[ Kurdî   English   Francais                                 PROLETER DEVRİMCİLER KOORDİNASYONU (PDK)  28-05-2023 ]
{ komunistdunya.org }
   Açılış_sayfanız_yapın  Sık_Kıllanılanlara_Ekle

 Site Menü
   Ana Sayfa
   Devrimci Bülten
   Yazılar / Broşürler
   Açıklamalar
   Komünist Hareketten
   İlerici / Devrimci       Basından
   Kitap - Broşür PDF
   Sanat
   Görüşler

 Arşiv - Ara
   Arşiv
   Sitede Ara

 İletişim
   Bağlantılar
   Önerileriniz

_ _
{ }


_ _
{ Son Yazılar }
Devrimci ve Demokrat...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Say...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
EMPERYALİZM VE TÜRKİ...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
_ _
{  Devrimci Bülten Sayı 68 (2) }
| Devrimci Bülten


PKK-KDP İLİŞKİLERİ YA DA KDP'Yİ "KAZANMAK" (I)

K.Erdem

1-Giriş


Bu yazının ana temasını, KDP'nin PKK tarafından "kazanılma" potansiyelinin ve bunun tarihsel imkanının varolup-olmadığının ortaya çıkarılması oluşturmaktadır. Şayet bunun tarihsel imkanı ve potansiyeli var ise böyle bir politikanın ortaya çıkmamasının nedenleri nelerdir ; yok eğer bunun potansiyeli ve tarihsel imkanı yok ise bunun nedenlerinin neler olduğu ele alınmaktadır.


PKK-KDP ilişkileri ve PKK'nin KDP karşısında doğru tutum sorunu, Kürdistan devriminin temel ve merkezi sorunlarından birisini oluşturmaktadır. Denebilir ki PKK, KDP karşısında doğru bir tutum geliştiremediği müddetçe, Kürdistan devriminin başarısı ve bugüne kadar elde edilen kazanımların korunması mümkün değildir.Bundan dolayı PKK'nin KDP karşısındaki tutumuna teorik olarak yakından ve eleştirel bakmak, önemli bir görev olarak ortaya çıkmaktadır.


AKP'nin İsrail,Rusya ve bir dereceye kadar Suriye ile ilişkilerini normalleştirme esnekliğini gösterebildiği bir durumda, PKK'nin KDP ile ilişkilerini niçin normalleştiremediği, Kürdistan devrimi açısından doğal bir soru olarak kendiliğinden belirmektedir. PKK ile KDP arasındaki "gergin" ilişkinin (ki tehlikeli bir biçimde çatışma ihtimalini barındırmaktadır) ne kadarının PKK'den ve ne kadarının KDP'den kaynaklandığının ve bu gerginliğin gerçek kaynağının yani ideolojik yapıdan mı, taktik yapıdan mı yoksa konjonktürden mi kaynaklandığının belirlenmesi temel bir öneme sahiptir.


PKK Rojava devrimiyle ve yine bu devrimden kısa bir zaman sonra ortaya çıkan Barış Süreci ile hem Kürdistan'da hem de bölgede büyük bir siyasal güç ve prestij elde etti.Bu durumun Aralık 2011'de ABD'nin Irak'ta askerlerini büyük oranda çekmesi, KDP'nin AKP'ye yakınlaşması, IŞİD'in ortaya çıkması ve Güney Kürdistan'daki ekonomik kriz ile birleşmesiyle, Kürdistan'daki KDP hegemonyası ve ağırlığı ciddi bir darbe yedi. PKK'nin Kürdistan ve bölgede gücünün gelişmesi ve buna paralel olarak KDP'nin gücünün aşınması hem yeni fırsatlar hem de yeni problemler ortaya çıkardı.


Bu konjonktürel durum, PKK açısından yanlış "tarihsel okumalara" neden olabilir ve gerek Kürdistan gerekse de bölge ve küresel güç ilişkilerinin yanlış ele alınmasına götürebilir.İdeolojik zaafın ve yetersizliğin olduğu durumlarda genellikle olan da budur yani "konjonktürel yapılar"ın "tarihsel yapılar" yerine geçirilme tehlikesinin gelişmesi.


Konjonktürel olarak PKK'nin yükselen (ki bu yükselme, Ekim 2014 IŞİD saldırısından sonra durma  ve 1 Kasım seçimlerinden sonra da gerilemeye yerini bırakmıştır) ve KDP'nin düşen bir profil oluşturması, ister istemez PKK tarafından, KDP'nin kendi istediği tarihsel çizgiye gelme baskısını ve umudunu arttırmış durumdadır. PKK Rojava devrimiyle birlikte, KDP üzerinde Ulusal Kongre baskısını arttırmış ve Güney Kürdistan'ın diğer temel siyasi güçleriyle (yani YNK ve Goran Hareketi) geliştirmiş olduğu dikkatli ilişkiler sayesinde de KDP'yi  köşeye sıkıştırmış durumdadır.


