 |
PDK Devrimci Bülten - Sayı 31 (2) |
 |
 |
KOMÜNİST HAREKETİN SORUNLARI, GÖREVLERİ VE ÖNCELİKLERİNE GENEL BİR BAKIŞ VE ÖNERİLER (1) (A. H. YALAZ) Giriş Birkaç gruptan oluşan Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist hareketinin yeniden partileşme sürecini yaşadığı tarihsel koşullarda, genel olarak partileşme sürecini, bu süreçte komünist hareketin sorunlarını, görevlerini ve önceliklerini enine boyuna irdelemek ve açıklamak yaşamsal bir öneme sahiptir. (2) Ne var ki, bu yazı, Türkiye ve Kuzey Kürdistan proletaryasının partileşme sürecini ve Türkiye komünist hareketinin görevlerini özel olarak konu almayacaktır. Bunlar başka yazıların konusu olacaktır. Şimdilik bazı saptamalar yapmakla yetinmek istiyorum. Kendilerini proletaryanın komünist partisi olarak ilan eden parti-öncesi iki komünist politik örgütün (3) iddialarına karşın, Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist hareketi, 1920 yılında Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşuyla ilk partileşme sürecinin sona erdiğini kabul edersek, yeniden partileşme sürecini yaşıyor. Önderlerinin genel olarak orta yaşlı komünist kuşağa ait olmalarına, bütün olgunluk savlarına ve gösterilerine karşın, ideolojik, politik ve örgütsel olarak hala çocukluk aşamasından geçiyor. (4) Bu nedenle de bu aşamanın hastalıklarından kurtulabilmiş değil. Örneğin, kendine parti unvanı verme bir yana, yalnızca kendini komünist görme gibi. Teorik bir gerekçe de bulunmuşa benziyor: komünist partisi kurulunca parti-dışı komünist grupların var olma koşulları hem tarihsel, hem de pratik olarak ortadan kalkar.
Bu yazıda komünist hareketin çocukluk hastalıklarını da ayrıntılı olarak ele alacak değilim. Bu yazının görevi, genel çizgileriyle de olsa, dünya ve Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist hareketinin içinde bulunduğu duruma ve partileşme sürecinin özelliklerine, sorunlarına, görevlerine ve önceliklerine ilişkin düşüncelerimi komünist devrimcilerle ve komünizme yakınlık duyanlarla bir kez daha paylaşmak ve onların eleştirel değerlendirmesine sunmaktır.
Bunca yıldan sonra hala aynı sorunlarla uğraşıyor olmak, itiraf etmek gerekir ki, acı veriyor insana. Ama, çözülmedikleri sürece, ilk kez ele alındıklarından bu yana on yıllar geçse de, sorunları yeniden ele almak zorunlu bir görev. Yirmi yıldan fazla bir süredir, birçok kez bu sorunu işledim, komünistlerin ilgisini uyandırmaya çalıştım ve onları görevlerini yerine getirmeye çağırdım. “Parti Sorunu ve Hareketimizin Görevleri Üzerine” başlıklı 14 Nisan 1981 tarihli yazıda şöyle yazıyordum: (5) “ Özellikle son 3 yıldır, dönüp dolaşıp konuşa geldiğimiz, ele aldığımız bir sorundur proletarya partisinin yeniden kurulması sorunu. Bu sorun çözülmeden kaldıkça da bu böyle devam edecektir. Bir kaçınılmazlıktır bu. Bu sorunun yanı sıra, birçok diğer sorunu da tekrar tekrar ele almak zorunda kalmadık mı? Örneğin, hareketimizin hata ve zaaflarını defalarca tartışmadık mı? Ve tartışmayacak mıyız? Lenin’in dediği gibi, ‘. . . yeniden ele almak kararını vermediğimiz tek bir görev yoktur. Bir yenilgiden sonra meseleyi yeniden ele almak, her şeyi baştan aşağı değiştirmek, meselenin çözümüne ne şekilde yaklaşmak gerektiğine ikna olmak, kesin doğru olmasa bile hiç değilse tatmin edici bir çözüm bulmak; biz böyle çalıştık, gelecekte de böyle çalışmak gerekir. ’ (Strateji ve Taktik, Aydınlık yayınları, s. 42) Proletarya partisinin yeniden kurulması sorununu çeşitli yönleriyle tekrar titizlikle ele almak zorundayız. Bütün dikkatimizi bu sorun üzerinde toplamak, diğer sorunları bu hayati sorunun çözümüne bağlı olarak ele almak zorundayız. Türkiye işçi sınıfının dikkatini, özellikle fabrika işçilerinin dikkatini de bu doğrudan görevine çekmeliyiz. ” Dünya ve Türkiye ve Kuzey Kürdistan Komünist Hareketinin Duruma Genel Bir Bakış Dünya komünist hareketi ve onun bir parçası olan Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist hareketi tarihinin en ağır krizini geçiriyor. Marksist-Leninist teori ve pratiğin geliştirilmesi ve zenginleştirilmesi için atılan adımlar, sosyalizmin saygınlığının dünya işçileri ve diğer geniş emekçi kitlelerin gözünde dibe vurduğu ve özellikle sosyalizmi, hatta komünizmi temsil ettiği propaganda edilen bürokratik-burjuva diktatörlük sistemlerinin çöküşü ile birlikte anti-komünist saldırıların daha da azgınlaştığı tarihsel politik koşullarda, kendini ve geçmişi savunma mekanizmasının daha da güçlü olarak işlemesi nedeniyle, zayıf, ürkek ve hatta korkak oluyor. Komünist olan ve komünizmi savunma savında olan birçok politik örgüt, çevre, vb. kendinden hoşnut olmanın, daha doğrusu ayakta kalmış olabilmeyi başarabilmiş olmanın sarhoşluğuna kapılmış durumda. Büyük düşünme, komünist hareketin geçmişine ve bugününe eleştirel yaklaşma, risk alma ve bilinçli-planlı ve sistemli uzun soluklu savaşım, olayların peşinden sürüklenmeyi adeta bir alışkanlık durumuna getiren komünist harekete genel olarak yabancı. Araştırma ve sorgulamanın ortaya çıkaracağı sorunlardan ve sonuçlardan da korkuluyor. Yıllar akıp gidiyor; dünyanın içinde bulunduğu genel durum büyük teorik ve politik çözümlere davetiye çıkarıyor. Ancak, ne yazık ki, kendini on yılların birikimi, daha doğrusu yükü olan ağır ideolojik-teorik, politik ve örgütsel sorunların altında bulan komünist hareket, bu yükleri kaldırabilecek ne ideolojik, politik ve örgütsel olgunluğa, ne de teorik güç, donanım ve dinamizme sahip.
