 İÇİNDEKİLER
1- 16 Nisan Referandumu ve Yeni Faşist Rejimin Kurumsallaşması
2- PKK-KDP İlişkileri ya da KDP’yi “kazanmak”
3-Gezi Direnişi ve Tarihsel Anlamı Üzerine
16 NİSAN REFERANDUMU VE YENİ FAŞİST REJİMİN KURUMSALLAŞMASI
Hileli 16 Nisan Referandumu'ndan sonra, Erdoğan ve AKP'nin yeni faşist rejimi kurumsallaştırma girişimleri de giderek hız kazanmaya başladı. Giderek Türkiye'deki rejim İran ve Krallık rejimlerinin karışımına benzeyen bir yapıya doğru evrilmektedir.
Erdoğan'ın oturtmak istediği rejim tam İran rejimine benzememektedir. İran rejiminin biçimsel yapısı benimsense de içerik olarak bazı farklılıklar içermektedir. Özellikle Erdoğan Ailesi'nin iktidarın merkezinde olması anlayışı yani Sultan'lığın da otokratik yapı içerisine sokulmak istenmesi, Erdoğan'ın kurmak istediği rejimi İran'dan farklı kılmaktadır.Krallık Rejimlerinde görülen ailenin iktidarın merkezinde olma anlayışı, Erdoğan'ın kurmak istediği rejimde de görülmektedir.Bundan dolayı, Erdoğan'ın rejimi daha çok İran-Krallık rejimlerinin bir sentezine benzemektedir ve bu da geçmiş Osmanlı devlet yapısını daha çok yansıtmaktadır.
Erdoğan'ın yeni faşist rejimi, birbirini destekleyen üç alanın kendi içerisinde "tekleştirilmesi" anlayışına dayanmaktadır: Parti, Devlet ve Toplum. Parti aparatının tek bir kişinin egemenliği altına alınması gibi, devletin tek bir partinin egemenliği altına alınması ve nihayetinde toplumun tek bir zihniyetin egemenliği altına alınması süreci yaşanmaktadır. Bütün bu içiçe geçmiş yapı, rıza ile değil, "emir-komuta" zinciri ile oluşturulmakta ve bütün politik yapı "askerileştirilmekte"dir.
Parti, devlet ve toplumda gerçekleştirilen ya da gerçekleştirilmeye çalışılan dönüşümün altındaki anlayış ise temelde aynıdır: Aldatma. İşin ilginç tarafı bu aldatmanın her seferinde yaratıcı bir şekilde farklı taktikler ile başarılmış olmasıdır.
Erdoğan'ın AKP'yi tamamen kendisine yani Tek Adam'a bağlı bir aparata dönüştürmesi ve bu temelde bir çok kurucu kadro ve lider potansiyeline sahip (örneğin Abdullatif Şener, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve sonraları Ahmet Davutoğlu gibi) kadroyu tasfiye etmesi, AKP içerisinde aldatma temelinde geliştirdiği taktikler sayesinde mümkün olmuştur.
Fazilet Partisi'nden ayrılan ya da Milli Görüş Hareketi içerisinden çıkan AKP, bu ayrılığın özel yapısından dolayı daha çok bir "koalisyon" görünümüne sahipti. Görünürde bir çok ilke üzerinde anlaştıkları sanılan ve "Yenilikçi" olarak adlandırılan bu hareketin lider kadroları, aslında şu ya da bu şekilde farklı ideolojik yapılara sahiptiler. Erdoğan gibi, zamanla Tek Adam Diktatörlüğü gizli amacını güdenler olduğu gibi, Abdullatif Şener gibi liberalizme daha yakın olan ve nihayetinde daha muhafazakar bir profil çizen ama Tek Adam'lığa karşı olanlar vardı.
Erdoğan'ın dışındaki liderler, Tek Adam'lığa karşıydılar ve bu durum potansiyel olarak, Erdoğan ile diğer liderleri zaten karşı karşıya getiriyordu. Erdoğan kendi Tek Adam'lığına karşı olan ya da olacak lider kadroları, şaşırtma taktiklere başvurarak ve onların parti içerisindeki konumlarını zamanla zayıflatarak tasfiye etmesini bildi. Bunun nedeni Erdoğan'ın çok kesin ve net bir hedefinin ama diğerlerin ise böyle net bir hedefinin olmamasından kaynaklanıyordu.
Erdoğan'ın Tek Adam'lığı onun ortaya koymuş olduğu ve pratikte gizlice geliştirdiği Havuz Sistemi'ne dayanıyordu. Havuz Sistemi'nin önce gizli sonra da devlet imkanlarıyla geliştirilmesi ve Yeşil Sermaye'nin bu sistem aracılığıyla palazlanması, Erdoğan'ı bu sermaye sınıfıyla da (hatta bu noktada kendisi Türkiye'nin en büyük kapitalisti) kopmaz bir şekilde içiçe geçiriyordu. Havuz Sistemi büyük bir mali güç yarattığı ve Yeşil Sermaye'nin büyük bir kısmını Erdoğan etrafnda topladığı için, Erdoğan'ın hiçbir zaman örgütlenme sorunu bulunmuyordu. Ama aynı şeyleri diğer liderler için söylemek mümkün değildir.