İşte tam da bu noktada temel bir sorun belirmektedir: PKK'nin diğer politik güçler ile KDP üzerindeki bu baskısı (ki bir tür gerginlik politikasıdır) , zaman içerisinde meyvelerini vererek KDP'nin PKK'nin Ulusal Kongre politikasına gelmesiyle mi sonuçlanacak yoksa KDP bu politikaya daha saldırgan bir biçimde cevap vererek, PKK ile KDP arasında büyük bir tarihsel yarılmanın oluşmasına mı neden olacaktır? 


Bu sorunun cevabı KDP'nin tarihsel yapısı içerisinde gizlidir.


KDP sorununun PKK tarafından dikkatli yönetilmesi hayati bir sorun olup, KDP'nin dış güçlerin kucağına itilmesi tamamen PKK'nin hatalarının sonucunda ortaya çıkacaktır.Tarihsel ve politik  göstergeler, PKK'nin KDP'ye karşı uygulamakta olduğu politik baskıya , KDP'nin saldırgan bir siyaset ile karşılık vereceğini, PKK'nin gerekli manevra ve esnekliği gösteremediği durumda, PKK ile KDP arasında büyük bir tarihsel yarılmanın yaşanacağını ve de bu yarılmanın bir vantuz gibi PKK'yi içerisine çekerek Kürdistan'ın "savaş komünizmi"ne dönüşeceğini göstermektedir.PKK Kürdistan içsavaşından zaferle çıkabilir ancak bunun çok büyük bir tarihsel bedeli olacaktır: PKK'nin devrimci kimliğini kaybetmesi ve korkunç bir bürokratik diktatörlüğün ortaya çıkması. Böyle bir durumda PKK içerisinde ortaya  çıkacak olan bir "Establishment PKK"dir. 


PKK ile KDP arasındaki bir savaş, olayların böyle bir tarihsel mecraya sürüklenmesinin başlangıcını oluşturabilir.Böyle bir durumdan ne Kürt halkının ne Kürt ulusunun ne de bölge ve dünya devrimci hareketinin zerre kadar çıkarı yoktur.PKK'deki böyle bir tarihsel pozisyon kaybı, bölge devrimci hareketinin üzerinde olumsuz bir duruma neden olarak, zaten zayıf olan devrimci hareketin uzun yıllar daha da zayıf kalmasına yolaçacaktır.


Peki PKK ile KDP arasındaki ilişkilerde, PKK için yol gösterici bir ilke ya da ilkeler bütünlüğü var mıdır? 


Bu soruya olumlu bir cevap vermek mümkündür. PKK Genel Başkanı Sayın Abdullah Öcalan'ın, 2000'li yılların başlarında gerçekleştirmiş olduğu paradigma değişiminin temel ideolojik kodları iyi kavrandığı  ve bu paradigma değişimi yaratıcı bilimsel çalışmalarla daha da geliştirildiği zaman, PKK'nin KDP karşısındaki doğru tutum sorunu çözülmüş olacaktır.


PKK'deki "ideolojik kabuk değişim" süreci, eski ile yeninin ideolojik biçimlerinin içiçe geçmesine ve her ikisi arasında çatışmanın her alanda yaşanmasına neden olmuştur/olmaktadır. Hareket yeninin dinamiğini ve biçimlerini kavrayamadığı her durumda, eski ideolojik biçimlere sarılmak zorunda kalmakta ve bu durum genel düzenliliği bozmaktadır.


KDP'nin PKK tarafından "kazanılması" söyleminin de doğru olarak anlaşılması gerekir.Bundan her ne olursa olsun KDP'nin kazanılması çıkarılmamalıdır. Tarihsel nedenlerden dolayı, PKK ile KDP arasında stratejik bir ilişki mümkün değildir.Zaten "kazanmadan" bahsederken, PKK'nin KDP'yi stratejik olarak kazanmasından bahsetmiyoruz. Bundan KDP'nin Kürdistan'da işgalci ve sömürgecilerin oluşturacağı güçlü bir ağırlık merkezi oluşturma konumunun  ve bu temelde dış güçler ile KDP arasındaki stratejik ilişkilerin zayıflatılması ya da yokedilmesini anlatmak istiyoruz.Bu sonuncu durum gerçekleşmeden Kürdistan'da hiçbir olumlu gelişme mümkün değildir.