Genel olarak dünya komünist hareketi, özel olarak Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist hareketi geçmişine, özel olarak da Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP)’ne ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nde sosyalist bir toplum kurmanın teori ve pratiğine Marksizm-Leninizm biliminin gerektirdiği eleştirel yaklaşımda bulunmadı ya da bulunamadı. Bundan dolayıdır ki, Komintern’in, SBKP’nin ve SSCB’nin bürokratik-revizyonist yozlaşmasının nedenleri tarihsel süreçleri içinde derinlemesine araştırılmadı, sorgulanmadı ve gereken dersler çıkarılmadı. Yapılan, bürokratik-revizyonist yozlaşma süreçlerini, şu ya da bu partinin ve/veya parti-içi kliğin, iç ve uluslararası tarihsel süreçlerden koparılmış ihanetiyle açıklamaya çalışmak oldu. Onlara neden olan iç ve uluslararası nesnel ve öznel etmenler saptanıp çözümlenmeden sözü edilen süreçlerin sonuçlarına karşı savaşım verilmeye çalışıldı. Saptanmak zorundadır ki, büyük devrimci değer taşımakla birlikte, böylesi eksik, hatta yanlış donanımlı savaşım istenen sonucu vermedi. Komünist hareket çok yönlü ve son derece ağır olan krizini atlatmak bir yana, kriz daha da ağırlaştı. Yeni bir toplum projesi olarak komünist toplumun alt aşaması (sosyalizm), on yıllardır kapitalist topluma karşı ciddi bir seçenek durumuna gelemedi. Dünya komünist hareketinin sorunlarına ve sosyalist toplum kurma deneylerine komünist devrimci eleştirel yaklaşımdan yoksunluk nedeniyle, sosyalizmin sorunlarının irdelenmesi söz konusu olduğu ölçüde, meydan komünist olmayanlara ve hatta komünizm düşmanlarına bırakıldı. Kendi kendisiyle ve bu arada kendi geçmişiyle komünist devrimciliğe yaraşır biçimde hesaplaşma geleneği oluşturamamış, sorunları diyalektik ve tarihsel materyalizme göre ele alma ve yorumlama yeteneği gösteremeyen devrimci kuşaklar, doğallıkla, sorgulayıcı davranma yerine, kendisine aktarılanı olduğu gibi kabul etme yolunu izlemeyi daha kolay buldular. Hem zihinsel tembellik ve kendi teorik yeteneklerine ve kapasitesine güvensizlik, hem de komünizm düşmanlarına karşı savunma psikolojisinin baskısı altında bilimsel kuşkuculuk gereken ilgiyi görmedi. Nadiren çıkan sesler, genel eğilimi biraz rahatsız etse de, devrimci uyandırıcı bir etki yapmaktan uzak kaldı. İdeolojik ve politik düşman güçlere karşı kendini savunma psikolojisi teorik statükoculuğu, teorik statükoculuk da savunma psikolojisini besliyordu ve beslemeyi sürdürüyor. Bu duruma komünist devrimci bir cüretle saldırmakta oldukça geç kalındı. Ama, yaygın bir deyişle, zararın neresinden dönülürse kardır. Eleştiri silahını daha gerilere de çevirme söz konusu olduğu sürece vurgulanması gereken noktalardan biri de, Lenin başta olmak üzere Rusya komünistlerinin ve diğer ülkelerden komünistlerin İkinci Enternasyonal revizyonist-oportünizmine karşı komünist devrimci savaşımı başlatmada gecikmiş olmalarıdır. Lenin’in önderliğinde Rusya komünistleri ve diğer ülkelerin komünistleri, İkinci Enternasyonalin açık ihanetine karşı devrimci tutum takınarak ve sosyal-reformist İkinci Enternasyonalin karşısına Komünist Enternasyonali çıkararak dünya komünist ve işçi hareketine büyük bir hizmette bulundular. Ancak, kabul etmek gerekir ki, onlar, Alman Sosyal-Demokrat Partisi (ASDP)’nin bürokratik-revizyonist yozlaşma sürecini yaşadığını, bürokratik bir sosyal-reformist düzen partisi durumuna geldiğini saptayamadılar, onun yozlaşmasına zamanında karşı çıkamadılar. Asıl önemli olan açık revizyonist ihanetten sonra ASDP’ye ve onun önderlik ettiği İkinci Enternasyonal revizyonizmine karşı tutum almak değil, onun gelişimini önceden görmek ve daha ağır zararlar vermeden ona karşı savaşım bayrağını kaldırmak ve komünistlere ve sınıf-bilinçli işçilere önderlik etmekti. Komünist devrimci önderlik bunu gerektirir. Bu anlamda, başta Lenin olmak üzere komünistler görevlerini yapmadılar ya da yapamadılar. Uluslararası komünist hareketin, sonuçlarının ortaya çıkması on yıllara yayılan, ağır bedeller ödemesinin nedenlerinden biri de işte bu başarısızlık oldu. Ne Yapılmalı? Dünya kapitalist sistemine karşı dünya ölçeğinde pratik bir sosyalist seçenek yok. Her şeyden önce, böyle bir seçeneği örgütleyecek güçlü bir küresel komünist hareketten/partiden ve ülkesel komünist partilerden yoksunuz. Varolduğu kadarıyla da kronik bir krizle boğuşan dünya komünist hareketi, yalnızca kendi çabasıyla da çıkamaz bu krizden. Komünist hareketin iç öznel sorunları da toplumsal savaşımdan kopuk olarak çözülemez. Toplumsal savaşımın, kendiliğinden bile olsa işçi sınıfı hareketinin, özellikle de işçi sınıfının politik hareketinin yükselmesiyle komünist hareketin krizden çıkışı arasında yakın bir ilişki vardır. İşçi sınıfı hareketi hemen tamamen ekonomik mücadele sınırları içinde kalmasının yanı sıra, eski gücünden de çok şey yitirmiştir. Politik işçi hareketi sınırlı ve zayıftır. Bu iki hareket, güçsüz bir işçi sınıfı hareketi ve güçsüz bir komünist hareket, karşılıklı olarak birbirlerini koşullandırmaktadırlar. Kapitalizme karşı sosyalist seçeneğin örgütlenebilmesi için, her şeyden önce genel olarak dünya, özel olarak da Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist hareketinin içinde bulunduğu durum, sorunları, görevleri ve öncelikleri iyi saptanmalıdır. Dönem teorik yeniden üretimin, geçmişi ve bugünü eleştirel gözden geçirmeye de dayanarak, gerçekleştirilmesi ve ideolojik-politik olarak en gelişmiş ve en özverili emekçi ve aydın devrimcileri propaganda yoluyla komünizme kazanma dönemidir. Komünistler kapitalizmin geçirdiği evrimi bilimsel olarak çözümleme ve açıklama uğraşı çerçevesinde kendi hareketlerinin krizinin nedenlerini kavramadan, kendi krizlerini çözme işine bilinçli-planlı ve örgütlü olarak başlamadan, kapitalizmin krizinden komünist devrimci anlamda gereği gibi yararlanamazlar. Başka sözcüklerle, kapitalizmin gelişme aşamalarının çözümlenmesi ve kavranışıyla komünist hareketin gelişme aşamalarının çözümlenmesi ve kavranışı sorunları iç içe geçmişlerdir. Bunları birbirinden koparan bir yaklaşım yanlıştır; ve artık yitirmeye tahammülümüz olmayan çok değerli zamanı yitirmekten ve başarısızlığa uğramaktan başka bir sonuç vermez. Ama, vurgulanmalıdır ki, kapitalizm genel olarak dünya düzeyinde, özel olarak Türkiye ve Kuzey Kürdistan düzeyinde çok yönlü ve ağır bir kriz içinde debelenirken komünist hareket bundan yararlanıp kitleselleşemiyor ve ideolojik-teorik, politik ve örgütsel olarak olgunlaşamıyorsa asıl neden komünist hareketin iç zaaflarında aranmalıdır. Komünistler, her şeyden önce, “Komünist kimdir? ” sorusuna doğru yanıt vererek komünist hareketin kronik krizden çıkışı için güçlerini birleştirmelidirler. Hangi ideolojik-politik gelenekten gelirse gelsinler, bugün komünist ideolojik-politik karaktere sahip olan ve dünya ve Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist hareketinin içinde bulunduğu durumu kavrayan; yeniden partileşme sürecinin sorunları ve görevleri konularında, genel çizgileriyle de olsa, görüş birliği içinde olan örgütlü ve örgütsüz bütün komünistlerin ivedi olarak yakın ilişki kurmaları ve komünist hareketin