[ Kurdî   English   Francais                                 PROLETER DEVRİMCİLER KOORDİNASYONU (PDK)  29-05-2023 ]
{ komunistdunya.org }
   Açılış_sayfanız_yapın  Sık_Kıllanılanlara_Ekle

 Site Menü
   Ana Sayfa
   Devrimci Bülten
   Yazılar / Broşürler
   Açıklamalar
   Komünist Hareketten
   İlerici / Devrimci       Basından
   Kitap - Broşür PDF
   Sanat
   Görüşler

 Arşiv - Ara
   Arşiv
   Sitede Ara

 İletişim
   Bağlantılar
   Önerileriniz

_ _
{ }


_ _
{ Son Yazılar }
Devrimci ve Demokrat...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Say...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
EMPERYALİZM VE TÜRKİ...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
_ _
{  PDK Devrimci Bülten - Sayı 44 (4) }
| Devrimci BültenSOSYALİST DEVRİM VE ULUSLARARASI TEKELCİ SERMAYE KARŞISINDA TUTUM SORUNU (I) (K. Erdem)

I-Giriş

Sermayenin uluslararasılaşmasının gelmiş olduğu tarihsel düzey ve Ekim Devrimi sonrasında yaşanan tarihsel olaylar, bir sosyalist devrim anında proletaryanın yabancı sermaye karşısındaki taktik tutumu sorununu ve bu tutumu proletaryanın tarihsel çıkarları doğrultusunda doğru belirleme sorununu, denebilir ki Marksist teorinin en önemli sorunlarından birisi durumuna getirmiştir. Bu da kendiliğinden anlaşılır ki, bu sorun aynı zamanda proletarya diktatörlüğü teorisinin çok önemli bir sorununu oluşturur.

Sorunun ne kadar önemli olduğunu, aşağıda kısaca göstermeye çalışacağız. Çünkü Ekim Devrimi’nin yenilgisinin ve Bolşevik Parti (BP) ile Sovyet devletinin yozlaşmasının temel nedenini, bu sorunda yani sosyalist devrimin yabancı sermaye karşısında yapmış olduğu taktik hata ve bu hatanın neden olmuş olduğu bir dizi hatalar zinciri oluşturur. Bundan dolayı proletaryanın tarihsel çıkarlarını savunduğunu iddia eden bir komünist partisi, örgüt ya da çevre bu sorun karşısında net olmalı ve sağlam ve doğru bir teori ile donanmak zorundadır. Aksi taktirde Bolşevik Parti’nin yaşamış olduğu bozgunu yaşaması ve devrime ihanet etmesi kaçınılmazdır.

Aşağıda da kısaca göstermeye çalışacağımız gibi, BP Sovyet somutunda özellikle de 25 Ekim 1917’den 1922 yılının sonlarına kadar olan süre içerisinde, devrimin “ekonomi politikası” çerçevesinde bir küçük-burjuva sosyalizmi pratiği sergilemiştir.

Sosyalist devrim 1918 yazından itibaren ama özellikle de Sol Sosyalist-Devrimciler (SD) ile ittifakı kopardıktan sonra giderek bürokratlaşmaya başlamış ve 1921 yılına gelindiğinde parti ve devletin büyük oranda büroktikleşmesi tamamlanmış, proletarya, parti ve devlet içerisinde azınlık durumuna gelmiş vede BP proleter sınıf karakterini kaybederek, tek proletaryanın partisi değil, proletarya ile yarı-proletaryanın ortak partisi durumuna gelmişti.

Yabancı sermaye karşısında yapılan taktik hata, proletaryayı istemediği bir politikaya sürüklemiş; Sol SD’ler ile ittifakın kopmasına ve “Savaş Komünizmi”ne götürmüştür ki bu politika parti ve devletin bürokratikleşmesini hızlandırmıştır.

Bolşeviklerin küçük-burjuva sosyalizm anlayışı, Sovyet üretici güçlerinin müthiş bir tahribine neden olmuş, sistematik olarak ekonominin yüksek biçimleri olan para ve kredinin tahrip olmasına neden olarak, trampa sisteminin bunların yerini aldığı ilkel bir ekonomik biçimin gelişmesine neden olmuştur. İçsavaş döneminde, Bolşeviklerin küçük-burjuva sosyalizm anlayışı (ki bu politikanın başında Lenin vardır), paranın birikim aracı, ödeme aracı ve değişim aracı işlevlerini yitirmesine neden olmuştur.

Sovyet yaşamında ekonominin asgari düzeyde canlanması, Çarlık dönemindeki ekonomik biçimlerin asgari düzeyde devlet kapitalizmi altında tekrar düzenlenmesi ve bu temelde NEP’e geçilmesi sayesinde olmuştur.

Bolşeviklerin bütün bu hatalarının altında hiç kuşkusuz yanlış ve eksik emperyalizm teorisi ve Çarlık Rusya’sı ekonomisinin emperyalist dünya ekonomisi içerisindeki tarihsel yerinin yeterince bilince çıkarılamaması ve yine aynı şekilde yanlış ve eksik komünizm teorisi yatmaktadır.

Bolşeviklerin 1917 sonu-1922 yılları arasında uygulamaya çalıştıkları küçük-burjuva sosyalizm anlayışı aynı zamanda Marx’ın eleştirmiş olduğu Prudhon ve John Gray’ın küçük-burjuva anlayışlarının pratik iflasını tarihsel olarak göstermiş olması açısından da ilginçtir. Ama bunun daha da ilginç yanı bu yanlış teorilerin küçük-burjuvalar tarafından değil bizzat Marksistler tarafından denenmiş olmasıdır. Bu deneyim aynı zamanda belki de tarihin gelmiş gelmiş en pahalı deneyimi olma ününe de sahiptir. 1922 yılı sonlarından itibaren giderek ortadan kaldırılan bu küçük-burjuva sosyalizm anlayışı, milyonlarca insanın açlıktan ölmesine, korkunç bir içsavaş döneminin yaşanmasına ama herşeyden önemlisi BP’nin komünist kimliğini kaybederek revizyonist bir partiye dönüşmesine neden olmuştur.

Ama Ekim Devrimi, yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla birlikte de “Proletarya Diktatörlüğü Sisteminin Genel Hatları”nın teorik olarak elde edilmesine de büyük katkı yapmıştır. Ekim Devrimi’nin tarihsel arka planında, onun yapamadıklarının devrimci bir eleştiri ile ortaya çıkarılması aynı zamanda proletarya diktatörlüğünün yüksek biçimlerinin (örneğin çok partili mi tek partili mi bir sistem olduğu, proletarya diktatörlüğü döneminde sınıflar arasındaki ilişkilerin biçimi, “işçi denetimi” ve “işçi yönetimi”nin nasıl anlaşılması vs. ) ve bu biçimlerin nasıl bir bütün olarak içiçe geçtiğinin anlaşılması açısından çok önemlidir. Komün, tarihsel bir pratik olarak proletarya diktatörlüğünün zorunluluğunu gösterirken; Sovyet deneyimi bu proletarya diktatörlüğünün yüksek biçimlerinin nasıl ortaya çıktığını ve neler olduğunu göstermiştir. Az aşağıda bunun üzerinde de kısaca durulacaktır.

Bu yukarıda yazdıklarımızın okuyucuya oldukça paradoksal geldiğinin farkındayız. Eleştiri oklarının Lenin’e ve onun başında olduğu partiye çevrildiğinin de farkındayız. Ancak tezlerimizin arkasındayız ve aşağıda kısaca bu yukarıda ileri sürdüğümüz fikirlerin doğruluğunu kanıtlamaya ve gelecek sosyalist devrimler için evrensel sonuçlar çıkarmaya çalışacağız.


II-Ekim Devrimi ve Yabancı Sermaye Karşısında Taktik Hata

1-Çarlık Rusyası’nın Ekonomik Yapısı ve Bolşevik Parti


Ekim Devrimi’nden sonra BP’nin ekonomi politikalarındaki hatasının önemli bir bölümünün altında, Çarlık Rusyası’nın ekonomik yapısının niteliğinin yeterince bilince çıkarılmamış olması yatmaktadır. Özellikle de Bolşeviklerin 1897 yılında Çarlık Rusya’sının yapmış olduğu ekonomik ve para reformunun karakterini pek fazla anladıkları iddia edilemez. Bu reformun karakterinin anlaşılması, Rusya’nın emperyalist sistem içerisindeki ekonomik yerinin anlaşılması noktasında kilit bir öneme sahiptir. Bu noktada Bolşeviklere yapılan eleştiriler hep burjuva iktisatçılardan gelmiştir.

