[ Kurdî   English   Francais                                 PROLETER DEVRİMCİLER KOORDİNASYONU (PDK)  11-12-2023 ]
{ komunistdunya.org }
   Açılış_sayfanız_yapın  Sık_Kıllanılanlara_Ekle

 Site Menü
   Ana Sayfa
   Devrimci Bülten
   Yazılar / Broşürler
   Açıklamalar
   Komünist Hareketten
   İlerici / Devrimci       Basından
   Kitap - Broşür PDF
   Sanat
   Görüşler

 Arşiv - Ara
   Arşiv
   Sitede Ara

 İletişim
   Bağlantılar
   Önerileriniz

_ _
{ }


_ _
{ Son Yazılar }
Devrimci ve Demokrat...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Say...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
EMPERYALİZM VE TÜRKİ...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
_ _
{  PDK Devrimci Bülten - Sayı 32 (4) }
| Devrimci BültenDEMOKRATİK DEVRİM VE SOSYALİST DEVRİM (K. SALMAN)

Her iki devrim,karakterleri bakımından olsun,mücadeleye katılan sınıfsal güçlerin bileşimi bakımından olsun,birbirinden farklı olduğundan,sosyalist devrim ile demokratik devrimi birbirine karıştırmamak gerekiyor. İkisi arasındaki zorunlu tarihi bağı ve diyalektiği göz önünde bulundurarak, maddi yaşam gerçekliğine uygun politikalar benimsenmelidir. Ne geçici ara aşamalara takılıp kalmak, ne de bu oluşumları yadsımak doğru değildir. Komünistler sosyalist devrim için mücadele yürütürken, küçük burjuva emekçi sınıfların toplumsal güçlerini de kendilerine doğru çekmeli, denetimine almalı ve istemleri uğruna savaşmalıdır. Ama bunu devrimin sürekliliğine hizmet eden uygulama ile yerine getirmelidir.

Türkiye’de demokratik devrim, emperyalizme, faşizme ve feodal kalıntılarına karşı yapılan bir mücadeleyi kapsamına almalıdır. Türkiye devrimci hareketi, modern emperyalizmin genel ve temel eğilimlerini ve bunun Türkiye üzerindeki yansımalarını tam olarak analiz edemediğinden dolayı günümüzdeki demokratik devrimin kapsamını, yüzyılın başındaki demokratik devrimlerin kapsamı ile aynılaştırmaktadır. Oysa bugünkü demokratik devrimlerin çerçevesi, Ekim devrimi dönemindeki demokratik devrimlerden farklıdır. Türkiye’de kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olmasından dolayı devrimin hedefi ve çerçevesi geniş olmak zorundadır. Demokratik halk devrimi, feodalizme karşı değil, işbirlikçi tekelci kapitalizmin egemenlik biçimi olan faşizme ve bununla beraber feodal kalıntıları yok etmeyi hedefleyen bir devrim olduğundan içeriği ve çerçevesi, geniştir.İşte geçen yüzyılın başında,feodalizme karşı gelişen burjuva demokratik devrimlerden ayrı olan yanı budur.

Demokratik halk devrimi proletaryanın öncülüğünde de olsa küçük-burjuva katmanlarla yapılan geçici bir ittifaka dayandığı için tam bir proletarya diktatörlüğünü ifade etmez. O bir ara aşama olup, devrimci demokrasi ile belirli bir ittifakı temsil eder.Ama buna proletarya diktatörlüğünün özgül biçimidir yakıştırması, onun biçimsel burjuva çerçevesinin gözardı edilmesi demektir. Bir başka deyişle,küçük-burjuva devrimci demokrasi ile proleter demokrasisinin iç içe geçmesi demektir, ki bunun Trotskizme verilen bir ödün olduğu unutulmamalıdır.

Demokratik halk devrimi, proleter devrimin bir çok görevlerini yerine getiriyor ve anti-kapitalist bir içeriğe sahiptir. Fakat proletarya bu siyasi yapılanma da küçük-burjuva katmanlarını tamamen saf dışı bırakarak, bütün iktidarın dizginlerini ele almaktan uzaktır. Ancak bunu gerçekleştirdikten sonra proletarya diktatörlüğünden söz edilir.İşte o zaman öz biçimi kendisine göre düzenler. Demokratik devrim ile sosyalist devrim arasında elbette bir içsel bağlantı vardır. Ama devrime talip olan bütün sınıf ve tabakaların sosyalist devrim amacıyla mücadeleye katıldıkları iddia edilemez. İktidara önderlik eden proletaryanın salt kendi öz gücüne dayanmadığını, küçük üretici sınıflarla demokratik özgürlükler temelinde birlikte hareket ettiklerini, dolayısıyla henüz onlara yönelmeyen ve onları iktidar sahnesinde uzaklaştırmayı başarmayan bir yönetimi sosyalist devrimin ilk adımı olarak görülüp değerlendirmek doğru değildir. Çünkü sosyalist iktidarın karakterinde proleter olmayan sınıflarla irade birliği yoktur. Eğer irade birliği varsa bunun adı devrimci demokratik iktidardır. Bağrında sosyalist devrime geçme eğilimi taşıyor diye sosyalist devrimin bir biçimi olarak adlandırılamaz. Öte yandan sosyalist devrime yanaşma noktasında demokratik devrimin hiç bir yarar sağlamadığı da söylenemez. Proletaryanın demokratik özgürlüklere veya küçük- burjuva siyasetine bazı koşullarda katılmasını tamamen yadsıyan anarşistler olmuştur. Oysa demokratik özgürlüklerin reformcu bir tarz da değil de, devrimci bir tarzda gerçekleşmesi işçi sınıfının yararınadır. Özellikle liberal- burjuvazinin devrim karşısındaki telaşı bundan dolayıdır.

