1994: 423). Panitch’in belirttiði gibi, “kapitalist küreselleþme, ayný zamanda, devletler aracýlýðýyla ve devletlerin koruyuculuðu altýnda gerçekleþiyor; onlar tarafýndan kodlanýyor ve hatta, önemli hususlarda onlar tarafýndan gerçekleþtiriliyor; küresel pazar disiplininin gerekli koþulu olan ve ona eþlik eden ve çoðu kez devlet güçlerinin merkezileþmesi ve yoðunlaþmasý anlamýna gelen devletler içindeki güç iliþkilerinde deðiþmeyi de içerir.” (1996: 86). Son on yýllarda, devlet karýþmasýnýn doðasý oldukça deðiþti; ama bu durum devletin oynadýðý rolün azaldýðý anlamýna gelmez. Devletler “anayasal etkileri olan uluslararasý antlaþmalar aracýlýðýyla küresel ve iç sermayenin haklarýný tanýmlayan ve güvence altýna alan bir rejimin yaratýcýlarý olarak” görev yaparlar. Ulus devletin kapitalizm içinde sýnýf egemenliðini örgütleyen, yaptýrým uygulayan ve meþrulaþtýran merkezi rolü sürüyor (Panitch 1996: 85, 89). Politik-ekonomik yeniden yapýlandýrma geliþmiþ kapitalist ekonomilerle sýnýrlý deðildir. Azgeliþmiþ ekonomiler de,serbestleþtirme, kuralsýzlaþtýrma ve özelleþtirme yoluyla yeniden yapýlandýrýlýyorlar. Üretimin, ticaretin ve finansýn hem ulusal, hem de ulus-ötesi yeniden yapýlandýrmasýný içeren bir küresel ya da evrensel yeniden yapýlandýrma süreci yaþanýyor. 1980’li yýllarýn ortalarýnda geliþmiþ ve azgeliþmiþ kapitalist ülkelerdeki yeniden yapýlandýrmaya, Sovyetler Birliði ve Orta ve Doðu Avrupa’nýn aðýrlýklý olarak devlet-kapitalist olan diðer ekonomileri de katýldý. Küresel yeniden yapýlandýrma ve özelleþtirme iliþkisinin ele alýndýðý bölümde bu konu üzerinde durulacaktýr. Küresel yeniden yapýlandýrma ve özelleþtirme Özelleþtirme hem geniþ, hem de dar anlamda tanýmlanabilir. Geniþ anlamda tanýmýyla özelleþtirme, “ulusal ve yerel olarak daha önce devletin yetki alaný olarak sayýlan alanlarda pazarýn rolünü artýran her giriþimi” içerir. “Bu, yalnýzca devlet varlýklarýnýn satýþýný deðil, ama kuralsýzlaþtýrmayý ve kamu hizmetlerinin özel giriþimciye sözleþmeyle devrini de içerir. Özelleþtirme bu geniþ anlamýyla düþünüldüðünde, dünyanýn hiçbir parçasý bu sürecin dýþýnda kalmamýþtýr.” (Feigenbaum ve Henig 1997: 338-39). Dar anlamýyla özelleþtirme, devlet varlýklarýnýn þirket ve/veya bireysel hisse sahiplerine satýþý ya da devredilmesidir. “Daha belirgin olarak özelleþtirme, hükümetin büyüklüðünü, kapsamýný ve etkisini azaltmak niyetiyle ‘bir iþlevin, etkinliðin veya örgütün kamu sektöründen özel sektöre devridir’ ” (Miller 1997:394-95). Bunlar özelleþtirmenin teknik ya da hukuksal tanýmlamalarýdýr. Görüþüme göre, anlaþýlmasý ve açýklanmasý için, özelleþtirmenin politik-ekonomik bir tanýmýna gereksinim var. Sermaye toplumsal emekten doðar ve toplumsal iþbölümünün belirgin bir biçimini ifade eden temel bir toplumsal iliþki olarak anlaþýlmalýdýr. “Sermaye, bir þey olmadýðýndan, ama bir þeyde kendini gösteren ve o þeye belirli bir toplumsal karakter veren ve toplumun belirli tarihsel biçimlenmesine ait olan belirli bir toplumsal üretim iliþkisi olduðundan” ötürü,özelleþtirme, politik-ekonomik anlamda, toplumsal sermayenin devlet biçiminin toplumsal sermayenin özel biçimine dönüþümü olarak tanýmlanmalýdýr. Özelleþtirme, toplumsal sermayenin devlet biçiminin özel sermaye tarafýndan (yeniden) kendine mal edilmesi ya da yaðmalanmasýdýr. Sözde neo-liberal çaðda,kapitalist devlet,daha çok yukarýda sözü edilen dönüþümün temsilcisi iþlevini görür. Bütün neo-liberal retoriðe