Çarlık Rusyası özellikle de XIX. yüzyılın ortasından itibaren (ama bu döneme kadar manüfaktür ekonomisinin belirli bir gelişme düzeyi vardı) devlet önderliğinde bir sanayileşme süreci yaşamaya başladı. Bu sanayileşmede devlet, sanayileşmeye yol göstermekte ve özel kapitalist sektörün gelişmesine ön ayak olmaktaydı. Özellikle de devletin güvenlik kaygısı ve bu temelde de ordunun modernizasyonu sorunu, Çarlık devletini sanayileşmenin geliştirilmesi gerektiği sonucuna götürmüştür. Özellikle de Batı Avrupa’da kapitalizmin gelişmesi ve bu temelde ordularının modernizasyonu, Çarlık Rusyası üzerinde bir sanayileşme baskısı yaratmıştır. Aradaki tarihsel farkın daha da açılmasını önlemek (ki halihazırda Rusya’nın oldukça bir sanayi gecikmişliği sözkonusuydu) amacıyla Çarlık devleti, sanayileşme sorununu devletin politikasının temeline koydu. Özellikle de Alexandre II’nin (1855-1881) hükümdarlığı döneminde devlet sanayileşmenin motor gücünü oluşturdu.

Rusya sanayileşmeye demiryollarını geliştirmeyle başladı. İçpazarın gelişmesi ve bu temelde tarımsal ürün fazlasının ihraç edimesi ve bu tarımsal fazlalık aracılığıyla döviz elde edilerek sanayi için Batı’dan ara mallarının sağlanması yani tarımsal artığın sanayiye aktarılması yoluyla bir sanayileşme modeli gerçekleştirilmeye çalışıldı. Ama bu tarımsal artık yine de sanayileşme için gerekli kaynak sorununu çözmekten uzaktı. Bu tarımsal artık ile birlikte Çarlık Rusya’sı gelişmiş kapitalist devletlerden kredi sağlayarak ve yabancı sermayeyi çekmeye çalışarak sanayileşmeye çalışıyordu. Demiryollarının geliştirilmesi aynı zamanda bir savaş durumunda ordunun sevkiyatını ve manevra hızının gelişmesine de yardım ediyordu.

1850’lerden 1890’lara kadar olan süreçte Rusya’nın sanayileşmesi bir tür devlet önderliğinde ithal ikameci sanayileşmeden başka bir şey değildi. Devlet her ne kadar sanayileşmeye Rus özel sektörünün sermaye birikiminin zayıflığından dolayı önderlik ediyorsa da özel sektörün gelişmesini ve güçlenmesini giderek de devletin ağırlıkta bulunduğu sektörlerde güçlenmesini özendiriyordu. Yani Rus özel sektörü işbirlikçi bir biçimde kamu sektörünün yanında güçleniyordu. Böylece Rus sanayisi bir karma ekonomik model (devlet ve özel sektörün) çerçevesinde ama emperyalist tekellere bağımlı olarak gelişiyordu.

Çarlık devleti sanayileşme hamlesine başlarken, Rusya’da serfliğin sanayileşme önündeki engellerden birisi olduğu sonucuna vardı. Bu temelde yani sanyileşmenin önünü açmak için 1861 yılında serfliği resmen ortadan kaldırdı. Serfliğin ortadan kaldırılması kırlardan şehirlere göçü geliştirirken ve sanayi için gerekli olan işgücünü sağlarken, kırladaki çiftliklerin de kapitalistleşmesini hızlandırdı.

1870’li yıllara gelindiğinde:
“Sömürge ülkeler gibi Rusya, demiryollarını ve büyük sanayiyi dışarıdan akan sermaye ile kuruyordu. Ulusal emek üretkenliği zayıf ve teknisyen eksikliği çok canlı bir biçimde hissediliyordu. Ülke sermaye ve bilgi kıtlığı çekiyordu. Ulusal gelir en aşağılardaydı. Bütün bu ekonomik çizgiler sömürge bir ülkenin karakteristikleridir. ” (Serge N. Prokopoviç, L’Histoire Economique de L’URSS, s. 258, Au Portulan Chez Flammarion 1952)
Bu sanayileşme dönemi boyunca Çarlık devleti bütçe açıklarını ve olağanüstü harcamaları (savaş gibi) finanse etmek için kağıt para emisyonuna yani enflasyona başvuruyordu. Bunu da rublenin konvertibilitesini askıya alarak yapıyordu. Kırım Savaşı (1854-1856) döneminde yayınlanan bir kararname ile rublenin konvertibilitesi askıya alındı ve bu süreç 1897 yılındaki para reformuna kadar sürdü.

1890’lara gelindiğinde kırılgan ve rekabet düzeyi zayıf olan Rus ekonomisi ama özellikle de Rus işbirlikçi sanayi burjuvazisi ekonomik krizler ile sarsılmaya başladı. Bir çok kapitalist işletme iflasın eşiğine geldi ve yine bir çoğu iflas etti. Bu dalga zaten 1905 devrimine götürdü. Sanayinin bu kötüleşen durumu aynı zamanda kırlarda ekonomik yaşamın kötüleşmesini de beraberinde getiriyordu. Çünkü Rus sanayisi ülke ekonomisinin ağırlık merkezi durumuna gelmişti ve ülkenin bütün ekonomik ayaşamı onun ağırlık merkezinde kendisini varediyordu ve ona bağımlı duruma gelmişti. Sanayinin kapasitesinin düşmesi Rus ekonomik yaşamını felç ediyordu ve toplumu bir gerilim ortamına sürüklüyordu.

Sanayinin canlandırılması aracılığıyla Rus ekonomik yaşamının bir bütün olarak tekrar tesis edilmesi sorunu, acil bir şekilde kendisini dayattı. Ama sanayinin sorununun çözülmesi onun sermaye sorununu çözmekten geçiyordu. Bu da zaten bağımlı olan Rus işbirlikçi sanayi sermayesinin, emperyalist sermaye ile giderek daha da “bütünleşmesini” ya da onun ile içiçe geçmesini zorunlu kılıyordu. Rus işbirlikçi sanayi burjuvazisi sermaye sorununu ancak emperyalist sermayeyi Rusya’ya çekmek ile çözebilirdi.
“XIX. yüzyılın sonunda, Maliye Bakanı Witte, yabancı sermayeye aynı şekilde yabancı mühendislere ve işletme şeflerine çağrı yaparak, Rusya’nın güneyinde, bir maden kömürü endüstrisi ve metalürji endüstrisi kurarak Rus ulusal ekonomisinin geleneksel görünüşünü değiştiren ilk jesti gerçekleştirdi.

Bu ilerlemelere rağmen, XX. Yüzyılın başlarında büyük sanayinin durumu memnunluk verici olmaktan çok uzaktı. Sermaye, kalifiye işçi, teknisyen, mühendis eksikliği çekiyordu. ” (S. N. Prokopoviç, a. g. e. s. 258-259)
1897 yılındaki ekonomik ve para reformu yoluyla Witte, yabancı sermayeyi Rusya’ya çekmek için ve devlete gerekli olan dış krediyi sağlamak için vede büyük ekonomik projeleri gerçekleştirmek için Rublenin altın-ölçeğe endekslenmesini şart görüyordu. Ama bununla birlikte de Rusya’da bir çok ekonomik çevrenin eleştirilerini ve memnunniyetsizliğini de üzerine çekiyordu: Rus rublesinin sürekli değer kaybetmesinden dolayı tarım metalarını ihraç etmede rekabet güçlerinin kaybolmasından korkan ve endişe duyan kapitalist tarım işletmeleri, orta ve küçük işletmeler. Rublenin gümüşe endeksli olmasından çıkar sağlayan mali çevreler vs.