sorunlarını ve görevlerini enine boyuna ele almaları zorunludur. İçinde bulunulan durumu, sorunları, görevleri ve öncelikleri kavrayan ve var olan duruma saldırmaya cüret eden ya da bu cüreti gösterme potansiyeli taşıyan komünistler arasında, ülkesel, bölgesel ve uluslararası düzeyde, henüz örgütsel birlik düzeyinde olmasa bile, en yakın işbirliği sağlanmalı ve işbölümü yapılmalıdır. Böylesi bir uğraşın, aynı zamanda, dünya komünist hareketinin merkezi olarak örgütlenmesi için savaşımın bir parçası olduğu görülmelidir. Komünist hareketin her türlü olanağı, her şeyden önce de kadro olanakları, saptanan görevlerin, özellikle de önceliklerin yerine getirilmesi için bilinçli-planlı olarak kullanılmalıdır. Bugün, gerek dünya düzeyinde, gerekse Türkiye ve Kuzey Kürdistan düzeyinde komünist güçler dağınık ve önderlikten yoksun durumdadırlar. Komünist devrimci önderlik eksikliği/devrimci önderlik boşluğu komünist hareketin belli başlı güncel özelliklerinden biridir. Önderlik krizi komünist hareketin krizinin bir unsurudur. Hem de can alıcı önemde bir unsuru. Bırakınız kapitalizme karşı sosyalist bir seçeneği örgütleme işine önderlik etmeyi, komünist hareketin bizzat kendisi, karşı karşıya bulunduğu sorunları kavrayıp gereğini yapabilecek bir önderlikten yoksun. İçinde bulunduğu çok yönlü ve derin krizin nedenlerini ve ondan çıkış yolunu bulma uğraşında komünist harekete önderlik edebilecek bir önderlik, komünist devrimci bir çekim merkezi – işte bugün asıl eksikliğini duyduğumuz şey budur. Komünistler olarak, her şeyden önce hareketimizin önderlik krizine müdahale etmek zorundayız. Komünist devrimci bir önderlikten yoksunluk, on yılların ürünü olan ideolojik-teorik, politik ve örgütsel birikiminin gereği gibi, amaca uygun ve verimli kullanılmasını engellemektedir. Nice emeği içeren ve nice acıların yaşandığı uzun yılların ürünü olan bu birikim, bu azımsanmayacak komünist potansiyel ya atıl bırakılmakta ya da israf edilmektedir. Genel durum budur. Komünist birikim gereği gibi kullanılmamaktadır. Bu büyük ve bağışlanamaz bir mirasyediliktir. Aymazlıktır. Çocukluktur. Amatörlüktür. Başta kendilerini proletaryanın komünist partisi olarak ilan edenler olmak üzere, yalnızca kendilerini komünist olarak değerlendiren komünist örgütler, içinde bulunulan kötü durumun, öznel olarak, bugünkü baş sorumlularıdırlar. (Öncelikli) görevler saptanırken bugünden geçmişe doğru gidilmeli. Bugünkü dünyayı anlamak ve değiştirmek için komünist hareketin geçmişini anlamak ve dersler çıkararak onu diyalektik olarak aşmak zorundayız. Kapitalizmin ve komünist hareketin geçmişini, tarihe duyulan ilgi ve merak nedeniyle değil, kapitalist sistemi ve içinde bulunduğumuz durumu anlamak ve hem kendimizi, hem de dünyayı değiştirmek amacıyla bilimsel olarak irdelemeliyiz. Kaba inkarcılık ve mirasyedilik değil, diyalektik inkar/aşma. Komünistlere gerekli olan işte budur! “Üçüncü Enternasyonal’i Oportünizm Tüketti” başlıklı kitapçığın (Eylül-Ekim 1993) “Önsöz Yerine” bölümünde yazdığım gibi: “ Yeni bir ayrışma ve yeni bir saflaşma artık daha fazla geciktirilemez. Komünist devrimcilerin teori ve pratiklerini ipotek altına alan teori, politika ve örgüt anlayışları ve biçimleriyle kıran kırana bir hesaplaşmaya girişmekten kaçınılamaz. Deniz bitti. Durumu idare etme dönemi bitti. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma dönemi artık geride bırakılmalı. Ciddi bir irdeleme olmaksızın geçmişi neredeyse körü körüne savunma pratiğine son verme dönemi başlamalı. Geçmişe tutucu bir kıskançlıkla sarılma döneminin yerini, geçmişi devrimci eleştirel yöntemle irdeleme ve sorgulama ve hatta yargılama dönemi almak zorunda. Böylece sosyalist geçmişin doğrularına sahip çıkılabilir ve yanlışları reddedilebilir. İyi olan alınır, kötü olan atılır. Sosyalist geçmişimize bilimsel bir kıskançlıkla sahip çıkılır; anti-komünist saldırılara, hataların, güçsüzlüklerin ve eksikliklerin bilincine varmanın da verdiği bilimsel cesaretle karşı konulur. Dönem, ne biçim altında kendini gösterirse göstersin, dogmatizme, tutuculuğa, düşünsel kireçlenmeye, sözde miras savunuculuğuna ve taklitçiliğe karşı savaş dönemidir. Bu dönemde sert iç mücadelelerden, örgütsel bölünmelerden, şu ya da bu biçimde suçlamalarla karşılaşmaktan kaçınmak komünistlerin işi olamaz. Artık yakın geçmişteki bölünmeler temelinde saflaşma dönemi de geride kaldı. Marksizm-Leninizm’in temel teorik ve taktik ilkeleri, dünya devriminin temel ve taktik sorunları temelinde yeni bir ayrışma dönemi var dünya komünistlerinin önünde. Gerçekte bu dönem, bu süreç, kimsenin ilan etmesi gerekmeksizin, başlamıştır. Özellikle Sovyetler Birliği, Doğu ve Orta Avrupa ve Arnavutluk’taki yüksek ölçekli depremlerden sonra. ” (s. 6-7) Nesnel nedenlerin yanı sıra, komünist hareketin içinde bulunduğu duruma düşmesinin öznel nedenleri, sorumluluk taşıyan partilerin, kişilerin, vb. teori ve pratikleri komünist ahlaka yaraşır bir yöntemle eleştiriden geçirilmelidir. Eleştiri dışı tutulacak hiçbir parti, kişi, vb. tanınmamalıdır. Komünist hareketin ideolojik-teorik olarak gelişmiş kadrolarının asıl dikkat ve enerjisi içinde bulunulan durumun saptanması, bu durumun nedenlerinin araştırılması, çözümlenmesi, dersler çıkarılması ve çıkış yolunun bulunması üzerinde toplanmalıdır. Bu uğraş, dünya komünist hareketinin programının oluşturulması hedefinin yanı sıra, tekil devletlerde örgütlenen komünist hareketlerin tekil programlarının oluşturulmaları hedefine bağlı olarak yürütülmelidir. (6) Aynı yerde, diğer şeylerin yanı sıra, dar örgüt çıkarlarının ve hatta kimi kişisel çıkarların büyük sosyalizm davasının önüne çıkarılmasının komünist ahlakla bağdaşmadığına; gerçeği araştırmanın, bulmanın ve açıklamanın komünist ahlak gereği olduğuna; Marksizm-Leninizm’in bir dogma gibi değil, bir toplumsal bilim olarak görülmesi ve kullanılması gerektiğine işaret ettikten ve devrimci bir teorik ve politik yenilenmenin zorunluluğunu vurguladıktan sonra şöyle yazıyordum: “ Kapitalist sistemin seçeneği toplumsal yaşamın bütün düzeylerinde, sosyalist kuruluş deneyimlerinin dersleri ışığında, teorik olarak yeniden kesin ve açık olarak belirtilmeli. Geçmişle hesaplaşmadan sosyalizmin on milyonlar için yeniden umut olmasını beklemeye hakkımız yok. Bizden önceki kuşakların ve bizlerin devraldığı miras kayıtsız koşulsuz olarak kalburdan geçirilmek zorundadır. . . Onca yılın teorik çoraklığından sonra teoriyi ve pratiği karşılıklı ilişkileri içinde zenginleştirmek ya da en azından bu alanda bir başlangıç yapmak bugünkü komünist kuşağın en önemli görevleri arasındadır. Dünya sosyalist hareketinin biriktirdiği, bizlere devrettiği onca büyük sorunlar, özellikle de teori alanında, vardır ki, bunları ele alma görev ve sorumluluğundan kaçamayız. . . Birçok komünist bunun bilincinde olmasa bile yeniden bir canlanma ve netleşme dönemi içindeyiz. Büyük görevleri başarma işine girişmeye cesaret edecek miyiz? Büyük düşünecek ve iddia sahibi olacak mıyız? Yoksa küçük mülk sahibinin o ünlü tutuculuğunun ve küçük hesap adamlığının esiri mi olacağız? ” (s. 7-8) Daha birçok unsura işaret etmek