karþýn, politik-ekonomik bir olgu olarak özelleþtirme, hem ulusal, hem de uluslararasý düzeyde, genel olarak sermaye birikim sürecine ve özel olarak emek ve sermaye arasýndaki güç iliþkilerine sermaye lehine devlet karýþmasýnýn “aþýrý” bir biçimidir. Özelleþtirme, iþçi sýnýfýna, sözde refah devletine ve üretim, ulaþtýrma, daðýtým ve iletiþim araçlarýnýn ne mülkiyetine sahip olan, ne de onlarý kontrol eden iþçiler ve diðer çalýþanlar tarafýndan kazanýlmýþ diðer bütün ekonomik ve toplumsal haklara neo-liberal küresel saldýrýnýn ayrýlmaz bir parçasýdýr. O, emek,sermaye ve devlet arasýnda varolan güç iliþkilerini sermaye lehine deðiþtirmeyi amaçlýyor. Örneðin,Birleþik Krallýkta (Britanya’da) hükümetin amaçlarýndan biri devlet sektöründe sendikalarýn gücünü kýrmaktý: “... Ulusallaþtýrma, sendikalara, ulusallaþtýrýlmýþ sanayilerde özel sektörde olageldiðinden çok daha fazla güçlü olma olanaðý verdi. Economist’in belirttiði gibi, Britanya’da özelleþtirme bu avantajýn ortadan kaldýrýlmasý demekti ...” (Ticktin 1998: 41). Sermayenin devlet mülkiyetinin tam ya da kýsmi ortadan kaldýrýlmasý, sermayenin özel ellerde daha da merkezileþmesi ve yoðunlaþmasýna yol açar ve kapitalist sýnýfýn, özellikle onun egemen fraksiyonunun, ekonomik, politik ve kültürel gücünü artýrýr. Bana göre, özelleþtirme, özelleþtirmeyi savunan sýnýf güçleriyle ona karþý çýkan ulusal ve uluslararasý sýnýf güçleri arasýnda ‘kýt’ ekonomik kaynaklarýn (yeniden) tahsisi konusunda sýnýf mücadelesini içeren bir süreç olarak görülmeli, çözümlenmeli, anlaþýlmalý ve açýklanmalýdýr. Ýstikrarlaþtýrma ve serbestleþtirmeyle birlikte, ekonomik yeniden yapýlandýrmanýn üç temel dayanaklarýndan biri olan özelleþtirme, küresel neo-liberal yeni-den politik-ekonomik yeniden yapýlandýrmasürecinin ayrýlmaz bir parçasý olageldi. Miller’in vurguladýðý gibi, özelleþtirme, son yirmi yýlýn en önemli evrensel ekonomik, toplumsal ve politik olgularýndan biridir ve “yeni ekonomik mantra (düþünceye dalma sýrasýnda konsantrasyona yardýmcý olmak için tekrarlanan bir söz ya da ses-b.n.) oldu ve gelecek yüzyýlda da dünyanýn her yerindeki ülke halklarýnýn yaþamlarýný etkilemeye devam edecek.” tir (1997: 391). Miller’e göre, ekonomik devlet iþletmelerinin satýþý 1979’dan önce genelleþtirilmiþ bir özelleþtirme programý oluþturmadý. “Thatcher’ýn önderlik ettiði özeleþtirme programý 1979’da Birleþik Krallýkta baþladýðýndan beri, 100’den fazla geliþmiþ ve geliþmekte olan ülke kendi özelleþtirme programlarýný baþlattýlar. ...” (1997: 393). Ulusallaþtýrma ve üretim, ulaþtýrma, daðýtým ve iletiþim araçlarýnda devlet mülkiyeti, hem ekonomik geliþme aþamasý, hem de savaþ, sömürge yönetimi, devrim, vb. gibi belirli tarihsel koþullar tarafýndan gerekli kýlýnmýþtý. Bu nedenle, farklý ekonomik geliþme aþamalarý ve farklý tarihsel geçmiþler nedeniyle, ekonomik devlet iþletmelerinin özelleþtirilmesi farklý ülkelerde farklý nedenlere ve yöntemlere dayanýr ve farklý roller oynar. “Her ele uyan bir özelleþtirme eldiveni yoktur.” (Berg en Berg 1997: 388). 