"İMRALI NOTLARI" VE BARIŞ SÜRECİ-III (II) (PKK'nin Kandil Önderliği'nin Hatalarının Eleştirisi) K.Erdem IX- Demokratik Konfederalizm ve Emperyalist Sistem
Abdullah Öcalan'ın yeni tipte devrim anlayışının tek Ortadoğu bağlamlı ele alınması yanlıştır. Ortaya çıkacak olan Ortadoğu Demokratik Konfederalizmi'nin, emperyalist sistem ile ilişkilerinin nasıl kurulacağı , teorinin önemli sorunlarından bir tanesini oluşturmaktadır. Kürdistan devrimi ile onu baskı altında tutan ülkelerin devrimleri arasında kurulan ilişkinin bir benzeri, bölgesel konfederalizm ile emperyalist ülkelerin devrimleri arasındaki ilişkide de geçerlidir.
Öcalan'ın yeni tipte devrim teorisinin mantığına göre, ortaya çıkacak olan bölgesel demokratik konfederalizmin, emperyalist sistem içerisinde tutunması ancak bu bölgesel konfederalizmin emperyalist ülkelerdeki devrime doğru bir şekilde bağlanmalarıyla mümkündür. Kürdistan'daki kazanımlar nasıl sürekli olarak, sömürgeci devletlerin merkezi yapılarının zayıflatılmasına bağlanmaktaysa, aynı şekilde bölgesel demokratik konfederalizmin kazanımlarının korunması, emperyalist devletlerin yeni devrim tipi temelinde zayıflatılmalarına ve bölgesel konfederalizmin de bu zayıflamaya doğru bir şekilde katılmasıyla mümkündür.
Bu soruna daha yakından baktığımız zaman, bunun enternasyonalizmin yeni bir temelde kurulması olduğunu farkederiz. Bu yeni enternasyonalizm, bölgesel demokratik konfederalizmin dış politikasının ana doğrultusunun, emperyalist ülkelerdeki demokratik modernite temelli devrimlerin gelişimine katkı yapacak şekilde kurulmasını öngörmektedir.Bu temelde bölgesel demokratik konfederalizm, emperyalist ülkelerdeki devrimleri ideolojik, politik, diplomatik ve ekonomik olarak dolaylı ve dolaysız olarak desteklemekle yükümlüdür.
Bu yeni devrim tipinin Bolşevik devrim tipinden farkı, keskin iki kutuplu dünya oluşturmaması ve tam tersine, emperyalist devletlerle dikkatli bir şekilde diplomatik, politik, ekonomik ve askeri taktik ilişkiler geliştirmesidir. Yeni devrim tipi çok daha karmaşık bir mücadele yöntemi öngörmekte ve bu karmaşıklığı yönetecek çapta da liderler gerektirmektedir. Bu noktada sadece bir örnek vermek istiyorum. Bu yeni devrim tipine göre, Türkiye'nin AB ile müzakere süreci, Avrupa'da gerçekleşecek bir dizi pasif devrimi tetikleyen bir sürece çevrilerek, Avrupa'nın yeni tipte kuruluşuna götürecek tarihsel olaylar zincirini başlatabilir. Başkan'ın Barış Süreci'nin mantığı, kolaylıkla Türkiye'nin AB'ye üyelik süreci üzerinden AB ile ilişkilere de uygulanabilir. Türkiye'nin AB ile üyelik süreci, yeni bir AB'nin oluşumu için toplumsal ve siyasal güçlerin toparlandığı bir dönem olabilir.
Avrupa'nın bir dizi pasif devrim ve demokratik modernite temelinde ayağa kalkması ise, hem ABD hem de Rusya ile kurulacak taktik ilişkiler sayesinde mümkündür. Bu ise Öcalan'ın stratejik denge konumlanmasını gerektirmektedir, ki Avrupa'nın demokratik modernite temelinde birleşmesi ve ayağa kalkması ve de diğer bölgesel konfederal yapılarla birleşebilmesi için zorunludur. Yeni devrim tipi, Avrupa Birliği'nin kurumsal çerçevesi içinde dahi, yeni bir birliğin demokratik modernite temelinde ve çok karmaşık ilişkiler sistemiyle ortaya çıkmasını olanaklı kılmaktadır. Bu olanağın ve anlayışın önümüzdeki yıllarda, Avrupa'daki devrimci hareketler tarafından görülmemesi, Avrupa'nın yeni tipte faşist hareketlerin pençesine düşmesine neden olacaktır.
