[ Kurdî   English   Francais                                 PROLETER DEVRİMCİLER KOORDİNASYONU (PDK)  11-12-2023 ]
{ komunistdunya.org }
   Açılış_sayfanız_yapın  Sık_Kıllanılanlara_Ekle

 Site Menü
   Ana Sayfa
   Devrimci Bülten
   Yazılar / Broşürler
   Açıklamalar
   Komünist Hareketten
   İlerici / Devrimci       Basından
   Kitap - Broşür PDF
   Sanat
   Görüşler

 Arşiv - Ara
   Arşiv
   Sitede Ara

 İletişim
   Bağlantılar
   Önerileriniz

_ _
{ }


_ _
{ Son Yazılar }
Devrimci ve Demokrat...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Say...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
EMPERYALİZM VE TÜRKİ...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
_ _
{   PDK Devrimci Bülten - Sayı 33 (2) }
| Devrimci BültenSOVYET MODERN REVİZYONİZMİNİN TOPLUMSAL EKONOMİK TEMELİ ÜZERİNE (K. ERDEM)

I-Giriş

Sovyet revizyonizminin incelenmesi ve çözümlenmesi niçin önemlidir?

Çünkü tarihte, modern revizyonizm, Sovyetler Birliği (SB)’nde ulaşmış olduğu yüksek tarihsel pratik düzeyine hiçbir yerde ulaşmamıştır. Modern revizyonizmin SB’nde ulaşmış olduğu tarihsel düzey ve ağırlık, diğer oportünist akımların yörüngesinde yer aldıkları (farkında olsunlar olmasınlar pratikte farketmez) genel bir çekim merkezi olmasına yol açmıştır. Her ne kadar bugün, nesnel olarak, eski gücünde olmasa da, felsefi-ideolojik ve politik olarak mevcuttur vede maddi ve manevi etkisi, komünist ve işçi hareketi içerisinde şu ya da bu şekilde etkin durumdadır.

Sovyet revizyonizmi sorununun oldukça zor ve karmaşık bir sorun olduğunun farkındayız. Zaten bu makalede, bu sorunun tamemen ele alınıp çözümlenmesi sözkonusu değildir. Makalenin amacı da bu değildir. Bu makalede sadece, Sovyet modern revizyonizminin toplumsal ekonomik temelini koymakla yetineceğiz. Sorunun değişik yanlarının ele alınmasını ise başka çalışmalara bırakacağız.

II-Sovyet Modern Revizyonizminin Toplumsal Ekonomik Temeli Nedir?

Modern Revizyonizmin Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) içerisinde gelişmesi tarihsel bir süreçtir ve bunun bir tarihsel evrimi sözkonusudur. Ne komünist hareket birden bire ölmüş ne de modern revizyonizm birden bire ortaya çıkıp iktidara gelmiştir. II. Enternasyonal ve Alman Sosyal-Demokrat Partisi (ASDP) içerisindeki revizyonist oportünizmin evrimine benzer (elbette ki kendi tarihsel koşulları içerisinde) bir evrim geçirmiştir. Bu evrim, modern revizyonizmin lehine ve komünist hareketin aleyhine ve dinamik bir şekilde gelişen bir süreç olmuştur. Şimdi bugünün komünistlerine düşen görev, bu iki eğilimin (modern revizyonizm ile komünist hareketin) hangi noktalarda ve hangi sorunlar etrafında hangi biçimlerde göründüğünü incelemek ve ortaya çıkarmaktır.

XX. Kongre’de modern revizyonizmin resmi tescili, uzun bir evrimin son noktasıdır. Yani SBKP içerisinde evrimini tamamlamış ve toplumsal hakimiyeti ele geçirmiştir. Nasıl ASDP 1914 yılında savaş kredilerini onaylaması ile bir anda oportünist olmamış sadece bu yoldaki evrimini tamamladığını göstermiş ise, aynı şekilde de XX. Kongre de SBKP içerisindeki bu evrimin tamamlandığını göstermiştir.