1970’li yýllarýn ortalarýndan bu yana kapitalizmin krizi öylesine þiddetlendi ki, özel sermaye, kar elde etmek ve sermaye birikim sürecini sürdürmek için, kapitalist ekonominin olabildiðince çok sektörüne girmek zorunda kaldý. Kapitalist sýnýf, varolmak ve karlarýný azamileþtirmek için toplumsal yaþamýn her alanýný ticarileþtirmek zorunda. Nerede ve hangi yolla olursa olsun kar yapýlmalý ve hem de olabildiðince çabuk yapýlmalý. Bu nedenle, 1980’lerde ve 1990’larda hizmet sektöründe tanýk olunan çok hýzlý geniþlemeye þaþýrmamak gerek. Miller’in belirttiði gibi, özelleþtirme, 1980’lerin ve 1990’larýn küresel bir olgusuydu (1997: 392) ve hala da öyledir. Dünyanýn deðiþik bölgelerinde yaþanan özelleþtirme, sermayenin uluslararasý devingenliðini ve üretim yerlerinin yeni alanlara taþýnmasýný özendirmektedir. Yeni yatýrým yapma söz konusu olduðu sürece, yatýrým yapma eðiliminde olmayan ya da pek istekli davranmayan kapitalistler, mal ve hizmet üretmek için daha çok varolan kapasiteyi kullanmak istemektedirler. Kar hýrslarýný tatmin edebilecek karlý yatýrým olanaklarý bulmak kapitalistler için oldukça güçleþti. Bundan dolayý, varolan ekonomik devlet iþletmelerini devralmak yeni yatýrým yapmaktan çok daha karlý. Kolko’nun belirttiði gibi, “özelleþtirme, sermayenin varlýklarý deðiþtirmek ve mali pazarlarda spekülasyon yapma dýþýnda yatýrým yapma-ya pek az istekli olduðu bir zamanda ilan edildi ...” (1988: 298). Ekonomik devlet iþletmelerinin özelleþtirilmesi, daha pahalý olan yenilerini kurma yerine varolan iþletmeleri satýn almayý yeðleyen ulus-ötesi þirketlerin imalat etkinliklerinin coðrafi daðýlýmýný kolaylaþtýrýr. Bir örnek vermek gerekirse, 1993 yýlý sonu itibarýyla Türkiye’de özelleþtirilen çimento fabrikalarý arasýndan beþi bir Fransýz þirketi tarafýndan satýn alýndý ve bu beþ fabrikanýn dört yýllýk tahmini karý, ödenen bedele eþit (Adaman ve Sertel: 171). Azgeliþmiþ ya da yeni-sömürge kapitalist ülke ekonomilerinin yeniden yapýlandýrýlmasý, özelleþtirmenin önemli bir rol oynadýðý kapitalist dünya ekonomisinin yeniden yapýlandýrýlmasýnýn bir yönüdür. Sözde neo-liberalizm çaðýnda merkez bölgelerden dünyanýn azgeliþmiþ bölgelerine sermaye ihracý ile ekonomik devlet iþletmelerinin özelleþtirilmeleri arasýnda yakýn bir iliþki vardýr. Merkez ülkelerde sermaye birikim süreci söz konusu olduðu sürece, azgeliþmiþ/baðýmlý ekonomilerin iþçi sýnýflarýnýn kapitalist-emperyalist sömürülmeleri ve ekonomik olarak dezavantajlý toplumsal güçlerin baský altýnda tutulmalarýnýn rolü hesaba katýlmalýdýr. Uluslararasý devingen sermaye ve onun Uluslararasý Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankasý (DB) gibi aletleri, egemenlik altýnda tutulan bölgelerde devletleri, özelleþtirmenin bir unsuru olduðu dýþsatýma-yönelik bir ekonomik geliþme modelini desteklemeye zorluyorlar. Özelleþtirme, sermayenin iç/yerli fraksiyonlarýnýn daha önce devlet mülki-yetinde olan iþletmelere sahip olduklarý ya da sahip olacaklarý anlamýna gelmiyor. Ekonomik olarak azgeliþmiþ ve dolayýsýyla sermaye-yoksulu ülkelerde, yabancý sermaye özelleþtirme sürecinde aktif bir rol oynuyor. Ulusal sermayenin bazý fraksiyonlarý ve devlet bürokrasisinin/bürokratik burjuvazinin bazý kesimleri yabancý sermaye ve uluslararasý örgütlerle iþbirliði yapýyorlar. Dünya ekonomisinde rekabetçi baský, en azýndan son yirmi yýlda,çok yüksek derecelere yükseldi. Doðrudan yabancý sermaye yatýrýmýný ve para sermayeyi çekmek için, hem geliþmiþ, hem de azgeliþmiþ kapitalist ekonomiler arasýnda giderek artan bir rekabet var. Portföye ve doðrudan yabancý sermaye yatýrýmýný çekmek için küresel rekabetin bir aleti olarak özelleþtirme, devletler tarafýndan yaygýn biçimde kullanýldý. Özelleþtirme hem sermaye ihraç etmenin, hem de ithal etmenin bir yoludur. Özelleþtirme, ayný zamanda, uluslararasý devingen sermayenin ulusal