 |
komunistdunya.org |
 |
|
 |
Son Yazılar |
 |
|
|
 |
PDK Devrimci Bülten - Sayı 44 (3) |
 |
 |
PDK VE A. H. YALAZ ARASINDAKİ İLİŞKİLER ÜZERİNE-2 2000 ile 2002 yılı arasındaki zaman zarfında her iki tarafın da oldukça samimi ve iyi niyetli olduğundan kuşku yoktur. Her iki taraf elinden geldiğince sorunlar üzerinde düşünmekte ve belirli bir çaba sarfetmekteydi. 2002 yılının Eylül-Ekim aylarında Yalaz, PDK ile görüşme talebinde bulundu. Görüşmede Yalaz, birlikte çalışma noktasında PDK’nın görüşlerini sordu ve daha sonra kendi görüşünü belirtti. PDK, Yalaz’a kendisini bir taraf olarak gördüğünü ve bazı teorik görüşlerine oldukça önem verdiğini (özellikle de örgüt noktasındaki teorik görüşlerine) ve kendisine “ittifak” önerdiğini yani bir örgüt içerisinde yeralmadan ama en sıkı işbirliği yoluyla beraber iş yapmayı önerdi. Yalaz ise aşağı-yukarı şunları söyledi: Geçen iki yıl zaman zarfında PDK’yı az-çok tanıdığını; komünist teoriyi geliştirmesi noktasındaki çabalarını gördüğünü ve olumlu bulduğunu, özellikle de komünizmin tarihine olan eleştirel yaklaşımı çok önemli bulduğunu; komünist örgüt noktasındaki tutumunu olumlu bulduğunu ve ilk defa kendisinin bu noktadaki görüşlerini az-çok kabul eden bir örgütün bu noktada PDK olduğunu ama bununla birlikte de PDK ile arasında önemli ideolojik anlaşmazlıkların varolduğunu ama bunun bir örgüt içerisinde beraber çalışmaya, şayet her iki taraf bu birlikteliği belli bir dönem özel bir tarzda yürütmeye çalışırsa mani olmayacağını belirten bir konuşmada bulundu. Doğrusunu söylemek gerekirse PDK, Yalaz’ın yapmış olduğu öneriyi biraz sürpriz karşıladı. Çünkü Yalaz’ın böyle bir öneri getireceğini pek de tahmin etmiyordu. Çünkü Yalaz oldukça ince eleyip sık dokuyan ve oldukça ihtiyatlı hareket eden birisidir. Ama yine de Yalaz’ın önerisini olumlu karşıladı çünkü bu öneride bir örgüt içerisinde beraber çalışma kabul edilmekle birlikte, taraflar aralarındaki ideolojik anlaşmazlıklardan dolayı “özel bir dönem” de vurgulanıyordu. Peki bu özel dönemin içeriğini taraflar nasıl doldurmuştu ya da nasıl bir anlaşma yapmışlardı? Bu özel dönem hiçte Yalaz’ın iddia etmiş olduğu şu görüş değildi: “(...)"çalışanlarını" bağlayıcı politik çizgisi/platformu olmayan ve farklı bir yapıya kavuşturulması kararlaştırılan (...) (...)Özel geçiş dönemi kuruluş bildirgesini kabul etmeye yetkili bir organın toplanmasıyla sona erecek ve gerek örgütün gerek merkez yayın organının adı komünizm nihai amacına uygun bir duruma getirilecekti. ” Yalaz’ın bu ileri sürdükleri sadece olayların saptırılmasından başka bir şey değildir. Kaldı ki mantıklı da değildir. PDK Yalaz’ın katılmasından sonra “bağlayıcı politik çizgisi olmayan” bir yapıya kavuşmadı. Her seferinde olaylara taraflar kendi ideolojik-politik bakış açısından yaklaşacaklardı ve yaklaştılar (zaten başka türlü olması mümkün değil). Bu özel dönem tarafların aralarındaki ideolojik anlaşmazlıkları çözme dönemi olacak ve belirli bir süre sonra şayet bu sorunlar olumlu bir şekilde çözülürse de bir konferansa gidilerek resmi olarak tescillenecekti. Şayet çözülmez ise taraflar ayrılacak ama bunu yaparken birbirlerini incitmemeye ve olumsuz şeyler yaşanmamasına dikkat edecek ama birlikte iş yapmayı da sürdüreceklerdi. Burada yapılan hata PDK açısından şudur: Bu özel dönemi belirli bir zaman süresi ile kısıtlamamış olması ve ucunu açık bırakmış olmasıdır. Örneğin anlaşma yapıldığı zaman bu anlaşmanın iki yıl sonra gözden geçirilmesi ve bir bilanço çıkarılması temelinde devam edip