1893 yılında devlet serbest gümüş para basımını askıya aldı. Çünkü Avrupa’da bir çok ülke (Almanya, İskandinav ülkeleri, Hollanda vs) 1870’li yıllardan itibaren paralarını gümüşe endekslemekten vazgeçti. Bunun sonucunda gümüşün fiyatı hızla düşmeye başladı. Rusya’ya dışarıdan gümüş ithal edenler, serbest para rejimi sayesinde, düşük kurlu gümüşün büyük oranda Rusya’ya girişine ve meta pazarında satılmasından ziyade paraya çevrilerek dolaşıma girmesine neden olabilirlerdi. Böylece 1893 yılına gelirken devlet serbest para basımını askıya aldı. Bundan böyle devlet para basmada tek yetkiliydi ve tekel konumundaydı.

1897 yılındaki para reformundan önce, devlet 8 Mayıs 1895 yılında bir kararname ile devlet alacaklarının altınla ödenmesini kabul etti. Bu temelde altın ile ruble arasındaki değişim kurunu belirledi.
Rus sanayisinin sermaye sorununun çözülmesi yabancı sermayenin yoğun olarak Rusya’ya çekilmesinde yattığı için, Rusya’nın bu sermayeyi çekebilmesi için bir dizi ekonomik reform yapması zorunluydu. Herşeyden önce rubleyi altına endeksleyip ve istikrarlı hale getirmesi gerekiyordu. Yabancı sermayeye güven vermek için altın ve dözviz rezervlerini belirli bir düzeye getirmesi zorunluydu.

1897 para reformu devletin para basımını ortadan kaldırıyor, sadece para dolaşımının ihtiyaçları ölçüsünde bir para basımına izin veriyordu. Bununla birlikte, para basımı yapıldığı durumlarda, en azından basılan paranın yarısının altın stoku olarak karşılığını kasada tutma zorunluluğunu şart koşuyordu.

1913 yılına gelindiğinde Rusya’nın altın rezervleri 1241 tondu. Yine bu dönemde gelişmiş kapitalist ülkelerin altın rezervleri şu durumdaydı:Fransa 952 ton; ABD 277 ton; İngiltere 267 ton; Kanada 64 tondu.

Yine 1913 yılında Rusya’nın altın rezervlerinin düzeyi, onun yabancı sermayeye olan borcunun % 58’ini kapatır düzeydeydi ki yabancı sermayenin Rusya’ya çekilmesinde önemli bir güven unsuruydu. Aynı durum Fransa için % 50 ve İngiltere için % 42’ydi. Elbette bu son iki ülke güçlü emperyalist ekonomilere sahip olduğu için altın rezervlerinde düşüş o kadar büyük bir sorun teşkil etmiyordu.

Rusya’nın dış borcu 1914 yılında 5500-6000 milyon rubleydi. Ama buna karşılık devlet ve özel sektörün tasarruf sandıklarında 1900-1914 arası birikim, 679, 9 milyon rubleden 1704 milyon rubleye çıkmıştı. Yine banka depolarında 1908-1914 arası birikim, 1519 milyon rubleden 3646 milyon rubleye yükselmişti. Rus özel sektörünün taşınır serveti, 1904-1913 arası 11 300 milyon rubleden 19 000 milyon rubleye yükselmişti.

Özel sektörde böyle bir sermaye birikiminin, yabancı sermayenin doğrudan ve Ortak-Girişim biçimindeki yatırımlarının sonucu olduğu (zaten 1897 para reformu bunu öngörüyordu) çok açıktır. Rus sanayisi işbirlikçi ve bağımlı bir karaktere sahipti. Rusya’nın sanayileşmesi işbirlikçi (ister kamu biçiminde isterse de özel sektör biçiminde olsun farketmez) bir sanayi burjuvazisi aracılığıyla gerçekleşiyordu.
“Devrimden önce Rusya’nın sanayisinin büyük bir kısmı yabancı sermaye işbirliğiyle yaratılmıştı. Birinci dünya savaşı sırasında, önemli sermaye savunma için çalışan sanayi kollarına yatırılmıştı; ama sivil halkın normal tüketimi için çalışan bütün diğer dallarda, yalnızca yeni sermaye yatırılmamakla kalınmamıştı, ama aşınmayı yerine koymak için zorunlu düzeltme çalışmaları da yapılmamıştı. ” (S. N. Prokopoviç, a. g. e. s. 273-274)
Savaşın ufukta görünmesiyle birlikte, Çarlık devleti varolan sistem de değişikliğe gitmek zorunda kaldı. Devletin savaş masraflarını karşılaması için gerekli birikimi yoktu. Bunun üzerine 27 Temmuz 1914 tarihli bir kararname ile imparatorluk bankası altın karşılığında para basımını durdurdu. Savaş gereksinimlerini karşılamak için altın karşılığı olmayan 1, 5 milyar rublelik bir para basımına izin verdi.

Savaşın başlamasından, 1917 yılının ilk dokuz ayına kadar olan süre içerisinde basılan kağıt-para hacmi aşağıdaki tabloda gösterilmiştir:



“Böylece banka banknotlarının emisyonu, savaş harcamalarının yüzde kırkını karşılayan 7 milyar altın-rubleden fazlasını sağladı. ” (S. N. Prokopoviç, s. 525)

Bu noktada çok önemli bir sorunu ele almakta ve çözmekte yarar vardır. Aksi taktirde bazı noktaların anlaşılması imkansızdır. Bu sorun Rus işbirlikçi sermayesinin gelişme biçimleri sorunudur.

Genel olarak sermaye nasıl çeşitli katmanlar biçiminde (1) gelişirse aynı şekilde bu gelişim onun alt-biçimleri açısından da aynıdır. Rus işbirlikçi sermayesi üretici güçlerin gelişme derecesine bağlı olarak, küçük, orta ve büyük katmanlar biçiminde gelişiyordu. Her katman bir diğerinden sermayenin organik bileşimi ve üretkenlik düzeyi bakımından daha gelişkin bir yapıya sahipti. Bu eğilim aynı zamanda, tekelci sermayenin gelişiminin Rusya’ya yansımasından başka bir şey değildi. Emperyalist sermayenin kendi içerisindeki katmanlar biçiminde gelişimi, Rusya ve benzeri ülkelerdeki işbirlikçi sermayenin gelişiminin nedenini oluşturmaktaydı. Rusya’daki işbirlikçi sanayi sermayesinin bir katmanının diğeri içerisinden çıkışı, gelişimi ve güçlenişi, emperyalist sermayenin dünya çapında yoğunlaşmasının ve merkezileşmesinin bir sonucuydu.

Bu süreç oldukça karmaşık bir biçimde gelişir. Her ne kadar bu üç ekonomik katman temel bir eğilimi temsil etseler de, ekonomik yaşamın canlı yapısı içerisinde, birinin diğerine dönüşme eğilimi içerisinde olduğu, oldukça yoğun ara ekonomik biçimler de sözkonusudur. Ama bu ara ekonomik biçimler şu ya da bu şekilde bir katmanın temel eğilimine bağlı olduğu için kendisini bu üç katmandan birisi içerisinde mutlaka ifade eder.

Rus işbirlikçi sanayi sermayesinin bu üç biçiminin ideolojik ve politik eğilimleri, Rus politik yaşamı içerisinde kendilerini varetmişlerdir. Çarlık Rusyası’nın politik yapısının ayrıntılı bir araştırılması bunu açık bir şekilde ortaya koyacaktır. Bu noktada dünya komünist hareketinin çok az şey yaptığı ortadadır. Gelecekte bu noktada hiç kuşkusuz dünya komünistlerinin daha ayrıntılı çalışmaları olacaktır.

Lenin ve Bolşevikler’in daha fazla Marksist bir devrimci eleştiriye tabi tutulmaları, dünya komünistlerini kaçınılmaz bir şekilde Çarlık Rusyası ile ilgili ayrıntılı çalışmalara itecektir.

Bu noktada ben, Rus işbirlikçi sermayesinin gelişiminin biçimlerinin genel hatlarını belirtebilirim. Onun çok kesin ve ayrıntılı bir belirlenimini verecek durumda değilim. Ancak teorik ilkelere göre de bunun böyle yani aşağıda kısaca açıklayacağımız gibi olması gerekir.

