 ROJAVA DEVRİMİ VE PASİF DEVRİM-II (II) K.Erdem
Rusya'nın Doğu ve Batı'sı arasındaki fark kapitalist gelişmişlik farkıydı. Kapitalist üretim ilişkilerinin kırlara daha tam derinlemesine nüfuz etmediği ve köylülüğü tam parçalayıp, ayrıştırmadığı ve bu temelde kentsel nüfusu geliştirmediği yerlerde, sivil toplum olgusu zayıftı. Ama Rusya'nın Avrupa'ya yakın Batı kesimlerinde, kapitalizmin gelişmiş olmasıyla bağlantılı olarak sivil toplumculuk daha gelişmiştir.Bu da sivil toplumun gelişip ve güçlenmesiyle kapitalist üretim ilişkilerinin derinleşmesi arasında ve birey ruhu ile bilincinin gelişmesi arasında bir tarihsel ilişkinin olduğunu gösterir. Kapitalizmin gelişmesiyle büyüyen orta sınıfların, kendilerini toplumsal bilinç ve örgütlenme olarak varettiği sosyal biçimler olan sivil toplum örgütleri, aynı zamanda iktidar üzerinde de baskı araçları olma özelliğine de sahiptirler.
Gramsci'nin pasif devrim bağlamında ve devrimci-liberal ideolojik hegemonya temelinde , devrimci hareketin orta sınıflar ile sivil toplumculuk üzerinden buluşmasını sağlayan teorisi önemliydi.Bu haliyle belki de devrimci hareket içerisinde türünün ilk örneğiydi.Ama bugün bu teorinin Kürt Özgürlük Hareketi bağlamında daha da geliştirildiği tartışma götürmez bir gerçektir. Hiç kuşkusuz doğru bir çizgi bu teorik yolda ilerlemek ile mümkün olacaktır.
Gramsci bu noktadaki analizini bir soru ile bitirir: "İşte bir sorun: Cavour'un pasif devrim-mevzi savaşının temsilcisi, Mazzini'nin de halk girişkenliği-hareket savaşının temsilcisi oldukları Cavour-Mazzini savaşımında , her ikisi de tastamam aynı ölçüde gerekli değil midirler?" (A.Gramsci,a.g.e.,s.163)
Gramsci bu soru ile aslında devrimci hareketin (ki siz bunu Bolşevikler olarak okuyun) hep aşırı bir devrimci programa sahip olarak İtalya'nın Risorgimonto'su dönemindeki küçük-burjuva radikal devrimci Eylem Partisi'ne benzediğini yani Mazzini'nin partisine benzediğini ama tarihsel koşulları ve güç ilişkilerini de hesaba katarak hareket eden Cavour'un Ilımlı Partisi'nin de bundan kaynaklanan önemli olumlu yanlarının olduğunu belirterek, her iki partinin tarihsel deneyimlerinin mantıklı bir şekilde bağlanmasının zorunlu olduğunu ileri sürmektedir.
Gramsci'nin pasif devrim temelinde sınıfsal ilişkileri tekrar ele alması ve kurması olumlu olmasına karşın, bu teorinin, devrimci hareketin nasıl bir uluslararası stratejik pozisyona sahip olması gerektiğini belirtmemiş olması bir eksikliğidir. Ama bunun için herşeyden önce Sovyetler Birliği'nin tarihsel karakterinin doğru çözümlenmesi gerekmekteydi.Sovyetler Birliği'nin bürokratik oligarşik diktatörlüğü ve bu temelde sosyal-emperyalist karakteri ortaya konmadan devrimci hareketin uluslararası konumlanması doğru belirlenemezdi.
1930'lu yıllar ve sonrasında da devrimci harekete gerekli olan uluslararası stratejik konumlanma Stratejik Denge Konumu idi.Sovyetler Birliği stratejik olarak ilişki geliştirilecek bir güç değil, taktik olarak ilişkilenecek bir güçtü. Bunu ilk farkeden Yugoslavya'da Jozip Broz Tito oldu.İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen sonra, Sovyetler Birliği'nin Doğu Avrupa'yı sömürgeleştirme çabasına Tito, Stratejik Denge Konumu alarak karşılık vererek ve Batı Emperyalistleriyle taktik bir yakınlaşma geliştirerek karşılık verdi. Daha sonra ise Çin-Sovyet kopuşmasından sonra aynı Stratejik Denge Konumu'nu Çin'de Mao uyguladı. Ama hem Tito hem de Mao bürokratik devrim geleneklerine dayanarak bu politikaları uyguluyorlardı.
Tarihte ilk defa Kürt Özgürlük Hareketidir ki, hem içerik hem de biçim yönünden az çok bütünlüklü bir çizgi oluşturarak, devrimci hareket için gerekli olan pasif devrim çizgisine ulaşmıştır.Bu çizgi ile Rojava devrimine yürümüş , Ekim Devrimi'nin en önemli hatası olan "emperyalizme cepheden saldırma" hatasına düşmemiş ama Hareket ideolojik yetmezlikten kaynaklanan başka bir hatanın pençesine düşmüştür: Stratejik önceliğin doğru belirlenmesi ve bu önceliği gerçeleştirecek taktik araç ve yöntemlerin doğru belirlenmesi.
PKK'nin savaş cephelerinin diyalektik yapısı, bölge jeopolitiğine ve bu sonuncusu da dünya jeopolitiğine bağlıdır.Bu süreçlerin analizinde yapılacak hatalar kaçınılmaz bir şekilde savaş cephelerinin diyalektiğini olumsuz etkileyerek yanlış stratejik önceliklere ve bundan kaynaklanan yanlış taktiklere neden olacaktır.
Kısacası daha önce de belirttiğimiz gibi Rojava devrimi, Abdullah Öcalan'ın Stratejik Denge Konumu teorisi aracılığıyla, Marx'ın Genel Kar Oranlarının Eşitlenmesi teorisiyle farkında olmadan ilişkilenmiş ve bu stratejik konuma uygun düşen pasif devrim ve bu temelde oluşturulan devrimci-liberal ideolojik hegemonya aracılığıyla da, Antonio Gramsci'nin teorisiyle ilişkilenmiştir. Her iki ilişkilenme de Marksist teorinin temel ilkeleriyle uyumludur. Bu duruma , PKK'nin son dönemlerde Demokratik Özerklik hamlesiyle ortaya koyduğu "sol sapma" ve "solculuk" (ki bu durum tek Demokratik Özerklik politikasıyla sınırlı değildir, Rojava'dan, KDP ve İran'a kadar olan geniş bir cephedeki politikalarda görülen ortak özelliktir) dahil değildir. Bu son politikalar Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın genel çizgisiyle uyumlu değildir.
Rojava devriminin kaderi ne olursa olsun ama hiç kimse bu devrimin ve bu devrime önderlik eden düşüncenin devrimci teoriye getirmiş olduğu yeni teorik disiplini ve anlayışı artık uluslararası devrimci hareket içerisinden söküp atamayacaktır. Gelecek devrimler onun tarihsel ışığıyla hareket edeceklerdir.
(Son)
|