İşte tam da bu noktada PKK'nin sorunları başlamaktadır.PKK'nin KDP karşısında uygulamış olduğu politikanın hem tarihsel karşılığı yoktur hem de "modası" geçmiş durumdadır.Bu durum ilginç bir şekilde PKK'yi kısır bir politik döngüye hapsetmiş ve Kürdistan'da devrimci politikanın adeta kilitlenmesine neden olmuştur.


PKK'nin KDP'yi "kazanma" politikası acildir. Özellikle de stratejik önceliğin İran'dan Türkiye'ye doğru kayma baskısının ortaya çıktığı bu süreçte, KDP ile ilişkilerin yeni bir politik zemine oturtulması zorunludur. Türkiye ile taktik bir anlaşma arandığı dönemlerde,AKP ile yakın ilişkilere sahip olan KDP'nin kazanılması aciliyet arzetmiyordu.Çünkü Türkiye ile elde edilecek bir anlaşmanın, onu da dizginleyeceği düşünülüyordu.Ancak Erdoğan ve AKP'nin PKK'ye karşı tekrar savaşı başlatması ve bunu topyekün bir savaşa çevirmesiyle artık bu durum değişmiştir.


PKK ile KDP ilişkilerinde ilginç bir şekilde KDP PKK'den ileride bir durumdadır (ileride buna değinilecek) . Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra KDP'nin Güney Kürdistan'da elde etmiş olduğu tarihsel konum ve bölge ile dünya sermayesiyle elde etmiş olduğu ilişkiler ve de bu temelde Kürt toplumunun geçirmiş olduğu değişiklikler, onda, ciddi bir ideolojik ve politik değişime neden olmuştur. KDP giderek  dış sermaye ile yoğun ilişkiler sayesinde, kendi tarihsel çıkarlarını daha kesin ve net tanımlama imkanına kavuşmuştur. Bundan dolayı KDP'nin analizine bu tarihsel zeminin analizi ile başlamak gerekmektedir.


2-Güney Kürdistan ve Emperyalist Dünya Ekonomisi


Güney Kürdistan'ın hızlı bir kapitalistleşme sürecine girdiği ve bu kapitalistleşmeyi de dünya ile bölge sermayesiyle yoğun bir işbirliği içerisinde gerçekleştirdiği herkesin bildiği bir olgudur. Özellikle bu gelişmenin ortaya çıktığı dönem ise SSCB'nin çökmeye başladığı ve Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra ABD ve müttefiklerinin Ortadoğu'ya yoğun bir şekilde girmeye başladıkları 1990'ların başlarıdır. Ancak Güney Kürdistan bağlamında bu dönemi daha da net bir şekilde ifade edersek , bu dönem 1992 yılında Kürt Federe Devleti'nin kurulduğu dönemdir. Çekiç Güç'ün koruması altında gelişen ve güçlenen Kürt Federe Devleti, Güney Kürdistan'ın sosyal yapısı üzerinde büyük bir etkiye neden olarak aynı zamanda yeni bir dönemin de kapısını aralamıştır.


KDP ve YNK için 1992 öncesi ve sonrası ama özellikle de 2003'te ABD ve müttefiklerinin Irak'ta Saddam'ı devirmelerinden  ve KDP ile YNK'nin 2005'te Stratejik Anlaşma imzamalarından sonra durum tamamen farklıdır. Güney Kürdistan'ın Irak'ın federal yapısı içerisinde resmi olarak yeralmasından  ve dış dünya ile yoğun bir ekonomik ve politik ilişkiler geliştirmesinden sonra, Güney Kürdistan'da kapitalist üretim ilişkileri büyük bir gelişme kaydetmiştir. Bu gelişmenin KDP ve YNK üzerinde ideolojik ve politik olarak etkide bulunmaması mümkün değildir.


KDP ve YNK'nin önderliğinde Kürt Federe Devleti'nin oluşumu, Güney Kürdistan'da ticaretin yoğun bir şekilde gelişmesine ve bu ticaret aracılığıyla bir işbirlikçi Kürt ticaret burjuvazisinin oluşmasına neden olmuştur/olmaktadır. Özellikle devlet ile yoğun bir ilişki içerisinde hatta devlet kadrolarının burjuvalaşması şeklinde gelişen bu yeni burjuvazi, KDP ve YNK'nin temsil etmiş olduğu eski Kürt burjuvazisinden farklıdır.