Erdoğan AKP'nin ele geçirilmesini, devletin ele geçirilmesine ve nihayetinde devletin ele geçirilmesini de "Tek Tip Toplum" yaratımına bağlayan bir strateji oluşturmuştur ve bütün taktiklerini de bu stratejiye uygun olarak oluşturmaktadır.
Erdoğan 2007 yılında, görev süresi biten Ahmet Necdet Sezer'in yerine Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olmasından sonra, AKP içerisinde "Üç Dönem" kuralını getirdi. Ama "Üç Dönem" kuralı iyi hesaplanmış ve Abdullah Gül'ün görev süresinin bitimiyle çakışan bir kuraldı. Erdoğan'ın Üç Dönem kualı ile amacı, AKP'nin kuruluşu döneminde ve bu dönemin özel durumundan kaynaklı olarak varolan diğer grupların tasfiyesini gerçekleştirmekti. Bu tasfiye "masum" ve "sözde demokratik" bir talebin ya da uygulamanın arkasına gizlenerek yapılacaktı ve kimse de bu talebe direnemeyecekti. Erdoğan üç dönemin sonunda zaten Cumhurbaşkanı olacaktı ve sözde o da bu formaliteyi yerine getirecekti ve de kimsenin itirazı olmayacaktı.
Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olur olmaz ilk yaptığı şey, Abdullah Gül'ün AKP'ye dönüşüne mani olmak oldu. Çünkü Abdullah Gül, onun kurmak istediği Tek Adam Diktatörlüğü'ni kabul etmeyecekti ve AKP içerisinde bağımsız bir odak yaratacaktı. Erdoğan böyle bir durumun, zor siyasi dönemeçlerde AKP'yi bölünmeye götüreceğini çok iyi biliyordu. Cumhurbaşkanı olduktan sonra AKP içerisini dizayn etmeyi sürdürdü ve lider olabilecek ve de bağımsız hareket edebilecek bütün kadroları tasfiye etti.
Erdoğan AKP içerisinde potansiyel liderleri tasfiye ettikten sonra, partiyi tam kendi etrafında kenetlemek ya da onu tam denetimi ve yönetimi altına almak için başka bir adıma yöneldi: Gençleştirme. Erdoğan "Gençleştirme" görünümü altında, tamamen kendisine itaat eden ve sorgulamayan kadroları tasfiye edilen eski kadroların yerine getirerek, Tek Adam Yönetimi'ni gözü kapalı kabul eden bir parti yaratmaya başladı. Kısacası "Üç Dönem Kuralı" ve "Gençleştirme" söylemleri, AKP'nin Erdoğan tarafından tamamen ele geçirilmesi ve AKP'nin Nazi Partisi'ne dönüşüm sürecidir. AKP'nin Erdoğan tarafından ele geçirilmesi, masum ve demokratik biçimlerin kullanıldığı bir aldatma siyaseti sayesinde mümkün olmuştur. Erdoğan düşmanlarına karşı uyguladığı savaş sanatının büyük kuralını, AKP içerisindeki diğer lider kadrolara ve gruplara karşı da uygulamıştır: Asıl hedefini gizli tut ve bu hedefe ulaşmak için şaşırtma taktikler kullan!
Erdoğan AKP içerisinde uyguladığı aldatma taktiğinin bir benzerini, Kemalist Ordu'nun bastırılması ve iktidarın iplerinin tam ele geçirilmesi için de uyguladı. İktidarın tam ele geçirilmesi için Gülen Cemaati ile yaptığı tam ittifak ve gerici Milli Görüş çizgisinin üzerine geçirdiği liberal ideolojik örtü, ona ve partisine, iktidar tam ele geçirildiği zaman kuracağı iktidarın gerici-faşist karakterini saklama olanağı verdi. Bu noktada Türkiye'de liberallerin en önemli istemi olan Türkiye'nin AB'ye üyelik söyleminin şampiyonluğunu ele geçirdi ve bu politika aracılığıyla, toplumun geniş bir kesimiyle ilişkiye geçerek ve kendi dışındaki siyasi hareketlerin ittifak politikalarını işlemez hale getirerek onları pasifize etti.
AB'ye üyelik politikası Erdoğan'ın elinde, AB'den ABD'ye ve İsrail'e kadar olan geniş bir cephede, bu sonuncuları hareketsiz tutmak ve zaman kazanmak için iyi bir aldatma aracı oldu. Bu politika sayesinde içeride iktidarı tam ele geçirirken, aynı zamanda, Katar'dan Suudi Arabistan'a ve Körfez ülkelerine kadar olan cephede yeni ittifaklar geliştirmeye çalıştı.