ettirilmeyeceğinin kararının PDK tarafından öne sürülmemiş olması PDK’nın en büyük hatası olmuştur. Kendiliğinden anlaşılır ki taraflar arasında asgari bir ideolojik birliktelik yakalanmadan, bu özel sürecin olumlu bir şekilde sonlandırılması yani Yalaz’ın iddia etmiş olduğu “yetkili bir organın toplanması” (kaldı ki bu konferanstır) mümkün değildir. Taraflar böyle bir özel dönem üzerinde anlaştılarsa, bu her iki tarafın özerkliğinin ve bağımsızlığının görüş ayrılıklarından dolayı garanti altına alınması içindir. Çünkü taraflar kendi savunmuş oldukları görüşlerin mutlak olmadığını ve göreceli olduğunu, bu özel dönem süresince ideolojik mücadele, eleştiri ve özeleştiri yoluyla karşılıklı olarak birbirlerini etkilemeye çalışacakları üzerinde anlaşmışlardı. Şayet tarafların görüşleri kendileri açısından mutlak olsaydı o zaman özel bir dönem üzerinde anlaşmaya yine aynı şekilde bir araya gelip bir tek örgüt çatısı altında çalışma üzerinde anlaşmaya da gerek yoktu. Çünkü daha baştan itibaren her iki tarafın da anlaşamayacağı bellidir. Tarafların kabul ettiği özel dönem aradaki ideolojik sorunların çözümüne yönelik olan ve bu dönem boyunca tarafların özerkliği ve bağımsızlığını asgari düzyde garanti altına alan ve ucu açık olan yani belirli bir zaman sonunda belirli bir asgari ideolojik ve politik birliktelik yakalanamadığı zaman da tarafların ayrılması ile sonuçlanabilecek bir dönemdir. Yukarıda da PDK’nın bu noktadaki hatasının bu özel dönemi bir zaman süresine bağlamamak olduğunu da belirttik. Çünkü bu nokta önemli ve buraya ileride tekrar döneceğiz. Ama taraflar bir konferans toplamayı da prensip olarak kabul etmişlerdir. Ama bu konferans kararı ne zaman alınmıştır? Bu karar 2004’ün sonları ve 2005’in başında alınmıştır yoksa Yalaz’ın iddia ettiği gibi 2002’de değil. Bu noktanın daha da açılmaya ihtiyacı var çünkü konferans kararının nasıl ve hangi şartlar altında alındığının bilinmesi gerekir. 2005’in başlarına gelinceye kadar ideolojik sorunların çözülmesi noktasında PDK ile Yalaz arasında bir arpa boyu yol katedilmemiştir. Taraflar eski ideolojik pozisyonlarına yüzde yüz denmese de yüzde doksan sadık kalmışlardır. Bu noktada PDK’nın Yalaz’a bir konferans önermesi doğru değildi ve etik de değildi. Çünkü toplanacak bir konferansta Yalaz’ın azınlıkta kalacağı açıktı. Bu noktada konferans isteği Yalaz’dan geldi. Yalaz ile anlaşmadan önce PDK’nın bir konferans toplama ve bu konferans ile örgütün ve merkezi yayın organının adını değiştirme ve o güne kadar olan ideolojik çalışmalarını resmileştirme çalışması vardı. Ancak Yalaz ile yapılan anlaşma sonucunda bu konferansın belirli bir süre ertelenmesi uygun görüldü. Konferans önerisi 2004’ün sonları ve 2005’in başlarında Yalaz’dan geldi. Bu öneri geldiği zaman Yalaz’a şu soruldu:Aramızda ciddi ideolojik anlaşmazlıklar varken nasıl konferansa gideceğiz? Nasıl bir irade birliği sağlayacağız? Kendisi bu noktada aşağı-yukarı şunları söylemiştir: Konferansta hem fikir olduğumuz (bu noktanın örgütsel ilkeleri kapsadığı açık) noktalar üzerinde anlaşılabileceği, örgütün ve merkezi yayın organının adının değiştirilebileceği ve anlaşmazlık noktalarının ise dışarıda bırakılarak ileriki sürece ertelenebileceğini belirtti. Bizim buna ilkesel olarak bir itirazımız yoktu. Kendisine bu noktada üzerinde anlaşabileceğimiz bu asgari ilkelerin bir taslağının hazırlanması önerisi yapıldı ve kendisi de bildiğimiz kadar bunun üzerinde çalışıyordu. Bu taslağın hazırlanması daha bitmemişti. Bu yukarıda