olanaklı. Ancak, özellikle vurgulanması gereken noktalardan biri, geçmişe ilişkin pek bir sorun olmadığı düşüncesidir. Bu, teoriyi bir bilme ve açıklama aracı olarak ele alma konusundaki azgelişmişlikle birleştiğinde son derece yıkıcı, ideolojik-teorik ve pratik gelişmeyi sert olarak frenleyici sonuçlar doğurdu. Doğurmayı da sürdürüyor. Komünistlerin ezici bir çoğunluğu tarafından bunun rahatsız edici bilincinin kazanılmadığı da bir olgu. . . . . . Marksizm-Leninizm ve komünizm düşmanı bütün ideolojik ve politik akımlara karşı inatçı, sürekli ve acımasız çok yönlü mücadele yürütmek komünistlerin başlıca görevleri arasındadır. Bu görev durmaksızın sürdürülmeli. Burada duraksamaya yer yoktur. Bu doğru. Ancak bir noktayı da artık kabul etmek ve hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, kalıcı devrimci sonuçlar elde edilmek isteniyorsa eleştiri silahımızı daha gerilere de çevirmeliyiz. Eleştiri dışı tutulacak hiçbir teori, parti, kişi tanımamak zorundayız. Yaşananlardan eleştirel sonuçlar çıkarmak gerekliliği söz konusu olduğu sürece SBKP’nin teori ve pratiği (özellikle Stalin’in genel sekreterliği döneminde) ve Sovyetler Birliği’nde sosyalist kuruluş deneyi, varılacak sonuçlardan korkmaksızın, ayrıntılı olarak irdelenmek zorundadır. Böylesi bir görev herkesten önce komünist ya da komünist olma iddiasında olan önderlere düşer. . . ” (s. 10-11) Değiştirmek istediğimiz dünya kapitalist dünya olduğuna göre, onu olabildiğince iyi tanımak zorundayız. Emperyalizm ve proleter devrimleri çağının bugünkü gelişme aşamasının ayrıntılı olarak çözümlenmesi görevi duruyor önümüzde. Dünya kapitalist sisteminin özellikle 1970’li yılların başlarından bu yana geçirdiği dönüşüm çözümlenmeli ve kapitalizme karşı sosyalist savaşım açısından gerekli teorik, politik ve örgütsel sonuçlar çıkarılmalıdır. Böylesi kapsamlı ve çok yönlü çalışmada dikkatler kapitalist toplumdaki stratejik ilişkiler (sermaye-emek, sermaye-devlet ve emek-devlet ilişkileri) üzerinde yoğunlaştırılmalıdır. Her devrimin en temel sorunu devlet iktidarı sorunu olduğuna göre, devrimle yıkılması gereken kapitalist devletin ulusal ve küresel politik-ekonomik yeniden yapılandırma sürecinde geçirdiği dönüşüme özel bir önem verilmelidir. Gerek küresel düzeyde, gerekse devlet düzeyinde kapitalist sistemin politik-ekonomik yeniden yapılandırılmasının toplumsal yapı, özel olarak işçi sınıfının yapısı üzerindeki etkileri irdelenmelidir. Küresel politik-ekonomik yeniden yapılandırmanın işçi sınıfı hareketi ve komünist hareket üzerinde ideolojik-politik, psikolojik ve örgütsel etkilerinin irdelenmesi varolan durumu kavramak için zorunlu. Böylesi bir çalışma, sözü edilen dönemdeki sınıflar savaşımının çözümlenmesinin bir parçası olacaktır. İşçi sınıfının geçirdiği yapısal değişikliklerin irdelenmesi, aynı zamanda, komünist hareket açısından işçi sınıfı hareketinin ve komünist hareketin örgütlenme ve savaşım biçimleri bakımından da teorik ve pratik sonuçlar çıkarılmasına yol açacaktır. Örneğin, dünya kapitalist sisteminin bugünkü gelişme aşamasında, uluslararası sermayenin giderek güçlenen küresel ve bölgesel merkezileşmesi ve yoğunlaşması, giderek daha büyük ölçüde küresel ve bölgesel politik merkezileşmeyi, dolayısıyla politik tekelciliği doğuruyor ve/veya güçlendiriyor. Sermayenin gerici politik tekeli karşısına işçi sınıfı ve komünistler de en büyük ölçüde merkezileşmiş ve yasal çalışmayla yasadışı çalışmayı en verimli biçimde birleştirebilen, yeraltı çalışmasında ustalaşmış komünist partilerle çıkmak zorundadırlar. Son derece örgütlü bir kapitalist karşı-devrim yine ancak son derece örgütlü bir devrimle yenilgiye uğratılabilir. Bu nedenledir ki, özel olarak vurgulamak gerekirse, örgütlenme sorunları komünist hareketin temel sorunları arasındadır. Ne denli iyi program kaleme alınırsa alınsın, sınıflar mücadelesine ilişkin olarak ne denli doğru stratejik ve taktik politikalar saptanırsa saptansın amaçlara uygun bir örgütlenme yoksa başarı olanaksızdır. Genel olarak mücadele anlayışı, özel olarak da politik mücadele anlayışı ile örgüt anlayışı, işçi sınıfının ne tür bir örgütle politik savaşıma çekileceği ve devrime önderlik etme uğraşında ona yardımcı olunacağı anlayışı birbirine bağlıdır ve karşılıklı olarak birbirlerini koşullandırırlar. (7) Genel Çizgileriyle Komünist Hareketin Partileşme Süreci Komünist Hareketin Doğuşu ve Evrimi Kapitalizm nasıl eşitsiz ve sıçramalı gelişirse, işçi sınıfı hareketinin yanı sıra, komünist hareketin gelişmesi de eşitsiz ve sıçramalı olur. Bu nedenledir ki, komünist hareketin doğuşu ve evrimi, her bir ülkenin somut tarihsel koşulları içinde somut olarak incelenmesi gereken bir sorundur. Burada, asıl olarak, bilimsel komünizmin henüz yeni girdiği ülkelerde evrensel geçerliliği olan ortaya çıkış yolu üzerinde duracağım. Kapitalist sistem koşullarında bilimsel komünizme ön gelen devrimci teoriler küçük-burjuva devrimci-demokratik teorilerdir, ya da kısaca devrimci demokrasidir. Devrimci demokrasi içinde, öncelikle devrimci aydınlar yeni bir teoriyle, bilimsel komünizm teorisiyle tanışırlar. Bu teori giderek etkisini yayar; ve nihayet bazı devrimciler devrimci demokrasinin kapitalist sistem dışına çıkmayan sınırlı devrimci karakterini kavrayıp komünizmi kabul ederler. (8) Sonuç, devrimci demokrasinin içinden, onun aşılması yoluyla (kesin kopuş) komünist hareketin doğmasıdır. O halde devrimci demokrasi komünist hareketin öncelidir, devrimci-demokratlar da komünistlerin. Komünist hareketin gelişme süreci genel olarak, bazıları iç içe geçmiş olan şu aşamalardan geçer: a) devrimci burjuva demokrasisinden kopuş; b) kopuş nedenlerini açıklama, örgütlenme; c) bilimsel komünist teoriyi geliştirme ve devrimci aydın katman arasında propaganda yoluyla yayma; d) ileri işçiler arasında komünizmin propagandası yoluyla onları bilimsel komünizm karşıtı teorilerin etkisinden kurtarma çalışmasına başlama; e) işçi sınıfı hareketi içinde kitle çalışmasına, kitle ajitasyonu çalışmasına geçiş; işçi sınıfının kapitalist burjuvaziye ve kolektif kapitalist olarak devlete karşı her günkü mücadelesine bilimsel komünizm düşünceleriyle müdahale etmek (asıl araç politik ajitasyon); f) işçi sınıfı hareketiyle birleşme; g) işçi sınıfı hareketinin ortaya çıkardığı proletaryanın öncüsünü, işçi sınıfının sınıf bilinçli kesimini ideolojik olarak kazanma (asıl araç propaganda çalışmasıdır), onu politik olarak örgütleme; h) partinin ideolojik birliğini sağlayacak programın, tüzüğün ve kadroların hazırlanmasının sonucu olarak partinin kurucu bir kongreyle resmen kurulması; ve böylece örgütlü komünist hareketin doğuşundan başlayan partileşme sürecinin sona erdirilmesi; ı) sınıfı politik olarak eğitme ve örgütleme; i) sınıfa ve tüm emekçilere devrimde önderlik etme; j) proletarya diktatörlüğü aracılığıyla politikayı yönetme; k) böylece tarihsel (geçici) bir hareket olarak kendi varlık koşullarının ortadan kaldırılmasının koşullarını hazırlama. İşte, komünist hareketin doğuş, büyüme, gelişme ve kendini aşma/yadsıma aşamalarının genel çizgileriyle bir özeti. Proletarya Partisi Nedir? Uzlaşmaz sınıf karşıtlıklarıyla