Rusya’da sanayileşmenin kökenleri 1830’lu ve 1840’lı yıllara kadar uzanmaktadır. Özellikle de ordunun ihtiyaçları doğrultusunda manüfaktür sanayinin egemen olduğu bir sanayileşme 1850’li yıllara kadar gelişme göstermiştir. Devletin sanayileşme içerisindeki ağırlığı 1860’lı yılların sonuna kadar devam etmiştir. Bu 1860’lı yıllara kadar devlet sermayesi biçiminde bir işbirlikçi sermayenin gelişimi sözkosudur ki bu işbirlikçi sermayenin küçük katmanını oluşturur.

1860’lı yılların sonlarından 1897’li yıllara kadar ise Rus işbirlikçi özel sektörünün gelişimi ve giderek ağırlığının artması sözkonusudur. Bu sermaye gerek organik bilşemi açısından gerekse de üretkenlik açısından kendisinden önceki biçimden daha üstündür. Bundan dolayı bu katman Rus işbirlikçi sanayi sermayesinin orta katmanını oluşturur. Aynı zamanda bu dönem Rusya’da devlet ve özel sektörün bir tür karma ekonomi oluşturduğu bir dönemdir.

Rus işbirlikçi sanayi sermayesinin büyük katmanının gelişip ve güçlenmesi, 1897 yılındaki ekonomik ve para reformundan sonra gerçekleşir. Bu reform, aynı zamanda diğer iki katmanın (küçük ve orta) yanında çok cılız bir şekilde varolan bu katmanın tarihsel gelişiminin önünü açar. Bu katman, emperyalist sermaye ile daha fazla içiçe geçer ama bununla birlikte de emperyalist sermayeye daha fazla bağımlı olarak gelişir. Bu katmanın gelişimine ön ayak olduğu üretici güçlerin aşılması ve onun tarihsel doğasının değiştirilmesi ancak 1928 yılındaki birinci beş yıllık plan döneminde olur. Birinci beş yıllık plan, aynı zamanda Rus sanayisindeki temel ekonomik örgütlenme biçimi olan ve tarihsel olarak “Rus işbirlikçi sermayesi”nin ürünü olan “işbirlikçi tekeli” (çünkü bu ekonomik biçim Bolşevikler’e Çarlık dönemindeki burjuvaziden kaldı, gökten zembille düşmedi!), Uluslararası tekelin küçük katmanına çevirdi. Burada bu tekelin gelişiminin emperyalist ülkelerdeki uluslararası tekelin gelişiminden farkı, bunun gelişimine, yarı-proletarya ve teknokrat küçük-burjuvazinin ön ayak olması ve bürokrasi aracılığıyla gerçekleştirilmesidir. Kısacası ekonominin tarihsel gelişiminin temel eğilimi aynı kalmıştır. Sadece bu gelişimin biçimi politik alt-üst oluştan dolayı değişikliğe uğramıştır.

Nasıl Çarlık Rusyası döneminde işbirlikçi sanayi burjuvazisinin küçük katmanının gelişimi devlet önderliğinde ve onun bürokrasisi aracılığıyla olmuşsa, SSCB döneminde de Uluslararası Tekelin gelişmesi bürokrasi aracılığıyla olmuştur. Birinci beş yıllık dönem aynı zamanda SSCB’deki zayıf ve geri ulusların sömürgeleştirilmesi ve onlar içerisinde işbirlikçi bir katmanının parti ve devlet yönetimi aracılığıyla yaratılması dönemidir.

Burada önemle üzerinde durulması gereken nokta, Çarlık Rusyası’nın Ekim Devrimi’ne ve ondan sonraki politik yönetime bırakmış olduğu ekonomik temel ve onun uluslararası emperyalist sistem ile kurmuş olduğu karmaşık yapının kavranması sorunudur. Rus ekonomisi emperyalist ekonomi ile içiçe geçmiş ve bu temelde oluşmuş bir dengenin ürünüydü. İşte Lenin ve Bolşevikler bu noktayı yeterince anlamamışlardı ve bu noktadaki eksiklikleri ve hataları, onların feci hatalar yapmasına neden oldu.

Lenin ve Bolşevikler’in bir başka hatası da, Çarlık devletini sürekli olarak feodal toprak ağalarının temsilcisi olarak görmeleridir. Yukarıda da kısaca gördüğümüz gibi Çarlık devleti sanayileşmenin gelişmesine ön ayak olmuş ve bu temelde bir çok ekonomik reform yapmıştır. Şayet Çarlık devleti tek feodal toprak ağalarının temsilcisi olsaydı hem bu ekonomik reformları yapamaz ve sanayileşmeye önderlik edemez hem de 1917’ye kadar çoktan devrilmiş olması gerekirdi.

Halbuki Çarlık devleti, Avrupa’da bir çok krallığın (İngiltere, Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Hollanda vs. ) geçirmiş olduğu evrimin aynısını geçiriyordu. Ama daha başka koşullarda ve onlara oranla daha geriden gelerek.

Kısacası Çarlık devleti hareketli bir yapıya sahipti ve kendisini sürekli olarak reformlar yoluyla Rus toplumunun ekonomik içeriğinin gelişimine uyduruyordu. Çarlık devleti ve onun başında olan Nicolas II feodal bir devleti değil baştan aşağı burjuva bir devleti temsil ediyordu.

2-Ekim Devrimi ve Lenin ve Bolşeviklerin Küçük-Burjuva Sosyalizmi

Ekim Devrimi’nden sonra Bolşevikler’in sergilemiş oldukları tarihsel pratik bir küçük-burjuva sosyalizmine denk düşüyordu. İçsavaş süresince umutsuz bir şekilde Rus ekonomisinin tarihsel doğasına aykırı bir çok önlemi uygulamaya soktular. Ama her seferinde nesnel gerçekliğin duvarına çarptılar. İçsavaş dönemi boyunca sergilenen pratik diyalektik olmaktan ziyade, Lenin’in 1908 yılında şiddetle eleştirmiş olduğu “Ampiryokritisizm”di. Özellikle deneme-yanılma üzerine oturan bu politik anlayış, olayların tarihsel çerçevesinin ve özünün doğru kavranılmamasının sonucuydu. Aslında tek Bolşeviklere özgü bir durum değildi. O zaman ki komünist hareketin tamamı (her ne kadar bir çoğu iktidara gelemesler de ) aşağı-yukarı Bolşevikler gibi düşünüyordu.

Belki de Bolşevik deneyim, dünya ve evrensel komünist hareketin geçmek zorunda olduğu aşamalardan birisidir. Çünkü ancak onun partiği ve yanlışları aracılığıyla doğru teorik ve politik anlayış geliştirilecektir.

O zaman ki komünist hareketin temel teorik sorunu, kapitalizmin tarihsel çerçevesinin bilince çıkarılması ve bu temelde doğru komünist toplum anlayışının geliştirilmesi sorunuydu. Birincisine verilecek yanlış ya da eksik cevaplar kaçınılmaz olarak ikincisinin eksik ya da yanlış anlaşılmasına götürecekti ki zaten öyle oldu.

Bu durumu ilk farkeden Lenin oldu:
“ Ve ‘bizim’ sosyalizme doğrudan geçiş sorunumuzu başarıyla çözebilmemiz için, kapitalizm öncesi ilişkilerden sosyalizme geçiş için hangi ara yolların, yöntemlerin, vasıtaların ve araçların gerekli olduğunu anlamalıyız. Bütün sorun budur. ” (İşçi sınıfı ve Köylülük, s. 324, Sol Yayınları)
Gerçekten de bütün sorun Lenin’in belirttiği gibi kapitalizmin hangi biçim ya da biçimlerinin sosyalizme götürdüğü sorunuydu. İşte Lenin ve Bolşevikler bu sorunu çözemediler ve bundan dolayı da kaçınılmaz olarak yanlış politikalara sürüklendiler. Ama belki de kapitalizmin o zaman ki tarihsel düzeyinden dolayı bunu o zamanlar çözemezlerdi de. Çünkü kapitalizmin bağrında sosyalizmin somut biçimleini kavramlaştıracak temel eğilimler bugünkü gibi tam çiçek açmamışlardı. Yine de bu nokta elbette ki tartışmaya açıktır.