Burada kısaca da olsa, PKK'nin tarihsel yeri bağlamında, Avrupa devrimiyle ilişkisine değinmek istiyorum. PKK'nin en önemli tarihsel gücü ve özelliği, başta Türkiye olmak üzere, Kürdistan'ı baskı altında tutan ülkelerin devrimlerini direk olarak ve bu ülkelerin devrimleri aracılığıyla da dolaylı olarak emperyalist merkezlerdeki devrimleri tetikleme yapısıdır.Emperyalistler arası nüfuz ve paylaşım savaşının, öncelikli olarak Ortadoğu merkezli olması, PKK'nin bu özelliğini daha fazla öne çıkarmaktadır.
PKK'nin Türkiye'de Demokratik Cumhuriyet temelli bir devrimi tetiklemesi, Türkiye'deki demokratik devrim üzerinden Avrupa devrimine bir tür giriş oluşturacaktır.Bu devrimin en önemli sonuçlarından bir tanesi, son dönemde küresel bir eğilimin Avrupa'ya yansıması olarak ortaya çıkan, neo-faşist hareketlerin Avrupa'da baskılanması için önemli bir tarihsel destek olacak olmasıdır.Bu destek Türkiye'nin AB ile ilişkileri aracılığıyla, Avrupa'da devrimin dolaylı olarak geliştirilmesi ve ilerletilmesi için önemli bir tarihsel mevzi işlevi görecektir. Sanıldığının aksine PKK'nin Avrupa'daki faşist hareketlerin bastırılmasında çok önemli ve stratejik bir yeri vardır. Kandil'in Başkan'ın çizgisinden sapmasıyla ortaya çıkacak olan siyasi boşluğun en önemli tarihsel sonuçlarından bir tanesi, Avrupa'nın faşizmin pençesi altına girmesi olacaktır. Bundan dolayı "PKK ve Ortadoğu Devrimi" adlı makalemi şu şekilde sonlandırdım: "Umut edelim PKK Önderliği Kürdistan, Ortadoğu ve Dünya Halkları için en iyi kararı versin!" (Kemal Erdem, Devrimci Bülten sayı 60, komunistdunya.org)
Bu cümledeki temenni, PKK'nin dünya siyasetindeki yeri ile bağlantılıydı. Dünya devrimci hareketinin öncüsü olarak PKK'nin tarihsel yerine dolaylı bir göndermeydi.
PKK'nin tarihsel yeriyle ilgili olarak yazmış olduğum "PKK'nin Tarihsel Gerçekliği" (Devrimci Bülten sayı 60) adlı makalede de, PKK'nin dünya siyasetindeki önemli yerine vurgu yapmıştım. Dünya siyasetinin görünen yüzünün dışında, bir de görünmeyen ve dolaylı bir yüzü bulunmaktadır. Asıl bu görünmeyen ve dolaylı yüz, görünen yüzü etkilemekte ve koşullandırmaktadır. Kandil'in Başkan'ın çizgisinden sapmasının tarihsel sonuçları ne PKK ile ne de Kürdistan ile sınırlı olacak bir durumdur. Bu sapmanın Türkiye devriminin olumsuzluğu üzerinden Avrupa devriminin olumsuzluğuna neden olarak, iki dünya savaşı arasındaki bir durum gibi, insanlığın felaketine neden olması büyük bir olasılıktır. Bu analizim bazılarına çok abartılı gelecektir ama ben ne yazdığımı çok iyi biliyorum!
Yeni devrim tipinde siyasetin sınırları, eski devrim anlayışında olduğu gibi belirgin değildir ve bu sınırların nerede başlayıp nerede bittiğini anlamak oldukça zordur. Ama bu esnek ilişkiler sistemi olmadan , devrimin kazanımlarını geliştirmek de mümkün değildir. Yeni devrim tipi klasik lider ve kadro profilini de derinden etkilemekte ve tamamen dönüştürmektedir. Bu yeni sürece adapte olamamanın ne gibi olumsuz sonuçlara yolaçacağını, içinden geçtiğimiz süreçte Kürdistan devrimi ve Kandil pratiği bize açıkça vermektedir, ki aynı olumsuzluğun farklı bir biçimde Avrupa için olmaması için bir neden yoktur.
X-HDK ve DTK Gerçekten Nedir?
