[ Kurdî   English   Francais                                 PROLETER DEVRİMCİLER KOORDİNASYONU (PDK)  28-05-2023 ]
{ komunistdunya.org }
   Açılış_sayfanız_yapın  Sık_Kıllanılanlara_Ekle

 Site Menü
   Ana Sayfa
   Devrimci Bülten
   Yazılar / Broşürler
   Açıklamalar
   Komünist Hareketten
   İlerici / Devrimci       Basından
   Kitap - Broşür PDF
   Sanat
   Görüşler

 Arşiv - Ara
   Arşiv
   Sitede Ara

 İletişim
   Bağlantılar
   Önerileriniz

_ _
{ }


_ _
{ Son Yazılar }
Devrimci ve Demokrat...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Say...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
EMPERYALİZM VE TÜRKİ...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
_ _
{  Devrimci Bülten Sayı 69(6) }
| Devrimci Bülten

MESUT BARZANİ’Yİ KİM VE NİÇİN OYUNA GETİRDİ?

K.Erdem

 


Bir kaç günden beri, Irak Ordusu ve İran destekli Haşdi Şabi güçlerinin, başta Kerkük olmak üzere, bir çok tartışmalı bölgeyi, neredeyse hiç çatışmadan ele geçirmesi üzerine bir çok değerlendirme ve analiz yazıları yayınlanmaktadır. Güney Kürdistan’ın askeri hezimetiyle uyumlu bir “ideolojik ve entellektüel hezimet” de yaşanıyor. İşin daha da ilginci, bu politik ve askeri hezimeti planlayanların, Peşmerge Ordusu’nun geri çekilişinden sonra da planlarının istikrarlı bir şekilde devam ettiğidir ve Güney Kürdistan’da ortaya çıkan politik manzaranın, tam onların istediği yönde şekillenmeye başladığıdır.


Güney Kürdistan Batı destekli psikolojik savaş ile tanıştı!


Bu oyunun (az ileride açacağım) kim tarafından ve niçin oynandığını Mesut Barzani çok iyi biliyor. Onun hatası “ağaçlardan dolayı ormanı görememiş” olmasıdır. Hiç kuşkusuz Mesut Barzani’nin kendi çapında akıllı bir hareket tarzı vardır ve siyasi olarak yapmak istediği kendi ilkeleri ve idealleriyle uyumluydu. Kaldı ki, bundan sonra Güney Kürdistan’ın izleyeceği temel politika da onun uzun yıllardan beri ortaya koymuş olduğu çizgi üzerinden gelişecektir. Ama bir farkla: O olmadan.


Güney Kürdistan’da oynanan “küçük oyun” , aslında oynanan “büyük oyun”un bir parçasıdır ve bu küçük oyunun büyük oyuna nasıl bağlandığını anlayabilmek için, büyük oyunu önce anlamak gerekmektedir.İşte “hezimet” sonrası yapılan analizlerde en büyük eksiklik budur. 


Hezimetin nedenleri ya YNK’ye bağlanmakta ya da kötü savunma hattına bağlanmakta vs. Ama gözden kaçan bir nokta bulunmaktadır: Mesut Barzani asla kumar oynayan biri değildir ve önünü az çok görmeden bir politik adım atmaz. Peki referandum politikasını niçin sonuna kadar savundu ve hangi güçlere güvenerek bu politikayı sonuna kadar götürmek istedi? Referandum politikasının başarısızlığının kendi politik sonu olduğunu bilmiyor muydu?


 Elbette biliyordu! Peki bu kadar riski niçin aldı? 


Mesut Barzani’nin hareket tarzında bir sorun yok. Önceden ne yapıyorduysa, onu yapıyordu. Bütün sorun, kendisinin neden olmuş olduğu Güney Kürdistan iç politikasında yatıyordu. Batılı güçler, Mesut Barzani’nin bölge politika vizyonuna az çok katılıyorlardı ancak mevcut Güney Kürdistan iç politikasını, uzun dönemli bir işbirliği için oldukça sorunlu buluyorlardı,ki bu politik tablonun oluşmasında Mesut Barzani büyük rol oynamıştı. Küçük oyun hem büyük oyuna bir “giriş” hem de Güney Kürdistan iç politikasını bir dizayn hareketidir.