Türkiye'de gerçek bir demokratik ortamın oluşması işçi ve emekçilerin ve Kürdistan’da ulusal devrimci bir hareketin mücadelesi sonucu oluşur. Böyle bir oluşum aynı zamanda işçi ve emekçilerin üretim üzerideki denetimini ve Kürt ulusunun özgürlüğünü de beraberinde getirir.

Sömürgeci faşist bir düzenle karşılaştırıldığında, burjuva demokrasisinde halkın her alandaki örgütlenmeleri daha güçlü ve daha kalıcı bir özelliğe sahiptir. Ayrıca işçi ve emekçilerin üretim üzerinde kısmen de olsa etkisi vardır. Dolayısıyla demokratik bir ortamda işçilerin üretimden gelen güçlerini etkili bir şekilde kullanma olanağı daha da artar. İşçilerin üretim üzerindeki denetimi örgütlü bir güçle desteklenmezse fazla bir önem taşımaz.

İşçilerin üretim üzerinde tam kontrolü ancak sosyalizmde (başlangıçta olmasa da) mümkün olacaktır. Demek ki devrimci komünizmin benimseyeceği politik özgürlükler bu perspektifle ele alınmalıdır. İşçi sınıfının kendi demokratik kurumlarını daha sonrada iktidar kurumlarını adım adım yaratması ve üretim üzerinde,yönetim üzerinde etkide ve kontrolde bulunması hedeflenmelidir Proletarya küçük-burjuvazinin sol kanadı veya yarı-proleter katmanlarla özel ittifaklar geliştirmeden tek başına iktidara gelecek kadar güçlü değildir. Bu toplumsal devrimlerin mantığına da aykırıdır.İstikrarsız bir şekilde de olsa proletaryayı takip eden emekçi sınıfların devrimci gücünden yararlanmak zorunludur. Burada önemli olan onlara önderliği vermemek ve misyonlarının tamamlandığı yerde durmamaktır. Proletarya kendisi ile burjuvazi arasında bulunan ve sürekli yalpalayan bu istikrarsız ara katmanlara karşı nasıl davranacağına dair isabetli siyasi manevralar geliştirmeden demokratik devrimi sonuna kadar ilerletip sosyalist devrime adım atamaz. Kuşkusuz proletaryanın komünist partisi proleter olmayan katmanları da örgütlerken veya onların siyasi temsilcileri ile ittifakı geliştirirken zor bir görevle karşı karşıya bulunur. Çünkü teorik belirlemeler her zaman mücadelenin seyrine uygun düşen bir paralelliği arz etmez.

Demokratik özgürlüklerin bulunmadığı ülkelerde proletaryanın komünist partisi zorunlu olarak şu veya bu şekilde küçük- burjuvazinin farklı kanatlarıyla ilişki içinde bulunacaktır. Çünkü proletaryaya doğru sürekli akıp gelen sosyal katmanlar bunlardır. Proletarya partisi bunları zamanında çok çeşitli araç ve mücadele biçimleriyle kendi sahasında emip üzerinde denetimi kurmaya hazırlıklı olmalıdır. Devrimci komünizm yakın ilişki içinde bulunduğu küçük- burjuva görüşlerin çok değişik biçimleriyle hem parti içinde hem de parti dışında mücadele ederken,ilke ayrılıklarının üstünü kapatarak değil, tam tersine taviz vermeden,bu ilke ayrılıklarını ön plana çıkararak hareket etmelidir.

Türkiye Somutunda Görülen Gerçekler

Türkiye’de siyasal özgürlükleri elde etmek için nesnel koşullar küçümsenmeyecek oranda olgunlaşmıştır. Eksik olan buna öznel mücadele araçlarının bulunmayışıdır. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana çoğu zaman olağanüstü iç savaş durumuna göre idare edilmiştir ve edilmektedir. Başta Kürt ulusu, işçi ve emekçiler olmak üzere azınlıktaki diğer uluslara,farklı din ve mezheplere karşı acımasızca bir terör estirdiği bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla tarihi kökleri derinde olan büyük bir nefretin etkisi geniş halk tabakalarının üzerinde canlılığını korumaktadır. Ancak bunu birleşik örgütlü bir güçle yönlendirip devrimin öznesi haline getirecek sağlam somut bir oluşum halihazırda gözükmüyor. Var olan dağınık, gevşek ve yarı-legal ilkel örgütlenmelerle gasp edilen demokratik özgürlükler elde edilemez.

Türkiye son dönemlerde modern emperyalizmin tamamen denetimine girerek yarı sömürge durumundan tam sömürge durumuna doğru girmiş bulunmaktadır, bunun siyasi alandaki yansıması ise, devletin yeniden yapılandırılmasıdır.Türkiye ile emperyalistler arasında kurulan ekonomik ve siyasi ilişkiler köklü bir değişikliğe uğramaktadır. Önemli olan bu değişikliklerin hangi somut biçimlere bürünmekte olduğunu görebilmektir.