yazılanlardan sonra artık okurun bu özel dönemin gerçek içeriği ve kapsamı hakkında doğru bir fikir sahibi olduğu inancındayız. Şimdi de Yalaz’ın yapmış olduğu başka bir eleştiriye geçelim: “Örgüt-içi ilişkilerde öyle bir noktaya gelinmişti ki, sorunların eleştiri ve özeleştiri yöntemlerinin uygulanmasıyla çözülme olanağı olmadığı sonucuna vardım. Örgütsel ayrılık dışında başka yöntemlerle çözülemeyecek bir örgüt-içi kriz dönemi yaşanıyordu. Yoldaşça güven, karşılıklı saygı ve dayanışmaya ve örgüt içi açıklığa dayanan bir örgütsel ilişki sürdürme olanağı kalmamıştı. Örgütsel ilişkilerin koparılmasının benim için yerine getirilmesi gereken bir görev olduğu noktaya gelindiğinde de gereğini yaptım. ” (abç)(aynı makale) Anlaşılan Yalaz’ın taktiği belli: En iyi savunma saldırıdır! Ancak bu taktik “geri hatları” sağlam olanlar için geçerlidir. Yalaz gibi sicilinin pek de bu noktada parlak olmayan birisi için bu taktik bozgun ile sonuçlanabilir. Aslında Yalaz tam da bu noktada bizim can damarımıza basmıştır. Aslında bu eleştiriyi bizim ona yapmamız gerekirken o bize yapıyor. Şu bizim açımızdan tartışmasızdır: Eğer PDK içerisinde gerçekten sosyalist kültüre ve sosyalist örgüt içi ilişkilere yabancı ve yoz ilişkiler varsa bunları bilen ama teşhir etmeyen birisi suç işlemektedir. Ama bunlar da somut kanıtlar temelinde yapılmalıdır. Sadece bazı şeyleri ima etmek ama bunları somut kanıtlara dökmemek sadece bir kurumu zan altında bırakmaya yarar ki bunun hiçbir şekilde devrimci bir yanı yoktur. Bu noktada açıkça şunu söyleyebiliriz ki ne yazık ki Yalaz yine olayları çarpıtmış ve gerçekleri bambaşka göstermeye çalışmıştır. Belki çok garip gelecek ve okur gerçekten inanmakta zorlanacak ama Yalaz’ın “Yoldaşça güven, karşılıklı saygı ve dayanışmaya ve örgüt içi açıklığa dayanan bir örgütsel ilişki sürdürme olanağı kalmamıştı. ” demek ile ileri sürdüğü şey kendisine yapılan ideolojik eleştiride kendisinin ima yoluyla revizyonizm ile eleştirilmesidir. Bereket versin sorun yeni değil! Bazı şeylerin anlaşılabilmesi için bu noktanın biraz açılmaya ihtiyacı var. Yalaz’ın görüşüne göre, ideolojik tartışmalarda kendisinin görüşlerinin revizyonist, reformist, sosyal-şoven vs. nitelendirilmesi bir ideolojik eleştiri değil kendi kişiliğine yapılmış bir hakarettir. Bunları yazarken okur kendisiyle alay ettiğimizi ya da Yalaz’a iftira attığımızı düşünecektir. Ama maalesef gerçek! Böyle bir zihniyet ile karşı karşıyayız. Bunları tartışmak bile gerçekten utanç vericidir ama gerçek bu! Gerçek bu olduktan sonra yapılacak tek şey gerçeğin yüzüne bakma cesaretini göstermektir. Bunları yazarken Yalaz’a hakaret etmek ya da iftira atmak aklımızın ucunda dahi geçmemektedir. Ama bu ileri sürdüğümüzü somut kanıtlara da dökeceğiz. Yıl 2001’in sonları PDK’yı temsilen Yalaz’ı ziyarete giden K. ERDEM ile YALAZ ulusal sorun üzerine normal bir şekilde tartışmaktadırlar. Bir ara ERDEM Yalaz’ın görüşlerini ima yoluyla sosyal-şovenizm ile eleştirir. Bunun üzerine kızan Yalaz K. ERDEM’e yüksek bir ses ile terbiye sınırlarını aşan bir tarzda ve tonda bağırır. Tartışma orada diğer bir güne kadar kesilir. Yalaz özür dileme ihtiyacı duymaz. Yıl 2005’in Mayıs ayları. Yalaz K. ERDEM ve K. SALMAN’ın olduğu bir grup PDK’lıyı ziyaret eder. Bu aynı zamanda Yalaz’ın konferans önerisini yaptığı dönemdir ve konferans ile ilgili toplantının ilkinin yapılacağı bir dönemdir. Yalaz ile uzun zamandır yüz yüze gelmeyen K. SALMAN onun ile karşılaşmayı fırsat bilerek Yalaz’ın “Ulusal Sorun” (4) ile