bölünmüş bir toplumda, öz ileri temsilcilerinin örgütlenmesi olmaksızın hiçbir sınıf ekonomik, toplumsal, politik, kültürel, vb. çıkarlarını savunamaz, çıkarlarının gerçekleştirilmesinin koşullarını yaratamaz. Proletarya, ileri temsilcilerinin politik örgütlenmesi olmaksızın kendi öz çıkarlarını savunamaz, bağımsız politik bir güç olarak tarih sahnesine çıkamaz. Buradan şu sonuca varırız: Proletaryanın komünist politik örgütlenmesi, proletaryanın ileri temsilcilerinin politik örgütlenmesidir. Yani, proletaryanın komünist partisi, proletaryanın bir parçası olan proletaryanın öncüsünün, sınıf bilinçli kesiminin politik örgütlenmesidir. Demek ki, komünist partisi nedir, diye sorulduğunda verilecek yanıt şudur: Proletaryanın komünist partisi, proletarya diktatörlüğü aracılığıyla komünist toplumun örgütlenmesi uğruna mücadele eden işçi sınıfının ileri temsilcilerinin eylem birliğidir. Proletaryanın en devrimci, en fedakar, işçi sınıfı davasına en bağlı, en aktif, en yüksek politik bilince sahip üyelerinin, en iyi temsilcilerinin Marksist-Leninist teori ile silahlanmış olarak politik örgütlenmeleridir. (Parti kavramının bu açıklaması işçi sınıfı kökenli olmayanların da parti üyesi olabileceklerini reddetmez. Burada bir sınıf partisinden söz edildiğine göre, onu sınıfsal gerçeğe göre tanımlamak gerekir. ) Burada, proletaryanın komünist partisinin uluslararası işçi ve komünist hareketinin ortaya çıkardığı belli başlı özellikleri üzerinde duracak değilim. Amacım komünist partisinin kısa ve özlü bir tanımını vermek, komünist partisi kavramının anlaşılmasını sağlamaktır. Bu, revizyonist parti kavramlarının ve parti düşüncesinin hafife alınmasının, yozlaştırılmasının geniş bir yaygınlık kazandığı tarihsel koşullarda daha bir gereklidir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist hareketinin yeniden partileşme sürecini yaşadığı tarihsel koşullar parti kavramının içeriğini Marksist-Leninist teoriye göre açıklamanın önemini artırıyor. Proletaryanın komünist partisi çeşitli biçimlerde tanımlanabilir; ama öz hepsinde de aynıdır. Sınıf bilinçli öncü işçilerin en iyilerinin örgütlenmesi olan parti, proletaryanın sınıf olarak iradesini dile getiren politik örgütlenmesidir. Parti, sınıfın en ileri tabakasının örgütlenmesidir. Parti, aydınların en devrimci unsurlarını, en iyilerini de saflarına katan proletaryanın bağımsız politik örgütlenmesidir. Lenin, parti üyelerini sınıf bilinçli militan proletaryanın temsilcileri olarak tanımlar. Bu tanımdan hareket edecek olursak parti, sınıf bilinçli devrimci proletaryanın politik örgütlenmesidir, deriz. “ Komünist parti işçi sınıfının öncülerinden, yani işçi sınıfının bilinçli, öncü, peşinden büyük emekçi kitleleri kapitalizmi devirmek ve sosyalizmi kurmak için savaşa götürmeye yetenekli kesiminden oluşur ... (Lenin) Lenin, Komünist Enternasyonalin Ü. Kongresi'nde Komünist Partisinin Rolü Üzerine Konuşması'nda şöyle der: "... [K]apitalizm döneminde, işçi sınıfı politik partilerinin en belirgin özelliği, sınıflarının ancak çok küçük bir azınlığını içinde barındırabilmeleridir. Herhangi bir kapitalist toplumda, gerçekten sınıf bilincinde olan işçiler tüm işçilerin ancak azınlığını nasıl oluşturuyorsa, bir politik parti de bir sınıfın ancak en bilinçli azınlığından oluşabilir. Bu nedenle ancak sınıf bilincine sahip olan bu en ileri azınlığın geniş işçi kitlelerinin öncülüğünü yapabileceğini ve onları yönlendirebileceğini kabul etmek zorundayız. ” (Üçüncü Enternasyonal Konuşmaları, s. 67) (vurgular bana ait) Proletaryanın Öncüsü Kimdir? Proletaryanın öncüsü, proletaryanın sınıf bilinçli kesimidir. Sınıf bilinci nedir? Özlü bir tanımla sınıfsal çıkarların bilincine varılmasıdır. Biraz açalım bu tanımı. Bir sınıfın (örneğimizde proletaryanın) üyesi olunduğunun ve bu sınıfın kapitalist sınıfa karşıt bir sınıf olduğunun ve öz sınıf çıkarlarının gerçekleştirilmesinin kapitalist sınıfa ve onun temsilcisi kapitalist devlete karşı devrimci sınıf mücadelesinden geçtiğinin kavranılmasıdır sınıf bi1inci. İşte, bu bilince ulaşan işçi sınıf bilinçli işçidir. Proletaryanın öncüsü, proletaryanın politik bakımdan duyarlı, politik bakımdan aktif, bilinci ekonomik bilinç sınırlarını aşmış üyelerinden oluşur. Sınıfın iradesini temsil eden bu kesim, proletaryanın entelektüel bakımdan gelişmiş kesimidir. Proletaryanın öncüsü, proletaryanın aydın kesimi olarak da tanımlanabilir. Sınıf bilinçli işçi, ileri işçi, öncü işçi, vb. kavramlar aynı özü dile getirirler. Partileşme Sürecinde Görevler Proletarya partisi proletaryanın ileri sınıf temsilcilerinin politik örgütlenmesi olduğuna göre, partileşme süreci de bu ileri temsilcilerin parti olarak örgütlenmeleri sürecidir. Partileşme sürecinin içeriğini proletaryanın sınıf bilinçli kesiminin parti olarak örgütlenmesi olarak tanımlayabiliriz. Bu süreç, sınıf bilinçli proletaryanın komünizme ideolojik olarak kazanılmasıyla tarihsel olarak sona erer. Tarihsel bir süreci ancak tarihsel olaylar ve olgular sona erdirir. Açıklayacak olursam: Partileşme süreci, program, strateji ve taktik sorunların çözüme kavuşturulduğu bir süreçtir. Partileşme süreci, ileri işçiler arasında egemen olan ideolojilerle hesaplaşmanın yapıldığı ve böylece parti kadrolarının oluşturulduğu bir süreçtir. Partileşme süreci, proletaryanın ileri temsilcilerinin fabrika ve işyeri hücreleri, komiteleri, vb. dar anlamda örgütlerde örgütlenmeleri yoluyla partinin adım adım kurulduğu bir süreçtir. Partileşme süreci, Marksizm-Leninizm biliminin (bilimsel komünizmin) işçi sınıfı hareketiyle birleştiği; ve böylece komünist işçi hareketinin oluştuğu bir süreçtir. Partileşme süreci, komünist işçi ve aydın devrimcilerden profesyonel çekirdeğin, istikrarlı bir önderler örgütünün yaratıldığı bir süreçtir. Partileşme sürecinde temel görev, proletaryanın komünist devrimci partisinin kurulmasıdır. Bu süreçte görevlerden biri, içinde bulunulan somut koşullara göre, diğer görevlerin başarıyla yerine getirilmesini kolaylaştıran, yolu açan kavranacak halka olur. Partileşme sürecinde başlıca görevler şunlardır: - Program, strateji ve taktik sorunlarda komünistler arasında düşünce açıklığı sağlamak;
- Marksist-Leninist teorinin politik kitle ajitasyonu pratik çalışmasıyla işçi sınıfı hareketiyle birleşmesini, maddi bir güce dönüşmesini, bir başka deyişle komünist işçi hareketinin doğmasını sağlamak;
- İleri işçiler arasında egemen olan teorilerle propaganda pratik çalışmasıyla hesaplaşmak yoluyla ileri işçileri komünizme kazanmak;
- Parti çalışmasının sürekliliğini sağlayacak profesyonel devrimci bir çekirdek yaratmak. Bu çekirdek asgari teorik bilgiye, politik deneyime ve siyasi polise karşı mücadele etme yeteneğine ve deneyimine sahip olan komünistlerden oluşacaktır. Bu istikrarlı önderler örgütü olmaksızın parti çalışmasının sürekliliğinin sağlanamamasının yanı sıra verimli bir parti çalışması da sağlanamaz;
- Bu profesyonel devrimci çekirdeği kuşatan üyelerin dar anlamda örgütlerde örgütlenmeleri yoluyla partiyi adım adım kurmak;
- Parti programı hazırlamak;
- Parti tüzüğü hazırlamak;
- Kurucu kongre toplayarak partiyi resmen kurmak.