İkinci Dünya Savaşından sonra, ABD, Türkiye’de özel sektör önderliğinde bir ithal ikameci sanayileşmeye destek vermişti. Süreç içerisinde özel sektör biçimindeki işbirlikçi tekelci sermayenin Türkiye’deki siyasal önderliğini Demokrat Partisi, daha sonra Adalet Partisi yapmıştır. İthal ikameci sanayileşme 1980’lerin sonlarına doğru modern emperyalist tekeller tarafından büyük oranda aşılmaya başlanmış ve onun yerine adım adım direk sermaye yatırımları veya ortak girişim biçiminde ihracata dayalı bölgesel pazarlar için bir ekonomik model benimsenmiştir. İşte Türkiye’nin modern sömürge durumuna getirilmesi bu sürece denk gelmektedir.

Türkiye’deki egemen sermaye, işbirlikçi bir karaktere sahip olduğu için emperyalistlerin egemenliği altında hareket etmek zorundadır. Tamamen ABD emperyalist bloku nun stratejik yönelimi doğrultusunda hareket etmesinin nedeni budur. Ancak Türkiye’nin, ABD ile AB arasında süren yoğun bir paylaşım mücadelesine sahne olduğuda unutulmamalıdır.ABD’nin isteği doğrultusunda Pantürkizm eğiliminin devlet siyasetine büyük oranda egemen olması, AB’nin daha önce, ANAP, DSP vb. partiler aracılığı ile yapmak istediği burjuva-demokratik reformların gerçekleştirilmesi umudunu ortadan kaldırmış bulunmaktadır. Bu durum karşısında AB, Türkiye ve Kürdistan’daki liberal ve devrimci-demokratik eğilimleri burjuva demokratik reformlar için birleştirme çalışmalarına başlayabilir.AB ile ABD arasıdaki Türkiye’yi paylaşma çelişkilerinden devrimci komünizm yararlanmalıdır. Bütün devrimci çalışmalarını komünist bir partinin oluşmasına vermelidir.Çünkü aksi taktirde bu çelişkiden istenilen düzeyde yararlanamaz.

Siyasal Özgürlüklerin Genel Kapsamı Ve Niteliği

Siyasal özgürlük halk kategorisine giren sınıf ve tabakaların yönetim mekanizması üzerinde etkinliğini hissettirmenin önündeki siyasal engellerin kaldırılmasıdır.

Klasik emperyalizm döneminde sınıf mücadelesi alanında küçük- burjuvazi ile proletarya arasındaki bağlaşıklık demokratik istemler temelinde biçimleniyordu. O tarihsel kesitte, küçük- burjuvazi siyasal özgürlüklerin gerçekleşmesinde bir özne rolünü oynayabiliyordu. Çünkü büyük burjuvazi bu katmanı iktisadi ve siyasi olarak tamamen kendi ağına alıp bağlamamıştı. Bu nedenle küçük- burjuvazi kısmen de olsa büyük burjuvaziye karşı savaşımda bağımsız tavır geliştirebiliyordu. Özellikle proletaryanın ön açıcı hegemonyası onların bu tavrını daha da geliştiriyordu.Hatta iktidar ortaklığı düzeyine kadar çıkabiliyordu. Ama günümüzde yani modern emperyalizm döneminde, proletarya ile küçük- burjuva katmanlar arasındaki bağlaşıklık giderek zayıflamıştır. Yüzyılın başındaki gibi bir bağlaşıklığın tarihsel temelleri kadar güçlü değildir.Daha da gelişip merkezileşen dünya sermayesi proletarya ile burjuvazi arasında duran ara katmanları tamamen kendi denetimine almaya başlamıştır.Dolayısıyla proletarya hareketi, küçük-burjuva katmanların ancak proletaryaya yakın sol kesimleri ile siyasal özgürlükler temelinde geçici özel bir ittifakı benimseyebilir.Sağ kesimlerini ise tarafsızlaştırarak,liberal burjuvaziyi ise tamamen tecrit etmelidir.Geniş bir sosyal katmana mensup olan küçük- burjuvazi, ikili bir karaktere sahiptir. Bu nedenle siyasal özgürlükler için faşist diktatörlüğe karşı savaştığı ölçüde ilericidir; kendi konumunu korumak, devrimci komünizme ayak bağı olmak ve liberal akımların peşinden sürüklenerek onlara kan taşımak durumuna düştüğü ölçüde de gericidir.

Türkiye devrimci hareketinin en radikal kesimleri bile burjuva bilinç biçimlerinin tümüyle arasına sınır çekmeyi henüz başaramamıştır. Özellikle burjuva demokrasisinin yok edilmemiş olan ön yargılarını çeşitli biçimler altında muhafaza etmeye devam etmektedirler. Böyle olunca devrimci komünizme ilişkin yeni oluşumlara karşı dar ve kayıtsız bir yaklaşım tarzı sergilemektedirler. Bunun önderliğini yapan ortalama kadrolardır. Gerek üzerinde biçimlendikleri sınıfsal eğilimin karakteri açısından, gerek faaliyetlerinin amacı ve niteliği açısından olsun devrimci komünizmi anlayamamaları doğaldır.

I980’lere kadar devrimci komünizme ilişkin nispeten doğru bilgilerin, kavram kargaşalığından ötürü henüz bu kadar belirgin hale gelmemiş olduğu bir zamanda, küçük-burjuva düşüncelere kapılmak ve onu aşmamak belki hoşgörülebilirdi. Ama bugün küçük-burjuvazi ile tamamen bağları koparıp onu aşmamak için insanın gözlerini bile bile gerçeklere kapaması gerekir.