Lenin ve Bolşevikler Ekim Devrimi’nden hemen sonra Rusya’da sosyalist (komünist) üretime hemen geçebileceklerini sanıyorlardı. Onlara göre büyük ölçekli sanayinin kamulaştırılması bunun için yeterliyi. Bolşeviklere göre Rusya sosyalist üretime geçebilirdi ama eğer dünya devrimi daha doğrusu emperyalist bir ülkede bir sosyalist devrim gerçekleşmezse bu sosyalist üretimi devam ettiremezlerdi. Elbette ki bütün bunlar yanlıştı. Bırakınız o zaman ki Rusya’nın, emperyalist ülkelerin dahi sosyalist üretimi gerçekleştirmeye olanakları yoktu. Bugün dahi bu olanaksızdır. Bunun için üretici güçlerin daha da gelişmesi gerekir. (2)

Lenin 1921 yılı sonlarında, NEP’e geçmenin zorunluluğunu belirtirken, Bolşevikler’in devrimden hemen sonra komünist üretimi örgütlemeye geçmesinin bir hata olduğunu ve bu noktada hata yaptıklarını belirterek özeleştiri vermiştir:
“... doğrudan komünist üretim ve paylaşıma geçişi gerçekleştirme hatasını işledik. Köylülerin zoralım temelinde bize gerekli miktarda tahılı teslim etmeleri ve bizim bunları fabrika ve tesislere dağıtmamız ve böylece komünist bir üretime ve paylaşıma varmamız kararını aldık.
Kendimize önceden tam da böyle kesin ve açık bir plan çözdiğimizi söyleyemem, fakat aşağı-yukarı böyle davrandık. Bu ne yazık ki bir olgudur. Ne yazık ki diyorum çünkü çok uzun olmayan bir deneyim bizi, kapitalizmden sosyalizme geçiş hakkında daha önce yazdıklarımızla, sosyalist bir muhasebe ve denetim dönemi olmadan, komünizmin alt basamağına bile ulaşılamayacağı anlayışını savunurken yazdıklarımızla çelişen bu konstrüksiyonun yanlışlığı inancına vardırdı. ” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 9, s. 285-286, İnter Yayınları)
Lenin ve Bolşevikler, bir çok hatalarına rağmen, politik iktidarın ele geçirilmesi noktasında teorik olarak donanımlıydılar. İktidar mücadelesi verirken, hangi sınıflara karşı nasıl bir taktik izleyeceklerini az çok biliyorlardı. Ama aynı şeyi iktidarın ele geçirilmesinden sonra için söylemek mümkün değil. İktidar savaşımı verdiklerinde Lenin ve Bolşevikler daha çok “plan olarak taktiği” ön plana çıkarırlarken, iktidarı ele geçirdikten sonra pratikleri daha çok “süreç olarak taktik” düzeyine geriledi. Bunun nedeni de hareketin yeni tarihsel düzeyinin karmaşık durumuna kendilerini uyduramamalarıydı.

İktidarın ele geçirilmesinden sonra Lenin ve BP’nin pratiği, plan ve programı olan ne yapacağı noktasında kafası oldukça açık olan bir pratik görünümünden çok, tam olarak ne yaptığını bilmeyen, deneme-yanılma yoluyla yolunda ilerlemeye çalışan ve devrim sonrası devrimci görevlere hazırlıksız yakalanmış olan bir pratik görünümüne sahipti. Lenin Ekim Devrimi’nden sonra karanlıkta el yordamıyla ilerlediklerini, bu eseri nasıl sonuçlandıracaklarını tam olarak bilmediklerini ama ellerinden geldiği kadar bu eseri korumaya çalıştıklarını açıkça belirtmiştir:
“Sanayide işçi denetimi üzerine ilk kararname ve kararlarımızın ne kadar çaresiz, kendiliğinden ve tesadüfi olduğunu anımsamak yeter. Bu bize kolay yapılabilir görünüyordu . Pratikte bu inşanın gerekliliğini kanıtladı, fakat nasıl inşaa edileceği sorusunu tümüyle yanıtsız bıraktık. (...)
“(...) Başlangıçta bunlara tamamen soyut baktık, propaganda yapan, ama meselenin nasıl ele alınacağını hiç bilmeyen devrimciler gibi. Bu esere nasıl sonuçlandıracağımızı bilmeden başladığımız için, birçokları bizi elbette mahkum etti ve tüm sosyalistler ve Sosyal-Demokratlar hala mahkum ediyorlar. Fakat bu ölülerin yaptığı gülünç bir suçlamadır. Dev bir devrime başlayıp nasıl sonuçlandırılacağını önceden bilmek mümkün müydü? Bu bilgi kitaplardan elde edilebilir mi? Hayır. Kararımız sadece kitlelerin deneyiminden kaynaklanabilirdi. Ve ben, inanılmaz zorluklar altında, o zamana dek yarısını bilmediğimiz sorunun çözümüne girişmiş olmamızı, proleter kitleleri bağımsız çalışmaya çekmiş olmamızı, sanayi işletmelerinin ulusallaştırılmasını sağlamış olmamızı vs. kazanımımız olarak görüyorum” (abç) (Lenin, Seçme Eserler, cilt-8, s. 50)
Lenin ve BP’de, iktidar döneminde, ilginç bir şekilde bir tür “işçi sınıfının kendiliğindenci eğilimine” kapılma gibi bir eğilim de ortaya çıktı. İktidar döneminin sorunları noktasında net bir yaklaşıma sahip olmamaları ve yalpalamaları, onları işçi sınıfının kendiliğindenci eğilimlerine zaman zaman bel bağlamaya ve ondan medet ummaya götürdü. Örneğin kamulaştırma sorununda bu kendisini çok açık bir şekilde göstermiştir. Kamulaştırmalar planlı olmaktan ziyade rastgele yapıldı. Çoğu zaman işletme yöneticileri ile işçiler arasındaki sürtüşmeler, çatışmalar, devlet organlarının haberi olmadan işçiler tarafından kendiliğinden bir kamulaştırma ile sonuçlanıyordu.

Lenin az yukarıdaki alıntıda, bazı bilgilerin kitaplarda olmadığını, onun için bazen kitlelerin deneyimine başvurmak gerektiğini belirtirken hatalıdır. Hiç kuşkusuz bütün sorunların çözümü kitaplarda yoktur ancak kitaplardan da öğrenilecek şeyin azamisi öğrenilmelidir. Bolşevikler öğrenilmesi gerekenlerin asgarisini belli noktalarda kitaplarda öğrenmemişlerdi. Örneğin devrimden sonra “para politikası” noktasında ve Rusya’nın emperyalist ekonomi ile ilişkilerinin doğası noktasında kitaplarda çok az şey öğrenmişlerdi.

Lenin ve BP’nin devrime bazı noktalarda teorik olarak hazırlıksız yakalandıklarını belirttikten sonra, içsavaş döneminde nasıl farkında olmadan küçük-burjuva bir sosyalizm anlayışına savrulduklarını açıklamaya sıra geldi.

Bu noktada yapılacak ilk soyutlama şu: Rus toplumu ekonomik olarak tarihsel açıdan sosyalist (komünist) üretim ilişkileri için uygun olmadığı halde yani burjuva üretim ve bölüşümün tarihsel temelinin tarihsel olarak ortadan kaldırılma olanağı yokken, Lenin ve BP, ona, dışarıdan yapay olarak onun tarihsel doğasına aykırı politikalar uygulamaya çalışıyorlardı. Tamamen burjuva bir tarihsel temele sahip olan bir toplumu yani üretimin burjuva bir biçimde (kamulaştırılmış işletmeler de buna dahil) yapıldığı bir toplumda, onlar, sosyalist bölüşüm ilkesini uygulamaya çalışıyorlardı. Halbu ki Rus ekonomisindeki üretimin yapısı, sosyalist bölüşüme izin vermiyordu. Ama onlar bunu bir türlü anlayamıyorlardı. Toplumsal ürünler meta biçiminde üretiliyordu ama paylaşımını sosyalist bir biçimde yapmaya çalışıyorlardı. Yani meta olarak üretilen ürün meta olarak değişilmiyordu. Bu haliyle pratikleri, farkından olmadan Prudhon ve John Gray’in küçük-burjuva sosyalizm anlayışını yansıtıyordu. Marx’ın da belirttiği gibi böyle bir pratiğin eleştirisini iflas yapar ve yapmıştır da.