ilgili yazısı hakkında devrimci çevrelerden gelen bir eleştiriyi Yalaz’a aktarır. K. SALMAN’ın aktardığı eleştiri şudur: “Dışımızdaki devrimci çevreler senin yazın hakkında ulusal sorunda sosyal-şovence bir tutuma sahip diyorlar” Yalaz, Salman’a “devrimci çevreleri bir kenara bırak sen bu konuda ne düşünüyorsun? ” diye sorar. Salman’ın Yalaz’a cevabı şudur: “Ben de ulusal sorunda sosyal-şoven bir tutuma sahip olduğunu düşünüyorum” diye cevap verir. Bunun üzerine Yalaz çok sinirlenir ve baş parmağını Salman’a sallayarak “Kimsenin kendisine böyle hakaret edemeyeceğini ve bunu yapanı onun yanına bırakmayacağını” belirtir. Orada bulunanlar olaya müdahale ederler ve tartışma son bulur. K. Salman ortamı terk eder. Bir gün sonra iki yoldaşın kendisine yapmış olduğu eleştiri de hatasını kabul eder ama Salman’dan özür hiçbir zaman dilemez. Ama Yalaz’ın hatasını kabul etmesi de kendisine özgüdür. Bu olay ile ilgili olarak özeleştiri de bulunurken tam hatalı olduğunu kabul etmez sadece “vücut dilinin yanlış olduğu”nu (bu sözcükler tamamen kendisine aittir) kabul eder (Sanki Yalaz’ın “vucudunu” kendi bilinci değil de başkası yönetiyor!). Üstelik cezayı kestiği kişi de bellidir: K. ERDEM. Nedeni K. Erdem Salman’ın “hakaretleri” karşısında Salman’a tavır almamıştır ve Salman’ın “hakareti”ni sadece bir ideolojik eleştiri saymıştır ki bu eleştiri değil hakarettir. Herşey bu kadar ile kalsa iyi ama Yalaz devam eder. K. ERDEM suçludur çünkü Salman’ın Yalaz’ın ulusal sorundaki görüşlerinin sosyal-şoven olduğunu bilmektedir ama bunu Yalaz’dan gizlemiştir. Hatta bu bir komplodur çünkü bu tartışma açılarak Yalaz teşhir edilmek istenmiştir. Aynı şekilde Salman’da sabotajcıdır çünkü toplantının gündemini başka bir soru sorarak sabote etmiştir! Kaldı ki bu bir toplantı sırasında değil evde yapılan normal bir sohbet sırasında sorulmuş bir sorudur. Dışarıdan PDK’ya bakan birisinin bu olay karşısında ilk diyeceği şey herhalde şu olmalı: PDK denen örgüt herhalde bir zır deliler örgütü olmalı! Ama olaylar burada kalsa iyi, ısrarla Yalaz Salman’ın söylediklerinin ideolojik bir eleştiri değil, hakaret olduğundan ısrar eder ve isterse örgüt dışındaki “bağımsız” kişilere de bunun sorulabileceğini belirtir. Israrla birisi aynı şeyleri söylemeye devam ederse belli bir zaman sonra insan artık kendisinden şüphelenmeye başlar. ”Acaba Yalaz haklı olabilir mi? ” diye sormaktan kendisini alamaz. Bunun üzerine devrimci ve komünist hareketten şu kişi ve çevrelere danışılır: Teori ve Politika dergisi çevresinden bir arkadaşa; KÖZ çevresinden bir yoldaşa; Devrimci Parti Güçleri’nden bir yoldaşa; Kürdistan Marksist Leninist Partisi'nin İnşası İçin KOMÜNİST HAREKET‘ten bir yoldaşa ve yine pek çok bağımsız devrimci ve sıradan sempatizana şu soru soruldu:bir devrimci bir devrimciye sosyal-şoven eleştirisinde bulunduğu zaman bu bir ideolojik-politik eleştiri midir yoksa hakaret midir? İlginçtir yukarıda sorduğumuz kişi ve çevrelerden hiç kimse bunun hakaret olduğunu söylememişlerdir ve sanki ağız birliği etmişçesine bunun bir ideolojik-politik eleştiri olduğunu belirtmişlerdir. PDK tarafından defalarca Yalaz’a, ideololojik mücadelede bu tür sözcüklerin kullanılabileceği ve gerektiği yerde kullanılması gerektiği ; herhangi birisinin eleştirisinde bu tür sözcüklerin yasaklanmasının ya da ona kullanılmamasının önerilmesinin oldukça tehlikeli ve bürokratik eğilimlere yolaçacağı belirtilmiştir. Eleştiri yapan kişi karşı tarafı eleştirirken bu eleştirileri yanlış da yapabilir. Herkes