1992 öncesi Güney'deki  eski Kürt burjuvazisi, feodal yapı içerisine hapsolmuş olan , sermaye birikimi yokdenecek kadar zayıf olan ve bundan dolayı modern dünya ile ilişkileri oldukça sınırlı bir yapıya sahipti. Bu Kürt burjuvazisinin zayıflığı ve feodal ilişkilerin baskın karakteri, KDP ve YNK'nin ideolojik ve politik yapısına da yansıyordu.


KDP ve YNK Güney Kürdistan'da güç olabilmek için aşiretlere yaslanmak zorundaydılar. Aşiret yapılanmasını aşarak halka ama özellikle de köylülere ulaşmaları mümkün değildi.Kapalı bir köylü ekonomisi temelinde yükselen ve güvenlik sorunuyla konsolide olan bu aşiretsel toplumsal örgütlenme, ulusal örgütlenme için büyük engeller yaratıyordu. 


Aşiretler ulusal çıkarlardan ziyade, dar aşiretsel çıkarları ön plana çıkarıyorlardı ve bu dar ufuk, dar bir politkanın da temelini oluşturuyordu. Aşiretler kendi toplumsal çıkarları için tek KDP ve YNK arasında manevra yapmıyorlardı ama Irak merkezi yönetimi ile de görüşerek ve uzlaşarak ve de zaman zaman onların yanında yeralarak kendi çıkarlarını koruma ve geliştirme politikaları uyguluyorlardı. Böyle bir aşiretsel temele dayanan KDP ve YNK politikaları da aynı şekilde dar ve istikrarsız bir yapıya sahipti ve PKK bu iki hareketi çok haklı olarak zamanında "ilkel Kürt milliyetçiliği" ile damgalamıştı.


KDP ve YNK'nin tersine PKK tabanını, aşiretsel temelde değil,halkın yoksul kesimleri içerisindeki  bağımsız bireylerin kazanılması temelinde oluşturmaya çalıştı.Kuzey Kürdistan'da kapitalist üretim ikişkilerinin gelişmişliği ve feodal yapının çözülmesinin ileri boyutları, büyük ölçüde serbest kalmış bir "özgür bireyler yığını"nı (feodal ilişkilerin zayıflaması ve çözülmesi bağlamında) oluşturmuştu.Bu tarihsel temel PKK'nin KDP ve YNK'den farklı olarak, ulusun geniş kesimleri içerisinde yekpare örgütlenmesine ve bu temelde PKK gibi modern bir partinin oluşumuna neden olmuştur.


PKK'nin toplumsal güç olabilmek için aşiretsel örgütlenmeye muhtaç olmaması ve aşiretsel örgütlenmenin dışında toplumsal  tabanını geliştirmesi, aşiretlerin dar çıkarları ile sakatlanan bir  ulusal politikanın oluşumunu da engellemiştir. Kitlelere aşiretsel temelde değil ama bireysel temelde gitme, Kürdistan'da merkezi bir ulusal ve toplumsal hareketin oluşumunun da  temelini oluşturmuştur.Hiç kuşkusuz bu durum  Kürdistan tarihinde bir ilkti.


1990'lı yıllara gelindiğinde PKK bir çok noktada KDP ve YNK'den ileri konumdaydı: ideolojik, politik,ekonomik ve  askeri olarak. Ama 1990'lı yılların başlarından itibaren bu durum giderek değişmeye başladı.Birinci Körfez Savaşı'ndan sonra, Çekiç Güç'ün koruması altında Kürt Federe Devleti'nin kuruluşu ve giderek petrol gelirlerinden ve ticaretten pay alması yani sermaye birikiminin ilkel de olsa oluşmaya başlaması, hiç kuşkusuz yeni bir dönemin de kapısının aralanması anlamına geliyordu.


Kürt Federe Devleti'nin ortaya çıkması ve bu devletin belirli bir emperyalist ve bölgesel güçlerin koruması altında gelişmesi, Güney Kürdistan'daki KDP-YNK iktidar bloku açısından bir "tarihsel dış güç bağımlılığı"nı da beraberinde getirmiştir. Burada iki noktayı birbirinden ayırdetmek gerekir, o da dışa bağımlılığın yapısıyla, bu bağımlılığın biçimi ya da biçimleridir. Bu ayrımı kavramının büyük bir önemi vardır, çünkü KDP ile YNK'nin neyi yapabileceği ve neyi yapamayacağını bize göstermektedir.


Söz konusu olan, KDP ve YNK'nin ne düşündüğü ve ne yaptığı sorunu değildir, sorun onların tarihsel konumlarını ve bu konumlarının elverdiği olanakları gözönünde bulundurarak, PKK'nin ne yapması gerektiğidir.Bu iki hareketin tarihsel konumlarının elvermediği ya da onlardan yapamayacakları şeyler istemek, PKK'yi politikasızlığa ya da kısır bir politik Döngüye sürükleyecektir.