Şimdi de kısaca büyük oyunu analiz etmeye çalışalım ve sonra da küçük oyunun bu büyük oyun ile kesişme ve bağlantı noktalarını ele alarak nasıl genel bir bütünlük oluşturduğuna bakalım.


Güney Kürdistan’daki bağımsızlık referandumundan çok kısa bir zaman önce yazmış olduğum “IKYB’de Bağımsızlık Referandumu ve ABD’nin İran Politikası” adlı makalede, başta ABD ve İsrail olmak üzere, Batı’nın bağımsızlık referandumu üzerinden, İran ile Kürtleri genel bir çatışmanın içerisine çekerek, İran’ın etrafındaki çemberi daha da daraltmak ve onu daha da yıpratmak istediğini yazmıştım. Mesut Barzani  İran rejiminin zayıflaması ya da  düşüşüne destek vermenin karşılığı olarak da bağımsızlık ve bu temelde de Batı’nın güvenlik şemsiyesini elde etmek istemekteydi.


Mesut Barzani siyasi denklemi yanlış kurmamıştır. Belki de bu plan ile ona gelenler ABD ve İsrail’in ta  kendileridir.Irak’ta Kürtler nasıl Baas rejiminin düşüşüne destek vererek özerklik elde ettiler ise, ABD ile İsrail’in İran rejimini zayıflatma ya da devirme girişimlerine Güney Kürtleri’nin destek vermesinin karşılığı da hiç kuşkusuz bağımsızlık olacaktı. 


Donald Trump ve Benyamin Netanyahu’nun, başta Suudi Arabistan olmak üzere, Körfez ülkeleriyle birlikte, İran’ı kuşatmaya çalıştığı ve bu yönde ciddi adımlar attığı bir dönemde, Güney Kürtleri’nin bu yeni politikaya göre pozisyon alması, Mesut Barzani ve KDP’nin genel politik hareket tarzıyla uyumludur. Erdoğan dahi, Trump’un seçilmesiyle birlikte, bazı taktik adımlar atarak, İran’ın kuşatılmasına Türkiye’nin de katılabileceği sinyallerini verdi. Bu noktada Batı ile İran arasındaki çelişkiler keskinleşirken, Mesut Barzani ile KDP’nin bu çelişkiden yararlanmak istemesini doğal karşılamak gerekir. Hatta PKK dahi uzun yıllardan beri aynı çelişkiden yararlanan bir politika izlemektedir. Sorun burada değil, sorun başka yerde yatıyor.


Buradaki temel soru şudur: Batı (özellikle ABD ile İsrail) niçin Mesut Barzani’yi ileri sürdü ve sonra boşa düşürdü? 


Batı ama özellikle ABD ile İsrail, bir aldatma politikası uyguladı ve bu aldatma politikasının çok önemli politik amaçları bulunmaktadır. Batı’nın Kürtler üzerinden İran’a bir cephe açma politikası yürürlükte olmakla birlikte, Batı bu cephenin açılışını bir “test etmeye” de dönüştürmüş durumdadır. Aslında “boşa düşürme” politikası iyi analiz edildiğinde, bu politikanın çok akıllı bir politika olduğu görülecektir.


Batı’nın Mesut Barzani’yi boşa düşürme politikasıyla elde etmek istediğini maddeler halinde sıralamak gerekirse:

1-Batı açısından Güney Kürtleri’nin bağımsızlık talebi özünde haklı bir taleptir. Bu karşılanmadığı ve bu temelde Kürtler tatmin edilmediği taktirde, bölgede istikrarsızlık hep olacaktır. İran rejiminin yıkılışına Güney Kürtleri’nin destek vermesinin karşılığı da onlar açısından bağımsızlıktır. Ama Güney Kürdistan’ın mevcut iç siyasi yapısı, yarın İran rejiminin yıkılmasından sonra büyük bir istikrarsızlık kaynağı olacaktır. Mesut Barzani, Güney Kürdistan meclisini askıya alarak ve Başkanlık süresi dolmasına karşın Başkanlığı bırakmayarak, bir ulusun ve modern dünyanın etrafında mutabakatını kurduğu seçim sistemini yoketmiştir. Mesut Barzani Güney Kürdistan’da fiiliyatta Tek Adam Yönetimi kurmuş ve bağımsızlık durumunda bu politik yapı devam ettiği taktirde, Güney’in parçalanmışlığı devam edecektir ve bu dağınıklık, Kürtler'in İran karşısında sağlam bir cephe olmasına engel teşkil edecektir. Hatta böyle bir durumda, Güney Kürdistan’ın kendisi dahi yokolabilir. Mesut Barzani Güney iç siyasetinin tıkanmasının önündeki en büyük engeldir ve “boşa düşürme” politikasıyla “politik bir ölü”ye çevrilerek, iktidardan çekilmesi sağlanmak istenmektedir.