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, Kandil'in olayların genel çerçevesini görebilmesini ve bu temelde yeni stratejiyi anlayabilmesini sağlamak için her konudan yararlanmaya çalışmıştır. Süreç içerisinde ortaya çıkan bazı olay ve olguları,bazen düşüncede en son sınırına kadar götürerek ama bunu ise Barış Süreci'nin yapısına uygun olarak "barışçıl" biçime sokarak, Kandil'e yeni politikayı dolaylı olarak anlatmak istemiştir. Başkan'ın yeni stratejiyi ve siyaset tarzını Kandil'e kavratmaya çalışırken kullandığı konulardan bir tanesi de HDK ile DTK'dir. Demokratik Cumhuriyet'in gelecekte nasıl bir biçim alacağını, HDK ile DTK'yi analiz ederken şöyle söyler:
"DTK Kürt halkının karar organıdır, yereldir. Yerel parlamento komisyonlarla, küçük birimlerle çalışır. Benim sekiz komisyon önerimi hayata geçirebilirler. Komisyon sayısını arttırabilirler. On beş komisyon uygundur. İhtiyaca göre daha da arttırabilirsiniz. Yeni bir içtüzük hazırlanmalı. Parlamentoyla senkronize bir çalışma ortaya koyabilirler. Yaz aylarında çalışmayabilirler. Üye sayısı 400- 600 olabilir. Üyelerin hepsi iş çıkarabilecek kadrolar olmalı. Çünkü dediğim gibi DTK protodur. Çözüm planımıza göre yerel parlemontaya dönüşecek.(abç)
HDK Kongresi, bunun için iki meclis önereceğim. Birincisi 100 kişilik Demokratik Ulus Meclisi üyesi (DUM). Ulus-devletçi meclisi aşan bir modeldir. Kavramsal ya da teorik bir zaferi getirecek. Türkiye'nin kavramsal ufkunu açacak kişilerden oluşmalı. Bölgelerden temsiliyet önemli. Seçim şart değil. Senatörler gibi, senato çalışması gibi yapabilirler. İkinci meclis 25 bölgeye ayrılır. Eski Osmanlı vilayet sistemi gibi kültürel, ekonomik ve coğrafi komşuluk üzerinden bu bölgeler oluşturulabilir. Şırnak ve Hakkari örneğin. Bunların birbirinden farkı yoktur. Botan bölgesi de tek bölge olarak değerlendirilebilir. Tüm Türkiye'de bu şekilde bölgeler tespit edilir. Bu bölgelerin temsilcilerinden oluşan Bölgeler Meclisi oluşturulur. Sayı 400 ya da 500 olabilir. Bu temelde yeniden yapılandırılmaya ihtiyaç var." (A. Öcalan,a.g.e.,s.287-288)
Öcalan'ın kafasındaki Demokratik Cumhuriyet, Halkların Demokratik Kongresi'nin (HDK) merkezinde olduğu ve en yüksek organ olan bir cumhuriyet şeklini öngörmektedir. HDK bir tür federal parlamento ve Demokratik Toplum Kongresi (DTK) de yerel parlamentodur. Aslında daha doğrusu böyle bir perspektifle örgütlenmektedirler ve bu kurumlar, devletin merkezi yapısı zayıfladığı zaman, önce ikili iktidar biçiminde daha sonra da faşizmin tam tasfiyesi ölçüsünde de tam iktidar organları olacaklardır. Başkan "DTK protodur" derken bunu kasdetmektedir yani önce nüve olarak konulmakta ve zaman içerisinde, devrimin gelişmesi ölçüsünde de iktidar organlarına dönüşecektir.
Öcalan Barış Süreci'nin karakterinden dolayı, Demokratik Cumhuriyet'in sanki tamamen "barışçıl" ve yasal bir şekilde gelişecekmiş görüntüsü oluşturur. Yeni devrim tipini analiz ederken, bu görüntünün işin sadece bir kısmı olduğunu gördük. Öcalan işin bu sadece "bir kısmını" gerek kamuoyu gerekse de devlet için "işin tamamı" olduğu görüntüsü oluşturarak, bir yandan yasal sınırlar içerisinde kaldığı görüntüsü oluşturur, öte yandan da devrim düşmanlarının kafasını karıştırmaya çalışırak, karşı-devrim içerisinde politik çatlaklar yaratmaya çalışır.
Onun devrim tipindeki, liberal ve devrimci metodların içiçe geçirilerek, birbirlerini desteklemesi anlayışı, bu sorunun ele alınışında da görülür.Liberal ve barışçıl bir görüntünün altına, devrimci bir metod yerleştirir ve zaten daha önce gördüğümüz gibi, Kandil ve çevresine yerleştirmek istediği ezici gerilla gücü ve bu gücün savaş kapasitesi ve de bu temelde tarihsel önaçıcı rolü, HDK'nin en büyük teminatıdır.