Anlatım kolaylığı sağlamak amacıyla, başlıca görevler, sanki bunlar birbirlerini basitçe izlermişler gibi, sıralanmıştır. Gerçekte iç içe geçmiş olan bu görevler arasında diyalektik bir ilişki ağı vardır. Partileşme Süreci Komünist Hareketin Gruplar Dönemidir Komünist hareketin yaşamında iki dönem vardır: a) gruplar dönemi; b) parti dönemi. Partileşme süreci komünist hareketin gruplar dönemidir. Bu ilk dönem, proletarya diktatörlüğü ilkesini kabul eden ve bu ilkenin gerçekleşmesi için çalışan gruplardan oluşan örgütlü komünist hareketin ortaya çıktığı dönemdir. Partileşme sürecini gruplar dönemi kılan etkenler nelerdir? Bir ülkeye Marksizm yeni girmeye başladığı sıralarda devrimci aydınlar ve ileri işçiler, özellikle birinciler, küçük-burjuva sosyalizminden, vb. çeşitli yollardan kopup komünist olurlar. Devrimci-demokrasinin değişik örgütler tarafından temsil edilmesi nedeniyle, komünistler, devrimci demokrasiden ideolojik ve politik kopuşu ayrı ayrı örgütler içinde gerçekleştirirler. Sonuçta ortaya değişik komünist gruplar çıkar. (Yozlaşan bir komünist partiden de çeşitli komünist gruplar doğabilir. Bu grupları ayıran temel sorunlara ilişkin görüş ayrı1ıkları olabileceği gibi, gruplar birbirlerinden habersiz ve kopuk olabilirler. Ya da grup önderleri dar grup çıkarlarını ön planda tutarak birleşik bir komünist hareketin oluşmasının önüne engeller dikebilirler. Burada komünist hareketin daha önce ortaya çıkmadığı durumu ele alıyorum. ) Marksist-Leninist teorinin kavranış düzeyi ve/veya bir örgütün ya da örgütlerin genel olgunluk düzeyi komünistlerin örgüt birliğini sağlayabilecek duruma ulaşmamıştır. Teorik ve politik olgunluk düzeyinin düşüklüğü ve grupların ideolojik-teorik, politik ve örgütsel olgunluk düzeyleri arasındaki farklılıklar Marksizm- Leninizm’i anlama ve uygulamada büyük farklılıklar doğurabilir. Politikanın temel sorunlarında görüş ayrılıkları varsa birlik olanaksızdır. Komünist grupların birliği önünde engel olmasalar bile, ikincil derecedeki görüş ayrılıkları nedeniyle grup yapıları korunabilir. Burada, grupların, özellikle de grup önderlerinin, bu tür görüş ayrılıklarının önemini abartarak yanlış değerlendirmeler yapmaları belirleyicidir. Yanlış değerlendirmeler (örneğin komünistlerin hatalı olarak komünist olarak değerlendirilmemeleri), yanlış anlamalar, önderlerin hataları, burjuva aydın bireyciliğinin grup yapılarını korumaya yönelik etkileri gibi nedenlerden dolayı grup yapıları korunur. Komünistlerin Birliği Sorununa Nasıl Yaklaşılmalı? Proletaryanın Marksist-Leninist partisinin kurulması mücadelesinde, komünist grupların ilkeli birliğinin sağlanması ileriye doğru atılmış dev bir adım olur. Öyle olur ki, komünist grupların örgütsel birliği demek partinin kurulması, parti birliği demektir. Vurguladığım gibi, komünist grupların birleşmeleri ilkeli olmak zorundadır. Programın, stratejinin ve taktiklerin temel sorunlarında, pro1etaryanın sınıf mücadelesinin temel sorunlarında görüş ayrılıkları olduğu sürece komünist grupların birleşmeleri ilkeli o1mayacağı gibi, uzun ömürlü de olamaz. Örgüt demek düşünce birliği temelinde eylem birliği demek olduğuna göre, politikanın temel sorunlarında görüş ayrılılıkları olduğu sürece örgüt birliği sağlamak olanaklı değildir. Lenin, programın ve taktiklerin temel sorunlarında görüş birliği sağlayamadığımız sürece gruplar dönemini yaşadığımızı kabul ettik, derken bunu anlatıyordu. Komünistlerin birliği sorunu, komünist hareketin içinde bulunduğu somut koşulların materyalist incelenmesi temelinde ele alınmalıdır. Örgütsel birliğin akşamdan sabaha sağlanamayacağının bilincinde olan komünistler, komünist gruplar arası yakınlaşmayı, yoldaşça etkileşmeyi ve devrimci işbirliğini geliştirmek görevleriyle karşı karşıyadırlar. Bir diğer nokta da şudur ki, komünist grupların her birleşmesi partinin kurulması sonucunu vermez. Komünist grupların birleşmesinin partinin kurulması sonucunu vermesi için, gruplardan oluşan komünist hareketin işçi sınıfı hareketine bağlanmış olmasının yanı sıra, proletaryanın sınıf bilinçli kesiminin komünizme kazanılmış olması gerekir. Olmazsa olmaz koşullardır bunlar. Zaten komünist hareket işçi sınıfı hareketiyle birleşmemişse proletaryanın sınıf bilinçli kesimini kazanmak söz konusu olamaz. Çünkü birincisi ikincisine ön gelir. İşçi Sınıfının Kendiliğinden Hareketi Nedir? Kendiliğindenlik kavramı, dışarıdan herhangi bir karışma olmaksızın bir şeyin, bir sürecin, bir olgunun ortaya çıkması, büyümesi ve ilerlemesini dile getirir. İşçi sınıfı hareketine komünist bilinçle, propaganda, ajitasyon ve örgütlenme pratik çalışmasıyla müdahale edilmiyorsa, hareket burjuva bilinç çerçevesinde kendiliğinden büyüyorsa, burada kendiliğinden bilincin (işçi sınıfının asıl olarak sendikalizm çerçevesinde kalan ekonomik bilinci) yo1açtığı kendiliğinden bir hareket var demektir. Özetle, işçi sınıfının, burjuva bilinciyle eylemde bulunması demek işçi sınıfının kendiliğinden hareketi demektir. Burada, kendiliğinden işçi sınıfı hareketinin yalnızca ekonomik hareketten (ekonomik mücadeleden), bir başka deyişle sendikal hareketten oluşmadığını, kendiliğinden politik hareketi de içerdiğini belirtmek isterim. Ancak, kendiliğinden işçi sınıfı hareketine damgasını vuran ekonomik haklar için mücadeledir. İşçi Sınıfı Hareketi Bilinçli Bir Hareket Karakterini Nasıl Kazanır? İşçi sınıfının kendiliğinden hareketi, işçi sınıfının burjuva bilinci çerçevesinde gelişen hareketi olduğuna göre, işçi sınıfının kendi öz ekonomik, toplumsal ve politik çıkarlarının bilincine varması temelinde gelişen hareketi, işçi sınıfının politik bilinçli hareketidir. Ne zaman ki, işçi sınıfı hareketine Marksist-Leninist teoriyle müdahale edilir, hareketin önü bu teoriyle aydınlanır ve komünizm kitlesel maddi bir güç kazanırsa işte o zaman komünist işçi hareketi yaratılmış demektir. Başka türlü söylenecek olursa, ne zaman ki, bilimsel komünizm ile işçi sınıfı hareketi ayrı ayrı yollardan yürümekten kurtulurlar ve birleşirler, işte o zaman kendiliğinden hareketin yanı sıra, işçi sınıfının kendi öz çıkarlarının bilincine varmış hareketi başlar. Bu, komünist işçi hareketinin başlaması, Marksist-Leninist teorinin maddi bir güce dönüşmesi demektir. Komünist işçi hareketinin ortaya çıkmasında belirleyici olan, politik ajitasyon çalışmasıyla bilimsel komünizm düşüncelerinin işçi sınıfı hareketi içine, komünist aydın