2-Mesut Barzani’nin sadece diplomasiyi kullanarak büyük bir kazanım elde etmesi, Batı politikasında pek kabul edilebilir bir politika değildir. Türkiye’nin NATO’ya girmek için Kore’de nasıl büyük bir bedel ödemek zorunda kaldığını ve yine Ukrayna ile Gürcistan’ın Batı’nın güvenlik şemsiyesini elde etmek için ve kendilerini ispatlamak için nasıl Rusya ile çatışmak zorunda kaldıklarını hatırlayacak olursak, Mesut Barzani’nin fazla bir bedel ödemeden, karşılığında bağımsızlık elde etmek istemesini Batı kabul etmez. ABD ile İsrail, boşa düşürme politikasıyla Kürtler ile Şiileri ve yine Iraklıları düşman etmekle kalmadı ama Mesut Barzani sonrası yeni liderlere (bunlar muhtemelen Neçirvan Barzani ile Kubat Talabani), bütün Güney Kürtleri’ni kendi etraflarında toplayacakları ve motive edecekleri “ulusal bir sorun” da oluşturdular. Kaybedilen yerlerin tekrar ele geçirilmesi artık bir Kürt Ulusal sorunudur ve hiçbir lider bundan kaçamaz.Ama bu yerler için mücadele artık İran ve etkisi altındaki güçlerle mücadele demektir.Bu da kaçınılmaz olarak İran ile savaş demektir.Kaldı ki bu kaybedilen yerleri yine ABD ile İsrail, IŞİD aracılığıyla Güney’e vermedi mi? KDP ile YNK’nin tartışmalı bölgelere yerleşmesinin önünü, IŞİD aracılığıyla ABD ve müttefikleri açtı.Yoksa Güney’in böyle bir gücü yoktu ve Batı’nın KDP ile YNK’yi bu yerlere yerleştirmesi ise belirli bir plana göre olmaktaydı.

3-Bugün Irak Başbakan'ı olan ve son tartışmalı yerleri ele geçirme politikası yürüten Haydar Abadi, IŞİD’in Musul’u “aldıktan” sonra, Bağdat’a yaptığı baskıdan sonra Başbakan olmadı mı? Abadi’yi IŞİD aracılığıyla Başbakan yapan ABD’nin ta kendisi idi. ABD ve müttefikleri, aslında son hamle ile Irak sünnilerini giderek kendi içinde daha bütünlüklü bir hale getirerek, Irak’taki Şii nüfuzunu daraltmaktadırlar.Tartışmalı yerlerin ele geçirilmesini, Mesut Barzani’yi boşa düşürerek gerçekleştiren ABD,Irak sünnilerinin Irak’ta ayağa kalkmasına ve güçlenmesine yardım ederek, bu kesimlerle ilişkileri Saddam’ın düşüşünden sonra değiştirmek istemektedir.Saddam’ın devrilmesi sonrasında “direnişçi” olan bu kesimler, İran tehditi karşısında “kazanılması” gereken kesimler olarak artık belirlenmiştir,ki tartışmalı yerlerin boşa düşürme politikasıyla Irak sünnilerine verilmesi,Batı’nın bu kesimlerle kurmak istediği ittifaklık ilişkisinin bir gereğidir. Kaldı ki, Iran karşısında bu kesimin Irak’ta kazanılması Batı için zorunludur.


4-Batı boşa düşürme politikasıyla, Güney Kürdistan’da hangi partilerin gerçekte nasıl hareket edeceğini açığa çıkardı. Kimin nasıl söz verdiğini ama pratikte nasıl davrandığını ve özellikle de kimin İran ile birlikte hareket ettiğini gördü. Bu kesimler önünüzdeki süreçte Güney Kürdistan politikasında tasfiyenin odağına yerleştirileceklerdir. YNK içerisinde, Bafel Talabani’nin İran’a yakın durması ve Kubat Talabani’nin KDP’ye yakın durması dikkate değerdir.