ekonomilere tamamen nüfuz etmesinin ve böylece yabancý sermayeye baðýmlýlýða yol açmanýn ya da bu baðýmlýlýðý güçlendirmenin de bir yoludur. O, uluslararasý mali ve endüstriyel þirketlerin, azgeliþmiþ ülke ekonomilerini kontrol etmelerinin bir aracýdýr. Büyük devlet iþletmelerinin özelleþtirilmesi büyük sermaye gerektirir ve büyük uluslararasý bankalar, þirketler ve her türden spekülatörler, iç iþbirliði olsun ya da olmasýn, ekonomik devlet iþletmelerinin özelleþtirilmiþ kýsýmlarýný düþük fiyatlar karþýlýðýnda alabilecek durumdadýrlar. Kýsacasý, ekonomik olarak azgeliþmiþ ülkelerde özelleþtirme, diðer þeylerin yaný sýra, artýk-deðerin bir bölümünün o ülkelerden geliþmiþ ülkelere aktarýlmasýnýn bir aracý olarak hizmet eder. Uluslararasý þirketlerin büyüyen güçlerinin yaný sýra, son birkaç on yýl , IMF, DB ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), vb. uluslararasý örgütlerin güçlerinin de dünya ekonomisi içinde büyüdüðüne tanýk oldu. Ricupero’ya göre, onlar “içinde ortaklýðýn çatýþmanýn yerini aldýðý, evrensel olarak kabul edilen tek bir dünya ekonomik sisteminin omurgasý durumuna geliyorlar.” (1997: 409). Özellikle devasa dýþ borcu olan ve yeni sermayeye büyük gereksinim duyan azgeliþmiþ ülke devletleri, politika seçenekleri bakýmýndan, diðer þeylerin yaný sýra, uluslararasý örgütlerin iþleyiþ yöntemleri tarafýndan da sýnýrlandýrýlmaktadýrlar. Vurgulanmalýdýr ki, ‘küreselleþme’ eðilimi, denetlenemeyen bürokratik örgütlere daha fazla yaptýrým olanaklarý ve yetki vermek ve uluslararasý antlaþmalar, kurallar ve yapýlar aracýlýðýyla ulusal ve bölgesel ekonomik ve toplumsal seçenekleri olabildiðince sýnýrlandýrmak için bir bahane olarak kullanýlmaktadýr. (Went 1996: 6). Para sermayenin aþýrý ölçüde borç verilmesi ve alýnmasý, 1980’li yýllarýn baþlarýnda uluslararasý mali sistemin çarpýcý özelliliklerinden biriydi. Uluslararasý ticari bankalar, azgeliþmiþ ülkelere kendi kaynaklarýnýn çok ötesinde kredi verdiler. Uluslararasý ticarette ödünç alan ülkeler aleyhine yaþanan geliþmeler (ithalat fiyatlarýyla ihracat fiyatlarý arasýndaki oran azgeliþmiþ ülkeler aleyhine bozulmuþtu) ve ‘ikinci petrol krizi’, vb. nedenlerle borçlu ülkeler borç ödeme sorunlarýyla karþý karþýya kaldýlar. Sonuç uluslararasý mali kriz oldu. Tek baþýna 1982 Meksika krizi, yalnýzca ödünç veren bankalarý deðil, ama, ayný zamanda, bütün uluslararasý mali sistemi çöküþ tehlikesiyle karþý karþýya getirdi. Tam bu sýrada, IMF, borç geri ödemelerini güvence altýna alacak ekonomik politikalarý dayatacak temsilci kurum olarak sahneye çýktý. Bu, ayný zamanda, IMF’nin son borç verme mercii olmaktan çýkýp tahsildar rolünü üstlenmesi anlamýna geliyordu. IMF’nin standart ‘istikrarlaþtýrma programlarý’ ve DB’nin ‘yapýsal uyum programlarýnýn’ amaçlarýndan biri borç geri ödemelerinin saðlanmasý olagelmiþtir. Borçlarý ödemek ve yeni sermaye elde edebilmek için, borçlu ülkeler, serbestleþtirme ve kuralsýzlaþtýrmaya ek olarak, ekonomik devlet iþletmelerini özelleþtirmek zorundadýrlar. Böylece, diðer kaynaklardan edinilen sermaye, eskiyen ve verimsiz ekonomik devlet iþlet-melerinin finanse edilmesi yerine, uluslararasý mali yükümlülüklerin yerine getirilmesi için de kullanýlabilir. Miller, geliþmekte olan ülke hükümetlerinin “özelleþtirmeyi, asýl olarak, eskiyen devlet iþletmelerini desteklemek için geçmiþte gerekli olan sürdürülemez düzeydeki iç ve dýþ borçlarý azaltmak için kullandýklarýný” yazar. Ona