Başkan Kandil'in liberal hayallere kapılmaması için, yukarıdaki genel tespiti yaptıktan sonra, bir kaç sayfa sonra sözü,Erdoğan ve AKP'nin uyguladığı politikalara getirir ve bu politikaları Çiller döneminin politikalarıyla karşılaştırarak, şöyle bir analiz yapar:
"Erdoğan'ın Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı yürütülen özel savaşta Tansu Çiller'den farkı , Çiller'in askeri yöne daha çok ağırlık vermesi, Erdoğan'ın ise siyasi yöne daha fazla yüklenmesidir. Özde aynı "özel savaş" yürümektedir. Aradaki fark askeri ve siyasi değildir." (A.Öcalan,a.g.e., s.291)
Çiller dönemi, Doğan Güreş'in Genelkurmay Başkanı olduktan sonra uyguladığı "92 Konsepti" dönemidir ve bu dönem Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı, "topyekün bir savaş"ın uygulandığı dönemdir. Başkan bu dönem ile Erdoğan dönemini karşılaştırarak ve benzerlik kurarak, aslında Demokratik Cumhuriyet'in, kapsamlı savaş yoluyla ortaya çıkacağı mesajını verir ve Kandil'i dolaylı olarak uyarır.
Başkan bu yöntemi aşağı yukarı bütün konularda uygular. Sürekli olarak, barışçıl bir görüntü oluşturur ve bu barışçıl görüntüyü dolaylı bir mesaj ile devrimci bir metodla birleştirerek ya da destekleyerek, yanlış anlaşılmasının önüne geçmek ister. Barışçıl ve liberal mesajları açıktan, devrimci mesajları ise dolaylı verir ve her ikisi arasında sürekli bir denge kurar.
Türkiye devriminin gelişmesi ölçüsünde HDK'nin iktidar organları biçiminde örgütlenmesi ve TBMM'nin yerini almasıyla, giderek toplumda "Demokratik Özerklik" anlayışı da oturacaktır. Demokratik Özerklik, demokrasinin tabana yayılması ve yığın örgütlerine dayanmasıdır. Bu haliyle Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundaki TBMM'nin tam tersidir. TBMM egemen Türk Ulusu içerisinde, diğer ulus ve etnik yapıların asimile edildiği bürokratik bir yapıya dayanıyordu. Kitlelerin temsiliyeti ancak Türk kimliği içerisine girdikleri ve belirli bir egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda hareket ettikleri müddetçe mümkündü. Ulusal, etnik, dinsel vs. ayrımlar, Türk üst kimliği benimsendiği zaman silinmiş oluyordu. Laiklik zorunlu Türklük özelliği içerisinde uygulanmaya çalışıyordu.
Laiklik öyle ileri sürüldüğü gibi din ile siyasetin birbirinden ayrılması değildir. Bu laikliğin çok dar bir tanımıdır. Laiklik farklı ulus, etnik,inaç ve cinsiyet yapıları karşısında devletin tarafsız olmasıdır.Devletin bir ulusa ait olması aslında bir anomalidir.Gerçek anlamda demokratik bir devlet, ulusal, etnik , inanç ve cinsiyet ayrımlarına karşı kördür. Devleti belirli bir ulusa,etnik ve inanç sistemine bağlayan burjuvazidir. Burjuvazi bir ulus devlet yaratmak isterken ilerici olarak hareket etmiş ama bunu belirli bir ulusa, etnik ve inanca bağlarken gerici olarak hareket etmiştir.
Bundan dolayıdır ki, Abdullah Öcalan Demokratik Devleti, Demokratik Ulus'un (yani hiçbir ulusa mensup olmayan ve her ulusun eşit olduğu ama bununla birlikte de her etnik,inanç ve cinsiyet yapısının da eşit olduğu) devleti olarak ele almıştır. Demokratik Ulus ise Demokratik Özerklik biçiminde örgütlenen ulustur. Bu örgütlenmede hiçbir ulus, etnik,inanç ve cinsiyet, bir üst kimliğin içerisine zorla girmeden kendi "varlık" yapısını koruyarak, diğer bireylerle ilişkilerinir. İşte Demokratik Cumhuriyet, bu özgür ve eşit bireylerin toplamından oluşan gerçek cumhuriyettir.
HDK ve DTK'nin gelecekteki içeriğiyle ilgili olarak bir belirleme yaparak, bu bölümü kapatalım. Bugün özellikle HDK, devrimci örgütlerin yasal örgütlenmeleriyle temsil edildiği bir örgütlenme konumundadır. Yani devrimci örgütler HDK içerisinde, kendi yasal örgütleriyle yeralmaktadırlar. Tamamen yasal bir biçimde varolan örgütler ise bu yasal varlıklarıyla zaten yeralmaktadırlar. Gelecekte faşizmin devrimci bir şekilde tasfiyesi ölçüsünde, devrimci örgütler HDK içerisinde direk devrimci kimlikleriyle yeralacaklardır ve yeni demokratik devletin inşasına katılacaklardır. Örneğin, PKK, MLKP,MKP, TKP-ML, TİKB, DHKP-C vs. gibi... Yeni devrim tipinin gelişmesi ölçünde, "illegalitenin legalleşmesi" gerçekleşecektir. (devam edecek)
|