Proleter sınıf savaşımı üzerine, kapitalizmden komünizme geçme sorunu ve bunun somut araçları üzerine ezberlenmiş formüllerden başka hiç bir fikri olmayan, Marksizmin bugünkü koşullara uyarlanmasını gösteren ve bununla bağıntılı olarak yeni kavramlara ulaştığını gösteren tespitleri bulunmayan, sadece küçük burjuva ve liberal akımların ideolojik cephaneliğinden aldıkları anti-Marksist araçlarla donanan siyasal akımlar işçi sınıfını bağımsız bir komünist partisinde birleştirerek siyasal bir güce dönüştüremez.

Geçmişe oranla günümüzde küçük-burjuvaziye ait bir çok toplumsal görevler tamamen proletaryanın gücüyle çözümlenecek bir duruma dönüşmüştür. Bu gelişmenin diyalektiğine uygun düşen bir olgudur,proletaryanın hegemonyası olmadan diğer emekçi sınıfların mücadelesi köklü kazanımlara yol açmaz. Kesintisiz devrimi hedef alan proletaryanın komünist partisi, küçük-burjuva ara katmanların devrimci taleplerinden uzak durmayı düşünemez.Tam tersine onu yedeğine almasını,devrimci demokratik istemleri kazanma temelinde güç birliği yapmasını görevleri arasında sayar.Ancak bundan hareketle aşamalı devrim mantığına saplanmamak gerekiyor aksi taktirde bunu sosyalist devrim karşısına bir özne olarak koymak kaçınılmaz hale gelir. Oysa demokratik devrimin görevleri proletaryanın sosyalist devrimine tamamen endekslendi, onun kaçınılmaz bir malzemesi durumuna geldi. Günümüzde küçük burjuvazinin tarihsel konumu anlaşılmadan ona karşı izlenecek politikada anlaşılamaz. Dolayısıyla proleter sınıf hareketinin küçük burjuvazi karşısındaki davranışının nasıl olacağını belirtmesi çok önemlidir. İktidar sorununa açıklık getirilmesi için buna ihtiyaç vardır.

Proletarya ile Küçük-Burjuva Sınıfların İrade Birliğine Dayanan Bir İktidar Proletarya Diktatörlüğünün Özgül Bir Biçimi Değildir

Proletaryanın önderliğinde gelişen demokratik devrimlerde, proletarya bu devrimi son sınırına kadar götürerek aşmaya çalışır. O, bu aşamayı sosyalist devrim için bir hazırlık evresi olarak görür. Proletarya da dahil halk kategorisine giren sınıfların ortak iradesi söz konusudur. Bazı toplumsal alanlarda proletaryanın iktidar organları, diğer bazı alanlarda ise küçük burjuva iktidar organları hakim olur. Tarihsel nedenlerden dolayı koşullanan bu olgu hem birbirini çeken, hem de birbirini iten bir özelliği bağrında taşımaktadır. Bu manzara eşitsiz gelişen devrimin mantığına da uygundur. Proleter özlü de olsa bu devrime “proletarya diktatörlüğünün özgül biçimidir” yakıştırması doğru değildir. Ama halk katmanlarının içerisinde daha ileriyi, yani sosyalist iktidara geçme ayrıcalığına sahip olan proletarya bütün halkın iktidarda bulunduğu sırada, onun bu iktidarın bir parçasını ifade eder. Proletaryanın önderliğinde gelişen demokratik halk diktatörlüğünün, alışıla gelmiş burjuva-demokratik diktatörlüklerden farklı olduğunu, tarihin gelişimi açısından proletarya diktatörlüğüne daha yakın olduğu, bu anlamıyla halkın diktatörlüğü, proletarya diktatörlüğünü nüve olarak içinde taşıdığı için, Engels, “ bütün iktidarın halk temsilcilerinin elinde toplanması” nın proletarya diktatörlüğünün bir biçimi olduğunu belirtmiştir.Ancak Engels bunun ile proletarya diktatörlüğüne daha kolay erişilebileceğini belirtmek istemiştir.Bu nedenle halk diktatörlüğünden proletarya diktatörlüğüne geçme ayrımı net olarak yapılmalıdır. Her ikisinin görevini ve karakterini aynılaştırmamak gerekiyor. Engels, Erfurt Programı’nın eleştirisinde, küçük-burjuvazi ile ittifaka değiniyor ve bu anlamda iktidarın halk temsilcilerinin elinde toplanması sonucuna ulaşıyor. Proletarya diktatörlüğüne en yakın ve ona geçme kolaylığı sağlayan bir oluşum olarak değerlendiriyor. Proletarya küçük burjuva katmanların bazı kesimleri ile geçici ittifak yaparken maksadı onları korumak değil, tam tersine onları denetimine alarak, onların yapamadıklarını yapmak ve tarihsel yolunun üzerinde duran engelleri kaldırarak ilerlemektir. Ancak bunu maddi yaşamın sunduğu mevcut olanaklarla yerine getirebilir, onu iradi kararlarla ortadan kaldıramaz.

Türkiye’nin içinde bulunduğu iktisadi ve siyasi durumla bağlantılı olarak demokratik devrimin kendine özgü yanları olacaktır. Sınıflar arasındaki ayrışmanın netleşmesi, liberal burjuvaziye mevcut sistem içerisinde yer verilmesi, küçük burjuva katmanların düne göre, bugün daha erken karşı devrime geçme eğilimlerini güçlendirmiştir. Onun içindeki çelişkilerin daha hızlı bir şekilde, sağ ve sol kanat olarak biçimlenmesi, belki de faşizmi alt etmeden önce kızışıp boy verecektir. Bu bağlamda halk devriminin içeriği çok geniş, demokratik ve sosyalist görevlerin göreceli iç içe geçmişliği somutta ortaya çıkacaktır.