KDP ve YNK'nin emperyalist ve bölgesel güçler ile stratejik bir ilişki içerisinde bir iktidar örgütlemesi ve bu iktidarın uluslararası, bölgesel ve ulusal güvenliğini de bu stratejik ilişkiler temelinde sağlaması yani iktidar örgütlenmesinin dış biçimlerinin yapısı, kaçınılmaz bir şekilde iktidarın içeriğinin (özellikle de ekonomik ilişkilerin) özelliklerinin de aynı biçimde gelişmesine yolaçmaktadır.


Güney Kürdistan'daki iktidar blokunun, siyasi ve askeri olarak stratejik ilişkide olduğu emperyalist ve bölgesel güçler, bu stratejik ilişkiler aracılığıyla Güney Kürdistan ekonomisi içerisine de yoğun bir şekilde girmişlerdir.İşte Güney Kürdistan'daki bu yeni işbirlikçi burjuvazi, sermaye birikimini bu dış sermaye ile yoğun bir ilişki içerisinde geliştirmektedir.


Güney Kürdistan'da sermaye birikiminin boyutlarının gelişmesiyle, toplumun ihtiyaçlarının sağlanması arasında sıkı bir ilişki oluşmuş ve bu ilişki de kendi içerisinde belirli bir denge üzerine oturmuştur.Güney Kürdistan toplumu, gerek devlet gerekse de özel biçimde varolan  yeni işbirlikçi sınıfın,dış sermaye ile kurmuş olduğu tarihsel ilişkilere göbekten bağımlı hale gelmiştir.Bu ilişkinin bel kemiğini ise petrol ticareti oluşturmaktadır.


Petrol ticareti Güney Kürdistan'ın bütün toplumsal göstergelerini temelden etkilemektedir.Güney Kürdistan'da hızlı bir ekonomik gelişmenin altında yatan temel faktördür.Petrol metaısının dünya ekonomisinin temel hammaddelerinden birisi olması ve özellikle talebi yüksek bir meta olması, Güney Kürdistan ekonomisinin hızlı bir şekilde gelişmesine ve büyümesine neden olmaktadır. Bu büyüme ise Güney Kürdistan'da sermaye birikiminin boyutlarının gelişmesi ile karakterizedir. Belirli bir noktadan sonra da bu ekonominin temel problemi sürdürülebilirlilik olmaktadır. 


Güney Kürdistan petrol ihracatı karşılığında dünyadan gerekli metaları almakta , altyapı yatırımlarını karşılamakta ve kendi ordusunun modernizasyonunu gerçekleştirmektedir. Petrol gelirlerine dayalı bir ekonomik modelin Güney Kürdistan'da oluşmuş olması, hiç kuskusuz kırılgan bir ekonomik yapının da oluşmasına yolaçmıştır.Ancak Kürdistan gibi genç bir devletin, ilk başlarda bu tür bir ekonomik modelin dışında geliştirebileceği başka  bir ekonomik model mümkün değildir. Petrol gelirlerini ekonominin kumanda tepesi yaparak, başka ekonomik sektörlerin geliştirilmesi stratejisinin dışında başka bir ekonomik model mümkün değildir. Burada temel sorun, bu ekonomik modelin, yeni bir Kürt işbirlikçi  burjuva sınıfın yaratılmasıyla elele gitmesi ve bu sınıfın da büyük bir yolsuzluk düzeni üzerinden doğmasıdır. Yolsuzluk aslında özel sektöre "sermaye aktarımı" işlevi görmektedir. Bu tür ekonomik modeli benimseyen bütün geri ülkelerin gelişiminde görülen durum Güney Kürdistan'da görülmektedir.


Sömürgeciliğin en önemli özelliklerinden bir tanesi, baskı altında tutulan ulusun burjuvazisinin gelişip,  güçlenmesine engel olmaktır. Hem altyapıda (ekonomik) hem de üstyapıda (ideolojik ve politik) ulusun kendi özellikleri içerisinde gelişmesine engel olmak, baskı altında tutulan ulusun yönetilmesi ve bu temelde onun sömürülmesi için zorunludur.Ulusu ekonomik,ideolojik ve politik yönden "silikleştirmek" isteyen sömürgeciler, asimilasyon politikalarıyla da bu ulusu yoketmek isterler.Bu tür bir politika her yönden geri bir toplumun oluşmasına neden olur ama özellikle de ekonomik geriliğin oluşmasının ana nedenini oluşturur.