doğru eleştiri yapacak diye bir kaide yoktur. Ama yanlış eleştiri dahi eleştiri yapanın bu tür sözcükleri kullanma özgürlüğünü elinden almaz. Bu nokta Yalaz’a defalarca belirtilmiştir. Bu noktada PDK’nın tavrı açık ve nettir: Marx mezarından kalksa; Engels’in külleri bir araya gelse dirilse;Lenin mozelesinden uyansa ve gelip PDK’dan böyle bir tavizde bulunsalar onlara dahi bu taviz verilmeyecektir! Çünkü bu sosyalist demokrasinin geliştirilmesi, içselleştirilmesi ve onun aracılığıyla kadroların teorik ve politik bilincinin geliştirilmesi açısından olmazsa olmaz koşuldur. Anlaşılan Yalaz’ın bu hastalığı devam ediyor. Çünkü son olaylarda ilişkileri koparmaya götüren durum onun eleştiriye olan tahammülsüzlüğüdür. Üstelik bunları “sosyalist kültürü” ağzından düşürmeyen Yalaz yapıyor. Bu sözcüğü en son kullanacak kişi odur! Başkalarının kendisine bu tür ideolojik eleştiriler yapmasını istemeyen Yalaz peki kendisi PDK kadrolarına ne tür eleştiriler yapmıştır bir de ona bakalım. İşte yine ulusal sorunda Yalaz’ın yüzyüze olan konuşmalarda yapmış olduğu bazı eleştiriler: - PDK “Birleşik Kürdistan”ı ilke düzeyinde savunduğu için Kürt milliyetçiliğinin ağır ideolojik etkisi altındadır.
- Kürt olduğunuz için ulusal sorunda Birleşik Kürdistan’ı savunuyorsunuz.
- Madem ki PDK içerisinde ağırlıklı Kürt kökenli komünist var niçin Kürdistan komünist hareketi içerisinde değil Türkiye komünist hareketi içerisinde örgütleniyorsunuz. vs.
Bu tür eleştirileri yapan Yalaz’a kimse bir şey dememiştir ve onda art niyet de aramamıştır. Çünkü bu eleştirileri yapan Yalaz bunları art niyetli bir şekilde söylemiyordu biraz da işin psikolojik boyutundan bakmaya çalışıyordu. Şayet soruna onun pencerisinden bakmış olsaydık yukarıdaki bu eleştirileri bize karşı hakaret saymamız gerekirdi. Ama asla böyle olmamıştır ve Yalaz’a karşı hiçbir saygısızlık sözkonusu olmamıştır. PDK kadroları Yalaz’a karşı hep özel bir dikkat göstermişlerdir. Birincisi içimizde en yaşlı olan kişi Yalaz’dı ve Yalaz’ın yaşından dolayı kimsenin ona saygısızlık yapması aklından bile geçmemiştir. İkinci olarak, Yalaz hep geldiği örgütlerde bürokratik yönetimden ve engellerden yakınmıştır. PDK’da Yalaz’ın hiçbir yazısı sansüre uğramamış ve yazılarına katılmasak da yayınlanmasına itirazımız olmamıştır. Devrimci Bülten imzası altında dahi. Bunun örnekleri vardır. Böyle bir durum olmuşsa Yalaz ortaya çıkıp söylemelidir. Son dönemlerde Yalaz’a verilen görevler ile Yalaz PDK içerisinde bir tür doğal “genel sekreter” konumuna yani örgütün en tepesine yükselmiştir. Bunu inkar edebilir mi? Üçüncü olarak içimizde Türk kökenli nadir yoldaşlardan birisidir ve onun dışlanmışlık duygusuna kapılmamasına çalışmak bizim açımızdan da çok önemliydi. Bunun için hal ve hareketlerimizde dikkatli olmak bizim açımızdan özel bir durum arzetmekteydi. PDK kadrolarının Yalaz’a karşı en ufak bir saygısızlık göstermediğinin kanıtı Yalaz’ın dört yıl PDK ile çalışmış olmasıdır. Çünkü Yalaz’ı az çok tanıyanlar şunu çok iyi bilirler:Yalaz kendisine en ufak bir saygısızlığın yapıldığı yerde değil dört yıl, değil dört ay, değil dört gün, dört saat dahi kalmaz! Yalaz ile çalışmış ya da onun ile az çok insani ilişkilere sahip olanlar Yalaz’ın bu ilkesel tutumunu çok iyi bilirler. Az yukarıda Yalaz’a son dönemlerde verilen görevlerden sonra (tabii bu da bazı zorunlulukların sonucuydu) Yalaz’ın doğal bir “genel sekreter” konumuna yükseldiğini belirttik. Yine aynı şekilde Yalaz’ın bazı bürokratik eğilimlerinden bahsettik. Bu noktada Yalaz’ın son dönemlerde PDK merkezi Organı’ındaki çalışmalarına ve yine genel olarak PDK ile arasındaki örgütsel ilişkilerine ve pratiğine de yakından bakmak gerekir. Çünkü son dönemlerde Yalaz’ın özel yaşamında almış olduğu bazı kararlar onun PDK ile ilişkilerini derinden etkilemiştir. Bunlar belirtilmeksizin bazı gerçekler açığa çıkmaz. 