Devrimler tarihine baktığımız zaman, proletaryanın önderliğinden aldıkları güçle geçici olarak iktidara gelen küçük burjuva katmanlar devrimin geliştirilmesi noktasında hiç bir pratik adımı atamamış, oyalama taktikleri ile sorunları zaman aşımına havale etmiştir. Karşı devrimci yüzleri süreç içerisinde ortaya çıkan bu kesimlerin büyük tabanı ya tarafsız kalmış ya da proletaryanın saflarına katılarak devrimin sürekliliğine güç vermişlerdir. Örneğin, Şubat devrimindeki kararların büyük bir bölümünün uygulanmaya konulmaması, Ekim devrimiyle bunların tamamlanması, küçük burjuva katmanların karakterini somutta ortaya koymuştur. Bu nedenle proletaryanın komünist partisi demokratik özgürlükler için savaşım verirken küçük burjuva katmanların tamamı ile değil, sol kesimleri ile özel ittifak yapıp, sağ kesimlerini tarafsızlaştırmalıdır,liberal burjuvaziyi ise tecrit etmelidir.Ne zaman ki uluslararası komünist hareketin desteğini alır ve enternasyonalist temelde bir birliği elde ederse; o zaman küçük burjuvazinin sol kesimlerini de tarafsızlaştırarak sosyalist devrimi sağlamlaştırmalıdır.

Proletarya,uluslararası emperyalist burjuvazi karşısında sosyalist devrimi, küçük-burjuvazinin proletaryaya yakın olan yarı-proleter kitleleri ile ittifak temelinde tek savunamaz.Bu ittifak proletarya açısından çok dar bir tarihsel temeldir.Proletarya,uluslararası burjuvazi karşısında sosyalist devrimi,ancak ve ancak uluslararası proletaryanın dolaylı ve dolaysız desteği sayesinde kurtarabilir ve sağlamlaştırabilir.

Türkiye de “derin devlet” denilen ve kontr-gerilla elemanları tarafından organize edilen karanlık gücün başlıca hedefi, devrimci demokratik ve sosyalist bir devrimin başından itibaren daha oluşum halindeyken engellenmesine ve bu uğurda mücadele edenleri sınırsız bir terörle ezmekten ibarettir.Kürdistan ulusal kurtuluş hareketinin engellenmesi de buna eklenmelidir.

Türkiye’de ve Kürdistan’da, küçük-burjuva ve liberal akımların emek-sermaye arasındaki uzlaşmaz derin çelişkiyi, insan hakları, demokrasi ve özgürlük taleplerine indirgeyip, faşizme alternatif olarak burjuva demokrasisini öne çıkarmaları tesadüfi değildir.Bu tür talepler kökü derinlerde olan nesnel bir olgudan beslenerek ortaya çıkar. Büyük burjuvazi ile proletarya arasında yer alan bol miktardaki ara katmanların tamamına yakını ile ayrılmaz biçimde bağları vardır. Proletarya hareketine çok yakın bir mesafede duran bu sinsi düşmanlar onun itibarını zedelemek ve güçten düşürmek için özellikle ideoloji ve örgüt siperine karşı yasalcılığı ve demokratik istemleri mücadelelerinin odağına koyarak savaşım verirler. Bunun bir de uluslararası dayanağı vardır.Komünist hareketin güçsüzlüğünden de yararlanarak yoğunlaşıyorlar.
 
Türkiye’deki faşist diktatörlüğe alternatif olarak burjuva demokrasisini sunmak, işçi ve emekçilerin sermaye karşısındaki savaşımına doğrudan doğruya darbe vurmaktır. Çünkü, burjuva demokratik reformların sınırını aşmayan bu talep, emperyalizmle olan bağımlılığı ortadan kaldırmaz,bir başka biçim altında devamını sağlar.Küçük-burjuvazinin sağ kanadı ile liberalizmin tamamı, AB emperyalizminin Türkiye üzerindeki siyasal yaptırımlarına boşa alkış tutmuyorlar. Emperyalizmle olan bağları koparmadan kendilerine alan açmaya çalışmaktadırlar. Bu nedenle komünist hareket emperyalizmle olan bu yakınlaşma eğilimini görmeli ve onu tecrit etmeye yönelik politika geliştirmelidir .

Geçiş Devletinin Niteliği

Demokratik Halk Diktatörlüğü, sosyalizme bir ilk adım niteliğindedir. Sosyalist devrime bir giriş niteliğindedir. Anti-emperyalizmle, proleter özlü bir devlet iç içe geçmiştir. Proletarya özlü bir yapı, ancak anti emperyalist bir mücadeleyle oluşur ve bu temelde proletaryanın örgütlülüğünü adım adım yükseltmesi onu giderek sosyalist karakterli yapmaya yol açar. Halk demokrasisine tekabül eden devlet biçimi, öz olarak proleter, biçim olarak burjuvadır. Çünkü proletaryanın önderliğinde, devrimci demokrasi ile ittifak yapılmıştır. Her ne kadar proletarya diktatörlüğünün bir çok fonksiyonlarını yerine getiriyorsa da, proletarya bu siyasi yapıda küçük burjuvazinin tamamını iktidar ortaklığından uzaklaştırarak dizginleri tümden ele almış değildir. Ne zamanki iktidarı tamamen kendinde toplar,o zaman, burjuva biçimi de değiştirerek proleter özle uyumlu hale getirir ve öz biçimi kendine göre düzenler.