1921 yılının başlarında yayınlanan bir kararname ile para, değer birimi olmaktan çıkarılarak yerine işgücü birimi geçirilmiştir. Bu yöndeki çalışmaların ise 15 Nisan 1921 yılına kadar bitirilmesi öngörülmüştür:
“Kararname, projeleri ve bunların hazırlamış olduğu paranın yeni statüsü, para birimini, devlet ekonomisinin hesap birimi gibi, yeni bir değer birimi ile, işgücü ile değiştirmektedir. Bu birimin hesabı için, normal yoğunluktaki bir gün kabul edilmiştir. ” (Maliye Komiserliğinin bir yayını, aktaran, S. N. Prokopoviç, a. g. e. s. 537)
Bu kararname Lenin ve BP’li yöneticilerin kafalarının ne kadar karışık olduğunu gösterir. Rus ekonomisinde paranın ortadan kaldırılarak yerine ölçü birimi yani fiyatlar ölçeği olarak işgücünün ( belirli bir emek-zamanı olarak) geçirilmesi tek kelimeyle felaketten başka bir şey değildi. Normal bir işçinin işgünü de ölçü birimi işlevi görecekti. Yani bu işgününün üretkenliğine göre (ki niceğili devletçe saptanacaktı) her metanın fiyatı saptanacaktı. Marx “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı” da bu tür anlayışaları şiddetle eleştirmiştir. Okuyucunun affına sığınarak Marx’tan uzun alıntılar yapacağım:
“Paranın doğrudan doğruya ölçü birimi olarak emek-zamanı teorisi, sistematik bir tarzda, ilk defa John Gray tarafından geliştirilmiştir. O, şubeleriyle çalışan bir ulusal merkez bankası eliyle, çeşitli metaların üretimi için gerekli emek-zamanını saptatıyor. Metaın karşılığı olarak üretici, o metaın değerini belirten resmi bir belge, yani metaın içerdiği şu kadar emek-zamanına karşılık bir makbuz alıyor ve bu bir haftalık işe, bir günlük işe, bir saatlik işe, vb. tekabül eden banknotlar, bankanın ambarlarında depo edilmiş olan her türlü metaların eşdeğeri olarak bono görevini yerine getiriyor. Temel ilke budur. . .
(...) Ama metalar, ancak ne iseler o nitelikleriyle birbirleriyle ilişki kurarlar. Metalar, doğrudan doğruya, tecrit edilmiş bağımsız özel çalışmanın ürünleridir ve bunlar, özel değişim süreci içinde elden ele geçerek, genel toplumsal emek olarak kendi kendilerini doğrulamalıdırlar, başka bir deyişle, meta üretimi temeli üzerinde emek, ancak bireysel emeklerin evrensel olarak elden ele geçişiyle toplumsal emek olur. Ama metaların içerdiği emek-zamanını doğrudan doğruya toplumsal saymakla, Gray, bunu, kollektif emek-zamanı olarak ya da birbirleriyle doğrudan doğruya ortaklık durumunda olan bireylerin emek-zamanı olarak kabul etmektedir. O zaman altın ya da gümüş özgül bir meta, genel emeğin ifadesi olarak öteki metalarla kıyaslanamazdı, değişim-değeri fiyat olmazdı, ama kullanım-değeri de değişim-değerine dönüşmezdi, ürün meta olmazdı ve böylelikle burjuva üretimin bizzat temeli ortadan kaldırılmış olurdu. Ama Gray’ın düşüncesi hiç de bu değildir. Ona göre, ürünler meta olarak imal edilmelidir, ama meta olarak değişilmemelidir.
(...) Metaın doğrudan doğruya para olduğunu, ya da metaın içerdiği bireyin özel emeğinin doğrudan doğruya toplumsal emek olduğunu iddia eden dogmanın doğru olabilmesi için, elbette ki, bir bankanın buna inanması ve işlemlerini buna uydurması yetmez. Tam tersine, bu gibi durumlarda, pratik olarak eleştiren, iflastır. Gray’ın yapıtında gizli kalan ve bizzat kendisinin göremediği şey, emek-paranın kulağa iktisat terimi gibi gelen içi kof bir sözcük olduğu ve bunun da, paradan kurtulmak ve şöyle bir iyi niyetli arzuyu ifade ettiğidir: paradan kurtulmak, ve parayla birlikte değişim-değerinden kurtulmak, ve değişim-değeri ile birlikte metadan kurtulmak, Gray’dan önce yazmış olsunlar, Gray’dan sonra yazmış olsunlar, bazı İngiliz sosyalistleri, bunu lafı dolandırmadan ilan etmişlerdir. Ama, parayı kötülemenin ve metaı da göklere çıkarmanın sosyalizmin özünü teşkil ettiğini, büyük bir ciddiyetle iddia etmek ve böylelikle sosyalizmi, meta ile para arasındaki zorunlu ilişki gibi ilkel bir bilgiden yoksun kalmaya mahkum etmek, Bay Proudhon’a ve onun okuluna düşecekti. ” (K. Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, s. 101-102-103-104, Sol yay. )
İşte Lenin ve Bolşevikler farkında olmadan Marx’ın eleştirmiş olduğu hatayı yapıyorlardı. Onların çıkış noktası, kamulaştırılmış işletmenin sosyalist üretim için yeterli olduğu ilkesine dayanıyordu. Ama bu işletmenin sosyalist bir üretim için ne kadar yeterli olup olmadığını sorgulamıyorlardı. Ama bu sorunun altında emperyalizm teorisi yatmaktaydı. Çünkü Rus ekonomisindeki bütün toplumsal kategorilerin ve bunların kendi aralarındaki bağlantılarının doğru kavranabilmesi için dünya kapitalizminin az çok teorik olarak doğru analiz edilmesi gerekirdi. Bu noktada Lenin ve Bolşeviklerin emperyalizm teorisi eksik ve tam olmaktan çok uzaktı. (3)

Bolşevikler’in Rus toplumunun yönetimini ellerine aldıkları andan itibaren, Rus ekonomisinin durumu gözle görülür bir şekilde bozulmaya başladı. Kamulaştırmalar ve emperyalist sermayeye olan borçların iptal edilmesi sonucunda Rus ekonomisi anında felç oldu. Çarlık Rusyası döneminde oluşmuş olan ekonomik yapının bütün gerçekliği açığa çıkmaya başladı. Devrimden sonra emperyalist sermaye ile ilişkileri kesilmiş olan büyük sanayi adeta çöktü. Aşağıdaki tablo 1913-1922 arası sanayi üretimini ( milyon ruble olarak) göstermektedir:



(S. N. Prokopoviç, a. g. e, s. 261 ve 268’deki iki tablonun birleştirilmiş hali)

Tablodan da çok açık bir şekilde görüldüğü gibi Ekim Devrimi ile birlikte Rusya’da büyük sanayi tek kelimeyle çökmüştür. Devrimden önce küçük sanayinin savaş sırasında durumunun kötüleşmesi sözkonusuyken devrim ile birlikte buna büyük sanayi de eklenmiştir. Bu nokta çok önemlidir çünkü büyük sanayinin çökmesi, kent ile kır arasındaki toplumsal değişime büyük darbe vurarak, Sovyet devletini “Savaş Komünizm”i politikasına sürüklemiştir. Savaş Komünizm”i içsavaş sırasında sonuç olarak ortaya çıkmıştır. Sovyet devletini Savaş Komünizm”ine sürükleyen politikanın altında büyük sanayinin çökmesi yatmaktadır. Savaş Komünizm”i politikası da iktidarın proletaryanın ellerinden kayıp gitmesine neden olmuştur (Bu noktaya az ileride tekrarr döneceğiz. )

Yukarıdaki tablonun ne anlama geldiğinin anlaşılması için onu başka bir tablo ile desteklemek gerekir. 1913 ile 1920 yıllarındaki sanayi üretimini birbiriyle kıyasladığımız zaman Sovyet sanayiinin çökmüşlüğünün boyutlarını az çok anlayabiliriz. 1920 yılında çeşitli malların üretimi 1913 yılına oranla (yüzde olarak) şöyle gerçekleşmiştir:


(S. N. Prokopoviç, a. g. e. s. 268)

Büyük sanayinin çökmesi, bir çok yanlış politikanın birbirini tamamlaması ve kar topuna dönüşmesinin sonunda ortaya çıktı. Yabancı sermayenin kamulaştırılması ve dış borçların iptali, “işçi denetimi ve kontrolü” ve yine aynı şekilde Bolşevikler’in ütopik olarak parayı ortadan kaldırma ve eşit ücret politikaları hatalarıyla birleşince sanayinin çöküşü kaçınılmaz oldu.