2003 yılının başlarında yapılan bir Merkez Komite toplantısında çok önemli bir karar alınmıştır. Bu toplantıda PDK’nın etkili bir yapıya kavuşabilmesi için, örgütün ideolojik, politik ve örgütsel ihtiyaçlarının asgari düzeyde karşılanabilmesi için, merkez komitesi çalışanlarının profesyonel bir çalışma biçimine geçmelerinin içerisinde geçilen dönemde ana halkalardan birisi olduğu sonucuna varılmıştır. Bunun için mali kaynakların yaratılması üzerinde düşünülmeye başlanmış ve bazı öneriler yapılmıştır. Daha sonraları bu noktada küçük çapta da olsa bazı çalışmalar yapılmıştır ve halen de yapılmaktadır. Bu toplantı PDK’nın çok önemli bir sorununa parmak basmış ve örgütsel çalışmanın niteliğinin yükseltilmesinin ve geliştirilmesinin mali sorunların asgari düzeyde çözülmesinde yattığını belirtmiştir. Çünkü MK çalışanları günlük geçim sorunlarından dolayı ve bunun için normal bir işte çalışmalarından dolayı bir çok defa örgütsel görevlerini aksatmışlardır vede aksakmaktadırlar. İster istemez bu durum çalışmaların dezorganize olmasına ve sürekliliğin zayıflamasına neden olmaktadır. Örneğin yayın organının periyodunun sürekli akmasının en önemli nedeni budur. Yine bir çok önemli teorik sorunun üzerine kapsamlı bir şekilde gidilememesinin nedeni budur. Yine bunun yanında pratik çalışmalarda ortaya çıkan aksaklıkların altında yatan neden budur. Bu PDK’nın kanayan yarasıdır ve gerçek bir durumdur vede saklamaya da gerek yoktur. Peki bunları niçin yazıyorsunuz ve Yalaz ile ilgisi nedir diye sorulacaktır? Yalaz Temmuz 2006 yılında PDK’ya dört yıl sürecek bir “doktora” çalışmasına başlayacağını ve doktora öğreniminin bir üniversite tarafından kabul edildiğini belirtmiştir. Yalaz bir yanda haftada kırk saatlik bir işte çalışmakta ve bunun yanında da dört yıl sürecek olan bir doktora çalışmasına başlamaktadır. Yalaz’ın doktora çalışmasının bir çok örgütsel çalışmayı aksatacağı ve Yalaz’ın üç işi aynı anda götüremeyeceği açıktır. Yalaz doktora yapma kararını verirken bize danışma ihtiyacı duymamıştır. Bundan belli bir süre önce Yalaz, beş yıl sonra Türkiye’ye dönme ve orada yaşama kararı aldığını da yine PDK’ya bildirmiştir. Yalaz’ın doktora çalışmasının örgütsel çalışmaları aksatacağı ve Yalaz’ın PDK’ya karşı sorumluluğunu yeterince yerine getirmesine engel olacağı bizim açımızdan oldukça açıktır. Yalaz’ın gerek çalıştığı iş gerekse de doktora çalışması günlük yaşamın düzenli baskısı altındadır ve bu noktada aksatacağı çalışma PDK merkezi organındaki görevidir. Bunu bildiğimiz için kendisinden acil bir randevu talep ettik. Bu randevu 22 Ağustos 2006’da gerçekleşecekti ama savaş karşısındaki politik tutum ile ilgili olan tartışmalarda ilişkilerin kopmasından dolayı gerçekleşmedi. Kendisine ısrarla yapılan biraraya gelip görüşme ve sorunların ele alınması önerisini her seferinde geri çevirdi. Şayet Yalaz ile planlanan randevu gerçekleşmiş olsaydı PDK’nın Yalaz’a söyleyeceği şeyler kısaca şunlar olacaktı: - Doktora çalışması daha önce kabul edilen MK üyelerinin profesyonelleşme kararının tam tersidir. Yani çalışmanın daha da amatörleştirilmesidir. Örgütsel çalışmanın bir “hobi” çalışmasına indirgenmesidir.
