 İÇİNDEKİLER
1- Tek Adam ve Tek Parti Diktatörlüğü
2-Rus Büyülelçisi’nin Öldürülmesi ve Erdoğan’ın Putin’i Sırtından Bıçaklaması
3-Erdoğan’ın “15 Temmuz Darbesi” ve Kemalistlerin Sefaleti
4-Dönemin Ayırıcı Çizgileri ve Siyasal Askeri Eylemimiz (HBDH)
TEK ADAM VE TEK PARTİ DİKTATÖRLÜĞÜ
Erdoğan ile AKP ve faşist Kemalist generaller, 15 Temmuz'da , kendi ajanları ve Gülen Cemaati'nden devşirmiş oldukları ajanlar ile "sahte bir darbe" planlayarak ve bu darbeyi ezme görünümü altında da, asıl "kendi darbeleri"ni gerçekleştirmişlerdir.Tamamen psikolojik savaş tekniği üzerine oturtulan "Erdoğan'ın 15 Temmuz Darbesi", aynı zamanda, Tek Adam ve Tek Parti Diktatörlüğü'nün önündeki engelleri de fiilen ortadan kaldırmıştır.
15 Temmuz Darbesi, siyasal iktidarın tamamen Erdoğan ve AKP'nin ellerinde merkezileşmesine ve bu temelde tepeden tırnağa yeni bir faşist rejimin "tekçi" zihniyet temelinde oluşmasının önündeki engellerin kaldırılmasına da neden olmuştur. Gerçi Türk devletinin tekçi zihniyeti Erdoğan ve AKP ile birlikte başlamamıştır.Faşist Kemalist diktatörlük döneminde de bu tekçi zihniyet devlete egemendi. Ama Erdoğan ve AKP ile birlikte, bu tekçi zihniyete "tek mezhep" ve "erkek egemen" ya da "cinsiyetçi" gibi yeni parametreler de eklenmiştir.
Türk devletinin kuruluşundan beri temel aldığı tek dil, tek millet,tek devlet ve tek bayrak anlayışı, Türklüğün dışındaki ulus ve milliyetlerin ama özellikle de Kürtlerin korkunç bir şekilde baskı altına alınmasına ve bir çok katliamdan geçirilmesine neden olmuştur. Katliamlar Kürt ulusunun bastırılmasında ve asimile edilmesinde "tarihsel kaldıraçlar" olarak kullanımıştır. Bugün bu katliamcı pratik Erdoğan ve AKP eksenli olarak daha da gelişmiş ve Kürt Özgürlük Hareketi'nin Demokratik Özerklik atılımlarına devletin vermiş olduğu karşılığa baktığımız zaman, artık Türk devletinin katliamcı anlayışının giderek soykırımcı bir düzeye çıktığını görmekteyiz.
Bugün Erdoğan ve AKP, Birinci Dünya Savaşı sırasında Enver ve Talat'ın İttihat ve Terakki'si gibi bir soykırımcı politika uygulamaktadır ve bu temelde Kuzey Kürdistan'ı Kürt Ulusu açısından vatan olmaktan çıkarmak istemektedirler. Bu noktada özellikle Suriye içsavaşını, bir zamanlar İttihat ve Terraki'nin yapmış olduğu gibi, "nüfus mübadelesi" için kullanarak, Suriye'den Türkiye ve Kuzey Kürdistan'a göç eden "Arap-Müslüman nüfusu" , Kürt Yurtsever nüfusun yerine geçirmek istemektedirler. Devletin Demokratik Özerklik atılımını şiddet yoluyla bastırma politikası aslında Kuzey Kürdistan'daki Kürt Soykırımı politikasına bir tür giriş oluşturmaktaydı.
Erdoğan ve AKP ile birlikte , Türk-İslam sentezinin giderek devletin resmi ideolojisi olmaya başlamasıyla, Sünnilik, Türklüğün yanında ve neredeyse onunla eşit derecede devletin resmi ideolojisi içerisine girmeye başlamıştır. Böylece devletin tekçi zihniyetine yeni bir parametre olarak "tek mezhep" olgusu da girmiştir. Nasıl Türklüğün dışındaki kesimler, Türklüğün önünde engel olarak görülmekte ise, aynı şekilde Sünniliğin dışındaki inanç kesimleri ve grupları da (bu noktada özellikle Aleviler) engel olarak görülmektedir.
Erdoğan ve AKP faşizminin Alevi katliamı için bulduğu yöntem ise yine kendi terörcü karakterine ve faşist zihniyetine uygundur.Erdoğan ve AKP olası bir Alevi katliamında devletin rolünü gizlemek için (Suruç ve Ankara katliamlarında yaptığı gibi), Alevilere IŞİD üzerinden katliamlar planlamaktadırlar. Nasıl geçmişte devlet Sivas'ta, Maraş'ta sivil faşist güçleri ve yine devletin Gladyo örgütlenmesini kullanarak,bu katliamlarda devletin rolünü saklamaya çalıştıysa, aynı şekilde Erdoğan MİT aracılığıyla IŞİD üzerinden Alevilere katliamlar planlamakta ve Alevilerin toplu yaşadıkları yerleri katliamlarla dağıtarak ve sünni nüfus içerisine serpiştirerek ve eğitim sistemini de dincileştirerek Alevileri zaman içerisinde asimile etmek istemektedir ve katliamlar bu asimilasyonu kolaylaştıran "tarihsel araçlar olarak" düşünülmektedir.