göre, “her ne kadar baþlangýçta uluslararasý borç verenler ve baðýþta bulunanlar tarafýndan bir borç azaltma yöntemi olarak benimseye zorlanmýþ olsalar da, geliþmekte olan ülkelerin önderleri, özelleþtirmenin ekonomik reform programlarýnýn ayrýlmaz bir parçasý olmasý gerektiðine inandýlar.” (1997: 403). Ama, Feigenbaum ve Henig’a göre, “geliþmekte olan ülkelerin bakýþ açýsýndan, onlarýn pazar ilkelerine dönmeleri, uluslararasý borç verenleri hoþnut kýlan bir taktik özelleþtirme [‘kýsa-erimli politik amaçlara ulaþmak için geliþtirilen özelleþtirme politikasý’] biçimidir”. Ayrýca, bu ülkelerdeki özelleþtirmenin, “yardým için özelleþtirmeyi çoðu kez bir koþul olarak talep eden Dünya Bankasý gibi uluslararasý örgütlerin görüþ açýsýndan sistemsel” olduðunu belirtirler. 1988 ile 1992 arasýnda, ‘geliþmekte’ olan ülkelerde 61.6 milyar ABD dolarý deðerindeki devlet varlýklarý özelleþtirildi. DB, o ülkelerdeki devletleri daha fazla özelleþtirme yapmaya özendirdi (Went 1996: 27). “Ýç ekonomik politikalar üzerinde yönetsel denetim saðlamaya yönelik emperyalist giriþimde borç can alýcý bir silah oldu. Borç büyüdükçe IMF’nin Üçüncü Dünyanýn ekonomik politikalarýndaki rolü arttý.” (Kolko 1988: 27). Uluslararasallaþmýþ ve serbestleþtirilmiþ sermaye pazarlarýnda büyük miktarlarda para ve pazarlar için uluslararasý rekabet son yirmi yýlda þiddetlendi. Özel sektörün uluslararasý rekabet gücünü artýrmak için, özelleþtirme bir yol olageldi ve hala da öyledir. Sermaye ve devlet bu amaç için birlikte çalýþýyorlar. Cox’un belirttiði gibi, rekabet edebilme gücüne sahip olma, Ýkinci Dünya Savaþý sonrasý kurulan refah devletinin ortadan kaldýrýlmasý için bir mazerettir (1996: 31). Sermaye ve kapitalist devletin birbirlerine gereksinmeleri vardýr. Devlet sermayeye, diðer þeylerin yaný sýra, kendi görevlerini yerine getirmek için vergi gelirleri için gereksinme duyar. Ulus-devletler arasýndaki politik güç iliþkileri ulusal ekonomiler arasýndaki rekabette anahtar rol oynar. Sermaye, yeniden üretimi için can alýcý önemde olan birçok þey için, devlete gereksinim duyar. Her ne kadar devletin rolü önemli deðiþimler geçirmiþ olsa da (örneðin, mal ve hizmet üretiminde devletin rolünün azalmasý), Meiksins Wood’un vurguladýðý gibi, ‘küreselleþme’ devleti sermaye için daha az deðil, ama daha önemli kýldý. “... Sermaye, devlete, birikim koþullarýný ve vergi ödeyenlerin zararýna dolaysýz devlet yardýmý dahil olmak üzere, ‘rekabetlilik’ koþullarýný çeþitli yollarla sürdürmek için; ‘esneklik’ ve aþýrý tasarruf politikalarý karþýsýnda çalýþma disiplinini ve toplumsal düzeni korumak için; emek devingenliðinin önünü keserken, sermayenin devingenliðini güçlendirmek için; kriz içinde olan kapitalist ekonomileri (dün Meksika, bugün ‘Asya kaplanlarý’ ) kurtarmak için devasa operasyonlarý –bunlar, çoðu kez, uluslararasý kurumlar tarafýndan örgütlenir, ama masraflarý daima ulusal vergilerle ödenir ve ulusal hükümetler tarafýndan yürütülür- yönetmek için gereksinim duyar. ‘Neo-liberalizm’ , devletin yalnýzca sosyal hizmetlerin karþýlanmasý alanýndan çekilmesi deðildir. O bir takým aktif politikalardýr, bütünleþmiþ bir küresel pazarda kapitalist karlýlýðý arttýrmak için tasarlanmýþ yeni bir devlet karýþmasý biçimidir.” (1998: 33). Gördüðümüz gibi, özelleþtirme, sözde neo-liberal politik-ekonomik yeniden yapýlandýrmanýn ayrýlmaz bir parçasýdýr. Bu uzun-erimli politik projenin amaçlarýndan biri, Meiksins Wood’un öne