Demokrasi, her sınıf ya da sınıfların siyasal yapıyı kendi çıkarları doğrultusunda örgütlendirmesi demektir. Dolayısıyla, halk demokrasisi, tam bir proletarya demokrasisini ifade etmez. Devrimci demokrasi ile belirli bir ittifaktan dolayı kendi özgülünde bir geçiş organizmasıdır. Eğer proletarya, küçük burjuva partilerinin işçiler ve emekçiler üzerindeki etkisini kırıp yalıtmasını başaramazsa proleter devlete geçişi başaramaz. Bunu gerçekleştirebilmesi için her şeyden önce proletaryanın örgütlenmesini çok yüksek bir aşamaya çıkarması, yani diğer ulusların proleter komünist hareketleriyle birliktenliği sağlaması gerekmektedir. Proletarya ile küçük-burjuvazi arasındaki mücadelenin somutta bürüneceği biçim tarihsel süreç içerisinde belirlenir. Türkiye işçi sınıfı, Kürdistan işçi sınıfından daha örgütlüdür. Burjuvazi ile proletarya arasındaki sınıf savaşımının keskinleşmesi ve ayrışmasının maddi yapısı Türkiye’de daha güçlüdür. Sömürge statüsünden dolayı Türkiye devrimi ile Kürdistan devrimi aynılaştırılamaz. Ancak aralarındaki kopmaz bağ da göz ardı edilemez. Türkiye devrimi proleter bir nitelik kazandıktan sonra, K. Kürdistan’da burjuva demokratik devrim kaçınılmaz hale gelir.Kürdistan proletaryasının küçük-burjuvazi ile olan ittifakını koparıp iktidarın tam kendi egemenliğine geçmesine verilecek destek,Türk proleterlerinden gelecektir. Böylece Türkiye’deki işçi diktatörlüğü ile Kürdistan’daki işçi diktatörlüğü birleşecektir. Bu eşit koşullar yaratılmadan, Özgür Cumhuriyetler Birliği temelinde ortak proleter devletine geçilemez. Başlangıçta her iki ülke devriminin seyri, aralarındaki somut tarihsel ve toplumsal farklılıktan dolayı, kendine özgü dinamikler temelinde ayrı ayrı biçimlensede mücadele süreci içerisinde birbirleriyle yaklaşıp birleşmeleri zorunludur. Çünkü her iki ülke devrimini engelleyen karşı devrimci güçler, başta emperyalizm ve onun yerli işbirlikçileridir. Ordularından sivil faşistine, medyasına, illegal özel birimlerine varan bir anti devrimci cephe oluşturulmuştur. Bu cepheye ancak, cephe ile, yani faşizme karşı birleşik bir enternasyonalist cephe ile karşı koymak gerekiyor. Enternasyonalizmin önemi buradadır. Bunu devrimciler cephesinden engelleyenler sosyal şovenlerdir.

Devrimin Sürekliliğini Engelleyen Güçler

Devrimin sürekliliğini engelleyen toplumsal katmanlar, belli bir tarihsel evreden sonra kendini, adım adım ortadan kaldırma eğilimini özünde taşımayan ayrıcalıklı katmanlardır. Her devrimci sınıf, toplumsal üretimde tuttuğu yerin niteliğine göre bir tutum sergiler. Burjuva toplumunda, hiç bir ayrıcalığa sahip olmayan ve ücret köleliğine mahkum edilen en yoksul kesimlerin devrimci enerjisi devrimi son sınırına kadar götürmeye müsaittir. Diğer emekçi sınıfların devrimci enerjisi dar ve sınırlıdır. Dolayısıyla bu katmanlar sürekli devrimin öznesi değil, nesnesidir. Zincirlerinden başka kaybedecek hiç bir şeyleri bulunmayan sınıflar ise sürekli devrimin öznesidir.Proletarya, komünist partisi aracılığı ile burjuva devletini parçalayarak proletarya diktatörlüğü sistemi altında devrimin sürekliliğine yönelecektir. Bu aynı zamanda kendi diktatörlüğünü belli bir zaman dilimine yayarak onu ortadan kaldırma faaliyetidir de.