5-Batı için Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı, Ortadoğu’nun mevcut jeopolitiğiyle mümkün değildir.Çünkü jeoplotik olarak çok sıkışmış bir durumdadır.Güney Kürdistan’nın bağımsızlığı, Batı için Ortadoğu’nun dizayn edilmesine bağlanan bir politika içerisine oturmaktadır.Bundan dolayı, Batı Güney Kürdistan ile Rojava’yı birleştirerek bir Kürdistan düşünmektedir. Böyle bir Kürdistan Batı’nın desteğiyle hem daha dayanıklı olacak hem de az çok jeopolitik olarak sıkışmış olmayacaktır. Tartışmalı yerleri Irak sünnilerine bırakan Batı, Rojava ile Güney Kürdistan’ı birleştirme politikasıyla da Güney Kürtleri’ni tekrar okşamış olacaktır ve kırılan grururlarını tamir etmeye çalışacaktır. 


6-Güney Kürdistan ile Rojava’nın birleştirilmesi önünde Mesut Barzani bir engel gibi duymaktaydı. Çünkü Mesut Barzani’nin liderliğinde bir birliği, Rojava’lı Kürtler kabul etmeyeceklerdi. Aynı şekilde bu birliğin önünde PKK Yönetimi de engel olarak görülmektedir.Mesut Barzani’nin Güney Kürdistan iç siyasetinden tasfiyesini büyük ölçüde PKK’nin Kandil Önderliği’nin tasfiye politikası izleyecektir.Kandil’in tasfiyesi Türkiye’nin Batı tarafından tatmin edilmesi için de zorunludur.


7-Batı’nın boşa düşürme politikasının politik amaçlarından bir tanesi de Türkiye’nin “elini görmek”ti. Daha önce yazdığım ve adını yukarıda andığım makalede de  aynı tespiti yapmıştım. Türkiye’nin İran ve ABD arasında denge politikası izlediğini ama tam niyetini belli etmediğini ve bu sırın ise şu an Türkiye devletinin en büyük sırı olduğunu yazdım. Batı “yapay bağımsızlık” referandumu taktiğiyle, böyle bir durumda Türkiye’nin İran ile birlikte hareket edip etmeyeceğini anlamak istedi. Ama Erdoğan çok akıllı hareket ederek, elini göstermedi. Söylem düzeyinde İran ile yakın açıklamalar yapsa da pratikte İran ile ortak adımlar atmayarak “elini kapalı” tuttu.Türkiye İran ile değil Irak Merkezi Yönetimi ile yakınlaşarak ve hatta Irak Ordusu ile sınırlı bir şekilde hareket ederek, kendi denge politikasına devam etmektedir.Bu noktada Batı’nın aldatma politikasını Türkiye yemedi.


8-Batı’nın asıl hedefi İran olduğu için, Batı bu “yapay referandum” taktiğiyle  İran’ın nüfuz alanının daraltılmasına İran’ın nasıl tepki vereceğini de ölçtü. İran direk mi müdahale edecekti yoksa dolaylı olarak mı müdahale edecekti. Batı’nın amaçlarından bir tanesi de tartışmalı bölgeler üzerinden Irak sünnileri ile İran ve Irak’lı şiileri karşı karşıya getirmekti. İran direk müdahale etmeyerek ve Irak Merkezi Yönetimi ile birlikte  hareket ederek ama özellikle de Irak sünnilerinin hassasiyetini gözeten bir politika izledi.Bu noktada da Batı’nın politikası aslında işlemedi ama bu taktik,bu tür provokasyonların, yani Irak sünnileri ile İran yanlısı şiilerin karşı karşıya getirileceği provokasyonlarının da devam edeceğinin bir göstergesidir.


Batı Emperyalistlerinin “yapay referandum” taktiğini kısaca bu şekilde özetlemek mümkündür. Bu taktikle Mesut Barzani, Batı tarafından “mayın tarlası”na salınan ve bölgedeki mayınları patlatarak yerlerini gösteren ve gözden çıkarılmış bir lider  gibi kullanıldı.Bu yukarıdaki sekiz maddelik analizin kısaca da olsa bir kaç yerini açmak gerekmektedir.