Ekim Devrimi’nden sonra, hemen yabancı sermayenin kamulaştırılmasından ve dış borçların iptal edilmesinden sonra Bolşevikler’in yaptığı ikinci büyük hata, paranın ekonomik yaşamdan kaldırılmaya çalışılmasıydı. Ekonomik ilişkilere dışarıdan dayatılan bu dogma, toplumsal değişimin felç olmasına neden oldu. Bolşevikler parayı ortadan kaldırmaya çalışırken devlet parasını ortadan kaldırdılar ama paranın kendisini ortadan kaldıramadılar. Çünkü pazar mekanizmaları kendi paralarını yarattılar. Toplumsal değişimin ilkel biçimleri, başka ülkelerin para birimleri ve toplumun içerisine yayılmış olan altınlar değişime aracılık etmeye başladılar.

1918 sonbaharında N. Krestinski’nin Maliye Komiserliği’ne gelmesinden sonra (bu aynı zamanda Savaş Komünizmi’ne geçildiği döneme denk gelir), paranın kaldırılması yönündeki politika da gelişmeye başlar. Maliye Komiserliği 1918-1921 arası politikasını bir yayınında kısaca şöyle açıklar:
“Faaliyetimizi ve kurumlarımızı içsavaşın dayatmış olduğu zorunluluğa adapte etmek, paranın gitgide değerinin düşürülmesi ve ortadan kaldırılması için, sikke emisyon sistemini büyük bir özgürlük ile kullanmak. ” (Maliye Komiserliği’nin bir yayını, aktaran S. N. Prokopoviç, a. g. e. s. 527-528)
Rus ekonomisinin tamamen çökmesinde yanlış para politikanın rolü büyük olmuştur. ”Sosyalist (Komünist) ekonomik sistem”e geçilme adı altında paranın tahrip edilmesi, toplumsal değişim hacminin oldukça daralmasına hatta neredyese durma noktasına gelmesine neden olmuştur. Bunun sonucunda:
“Sanayi durdu, demiryolları tarafiğini durdurdu, şehirler insansızlaştı;ülke ekonomisi büyük bir hızla ilkel ekonominin biçimlerine döndü. ” (a. g. e. s. 530)
Para basımıyla hem devlet giderlerinin karşılanması (4) hem de paranın giderek değerinin yitirilmesi sonucunda dolaşımın dışına itilmek (bu bile başlı başına bir çelişkidir) istenmesi sonucunda enflasyon Rusya’da aldı başını gitti ve halkın alım gücü hiç görülmedik ölçüde büyük bir darbe yedi. Aşağıdaki tablo 1917-1924 arası Bolşevikler’in yaptığı emisyon miktarını ve devrimden sonra dolaşımda olan savaş öncesi rublelerin miktarını (milyon ruble olarak) göstermektedir:

(S. N. Prokopoviç, a. g. e. s. 529)

Dolaşımdaki banknotların kitlesel değerlerindeki bu değişme üretici güçleri her seferinde daha fazla tahrip ediyordu. Para birikim ve ödeme aracını ama aynı zamanda büyük oranda değişim-aracı fonksiyonunu yitiriyordu. Bu para politikasının sonucunda 1918 yılında Rusya’da kredi operasyonları tamamen ortadan kayboldu. Bundan daha doğal bir şey de olmazdı. Çünkü birikim aracı olarak işlev göremeyen bir para kredi olarak da verilemezdi. Kredi ancak biriken paraların sonucunda ortaya çıkan bir işlemdir. İlginçtir ki Rusya’da tekrar kredi operasyonları NEP ile birlikte yeni bir paranın dolaşıma girmesi sonucunda tekrar görünmeye başladı.

Ama bununla birlikte para aynı zamanda, ticari operasyonlar ve ekonomik planlar için kullanılan hesap aracı fonksiyonunu da kaybetti. Toplumsal işlevini kaybeden bir paranın cinsinden hesaplama yapmak da anlamsız hale gelmişti.

Rublenin alım gücü yılda yetmiş dört defa düştükten sonra, halkın paraya olan güveni kayboldu ve mallarını pazara bu para karşılığında değiştirmek için getirme ihtiyacı duymaz hale geldiler. Sadece rubleyi zorunlu olan metaları elde etmek için kabul ediyorlardı. Halkın rubleye olan güvenini kaybetmesini daha iyi anlamak için aşağıdaki tabloya bakmak yeter. Tablo her 1 Ocak’ta 1 milyon rublenin yıllara göre değerini göstermektedir:

(S. N. Prokopoviç, a. g. e. s. 530)

Bolşevikler rubleyi ortadan kaldırırken “para”yı ortadan kaldırmadılar zaten kaldıramazlardı da. Para kendisine yeni toplumsal biçimler aramaya başladı ve çok kısa bir zaman sonra bunları buldu da:
  • Savaş öncesi basılmış altın-paralar;
  • İstikrarlı bir kuru olan yabancı dövizler (Sterlin ve Dolar gibi);
  • Kişisel tüketimde önemli bir yeri olan metalar: çavdar, tuz, petrol, pamuklu kumaş vs.
Savaştan önce basılmış olan altın-paralar, (5) özellikle de köylülerin ellerinde bulunuyordu. Ruble değişim aracı fonksiyonunu yitirmeye başlar başlamaz bu altın-paralar dolaşımın yüzeyinde görünmeye başladılar. Maliye Bakanlığı’nın raporlarında bu altın-paraların yoğun bir şekilde kullanıdığı saptanmıştır. Bu paralar özellikle sınırlarda, liman bölgelerinde, ülkenin doğusunda, batısında ama özellikle de Transkafkasya’daki ekonomik işlemlerde sıkça görülmüştür. Ama bu altın-paralar merkezde de sıkça görülmüştür. Tek şahıslar arasındaki işlemlerde değil, devlet ve özel işletmelerde de görülmüştür. Bazı işletmeler işçilerine bu paralar ile ödeme yapmıştır.

Bu dönemde içpazardaki ticari işlemlerde dövizler de kullanılıyordu. Hatta Rusya’nın sınır bölglerinde komşu ülkelerin para birimleri (Türk, Afgan, Çin, Japon vs. ) dahi içpazardaki ekonomik işlemlerde kullanılıyordu.

Ama ne eski altın-paralar ne de yabancı dövizler yerel pazarların ihtiyacını karşılamaya yetmiyorlardı. Bundan dolayı çok talep edilen metalar fiyatlar ölçeği gibi hizmet etmeye başladılar. Sovyet rublesinin feci depresyonu hiçbir güven vermiyordu ve ticaret onun aracılığıyla iş yapmak istemiyordu. Özellikle de bu fenomen kırlarda sıkça görülüyordu. Buralarda değişim trampa biçiminde gerçekleşiyordu ve köylüler parayla değişimi reddediyorlardı. Çeşitli yerlerde değişik metalar (çavdar, un, tuz, kumaş gibi) değişim aracı görevini yerine getiriyorlardı ve özel bir önem kazanmışlardı.

Yanlış para politikaları sonucunda rublenin ortadan kaldırılmasıyla Rus iç pazarı, küçük yerel pazarlar biçiminde parçalanmaya başladı. İç pazar birbirinden bağımsız küçük yerel pazarlara ayrıştı ve her pazar kendi yapısına uygun olarak değişik bir metayı genel değişim aracı haline getirdi. Devletin parası ortadan kalktı ama meta üretiminin varlığından dolayı pazar kendi parasını ortaya çıkardı. İşin ilginç tarafı pazarın kendiliğinden ortaya çıkardığı bu genel eşdeğer aracı aynı zamanda devlet tarafından da kabul görmeye başladı.