Dinciliğin resmi ideoloji içerisine girişi tek Sünniliğin dışında bulunan Alevi ve diğer dini inançları, devlet kaynaklı katliamların hedefi haline getirmemektedir ama toplumda kadın cinayet ve katliamlarını da arttırmaktadır. AKP iktidarı ile birlikte, Türkiye'de kadın cinayetlerinin katlanarak büyük artış göstermesi, kesinlikle tesadüf olmayıp, kadını erkeğin hizmetkarı olarak gören gerici anlayışın sonucudur. Zaten kadın ile erkeğin eşit olmadığını, "devletin başı" açıkça ilan etmektedir.
AKP'nin dinci-faşist zihniyeti, sürekli olarak "erkek egemen" anlayışı toplumda diri tutarak ve özendirerek, toplumda kadına karşı şiddeti de dizginlerinden boşaltmıştır. Böylece resmi olmasa da "toplumsal davranış normu" olarak "tek cinsiyet" ya da "cinsiyetçi" anlayışı da, diğer tekçi anlayışların yanına koymuştur.
Bu tekçi zihniyet gerici bir eğitim sistemi ile de elele gittiği için, toplumda çocuklar da bu devlet teröründen nasibini almaktadırlar.Bir çok çocuk, gerici eğitim kurumlarında (İmam Hatip, Ensar Vakfı ve yine bir çok Kuran Kursları'nda) , bir çok sapık ve sübyancının ellerinde istismara uğramakta ve hukuk tamamen ortadan kaldırıldığı için de tamamen savunmasız duruma gelmiş durumdadırlar.
Tek Adam ve Tek Parti Diktatörlüğü ile birlikte, toplum üzerindeki devlet baskısı, devlet terörü düzeyine yükselmiştir.Baskı sözcüğü, devletin toplum üzerindeki şiddetini tanımlamaya artık yetmemektedir ve devletin toplumun geneli üzerinde giderek artan sistematik bir terörü sözkonusudur.
Kuvvetler ayrınının tamamen ortadan kaldırılması ve klasik faşist diktatörlüklerde gördüğümüz "Kuvvetlerin Tekliği" ilkesi temelinde ilerleyen bu yeni faşist rejim inşası, bir TİRAN'ın etrafında oluşan küçük bir oligarşik yapının diktatörlüğü olarak ortaya çıkmaktadır. Bu oligarşik diktatörlük çok etkili bir stratejik ve taktik yapıya sahiptir ve en önemli avantajı karşısındaki devrimci hareketin stratejik ve taktik yönden (PKK de dahil) zaaflı durumudur. Bu zaaflı durum, onun en büyük müttefikidir.
Devrimci hareketin klasik devrim anlayışından hızlı bir şekilde uzaklaşması gerekmektedir. Bilimsel temeller üzerinde yükselen yeni bir hareket tarzının oluşturulması zorunludur. Bu noktada büyük bir teorik birikim vardır ve bu birikimlerin Türkiye'nin özgün koşullarının gözönünde bulundurularak yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
Belki de işe "Devrimci-liberal ideolojik ve politik hegemonya" oluşturulması ihtiyacının kavranılmasıyla başlamak en doğrusudur. Devrimci hareketin kadroları bu noktada hem çok yetersiz hem de bu ideolojik söylemi yanlış anlamaktadırlar.Halbu ki, bu ideolojik söylem ve bu söylemin gerektirdiği stratejik ve taktik yapı, Türkiye'de bir çok kapıyı açacak kilit konumundadır ve sanılanın aksine, bu söylem aslında farkından olunmadan bir çok devrimci kadro ve lider tarafından benimsenmiş durumdadır. Çünkü bu söylemin en büyük mimarı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve bunu belirli düzeye kadar uygulayan da PKK'dir. PKK'nin Kandil Önderliği'nin en büyük sorunu, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın kurmuş olduğu "teorik disiplini" ve bu disiplinin mantığını sonuna kadar götürememesidir.
Hatta bu ideolojik söylemin "liberal" tarafı, hareketin genel çizgisi için bir olumsuzluk olarak dahi görülmektedir.Bu yaklaşım Türkiye devrimci hareketinde çok daha güçlüdür ve bu durum ise hareketi, kendi kendini yiyip bitiren kısır bir politik döngüye hapsetmiştir.Devrimci hareket, Erdoğan ve AKP karşısında, "devrimci(stratejik)-liberal(taktik) ideolojik ve politik hegemonya" kurmayı beceremediği her durumda kaybedecek ve onu yıkma gücüne sahip olamayacaktır. 1999 darbesinden sonra PKK'nin tekrar ayağa kalkmasında, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın PKK'ye getirmiş olduğu bu yeni ideolojik boyut temel bir yere sahiptir.Türkiye Devrimci Hareketi'nin yapacağı, sadece bu ideolojik söylemi Türkiye'nin özgün koşullarına uygulamasını bilmektir.
Bu ideolojik söylem kavrandığı andan itibaren, devrimci hareketin stratejik ve taktik yapısı yeni bir dinamizm kazanacak hem içte hem de dışta yeni taktik açılımların doğru bir temelde gelişmesi için, "kutup yıldızı" vazifesi görecektir. Bu yaklaşım oportünizme düşmeden çok daha esnek taktiklere kapı aralayacak ve bu esnek taktikler, halk içerisinde yeni mevzilerin elde edilmesine götürecek ve de süreç içerisinde halk içerisinde söküp atılamaz bir hareketin ortaya çıkışına neden olacaktır.
Bu ideolojik söylemin ne anlama geldiğini ise önümüzdeki süreçte ele alacağımız makalelerde ayrıntılı bir şekilde işleyeceğiz.
DEVRİMCİ BÜLTEN
|