Son dönemdeki gelişmeler, Batı’nın Güney Kürdistan ve Rojava eksenli olarak Ortadoğu politikasını geliştireceklerini göstermektedir.Güney Kürdistan ile Rojava’nın gelecekte birleştirilmesiyle hem İran hem de Suriye rejimleri baskı altına alınmış olacak ve buradan başlanarak bu iki rejim yıkılmaya çalışılacaktır. Güney Kürdistan iç siyasetinin  yeniden dizayn edilmesiyle, Rojava’nın belirli dereceye kadar güvenli hale getirilmesi (Rakka operasyonu gibi) arasında bir ilişki söz konusudur.


PKK’nin Kandil Yönetimi, Rakka operasyonundan sonra, ABD’nin Türkiye ile anlayabileceğini Salih Müslim aracılığıyla Eylül ayında kamuoyuna deklare etti: 

“Müslim, ABD'nin Rojava'daki varlığı ile ilgili olarak, "Şu an var olan Amerikalı merkezler geçici bir süre için buradalar. Amerikalılar savaştaki gerekli uzman ve danışmanlıkları gereği buradalar. IŞİD sonrası süreç için de herhangi bir anlaşma veya söz yoktur" dedi.


Rakka operasyonu sonrasında ABD'nin kendi çıkarları için Türkiye ile anlaşbileceğini iddia eden Müslim, "Ama bunun için de tedbirlerimizi aldık. Federal Suriye için bizim açık projelerimiz var. Kim kiminle anlaşıyor, bizim için önemli değil. Her zaman da kendimizi koruyabiliriz" diye konuştu.


ABD ile siyasi hiçbir anlaşmalarının olmadığını belirten Müslim, sadece IŞİD ile mücadelede uluslararası koalisyon ile birlikte hareket ettiklerini söyledi.” (https://tr.sputniknews.com/ortadogu/201708081029603826-salih-muslim-abd-rakka-operasyon-turkiye/) 


PKK’nin amacı, ABD ve müttefikleriyle Rojava’yı güvenli hale getirerek, Rusya aracılığıyla ve Suriye Merkezi Yönetimi ile anlaşarak, Suriye’de federatif bir yapı çerçevesinde iktidar olabilmektir.PKK Batı’nın Rojava’daki askeri varlığını sonlandırmayı ise, Rusya ile yakınlaşarak gerçekleştirmek istemektedir. Çünkü Batı’nın bu askeri varlığının hukuki temeli yoktur ve Suriye halkı ve ulusu bunu istemediği zaman, IŞİD sonrası dönemde işgalci gibi görünecektir. İşte tam da bu taktiği boşa çıkarmak için Batı, Güney Kürdistan ile Rojava’yı birleştirerek ve her iki parçayı da Irak ve Suriye’den kopararak kendi varlığını güvence altına almak istemektedir.


Bu politikayı PKK istememektedir ve bundan dolayı,PKK’nin Kandil yönetimi ya politik olarak teslim olacak ya da tasfiye politikasının odağına yerleştirilecekler, ki PKK’nin Kandil Yönetimi bu gerçeği bilmektedir.PKK büyük bir bedel ödemeden Rusya ve Suriye cephesine nasıl geçecek? Kandil’in ne gibi önlemler aldığını ve bu önlemlerin yeterli olup olmayacağını, bekleyip göreceğiz.


Büyük bir ihtimalle ABD, Kandil’in tasfiyesini Türkiye’nin İran politikasında kendi yanına çekilmesi için kullanmak isteyecektir.Kandil’in tasfiyesi ve ABD’deki Rıza Sarraf yargılaması bir yandan Türkiye’nin en azından hareketsiz tutulması için kullanılacak, öte yandan PYD’nin PKK’den kopartılması için kullanılmaya çalışılacaktır.


Donald Trump’un ABD Başkanı seçilmesinden sonra uyguladığı dış  politikada, Henry Kissinger’in “parmak izleri”ni bulmak mümkündür. Trump’un dış politikada  danışmanı Kissinger’dir ve Kissinger’in bir çok adamı yönetimde bulunmaktadır.Son boşa düşürme politikasının mimarının da o olduğundan kuşku yoktur. Trump’un dış politik vizyonu büyük oranda Kissinger tarafından şekillenmektedir ve bu onun asla hafife alınmaması anlamına gelmektedir.


|
_ _