Sosyalist devrimler doğaları gereği, geçmişin öğeleri ile, geleceğin öğelerini bir arada tutan ikili bir örgütlenmeyle karşı karşıya bulunur. Tarihsel olarak ayrı emek biçimleri üzerinde boy veren bu örgütlenmeler devlet ve Sovyet ( devlet olmayan ) lerden ibarettir. İşte devrimin sürekliliği, yani proletaryanın politik eyleminin tarihsel içeriği proletarya diktatörlüğü koşullarında ortaya çıkan geleceğin Sovyet veya Komün örgütlenmelerine dayanarak, geçmişin devlet kalıntılarına özgü örgütlenmeleri tasfiye etmeden ibarettir. Tarihsel açıdan sosyalist devrimin en gelişmiş biçimi, kapitalist toplumun tarihsel sınırına yaklaşıp dayandığı kesitte oluşur. Çünkü bu evreye tekabül eden bir yönetim biçiminde, devletin uzmanlık alanlarının işletilmesine gerek duyulmaz. Sadece canlılığını yitirmiş solgun vaziyetteki kalıntılarının derecesine göre işleyen kategorilere rastlanır. Ama kapitalist toplumun daha alt aşamalarına denk düşen sosyalist devrimlerde ( Sovyet örneğinde olduğu gibi ) devletin uzmanlık alanları daha belirgin, ve baskın bir vaziyette işler. Bir başka değişle, proletarya diktatörlüğü koşullarında aşılıp sönen devlet kategorilerine özgü kurumların yerine geçen, Sovyet veya Komün örgütlenmeleri daha zayıf ve biçimseldir. Tarihsel nedenlerden dolayı proletarya yönetiminin bu dönemde, burjuva devletinin bazı özelliklerini, bir başka biçim altında ödünç alması onu kanıksadığı anlamına gelmez. O bu kategorilere kendi yönetimi içerisinde yer vermekle karşı karşıya gelmiştir. Önemli olan geleceğini bu eğilimler üzerine oturtmamasıdır. Devrimin sürekliliği gereği onu da aşmak zorunludur. Komünist emeğin (sanayi temelinde değil, bilimsel temelde yapılan ), burjuva emek üzerindeki tam hakimiyetine geçilmeden, sosyalist sistem içindeki burjuva devlet kalıntıları tasfiye edilemez. Bugün, Türkiye gibi bir ülkede proletaryanın önderliğinde sosyalist bir devrim gerçekleşse, hatta Özgür Cumhuriyetler Birliği temelinde büyük bir coğrafyaya yayılsa bile, buradan yola çıkarak sosyalist bir topluma geçildiği iddia edilemez. Çünkü,Türkiye’deki kapitalizmin tarihsel düzeyi komünist emek biçimini birinci plana koyacak kadar gelişmemiştir. Kapitalizme ait tarihsel sınırlar içerisinde iktidara gelen bir ülkenin proletaryası kapitalizme özgü kategorileri bir başka biçimde kullanarak tarihsel yoluna devam edecektir. Buradaki devlet biçim itibariyle burjuva, içerik itibariyle sosyalisttir. Çünkü ona hükmeden proletaryadır.Sosyalizmin, sovyet ve devlet örgütlenmelerinin birlikteliğinden oluştuğunu ve bu iki örgütlenmenin de, geçmiş burjuva ve gelecek komünist toplumların emek biçimleri üzerine oturduklarını açıkladık. Sosyalizmde, Sovyet örgütlenmesinin üzerinde biçimlendiği maddi temel komünist emektir. Burjuva devlet kalıntılarına tekabül eden maddi temel ise burjuva emektir. Bu iki eğilimden hangisinin daha güçlü ve baskın halde olduğunu belirleyen şey, proletaryanın,burjuva toplumunun geri tarihsel sınırları içinde mi, yoksa, sosyalizm sınırına yaklaşıp dayandığı tarihsel sınırda mı iktidara gelip gelmediği olgusu belirleyecektir. Sosyalist devrimlerdeki farklılıklar, proletaryanın iktidarı ele geçirdiği ülkenin tarihsel düzeyinden kaynaklanmaktadır. Eğer bu ülke Türkiye gibi burjuva tarihsel aşamaların alt düzeyinde bulunuyorsa ve emperyalizmin modern sömürgesi durumuna gelmiş ise sosyalist bir devrim sonucunda ortaya çıkacak olan Sovyet ya da Komün biçimlenmeleri çok zayıf ve biçimseldir. Buna karşılık devlet kategorileri daha güçlü ve belirgindir. Ama, bu ülke burjuva tarihsel aşamanın en gelişmiş biçimine sahipse, tamamen tersi bir durumla karşılaşılır. Günümüzde, sosyalist devrim tezinde şu ayrımı yapmanın doğru olacağı kanısındayız: Sosyalist devrimin iktisadi temelinin yeteri kadar olgunlaşmadığı, burjuvaziye özgü iktisadi kategorilerinin, sosyalist biçim altında kullanıldığı, sanayi temelinde üretimin yapıldığı bir sosyalist devrimin biçimsel sosyalist devrim olduğu, iktisadi temelini komünist bir emeğin belirlediği, bilimsel üretimin ağır bastığı bir sosyalist devrimin ise gerçek sosyalist devrim olduğu vurgulanmalıdır. Bu sorunu toplumun maddi temeli ile ilişkilendirmeden ve bunu da çağ tespitine bağlamadan çözümleme olanağı yoktur.Geçmiş sosyalist deneyimlerin ne ifade ettiğini, günümüzde onu nasıl bir uygulamayla geliştirip yaşatacağımızı aydınlatan şu değerlendirmeyi aktarmada yarar görüyorum:
“Lenin Sovyet iktidarının ilk dönemlerinde,defalarca kendisine sosyalizme götüren ara kapitalist aşamaların ne olduğunu soruyordu. Ama buna o zamanlar net bir teorik cevap verilemiyordu ve verilemezdi de. Çünkü bu kapitalizmin tarihsel sınırları ile ilgili bir sorundu. Bu ise emperyalizm analizi ile elde edilebilecek bir durumdu. Ama o zamanki nesnel-tarihsel koşullar,hangi burjuva biçimin sosyalizme götürdüğünü tam olarak veremezdi. Çünkü sosyalizmden önceki “Modern Tekelci Kapitalizm”in maddi unsurları, teorikleştirmek için daha gelişmemişti. Bunun maddi temeli ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkmıştır.Ama Lenin ve Bolşeviklerin yöntemi doğruydu ve bizim almamız gereken de bu yönüdür.” (K.ERDEM, Devrimci Bülten, Sayı, 28, Sf, 43 )
Burjuva toplumunun tarihsel sınırları içerisinde iktidara gelen Sovyet proletaryası burjuva kategorilerini kendi sistemi içinde kullanmakla karşı karşıya bulunuyordu. Tarihsel ve toplumsal düzeyin dayattığı bu durum asla yadırganamaz. Ama süreç içerisinde burjuva kategorilerin sosyalist biçim altında başlangıçtaki gibi yerli yerinde kullanılmaması, proletaryanın tarihsel perspektifini kaybetmesine neden olmuştur. İşte maddi temelini komünist bir emeğin oluşturmadığı koşullarda iktidara gelen proletaryanın dikkat edeceği yer burasıdır. Gerçek sosyalizmde, daha burjuva toplumunun kalıntıları olduğu, ve buna karşı savaşımın proletarya diktatörlüğü aracılığı ile devam ettiği bir ortamda, komünist topluma özgü kategoriler hayatın her alanında ağır bastığı için fazla bir tehlike arz etmemektedir. Marks, toplumları tarihsel sınırlarının bittiği yerde birbirine bağladığı için, komünizmin ilk evresindeki biçimlenmede de komünist öğelerin ağır basacağına dikkat çekmiştir.