devrimcilerin yardımıyla, işçi sınıfının ileri temsilcileri aracılığıyla sokulmasıdır. Böylece, yaşamını işçi sınıfı hareketinden kopuk olarak sürdüren komünist hareket, işçi sınıfı hareketi içinde kitlesel bir politik eğilim olacak, yani işçi sınıfı hareketiyle kopukluğu ortadan kaldıracaktır. (Komünist hareket yaşamını işçi sınıfı hareketi içinde sürdürmesine karşın kitlesel etkisi olan politik bir eğilim olmayabilir. Burada komünist işçi hareketinin ortaya çıkışını ele aldığımdan bu konu üzerinde durmuyorum. ) Böylece, komünist hareketle işçi sınıfı hareketinin birbirlerinden kopuk olarak yan yana yürüdükleri dönem sona erecek; ve işçi sınıfı hareketi bilinçli bir karakter kazanırken, Marksizm-Leninizm de maddi bir güce dönüşecektir. Ve yine böylece, komünist hareketin partileşme sürecinde devasa bir aşama geride bırakılmış, devasa bir görev yerine getirilmiş olacaktır. Komünist hareket işçi sınıfı hareketi ile birleşmediği, yani komünist bir işçi hareketi oluşmadığı sürece, proletaryanın komünist partisinin kurulması olanaksızdır. Proletaryanın Bağımsız Politik Güç Haline Gelmesi Ne Demektir? İşçi sınıfı hareketinin burjuva bilinçle kendiliğindenliği, işçi sınıfının henüz kendinde-sınıf olduğunu, kendisi için bir sınıf haline gelmediğini gösterir. İşçi sınıfının politikası onun burjuva politikasıdır. İşçi sınıfı ve işçi sınıfı hareketi ideolojik ve politik olarak burjuvaziye bağımlıdır. Öyleyse, ne zaman ki işçi sınıfı hareketi bilinçli bir hareket, kendi öz çıkarlarının bilincinde bir hareket durumuna gelir, işte o zaman işçi sınıfının ideolojik ve politik olarak bağımsız bir güç haline geldiğini söylemek olanaklı olur. Başka sözcüklerle anlatılacak olursa, bilimsel komünizm işçi sınıfı hareketine bağlandığı, kitlesel politik bir eğilim, yani maddi bir güç durumuna geldiği, komünist işçi hareketi oluştuğu zaman proletaryanın ideolojik ve politik olarak bağımsız bir güç haline geldiği söylenir. Bir bütün olarak kendisi için bir sınıf haline geldiği anlamında alınmamak koşuluyla, proletarya bağımsız politik bir güç olarak sınıf mücadelesi arenasına, politika sahnesine çıkmıştır. Politik bağımsızlık gösterme sorunu, partinin kurulmuş olması ve işçi sınıfının ekonomik ve politik hareketini yönetiyor olması biçiminde anlaşı1amaz. Proletarya, kendi öz sınıfsal özlemlerini karşılayacak istemlerle politika sahnesinde yer alıyorsa, bağımsız politik bir güç haline gelmiş demektir. Bu arada belirtmeliyim ki, işçi sınıfının politik bağımsızlık göstermesi için komünistlerin önderliği mutlak değildir. Böylesi bir önderlik olmadan da işçi sınıfı kendi istemleri doğrultusunda politik bir hareket yaratabilir. Ancak, komünist bilinçle önü aydınlanmamış politik hareket uzun ömürlü olamayacağı gibi, genel bir kural olarak kapitalist sistem çerçevesini de aşamaz. Gerçekler, Özellikle Kruşçevci Modern Revizyonist İhanetten Sonra, Parti Düşüncesinin Hafife Alındığını Gösteriyor Marksist-Leninist teorinin proletarya partisi hakkındaki temel düşüncesi, onun proletaryanın bilinçli öncü müfrezesi olması gerektiğidir. Partinin bilinçli öncü müfreze rolünü oynayabilmesi için, o, proletaryanın en devrimci, en özverili, davaya en bağlı, en aktif, en yüksek politik bilince sahip üyelerinin, en iyi temsilcilerinin örgütlenmesi olmak zorundadır. Bir örgütün gerçekten parti olup olmadığını anlamak için bu koşulun yerine getirilip getirilmediğine bakmak gerekir. Kruşçevci modern revizyonist ihanetin uluslararası komünist ve işçi hareketinde yol açtığı tahribat devasa boyutlarda oldu. Bu durum, diğer şeylerin yanı sıra, parti düşüncesinin de gerekli titizliği görmemesinde, hatta parti düşüncesinin hafife alınıp yozlaştırılmasında büyük bir rol oynadı. Bu yalnızca teorik düzeyin düşmesinden dolayı böyle değildir. Yozlaşan partilerin yerine yenilerinin kurulması sorunu, gerçeklerin gösterdiği gibi, doğru anlaşılmadı. Komünist hareketin yaralarını sarma ve büyüme sorunları yanlış ele alındı. Yağmur sonrası topraktan fışkıran mantarlar örneği birçok "parti” kuruldu, kuruluyor. Birçok komünist grup parti oldukları görüşüyle ortaya çıktılar, çıkıyorlar. Uluslararası komünist hareketin yakın tarihinin gösterdiği gibi, parti düşüncesi yozlaştırıldı. Parti kuracak olgunluğa ulaşmamış komünist örgütlerin parti olarak ortaya çıkmalarında, Kruşçevci ihanetin yol açtığı dev boyutlardaki boşluğun doldurulması için, parti kurmaları için hatalı olarak teşvik edilmelerinin rolü büyük oldu. Bu durum parti düşüncesinin kavranmasını olumsuz yönde etkiledi, partileşme sürecini yaşayan komünist grupların partiye giden yolda gerçekleştirmeleri gereken görevlerin bilincine varmalarını engelleyici bir rol oynadı. Partinin kuruluşu sorunu, bazı dar anlamda örgütleri oluşturacak “asgari” miktarda kadronun oluşturulması, program ve tüzüğün hazırlanması ve nihayet kurucu bir kongrenin toplanması olarak ele alındı. İşçi sınıfı hareketi ile birleşmek, bu hareket içinde kitlesel bir etki yaratmış olmak bir yana, işçi sınıfı hareketi içinde ciddiye alınabilecek bağlara sahip olmayan komünist gruplar parti kurduklarını ilan ettiler ve öyle de kabul edildiler. Bir kez daha vurgulamak isterim ki, komünist hareketin proletarya hareketiyle birleşmesi olmadan, proletaryanın sınıf bilinçli kesimi komünizme kazanılmadan, proletaryanın en sınıf bilinçli üyelerinden kadrolar oluşturulmadan proletarya partisi kurulamaz. Parti, sınıfsal bileşimiyle de proleter olacaksa, hiçbir itiraz kabul etmez bu. Ne kadar çok kadroya sahip olunursa olunsun, eğer bu kadroların esası ya da çoğunluğu proletaryanın ileri temsilcileri arasından gelmiyorsa, ulaşılan ideolojik-teorik, politik ve örgütsel olgunluk düzeyinden bağımsız olarak, henüz parti kurma aşamasına ulaşılamamış demektir. Kendilerini parti olarak ilan eden birçok komünist örgütün, kendi gerçeklerinin bilincine varması gerektiği ortada. Marksist-Leninist parti teorisi kavranmadan bu görevin yerine getirilemeyeceği de söz götürmez. Tüm komünistlere ve komünizm sempatizanlarına çağrı Komünist yoldaşlar, Sorunlar ve görevler ağır. Hareketimizin krizinin üstesinden gelmek için, ister örgütlü olsunlar, ister örgütsüz, bütün ülkelerin komünistlerinin ve komünizm sempatizanlarının ortaklaşa çabası gerekiyor. Geliniz zihinsel ve fiziksel yeteneklerimizi, bilgi ve deneyim birikimimizi, ne tür güç ve olanağımız varsa hepsini komünist hareketin on yıllardır süren çok yönlü ve ağır krizden çıkması için harekete geçirelim. Komünist hareketin ve sosyalizmin genel çıkarlarını özel ve hatta bencil dar örgüt çıkarlarının üstünde tutarak, küçük hesaplar yapmaksızın komünist hareket-içi işbölümü yapalım. Geliniz içinde bulunduğumuz acınası duruma isyan edelim. Dünyayı değiştirme uğraşımızda gelin önce hareketimizin içinde bulunduğu kötü durumun nedenlerini araştırıp çözümleyelim ve nice acıların nedeni olan kronik krizden çıkış yollarını arayalım. Geliniz kapitalizme ve emperyalizme ve her türlü gericiliğe karşı her günkü devrimci savaşımı komünist hareket-içi devrimle birlikte sürdürelim. Yeni bir dünya kurma işine, kendimizi de değiştirmeye başlayarak, bütün bilgi ve deneyim birikimi ve olanca enerjimizle sarılalım. Ağır sorunlar ve tarihsel öneme sahip görevler bizleri bekliyor. Haydi görev başına! Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist hareketini oluşturan örgütlerin önderleri olan yoldaşlar, Önderlik anlayışınızı ve iddianızı, on milyonlarca proleterin ve yarı-proleterin yaşadığı bir coğrafyada kitle etkisi bakımından henüz çok küçük olan örgütlerinize önderlik etmenin ötesine taşıma tarihsel görevi duruyor önünüzde. Dünya ve Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist hareketinin içinde bulunduğu çok yönlü ve ağır krizden çıkması için davaları büyük olan komünist önderlere yaraşır teorik ve pratik çalışma içine girmenizi görmek komünizm davasına inanmış herkesin hakkıdır. Komünist önderlere yakışır alçak gönüllülükle iddia sahibi olmayı, büyük düşünmeyi ve davranmayı birleştiriniz. Bilinmelidir ki, önderlik, değiştirilmek istenen dünyaya ilişkin olarak giderek artan ve derinleşen bilgi edinmenin; işçi sınıfı hareketinin ve komünist hareketin içinde bulundukları gelişme aşamalarının sorunlarını, komünist hareketin bu aşamalardaki görevleri ve önceliklerini doğru saptayıp gereğini yapmanın; çalışmayla örnek olmanın, vb. yanı sıra en küçük olanaktan komünizm davası için en çok yaralanmasını da bilmeyi gerektirir. Marksizm-Leninizm bilimiyle donanmış böylesine bir önderlik anlayışı ve pratiği, devrimci dönüştürücü etkisini, en azından komünist hareket içinde ve komünizme yakınlık duyan işçiler, diğer emekçiler, aydınlar ve örgütsüz binlerce devrim ve komünizm sempatizanı arasında göstermekte gecikmeyecektir. Böyle bir uğraşı içine girecek olursanız, bu satırların yazarı en yakın destekçilerinizden biri olacak ve her türlü yetenek ve olanağını komünist hareketin hizmetine çok daha yararlı olacak biçimde sunabilecektir. Teorik bilgi ve politik ve örgütsel deneyim birikimi bakımından dünya komünist ve genel devrimci hareketi içinde seçkin bir yeri olduğunu düşündüğüm Türkiye ve Kuzey Kürdistan coğrafyasını, yalnızca bu coğrafyada yaşayan on milyonlarca emekçi ve devrim ve komünizm sempatizanı için değil, bütün ülkelerin emekçileri ve devrim ve komünizm sempatizanları için devrim üssü yapmak için önderlik iddianıza uygun davranınız. İnsanın insan tarafından sömürülmediği yeni bir dünya özlemiyle dolu insanların da geleceğe ilişkin olarak umuda gereksinmeleri var. Varolan birikimi en hızlı ve en yararlı biçimde kullanmak için artık daha fazla gecikmeyiniz. Umut ışığı olunuz. Gerçekten önder olmak için varınızı yoğunuzu ortaya koyunuz. Geliniz komünist hareketi sömürülenler ve ezilenler için güçlü bir çekim merkezi yapmak için güçlerimizi birleştirelim. Geliniz, bu yazı boyunca dikkat çekilen görevleri yerine getirmek söz konusu olduğu sürece komünist hareketin bugün asıl eksikliğini duyduğu şeyi, yani komünist devrimci bir çekim merkezini yaratmak için kollarımızı sıvayalım. (1) Bu yazının hazırlanmasında 1980’li ve 1990’lı yıllarda konuya ilişkin olarak yazdığım yazılardan ve notlardan geniş ölçüde yararlandım. Yazının okunmasını kolaylaştırmak amacıyla yazılardaki kimi bölümleri ve paragrafları, alıntı yapma yerine, olduğu gibi aldım. (2) Partileşme sürecine ilişkin düşüncelerin çoğuna 1982 yılının son aylarında ulaştım. Her şey gibi, bu süreç üzerine düşüncelerim de diyalektiğe uygun olarak değişti, gelişti ve olgunlaştı. (3) Marksist-Leninist Komünist Parti (MLKP) ve Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP). (4) Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist hareketinin (ön) ergenlik aşamasında olduğu da söylenebilir. Doğal yaşla ideolojik-politik ve örgütsel yaş arasında büyük bir aralık, hatta uçurum bile olabileceğini görmek isteyenler Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist hareketine baksınlar. Orada dolaysız bir öğretmen bulacaklardır. (5) Bu yazıyı yazdığım zaman yalnızca TKP/ML Hareketi’nin komünist bir ideolojik-politik kimlik taşıdığını düşünüyordum. (6) Daha 1980 yılının Mart ayında, görece dar bir yaklaşımla olsa da, komünist hareket açısından teorik sorunların çözümünün öne çıktığını, bu nedenle de ileri kadroların enerjisi anlamında o gün tek komünist örgüt olarak gördüğüm TKP/ML Hareketi’nin esas enerjisinin bu sorunların çözümüne ayrılması gerektiğini vurguladım. Bu sorunların çözümünü komünist hareketin programının oluşturulması görevine uygun olarak ele alınmasını önerdim. Her günkü devrimci savaşımın sürdürülmesiyle bunun çelişmediğini de ekleyerek, önder kadroları inandırmaya çalıştım. Başaramadım. Aradan on yıllar geçti ve hala teori sorunlarının ağır bastığı, hem de oldukça ağır bastığı tarihsel bir dönemden geçiyoruz. Sesimin bu kez daha çok kulakta yankılanacağını düşünüyorum. Benim gibi düşünen başka komünistlerin var olduğunu bilmemin yanı sıra, kriz dönemlerinin çözüm yollarının da arandığı dönemler olmaları nedeniyle, en azından işçi sınıfı hareketinin ve komünist hareketin nesnel durumu buna uygun. (7) Mücadele ve örgüt biçimlerinin karşılıklı ilişkilerine ilişkin olarak “Üç Konu Üç Yazı” başlıklı kitapçıktaki ya da Devrimci Bülten’in 26. Sayısındaki “Yayın Organı-Örgüt Diyalektiği Üzerine” başlıklı yazıma bakılabilir. (8) Devrimci olan ve sosyalizm anlayışını işçi sınıfına dayandıran, dolayısıyla proletarya diktatörlüğü aracılığıyla komünist toplumun örgütlenmesini kabul eden ve pratik çalışmasında buna uygun davranan her parti, parti-öncesi örgüt, çevre ve birey komünisttir. Daha geniş bilgi için, diğer kaynakların yanı sıra, Devrimci Bülten’in 29. Sayısındaki “Komünist Harekette Zihinsel Devrim Zorunluluğu ve ‘Komünist Kimdir? ’ Sorusu” başlıklı yazıya bakılabilir. Devrimci Bülten Sayı 31, Devamı...
|
 |
|
|
|