sürdüðü gibi, “hapishanelerden posta hizmetlerine ve yaþlýlýk emekli aylýklarýna dek, kapitalist kar için iþletilmesi olasý her þeyin ‘özelleþtirilmesidir’ “ (1998: 34). Ricupero, bugünün küreselleþen ve serbestleþen dünya ekonomisinde, hükümet ve iþ dünyasý arasýndaki çalýþma iliþkilerin niteliðinin her ülke için güçlü bir rekabetsel avantaj olabileceðini ileri sürer. “Özelleþtirme, iþ dünyasý ve hükümet arasýnda karþýlýklý güvene dayanan, verimli ve etkili çalýþma iliþkilerinin kurulmasýnýn bir yoludur.” (1997: 412). Eski Sovyetler Birliði ve Orta ve Doðu Avrupa ülkelerinde özelleþtirmeye gelince. Bu ülkelerde devlet kapitalizminden pazar-temeline dayanan kapitalist ekonomilere bir dönüþüm gerçekleþti. Sözde perestroyka, ekonomiyi yeniden yapýlandýrma yoluyla Sovyetler Birliði’ni korumayý amaçladý. Ama, dramatik olaylar oldu ve niteliksel bir deðiþim meydana geldi ve merkezi olarak planlanmýþ (ya da, daha doðrusu bürokratik olarak yönetilen) kapitalist ekonomi çöktü ve yerini pazara dayalý kapitalist ekonomi aldý. Devlet mülkiyetindeki ekonomik iþletmelerin özelleþtirilmesi, hala süren bu dönüþümün, bu politik-ekonomik yeniden yapýlandýrmanýn gerçekleþtirilmesinin asýl yolu oldu. Bu ekonomilerdeki özelleþtirme, Feigenbaum ve Henig’in sýnýflandýrmalarýna göre, sistemsel özelleþtirmenin “yani, büyük bir politik proje olarak özelleþtirmenin” bir örneðidir. Kaufmann ve Siegel-baum tarafýndan ‘geçiþ ekonomileri’ olarak tanýmlanan bu ekonomilerde gerçekleþmekte olan özelleþtirmenin ölçeði tarihsel olarak benzersizdir. Devlet varlýklarýnýn iþletmelerin menajerlerine ve/veya yüksek yetkililere ve politikacýlara gayri resmi olarak aktarýlmasýyla gerçekleþen “kendiliðinden özelleþtirme” sayesinde (Kaufmann ve Siegelbaum 1997: 428), özelleþtirmeden en çok yararý bu toplumsal güçler saðladýlar ve yeni kapitalistler oldular. Uluslararasý sermayeyi çekme rekabetinde diðer ülkelerin kapitalist güçlerine katýldýlar. Özeleþtirme, ayný zamanda, eski devlet kapitalisti ülke ekonomilerini dünya kapitalist ekonomisinin içine almak için bir yoldur. Sonuç Gördüðümüz gibi, devlet mülkiyetindeki ekonomik iþletmelerin özelleþtirilmesi, hem ulusal, hem de küresel yeniden politik-ekonomik yapýlandýrmanýn ayrýlmaz bir parçasýný oluþturur. O, ayný zamanda, hem ulusal, hem de uluslararasý olan büyük mali ve sanayi sermayesinin lehine sermaye birikim sürecine bir devlet karýþmasýdýr. Sermaye ihraç etmenin ve/veya ithal etmenin bir yoludur. Özelleþtirme, devletler tarafýndan yabancý sermayeyi çekmek için bir silah olarak kullanýlýr. O, ayný zamanda, uluslararasý örgütlerin ellerinde devletlere, özellikle azgeliþmiþ ülkelerde, kendi politikalarýný dayatmanýn bir aracýdýr. Sermaye-yoksulu ülkelerde özelleþtirme yabancý sermayeye ve/veya sermaye-zengini ülkelere ekonomik baðýmlýlýðý artýrýr. Özelleþtirme, eski Sovyetler Birliði ve Orta ve Doðu Avrupa ülke ekonomilerinin devlet kapitalisti ekonomi biçiminden özel kapitalizme dönüþtürülmesinin de asýl yoludur. EK Üretimin, Fordist kitlesel üretim yerine esnek üretim olarak yeniden örgütlen-dirilmesi tartýþýldýðýnda zýmnen iþaret edilmiþ olmasýna raðmen, kriz ve politik-ekonomik yeniden yapýlandýrma tartýþmasý söz konusu olduðunda, teknolojik deðiþime dolaysýz olarak dikkat çekmeliydim. Sermayenin bir birikim biçiminden bir diðerine geçiþ, teknolojide de buna karþýlýk düþen bir deðiþikliði gerektirir. Fordizmi belirleyen standartlaþmýþ kitlesel