- Böyle bir çalışma tarzı ile önümüze koyduğumuz çok önemli teorik sorunların çözülmesi mümkün değildir ve komünist hareket içerisinde oportünist akımlara karşı ideolojik ve politik olarak mücadele etmek de mümkün değildir. Çünkü dışımızdaki bütün örgüt, çevre ve gruplar az çok kendi çaplarında bir profesyonel çalışma yürütmektedirler.
- PDK ile Yalaz arasında geçen dört yıllık zaman zarfında önemli ideolojik farklılıklar devam etmektedir ve bunun bir kopma ile sonuçlanması da mümkündür (şimdi olduğu gibi çünkü perşembenin gelişi çarşambadan belliydi!). Onun için ilişkilerin tekrar gözden geçirilerek yeni bir çalışma tarzının bulunması gerekir. Çünkü gelinen noktada Yalaz’ın öncelikleri ile PDK’nın önceliklerinin farklılık arzettiği ortaya çıkmıştır.
- Yalaz’ın doktorası süresi boyunca (dört yıl) aradaki ideolojik sorunların bu zaman zarfı boyunca çözülemeyeceği ve bundan dolayı erteleneceği açık hale gelmişti. Çünkü Yalaz’ın böyle bir tartışmayı yürütecek imkanı ve zamanı olmayacaktı. Bu dört yıllık zaman boyunca ideolojik sorunların çözülmesini bir yana bırakalım, Yalaz merkezi organdaki çalışmalarını dahi layıkıyla yerine getiremez. Bunun için geçen dört yıllık zaman zarfındaki pratiğine bakmak yeter. Yalaz’ın yayın organına yazdığı bir çok yazı geçmişte yazdığı yazıların bir tür derlemesi ve tekrar düzenlenmesidir. 2002-2006 arasında daha olumlu koşullarda görevlerini aksatırken daha olumsuz koşullarda bunun nasıl olacağını bilmek için kain olmak gerekmez. Bu noktada bir örnek kanımızca aydınlatıcı olacaktır. Her yayın organı çıktıktan sonra merkezi organda düzenli toplantılar yapılmaya çalışılır. Devrimci Bülten’in 42. sayısı çıktıktan sonra da böyle bir toplantı yapılmıştır. Haziran 2006’da çıkan yayının üzerinden yaklaşık bir ay geçtikten sonra (tam olarak toplantı 23 Temmuz 2006’da yapılmıştır) yapılan toplantıda K. Erdem Yalaz’a kendi makalesi (6) hakkında ne düşündüğünü sorar. Yalaz makaleyi daha okuyamadığını belirtir. PDK Merkezi Organ tamamını okumadığı ama yayınladığı bir organ konumuna gelmişti artık! Yine bu sayıda Yalaz Aralık 1999 tarihli bir makalesini yayınlar. Bütün bunlar daha işin başında işlerin nasıl bir yol izleyeceğinin çok açık belirtisiydi.
- PDK Yalaz’a ilişkilerin yeni bir biçimde düzenlenmesi noktasında iki öneride bulunacaktı. Bu öneriler bir ayrılık anında her iki tarafın mağdur olmamasını ve elinin kolunun bağlanmamasını içeriyordu. Bu öneriler hala daha da geçerlidirler. Ama içeriklerini burada yazmıyoruz.