Şu ya da bu şekilde sömürgecilikten kurtulan bir ulusun ilk karşılaştığı temel ekonomik mesele, yok denecek kadar az olan sermaye birikimi sorunudur. Çünkü sermaye birikimi olmayan bir toplum, kendi ekonomik yaşamını olumlu bir şekilde örgütleyemez ve bu toplumun büyük bir kaos içerisine sürüklenmesi kaçınılmazdır.


Güney Kürdistan'da sermaye birikimi zayıf olan özel sektörün devlete dayanarak ve onun imkanlarını kullanarak gelişmesi ve bu temelde büyük bir yolsuzluğun yaşanması, Güney Kürdistan'ın tepeden tırnağa çürümüş bir toplum olduğu anlayışına yolaçmamalıdır.Bu tür süreçler geçmişte dünyanın başka yerlerinde de yaşanmıştır ve halen yaşanmaktadır ve de bu ülkelerde politik sistemler uzun süre ayakta kalmayı başarmışlardır.


Kaldı ki son ekonomik krize kadar, Güney Kürdistan ekonomisi olumlu göstergelere sahipti.Güney Kürdistan'daki ekonomik krizin altında yatan temel neden,dünya piyasasında petrol fiyatlarının düşmesi ve bu temelde ülkenin gelir kaynaklarının düşmesidir.Düşen gelirler ekonominin dengesini bozmuş ve temel giderleri ve yatırım projelerinin sürdürülmesini zora sokmuştur. Ama bu kriz konjonktüre bağlı geliştiği için konjonktürün değişmesiyle de aşılacaktır.


Petrol fiyatlarının düşmesinden kaynaklanan ekonomik krizin en önemli özelliği, Güney Kürdistan yönetimini daha fazla petrol çıkarmaya ve satmaya yöneltecek olmasıdır.Güney yönetimi düşen fiyatların sonucunda ortaya çıkan gelir kayıplarını, daha fazla petrol sürümü ile telafi etmeye çalışacak ve bu durum onun "dış dünya" ile bağlarının daha da gelişip, güçlenmesine ve de bu temeldeki politikaların öne çıkmasına neden olacaktır. PKK'nin bu durumu mutlak suretle gözönünde bulundurması gerekmektedir. Çünkü gerek KDP gerekse de YNK, kendilerinin dış dünya ile ilişkilerinin zedelenmesine ve zayıflamasına  neden olacak bütün politikalara karşı direnerek sert tepki vereceklerdir. 


Güney Kürdistan ekonomisine kabaca bir gözatacak olursak, işlerin o kadar da dramatik olmadığı görülecektir.


2004 yılında Güney Kürdistan'da kişi başına gelir, Irak ortalamasına göre yüzde elli fazlaydı.Bugün bunun iki katı olduğu tahmin edilmektedir.


Güney Kürdistan, ulusal ve uluslararası yatırımları özendirmek için, ilki 1999 yılında hizmete giren ve uygun altyapıya sahip "özel ekonomik bölgeler" oluşturmaya başlamış ve sanayi istihdamının yaklaşık üçte biri, sanayi üretiminin de yaklaşık yüzde kırkı bu bölgelerde oluşmaktadır. Yabancı sermaye çekmek için gerekli altyapı yatırımlarının petrol gelirleri ile finanse edildiğini ve bu temelde petrolün Güney Kürdistan ekonomisi için stratejik bir önemde olduğunu belirtmeye gerek yoktur.


"Planlama Bakanlığı'nın verilerine göre IKB'nin (Irak Kürdistan Bölgesi-KE) gayrisafi yurtiçi hasılası (GSYH) 2011 yılı için yaklaşık olarak 24 milyar dolardır. GSYH'nın sektörel dağılımı ise şöyledir: % 30.1 hizmet sektörü, % 20.6 kamu hizmetleri, % 17,5 tarım sektörü, % 13,5 ticaret ve taşımacılık, % 9,4  madencilik ve imalat, % 7,6 inşaat ve % 1,3 bankacılık ve sigortacılık hizmetleri." (Harun Öztürkler, Ortadoğu Dergisi, Temmuz-Ağustos, sayı 69, s.81) 


Güney Kürdistan ekonomisinin dörtte üçü hizmet sektöründen oluşmaktadır. Diğer petrol zengini ülkeler ile kıyaslandığı zaman, Güney Yönetimi'nin ekonominin çeşitlendirilmesi politikasına çalıştığı ve bu temelde sanayi üretimini geliştirmek istediği de görülmektedir.Bunun için Güney Yönetimi, "2020 Vizyonu" adı verilen bir kalkınma programı uygulamaktadır. Bu program ile hedeflenen:

"nüfusun ihtiyacını karşılayacak bir sağlık ve sosyal hizmetler alt yapısının oluşturulması, yaşam standartlarının yükseltilmesini sağlayacak ve işgücü piyasasının ihtiyaç duyduğu nitelikte işgücünü yetiştirecek bir eğitim sisteminin oluşturulması,fiziksel altyapının tamamlanması, özel sektör temelli çeşitlendirilmiş bir ekonomik yapının ve etkin ve dürüst bir hükümet yapısının oluşturulması yer almaktadır." (a.g.e.,s.81) 


Güney Kürdistan ekonomisinin en önemli sorunlardan bir tanesi (son yıllarda petrol fiyatlarının düşmesiyle ağırlaşmış bir sorundur) uygulanılan sosyal hizmetler ve yardımların işgücüne katılımı oldukça düşürmesidir. Petrol gelirlerinin fiyatların düşmesiyle, bütçe üzerinde bir baskı oluşturduğu bir durumda, devletin sağlamış olduğu ve aktif nüfusun dinamik yapısını yokeden bu politika sürdürülemez hale gelmiştir. Zaten Güney Yönetimi, özelleştirme politikalarıyla, nüfusun bu kesimini de "disiplin" altına almayı planlamaktadır.


Genellikle ülkelerin ekonomik yapıları karşılaştırılırken, hükümetlerin bütçe dengesi ve bu dengeye ne kadar dikkat ettikleri önemli bir gösterge olarak ele alınır. Güney Kürdistan yönetimi, sosyal yardım ve giderlere rağmen belki de bölgenin bütçe dengesi tutturan nadir ülkelerinden bir tanesidir. Güney Kürdistan'da eğitim ve temel sağlık giderleri parasız olup, diğer ülkelerle karşılaştırıldığında hiç de kötü durumda değildir.


Buradan çıkaracağımız en önemli sonuç, modern burjuva üretim ilişkilerinin Güney Kürdistan'da giderek geliştiği ve bu modern ekonomik ilişkiler üzerinden, modern Kürt burjuvazisinin doğmakta olduğu ve de bu yeni durumun aynı zamanda bütün ideolojik ve politik süreçleri de giderek etkisi altına aldığıdır. PKK'nin bu yeni tarihsel koşullara gözlerini kapatmasının sonuçları tek kelimeyle felaket olacaktır.


3-KDP ve YNK "İlkel Kürt Milliyetçiliği" midir?


Bir önceki bölümü aslında bu bölüme temel olması için yazdık. Uzun zamandan beri PKK, KDP ve YNK'yi ilkel Kürt milliyetçiliği olarak tanımlamıştır. Belki 1990'lı yıllardan önceki dönemler için bu tanımlama doğru olabilir. Ama özellikle içerisinden geçtiğimiz dönem için bu tanımlama giderek gerçekliğini kaybetmiştir. Bir ideolojik manipülasyon ve propaganda aracı olarak bu tanımlama kullanılabilir ama olayların bilimsel ele alınışında pek bir yeri yoktur.Çünkü gözlerimizin önünde modern Kürt burjuvazisi doğmaktadır (bu birgün olacaktı İşte o gün bugündür!) ve bu burjuvazi, modern burjuva siyasetin araçlarına el atmıştır. Bu burjuvazi ortaya çıktığı her yerde, PKK gibi ideolojik zaafiyet içerisinde bulunan bütün devrimci parti ve örgütleri yenilgiye uğratmıştır. 


Önce ilkelliğin ne olduğunu analiz ederek konuya başlayalım.


İlkellik "ilk"ten türeyen bir kavramdır.Bir şeyin, gelişiminin ilk aşamasına takılıp kalması ve kendisini aşan genel çerçevenin gerisinde kalması anlamına gelir. Bundan önceki bölümde de belirttiğimiz gibi KDP, feodal-burjuva bir hareket olarak doğdu. Aşiret örgütlenmelerine fazlaca dayanması, ulusal biçimin gelişimi üzerinde sınırlayıcı ve dizginleyici bir etkide bulunuyordu. 


Feodal yapının baskınlığı, burjuva sınıflar üzerinde de sınırlayıcı bir etkide bulunuyordu. Ticaret ile uğraşan kesimler , çoğu zaman feodal yapı içerisinden çıktığı için, feodal yapının uzantısı ve eklentisi  şeklinde varoluyorlardı. Burjuvazinin zayıflığı kaçınılmaz olarak feodal yapının baskın olmasına neden oluyordu. Feodal biçimin tarihsel örgütlenmesine ve ilişkilerine bağımlıydı ve bu ilişki ile biçimleri ortadan kaldıracak bir güce sahip değildi.Feodalizme eklemlenmiş olan bu burjuvazi, ilkellik ile karakterizeydi. Çünkü feodal yapıyı aşacak tarihsel güce sahip değildi.