Sosyalizm Ve Çoğulculuk

Günümüzde, sosyalizm sisteminde birden fazla komünist partisinin olabileceğine kendilerini tamamen inandıran siyasal akımların sayısı oldukça kabarıktır. Bu yanlış yöntemsel yaklaşım tarzının bir çok nedeni vardır, ama üzerinde durulması gereken en önemli nedenlerin başında, proletaryanın bünyesinde yer alan farklı eğilimlerin dayanak yapılması, burjuvazinin kendi egemenliğini çok partili sistemle sürdürdüğüne bakarak bunun sosyalist sistem içinde geçerli olduğuna onay verilmesinden ibarettir. Oysa komünist hareketin en belirgin özelliği burjuvaziye karşı bölünmez, bütünlüklü bir tek ideoloji ve siyasi hareketi yaratabilme yeteneğine sahip olabilmesidir. Komünist hareketin bir tek ideoloji ve siyasi akım olarak biçimlenip bölünmemesinin nedeni,onun üzerinde durduğu maddi eğilimin karakteridir. Komünist emeğin örgütlenme biçimi bir tek ve bütünlüklü bir ideoloji ve siyaseti zorunlu kılar.Meta üretiminin olduğu burjuva toplumunda ise, birden fazla kapitalist grup ve sınıfın olması, aralarında yoğun bir rekabetin bulunması, siyasi alanda birden fazla partinin olmasına yol açar. Komünistlerin birbirlerinden ayrı durmaları, henüz işçi sınıfının en ileri tabakasını komünistleştirerek kendi düzeylerine çekip partileşmedikleri döneme rastlamaktadır. Partileşme süreci tamamlandıktan sonra, komünistlerin birbirlerinden ayrı durmalarını gerektiren eğilimin tarihsel zemini ortadan kalkmış olur. Komünizmin bir tek evrensel pratiği vardır ve bu tarihsel perspektiften hareket ederek devlet iktidarını başka sınıflarla paylaşmaması, kendi sistemi içerisinde proletaryanın geri katmanlarını temsil eden siyasi oluşumlara asla izin vermeyeceği anlamına gelmez. Ancak, özünde burjuva eğilimleri taşıyan bu parti ve örgütlenmeler üzerindeki denetimini eksik etmeden sistemin işlemesini sağlar. Sistemin yasal sınırları içerisinde oluşan işçi sınıfının geri eğilimlerine karşı zorunlu olarak, ideolojik ve politik mücadele yürütülmelidir. Eğer sosyalist sisteme karşı cepheden saldırma ya da ayaklanma durumuna geldikleri anda da şiddete başvurulmalıdır.

Sosyalist bir üretim, burjuva bir üretimden daha üstündür. Bu ne anlama gelir? Büyük oranda burjuva üretim tarzının tasfiye olduğunu ve onun yerine daha gelişmiş bir emek aletinin ve emekçinin üretim sürecinde olduğu anlamına gelir. Sanıldığının tersine sosyalist üretim, sanayi temelinde olmayan bir üretimdir.Çünkü bu üretim biçimi sanayiyi büyük oranda tasfiye ederek onun yerine bilimsel üretimi koyar.İkinci planda yer alan burjuva üretim kalıntıları, bilimsel üretim tarafından adım adım tasfiye edilerek komünist toplumun üst aşamasına geçilir. Burada önemli olan, yönetim biçimi ile toplum biçiminin, kamulaştırma ile toplumsallaştırmanın birbirine karıştırılmamasıdır.



DÜZELTME

Devrimci Büten’in 31. sayısında K.ERDEM’in “Toplumların Birbirlerine Eklemlenme Sorunu” adlı makalenin “KAYNAKLAR” bölümü teknik bir hatadan dolayı çıkmamıştır.Makalenin kaynaklar bölümü aşağıdaki gibidir:

1-Engels,Marx-Engels Seçme Mektuplar,s.99,Evrensel Basım Yayın.
2-Marx,Kapitalizm Öncesi Ekonomik Biçimler,s.153-154,sol yayınları.
3-a.g.e.s.105.

|
_ _