üretim özel-amaçlý makinelere dayanýrken, esnek üretim genel-amaçlý makineleri gerektirir. Son yirmi yýl boyunca, özellikle biliþim ve iletiþim teknolojisinde, devasa bir teknolojik devrim gerçekleþti. Her ne kadar, genel olarak sermaye ihracý ve özel olarak, doðrudan yabancý yatýrým tartýþýlýrken dolaylý olarak ele alýnmýþ olsa da, genel olarak, özelleþtirmenin teknoloji transferini içerip içermediði ya da teknoloji transferine yol açýp açamayacaðý veya ne ölçüde açacaðý ve/veya, özel olarak, teknolojik ilerlemenin yayýlmasýna yol açýp açmayacaðýný ele almalý veya en azýndan böyle bir soru sormalýydým. Vurgulanmalýdýr ki, teknolojik eskime, teknolojik yenilenmeyi zorunlu kýlan endüstriyel hastalýðýn baþta gelen nedenlerinden biridir. Ayný zamanda, diðer þeylerin yaný sýra, artan iþsizliðe neden olan hýzlý teknolojik deðiþime karþý toplumsal direniþ, özellikle iþçi sýnýfýnýn direniþi, hýzlý bir yeniden yapýlandýrmayý zorlayan üretimin artan uluslararasýlaþmasý çaðýnda, yüksek teknolojinin onu sevinçle kabul edecek ülkelere ihracýna yol açabilir. Her iki durumda da, geniþ anlamda özelleþtirme, hýzlý teknolojik geliþme koþullarýnda, ileri teknoloji transferinde aracý olabilir. Baþka bir deyiþle, özelleþtirme, teknolojinin kalitesini yükseltmek için bir araç görevi görebilir. Üretim araçlarý kavramý tarafýndan kapsanýyor olsa da, biliþim teknolojisinin ve bu baðlamda, biliþim araçlarýnýn mülkiyetinin önemini vurgulamalýydým. ‘Bilgi sermayesi’ tarafýndan küresel ekonomide oynanan rolü de ele almalýydým. (1)Bu yazý, uluslararasý akademik bir çevreye Þubat 2000’de sunulan yazýnýn Ýngilizce’den çevirisidir. Bu nedenle, kullanýlan terminoloji ve yazma biçemi komünist hareket içinde kullanmaya alýþkýn olduðumuz terminolojiden ve biçemden oldukça farklý sayýlabilir. Okurun bunu göz önünde tutmasýný öneririm. (2)“Küreselleþme” terimini, muðlak bulduðum ve anlatýlmak isteneni anlatmadýðý için, kul-lanmýyorum. Onun yerine, “küresel politik-ekonomik yeniden yapýlandýrma” ya da “küresel yeniden yapýlandýrma” terimlerini kullanýyorum. (3)Dünya imalat sanayiinin beþte dördü Kuzey Amerika, Batý Avrupa ve Japonya’da yapýlýyor ve “geliþmekte olan” ülkelerin çok büyük çoðunluðu yalnýzca çok küçük bir imalat sanayii temeline sahiptir. Dünya imalat sanayii üretiminin %86’sýný on beþ ülke üretiyor. Amerika Birleþik Devletleri, Japonya ve Almanya toplam imalatýn %60’ýný gerçekleþtiriyorlar. “... Ýmalat sektöründe en hýzlý büyüme, Dünya Bankasý’nýn geliþmekte olan ülkeler arasýnda orta-gelir grubu ülkeler diye tanýmladýðý ülkelerde gerçekleþti.” (Dicken 1998: 27,29). Bu nedenle, bazýlarý “küreselleþme” yerine “üçlüleþme” (“triadisation”) terimini kullanýrlar. The Econo-mist dergisinin tahminlerine göre, 300 önemli sanayi iþletmesi, 20 milyar Amerikan dolarý deðerindeki üretken yatýrýmýn %20’den fazlasýný kontrol etmektedir (Went 1996: 4). (4)Ýngilizce bir sözcük olan ‘hedge’, yüklem olarak, diðer þeylerin yaný sýra, bir spekülasyonda riski azaltmak anlamýna gelir. (5)Toplumsal sermaye, devlet sermayesi ve bireysel sermaye gibi kavramlarý Marx’tan ödünç aldým. Ona göre, “toplumsal sermaye, (anonim þirket sermayesi veya, madenlerde, demiryollarýnda, vb. üretken ücretli emek çalýþtýran hükümetler sanayi kapitalistlerinin iþlevlerini gördükleri ölçüde devlet sermayesi de dahil olmak üzere) bireysel sermayelerin toplamýna eþittir...” (1986: 100). (6)‘Küreselleþme’, özelleþtirme ve devletin