Yalaz ‘ın makalesinden aktarmalar yapmaya devam edelim: “Evet, dört yıl önce PDK'yla birlikte çalışmaya başlama kararı vermekle bir risk aldım. O günkü veriler, özellikle kimi ilkesel sorunlardaki (işçi sınıfına dayanan sosyalizm anlayışı, proletarya diktatörlüğü aracılığıyla komünist toplumun örgütlenmesi, komünist-devrimci savaşımda sağlam bir gizli örgütün zorunluluğu gibi) yakınlık derecemiz, PDK'nın dünya komünist hareketinin geçmişine ve sosyalizm deneylerine eleştirel yaklaşımı, öğrenmeye ve değişmeye açık genel bir tutuma sahip olması, varolan örgütü geliştirerek yaşatma konusunda gösterilen kararlılık, PDK'nın benden yardım istemesi ve bana karşı takınılan son derece olumlu genel tutum bu riskin alınması gerektiğini gösteriyordu. Bugün gelinen noktada söylemeliyim ki, PDK'yla örgütsel ilişki kurma adımını erken atarak oportünistçe davrandım. Örgütsel ilişki kurmadan önce ortak işler yaparak birbirimizi daha iyi tanımalıydık. “(abç)(Yalaz, aynımakale) Yalaz burada çok ilginç bir özeleştiride bulunmaktadır. Örgütsel ilişki kurma adımını erken attığını belirtmektedir. Bunu söylerken aynı zamanda PDK’yı da dolaylı olarak oportünizm ile eleştirmektedir. PDK bu noktada Yalaz ile aynı fikirde değildir. PDK ile Yalaz arasındaki ilişkilerde oportünist denebilecek bir durum sözkonusu değildir. En azından bunu PDK açısından söyleyebiliriz. PDK ile Yalaz aralarındaki ideolojik farklılıklara rağmen komünist hareket içerisinde eşine az rastlanır bir pratik sergilemişlerdir. Farklılıklarını komünist ve devrimci kamuoyundan gizlemeden ama farklılıklarına rağmen komünist güçleri bir araya getirme ve bir arada tutma çabasını vermişlerdir. Komünist hareket içerisinde sekterliğin oldukça güçlü olduğu bir dönemde böyle bir pratik bazı çevrelere garip de görünmüştü. Ancak bu pratik yine de olumlu ve öğretici olmuştur ama ayrılıkla sonuçlanması da zorunlu değildi. Şayet Yalaz yukarıda belirttiğimiz hataları yapmamış olsaydı ya da hata yapsa dahi kendisini bazı noktalarda geliştirmiş (bunu ideolojik noktalar için söylemiyoruz) olsaydı bu ilişki hiç kuşkusuz devam edebilirdi. PDK Yalaz ile yapmış olduğu anlaşmaya başından beri sadık kalmıştır ve taraflar arasındaki ideolojik sorunları ideolojik mücadelenin dışında başka bir araç ile çözme düşüncesinde hiçbir zaman olmamıştır. Bunun için taraflar arasındaki ilişkileri oportünistçe değerlendirmek doğru değildir. Yok şayet Yalaz kendisi açısından bu değerlendirmeyi yapıyorsa buna bir şey demiyoruz. Bu noktada onun özeleştirisini kabul etmekten başka bir şey bize düşmez. O zaman da şu durum ortaya çıkar: Demek ki Yalaz PDK ile çalışmaya başlarken kafasında yapılan anlaşmadan başka şeyler tasarlamıştır. Yani savaş karşısındaki tutumunun bir benzerini burada bulmaktayız. Artık etik açısından bunun değerlendirmesini de komünist ve devrimci harekete bırakıyoruz. Bu makaleyi sonlandırıken makalenin başında yapmış olduğumuz çağrıyı tekrarlamak istiyoruz. Yalaz ile K. Erdem arasındaki mektuplaşmaların tamamının kamuoyuna yayınlanmasını Yalaz’dan talep ediyoruz. Aksi taktirde kamuoyunun yanlış bilgilendirilmesi ve gerçeklerin saptırılması sözkonusu olur. Bu makale bizim açımızdan Yalaz ile ilgili olarak yazdığımız ilk ve son makaledir ve kendisiyle polemiğe girmek de istemiyoruz. Zorunlu kalmadıkça da Yalaz’a cevap vermeyi de düşünmüyoruz. PDK
(4) Yalaz’ın sözkonusu olan makalesi Devrimci Bülten’in 33. , 34. ve 35. sayılarında yayınlanan « Ulusal Sorun ve Komünist Örgütlenme » adlı yazısıdır. (6) Sözkonusu olan makale K. Erdem’in Devrimci Bülten’in 42. sayısında yayınlanan « Enternasyonalizmin Bazı Teorik Sorunları Üzerine (III) » adlı makalesidir. Devrimci Bülten Sayı 44, Devamı...
|
 |
|
|
|
 |
|
 |
|