Çeşitli değişim araçları içerisinde çavdar başta geliyordu. Örneğin İaşe Komiserliği hesaplamalarını Çavdar-Ruble üzerinden hesaplıyordu. Sanayiide bazı yerlerde çavdar fiyatlar ölçeği olarak kabul edilmişti. 1922 yılında petrol sanayiinde, üretim giderleri Çavdar birimi biçiminde hesaplanıyordu. Daha sonra da Sovyet Rublesi’ne çevriliyordu. Bu durum odun sanayiinde de aynıydı. Özellikle 1920 yılında ekmek şehirlerde, tuz ise kırlarda paranın yerine geçmişti.

Devlet parasının ortadan kalkması, tamamen meta üretimine dayanan Rus toplumunda değişimi ve bununla birlikte de sanayii ve tarımsal üretimi tek kelimeyle felç etti. Gelinen aşamada toplumsal değişimi ve bununla birlikte de kent ile kır arasındaki değişimi arttırmak zorunlu bir duruma gelmişti. Bunu sağlamak için Lenin “Savaş komünizm”i yerine NEP’i (Yeni Ekonomi Politika) devreye soktu. NEP, köylülerden elde edilen zor alımların yerine sadece bir “Doğal (Ayni) Vergi” öngörüyordu. Bu politikaya göre, köylüler devlete belirli bir vergi verdikten sonra, ellerindeki fazla tahılları pazara getireceklerdi ve belirli bir kazanç elde edeceklerdi. Köylülerin fazla kazanç elde etmeleri onların daha fazla metayı pazara sürmelerine, böylece de şehirlerin ve sanayiinin ihtiyacı olan metaların giderek pazara daha fazla sürülmelerine neden olacaktı. Kent ile kır arasındaki bu değişimi sağlamak için çoktan beri faaliyetini durdurmuş olan “Tüketim Kooperatifleri Merkezi Birliği” öngörülmüştü.

Bu politikada değişim yani kent ile kır arasındaki değişim trampa biçimini öngörüyordu. Çünkü para, ulusal ekonomide merkezi bir unsur olma kapasitesini kaybetmişti. Para aracılığıyla bu değişimin gerçekleşmesi imkansızdı. Bu aracı Bolşevikler yoketmişlerdi ve belkide en gerekli zamanda ondan mahrum kaldılar. Ancak NEP döneminin başında (1921 yılında sanayiide çalışan ortalama bir işçinin emek-zamanının değer birimi olarak kabul edilmesini öngören kararname hatırlansın) yukarıda gördüğümüz gibi hala daha Bolşevikler parayı ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı.

1921 yılının bahar aylarına doğru kabul edilen Ayni Vergi politikası, bir çok tarımsal metalar ile sanayii metaları arasında trampa biçiminde bir değişim oranını öngörüyordu. Ancak yaklaşık altı ay sonra, tam olarak 26 Ekim 1921 yılında bu politikadan vazgeçildi. Çünkü bu politika istenen amacı gerçekleştirmekte yetersiz kaldı. Bunun en önemli nedenlerinden birisi, her zaman karşılıklı olarak iki alacaklının ortaya çıkmamasıydı. Malını satmak isteyen biri zorunlu olarak başka bir malı istemediği halde almak zorundaydı. Üstelik malların sürekli fiziksel olarak saklanması bazen imkansızdı. Fiziksel olarak çok erken yıpranıyorlardı. Kısacası paranın yerine getirmiş olduğu işlevleri yerine getiremiyorlardı. İstediği sonucu elde edemeyen Sovyet Hükümeti, Ayni Vergi politikasını ortadan kaldırdı ve kaçınılmaz olarak tekrar ekonomik ilişkileri tesis etmek için para politikasına başvurmak zorunda kaldı.

Aralık 1921 yılında toplanan Sovyetlerin IX. Kongre’sinde yeni para politikası kabul edildi. Bu politikanın kabul edilmesi sırasında bir konuşma yapan Maliye Komiseri Krestinski şunları söylemiştir:
“ Kongre müşahade etti ki, proleter devlet ile şehirin ve kırın küçük üreticileri arasında değişimin gelişmesi, aynı şekilde kamulaştırılmış büyük sanayinin rasyonel ticari örgütlenmesi, eğer kağıt paramızın kurunu altına bağlı daha sonra da altın para olarak stabilize etmezsek imkansızdır. ” (aktaran S. N. Prokopoviç, a. g. e. s. 542)
Yeni para politikasının temel önlemleri şunları içeriyordu:
  • Devlet harcamalarını karşılayan yeni bir vergi sisteminin oluşturulması ve bütçe açıklarının para emisyonu yoluyla karşılanması politikasının yürürlükten kaldırılması;
  • Altın ölçek üzerine oturtulmuş ve gelecekte altın paraya doğru yönlendirilmiş bir kağıt para sisteminin dolaşıma sokulması;
  • Altın külçeler üzerinde devlet tekelinin kaldırılması; (6)
  • Yeni paranın, yabancı ülkelerdeki değerler borsasında kote edilmesi ve ülke içerisinde yabancı dövizlerin serbest kullanımı ve elde edilmesi hakkının sağlanması. (Bakınız a. g. e. s. 542’ye daha fazla bilgi için)
Kabul edilen yeni para politikasından yaklaşık bir yıl sonra yani Aralık 1922 yılında yeni para Çernove yürürlüğe girdi. Ama devlet bütçe açıklarını karşılamak için para basımına devam etti. Çünkü başka çaresi yoktu ve bu araçtan ekonominin o zamanki durumundan dolayı kolay kolay vazgeçemezdi.

Böylece NEP ve yeni para politikasıyla Sovyet devleti, Çarlık devleti dönemindeki ekonomi-politikaya geri döndü. Ama bir farkla: Şimdi özel kapitalizmin yerinde bürokratların olduğu bir devlet kapitalizmi sözkonusuydu. Sovyet deneyi, belkide tarihin en pahalı deneylerinden birisi oldu. Bu deney aynı zamanda, Marx’ın küçük-burjuva sosyalistler karşısında haklılığını somut bir biçimde götermesi bakımından da ilginç bir deneydir. Ama işin tuhaf tarafı, bu deneyin küçük-burjuvalar tarafından değil Marksistler tarafından gerçekleştirilmiş olmasıdır!

(devam edecek)

(1) Bu noktada daha fazla bilgi için Devrimici Bülten’in 40. ve 42. sayılarında yayınlanan « Enternasyonalizmin Bazı Teorik Sorunları » adlı makalemin II. ve III. Bölümlerine bakılabilir.
(2) Bu nokta ile ilgili olarak Devrimci Bülten’de yayınlanan başka makalelere bakılabilir.
(3) Bu noktada başka bir sorun yine vardır. Bu sorun Marx’ın Kapital’inin anlaşılmasının güçlüğü sorunudur. Marx’ın Kapital’ini diyalektik materyalizmi kavramadan anlamak hemen hemen imkansızdır. Lenin ve Bolşevikler’in bu nokta da eksikleri vardı. Marx’ın Kapital’inin felsefi arka planı (ki Marx’ın bilinçli bir şekilde oturtmuş olduğu) kavranılmadan, Kapital üzerine analizler eksik kalacaktır. Lenin ve Bolşeviklerin bu noktadaki eksiklikleri başka bir makalede ele alınacaktır.
(4) Sovyet Hükümeti’nin gelir ve giderleri 1918 yazında şu durumdaydı : « 1918’in ilk yarısında gelirler 3. 294 000 000 ruble, buna karşılık Halk Komiserlikleri, Yüksek Ekonomi Konseyi ve demiryolları için yapılan harcamalar hariç giderler 20. 480. 000 000 rubleydi. » (Lenin Seçme Eserler, s. 544) Bu tamamen çökmüş bir ekonominin göstergesidir.
(5) Türkiye’deki « Cumhurriyet Altını » gibi.
(6)  Altın üzerindeki devlet tekeli 4 Nisan 1922 yılında kaldırıldı.

Devrimci Bülten Sayı 44, Devamı...


|
_ _