görece özerkliði arasýndaki iliþkinin araþtýrýlmasýnýn ilginç ve zorlu, ama kamçýlayýcý bir konu olduðunu düþünüyorum. Devletin toplumsal sýnýflar karþýsýndaki özerklik derecesi, diðer þeylerin yaný sýra, devletin ekonomide üretici, iþveren ve tüketici olarak oynadýðý role baðlýdýr. Devlet iþlerini yöneten ve yekpare bir toplumsal bir güç olmayan devlet bürokrasisi veya bürokratik burjuvazi, üretim araçlarýnýn, mali ve diðer kaynaklarýn önemli bir kýsmýný kontrol eder ve düzenleyici yetkilere sahiptir. Onun kendi sosyoekonomik ve politik çýkarlarý vardýr. O, ekonomik, politik ve askeri gücün birliðinin somutlaþmasýdýr. Bu bürokratik sýnýfýn ‘baðýmsýz’ ekonomik güç temeli, devletin, ekonomik ve toplumsal olarak güçlü sýnýflar veya onlarýn fraksiyonlarý karþýsýnda, görece özerkliðini kullanabilme yeteneðine sahip olmasýný daha çok olanaklý kýlar. Burada, özelleþtirmeyle birlikte, devletin büyük sermaye karþýsýndaki görece özerkliðinin azaldýðýný belirtmekle yetineceðim.
Kaynakça Adaman, F. ve M. Sertel (1997), ‘The Changing Economic Role of the State from a Turkish Perspective’. In: H. Handoussa (ed.), Economic Transition in the Middle East: Global Challenges and Adjustment Strategies, pp. 167-82. Cairo: The American University Press. Baskaya, F. (1999), Avrupa-merkezcilik, Resmi Ýdeoloji, Bilim ve Sosyalizm [Euro-centrism, the Official Ideology, Science and Socialism]. Ankara: Ütopya Yayinevi. Berg, A. ve E. Berg (1997), “Methods of Privatization”. In: Journal of International Affairs, pp. 357-90. Cox, R. W. (1987), Production, Power, and Worldorder: social forces and the making of history. New York: Columbia University Press. Cox, R. W. (1996), ‘Social forces, states, and world orders: beyond international relations theory (1981)’. In: R.W.Cox and T.J. Sinclair (eds.), Approaches to World Order, pp. 85-123. Cambridge: Cambridge University Press. Dicken, P. (1998), Global Shift: Transforming the World Economy. 3rd ed. London: Paul Chapman Publishing. Feigenbuam, H. B. ve J. R. Henig (1997), “Privatization and Political Theory”. In: Journal of International Affairs, pp. 338-55. Kaufmann, D. ve P. Siegelbaum (1997), “Privatization and Corruption in Transition Economies”. In: Journal of International Affairs, pp.419-58. Kolko, J. (1988), Restructuring The World Economy. New York: Pantheon Books. Marx, K. (1986), Capital: A Critique of political Economy. Volume II. London: Lawrence & Wishart. Miller, A. N. (1997), “Ideological Motivations of Privatization in Great Britain Versus Developing Countries”. In: Journal of International Affairs, pp. 391-407. Panitch L. (1996), ‘Rethinking the Role of the State’. In: Mittelman, J. H. (ed.), Globalization: Critical Reflections, pp. 83-113. Boulder & London: Lynne Rienner Publishers. Ricupero, R. (1997), “Privatization, the State and International Institutions”. In: Journal of International Affairs, pp. 409- 18. Stubbs, R. ve G.R.D. Underhill (1994), ‘State Policies and Global Changes’. In: R. Stubbs and G.R.D. Underhill (eds.), Political Economy and the Changing Global Order, pp. 421-24. London: Macmillan. Ticktin, H. (1998), “Where Are We Going Today? The Nature of Contemporary Crisis.” In: Critique 30-31, pp. 21- 48. Went, R. (1996), Grenzen aan de globalisering? Amsterdam: Het Spinhuis. Wood M. E. (1998), “The Communist Manifesto After 150 Years”. In: Monthly Review, pp. 14-35. Devrimci Bülten Sayý 30 Devamý...
|
|
|
|
|