Ama bu feodal(birincil)-burjuva(ikincil) yapı, kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmesiyle ve özellikle emperyalist dünya ile yoğun ilişkilerin gelişmesiyle giderek değişikliğe uğramaya başladı ve yapısındaki unsurların baskınlık dereceleri değişmeye ve yer değiştirmeye başladı. Artık Güney Kürdistan'da baskın olan feodal yapı değil, ticaret ve ona bağlı ilişkilerdir.Bu durum KDP ve YNK'nin yapısında da değişikliğe neden olarak, onları giderek modern burjuva hareketler biçimine sokmuştur.


İktidarlaşma ile birlikte ticaret, Güney Kürdistan için stratejik bir yapıya kavuşmuş ve bu stratejik durum, bütün ilişki ve biçimleri şu ya da bu ölçüde kendisine bağlamıştır.Bu yeni ekonomik ilişkiler  ve bu ilişkilerin neden olmuş olduğu ihtiyaçlar üzerinden, Güney Kürdistan'daki yönetici elit giderek daha da burjuvalaşmaya ve bu burjuvalaşmanın temel parametrelerine bağlanmaya başlamışlardır.


İktidar aracılığıyla dış dünya ile ama özellikle de büyük emperyalist ve bölgesel burjuva devletler ile yaygın ekonomik ve politik ilişkilerin gelişmesi, KDP ve YNK'nin siyaset yapış tarzında,strateji ve taktik yapısında da önemli değişikliklere neden olmuştur.Bu dış ilişkiler sayesinde daha karmaşık ve esnek taktikler geliştirme imkanına  ve PKK gibi bir modern parti karşısında daha fazla direnme imkanına kavuşmuşlardır.


Modern burjuva ilişkilerin KDP ve YNK'ye dış burjuva dünyadan sirayet etmesi zorunludur.Kürdistan'da bu sınıflara dayanan emperyalist ve bölgesel gericilik, kendi çıkarlarının istikrarı açısından bu değişimi onlardan isterler ve onların da bu yönde değişmelerinden başka bir yol mümkün değildir.Son yirmi-otuz yıldan beri, KDP ve YNK'nin bu yönde geçirmiş oldukları evrim, onların burjuva karakterlerini daha da geliştirmiş ve ilk dönemdeki ilkelliklerinin dar ufkunu aşmalarına neden olmuştur.


Güney Kürdistan'daki sermaye birikiminin boyutları, öyle bir noktaya ulaşmıştır ki, giderek Güney Kürdistan'ı aşan bir yapıya kavuşmuştur.Sermaye birikiminin boyutlarındaki bu düzey, Güney Kürdistan'ın yeni burjuva sınıflarına hedef olarak dört parçada etkin olmak ve kendi pazar alanını genişletme eğilimi vermektedir.Bu burjuvazi Güney'deki kendi sermaye temelini, diğer parçalardaki Kürt burjuvazisinin büyümesi ve gelişmesi için de  kullanmakta ve diğer parçalardaki burjuva sınıf ve katmanları da kendi ekonomik ve politik kanatları altına almaya çalışmaktadır.


Güney Kürdistan'daki yeni burjuvazi, bir yandan uluslararası emperyalist ve bölgesel güçler ile karmaşık ilişkiler geliştirirken, öte yandan da Kürdistan'ın diğer parçalarındaki burjuva sınıf ve tabakalarla dikkatli ve yakın ilişkiler geliştirmekte ama en önemlisi de PKK'nin sömürgeci devletlerdeki korkusunu, kendi nüfuz alanını geliştirmek için kullanmaktadır.Özellikle KDP, PKK ile bölge devletleri arasındaki çelişkileri, bu devletlerin Kürt nüfusu içerisine sızmak için kullanmaktadır.Bütün bu politik strateji ve taktikler, ilkelliği aşan bir yapıya sahip olup, modern burjuvazinin eğilimlerini yansıtmaktadır.


KDP ve YNK'deki bu değişim, onların modern burjuva örgütlere katılımlarında da görülmektedir.2008-2015 arası bu iki parti, giderek Sosyalist Enternasyonal üyesi olmuşlar ve dış dünya ile çok daha karmaşık ilişkiler kurmuşlardır.


|
_ _