Ama Erdoğan aldatma politikasını özellikle iki önemli komploda iktidarın tam ele geçirilmesinde kullandı:Ergenekon Komplosu ve 15 Temmuz Komplosu. İlkinde Gülen Cemaati ile ikincisinde de Ordu içerisindeki Kemalist general ve subaylarla birlikte ittifak kurdu ve belirlenen hedefe ulaşınca her ikisini de tasfiyeye yönelen bir politika geliştirdi. Erdoğan ve AKP'nin darbe mekaniği, komplolar mekaniği üzerinden gelişmektedir.
Erdoğan ve AKP'nin Gülen Cemaati ile birlikte, Kemalistlere karşı Ergenekon Komplosu ile gerçekleştirdikleri darbe, daha sonra kendi aralarındaki iktidar kavgasından dolayı devletin tam ele geçirilmesine götürmedi. Gülen Cemaati'nin Erdoğan ve AKP'ye açmış olduğu cephe ve bu cephede "savaş"ın kazanılması zorunluluğu,AKP'yi Kemalistlere doğru kaydırdı. Erdoğan Kemalistlerin Gülen Cemaati'ne karşı düşmanlıklarını kullanarak,15 Temmuz Darbe Tezgahı'nı organize etti ve bu komplo aracılığıyla da iktidarın iplerini tam ele geçirdi.
Erdoğan 15 Temmuz Darbe Tezgahı'nı aynı zamanda Kemalistleri bastırmak ve onları tasfiye etmek için de kullandı. 15 Temmuz Gülen Cemaati'ne karşı bir komploydu ama Erdoğan bu komplo içerisine beraber hareket ettiği Kemalistlere karşı başka bir komplo da gizlemişti. Örneğin Akın Öztürk olayı budur. Tamamen Kemalist olan ve masum bir şekilde 15 Temmuz Tezgahı içerisine bilerek Erdoğan tarafından çekilen Akın Öztürk, Fethullahçı gösterilerek ve darbenin bir numaralı sanığı lanse edilerek adeta linç edildi (Bu konuyu başka bir makalede ayrıntılı ele alacağız). Şimdilik kısaca şunu belirtelim ki,Erdoğan'ın Akın Öztürk komplosunun amacı, görevdeki Kemalist subaylara gözdağı vermek ve bu komplo aracılığıyla onları hareketsiz tutarak, Ordu içerisindeki "dinci AKP kadrolaşması"na engel olmalarının önünü kesmektir.
15 Temmuz Tezgahı'nın amacı, Gülen Cemaati'ni bastırma görünümü altında devlette bir çok tasfiye gerçekleştirerek, ortaya çıkacak boşluğu, AKP kadroları ve taraftarlarıyla doldurmaktı. Böylece "devletin AKP'lileştirilmesi" tamamlanmış olacaktı. 15 Temmuz Tezgahı'nın ardında yapılan toplu tasfiyelere baktığımız zaman, bu tasfiyelerin önceden planlandığı ve 15 Temmuz Komplosu'nun amacının, devletin bütün kurumlarında anti-AKP'li grup ve eğilimlerin tasfiye edilmesi olduğu kolayca görülür.
Devletin tamamen AKP'lileştirilmesinin kaçınılmaz sonucu, devlete dayanılarak "Tek Tip Toplum" yaratılmasının hızlandırılması olacaktır. Rejimin temellerinin, toplumun derinliğine doğru "yeni bir muhafazakar" toplum yaratımı ile genişlemesi, Saltanat sisteminin yani Baba'dan Oğul'a iktidarın geçişinin de hazırlanması demektir.
Erdoğan ve AKP'nin yeni rejimi kurumsallaştırma politikaları, uzun bir döneme yayılacak olan bir katliamlar serisi politikasını da zorunlu kılmaktadır. Tek Tip Toplum yaratım süreci, bu sürecin önündeki çeşitli toplumsal kesimleri (Kürtler, Aleviler, Gayri Müslimler, devrimciler, demokratlar ve liberalleri) yeni faşist rejimin katliamlarının hedefi haline getirmektedir.
Erdoğan ve AKP, içerisinden geçtiğimiz süreçte, iktidarın tam ele geçirilmesi döneminden, toplumun dönüştürülmesi dönemine geçmeye başlamıştır ve bu geçiş, bir yandan ideolojik ve politik araçlarla bazı toplumsal odakları kuşatmak ile kitle katliamlarının bu kuşatmayı kolaylaştıracak ve direnişi kıracak şekilde birleştirilmesi üzerine oturmaktadır. Onun için bu sürecin durdurulması, ideolojik ve politik araçlar ile silahlı mücadelenin çok yaratıcı bir şekilde devrimci hareket tarafından birleştirilmesi sayesinde mümkündür. Bu ise ancak "klasik devrimci yaklaşım"ın terkedilmesiyle elde edilebilir.
DEVRİMCİ BÜLTEN
|