Modern revizyonizmin toplumsal bilinç biçimleri (ideoloji, siyaset, sanat, hukuk vs. ) içerisindeki görünüş biçimlerini tam olarak doğru analiz edebilmek için, onun tarihsel yerini yani toplumsal ekonomik ilişkiler içerisindeki yerini tam olarak kavrayıp, bilince çıkarmak gerekmektedir.

O halde SB’nde, modern revizyonizmin tam olarak toplumsal ekonomik temeli nedir?

SB’nde modern revizyonizmin toplumsal ekonomik temeli küçük-burjuvazidir. Ancak bu küçük-burjuvazinin toplumsal kökenleri, küçük meta üretimi (zanaatçılar, küçük toprak sahipleri vs. ) içerisinde değildir, tam tersine büyük ölçekli üretim içerisindedir. Ve bu büyük ölçekli üretimin gelişip, büyümesi ile de toplumsal temeli de giderek genişlemektedir. Bunlar mühendisler, teknisyenler, işletme yöneticileri (müdürler, menejerler vs. ), profesörler, doktorlar, öğretmenler vs. dir. Genel olarak bu toplumsal katmanı tek bir kavram ile ifade edersek eğer, bütün bunları küçük-burjuva teknokratlar -1- olarak belirtebiliriz. Küçük-burjuva teknokratların toplumsal niceliği, bilim ve teknolojinin sanayiye kapsamlı bir şekilde uygulanması sürecinde yani üretimin teknik temelinin gelişmesi ölçüsünde de giderek artmaktadır. Onun için onun toplumsal çıkarı, aynı zamanda, küçük-ölçekli üretimin kaldırılarak onun yerine büyük ölçekli üretimin geçmesi yönündedir. -2-

III-Küçük-burjuva Teknokratlar ve İşçi Aristokrasisi

Şimdi de sorunun bir başka yanını ele almaya çalışacağız. Dikkat edilirse eğer, az yukarıda “teknokratlar” kavramı ile belirtmiş olduğumuz toplumsal katman, vasıflı (nitelikli) işçilerden oluşmaktadır. Bu nitelikleriyle de işçi sınıfının ayrıcalıklı katmanını ya da işçi aristokrasisini oluşturmaktadırlar. Bu noktada hemen akla şu soru gelmektedir: Peki neden bu toplumsal katmana işçi aristokrasisi denilmiyor da küçük-burjuva teknokratlar denilmektedir? Ya da başka bir şekilde sormak gerekirse, bu toplumsal katmana işçi aristokrasisi de denilebilir mi?

İşçi aristokrasisi çok geniş bir kavramdır. Bu kavram, işçi sınıfının ayrıcalıklı tabakasının bütün biçimlerini kapsamaktadır. Örneğin işçi sınıfı içerisindeki bu ayrıcalıklı tabaka, emperyalistlerin arpalıklarıyla beslenen ve emperyalistler tarafından satın alınmış bir tabaka olabileceği gibi, sendikalar, legal kitle örgütleri, parlamento vs. çalışmalarında ortaya çıkan ve mücadele içerisinde ayrıcalıklı bir statü elde eden işçi sınıfının ayrıcalıklı bir toplumsal katmanı da olabilir. Ya da yukarıda belirtmiş olduğumuz gibi, üretimin teknik temelinin gelişmesi ile giderek oluşan ayrıcalıklı bir tabaka da olabilir. Küçük-burjuva teknokratlar, aynı zamanda işçi aristokrasisidirler ama bu işçi aristokrasisinin özel bir türünü oluşturmaktadırlar. Yani burjuva tarihsel ilişkilerinin herhangi bir döneminin değil, bu ilişkilerin evriminin belirli bir tarihsel döneminin ürünüdürler.

Bu noktada başka bir soru belirmektedir: Peki nasıl oluyor da işçi ya da ücret kategorisi içerisinde bulunan bir toplumsal katman, küçük-burjuva bir kategori düzeyine yükseltilmektedir. Burada modern ekonomi-politiğin bir tahrifatı söz konusu değil midir?

Tahrifat görünüştedir çünkü işin aslı başkadır.

Bütün ücret biçimleri, toplumsal değerden kendi paylarına düşen aynı değer hacimlerini yansıtmazlar. Ücretin içeriğinin ifade ettiği toplumsal değer miktarı, ücretin biçimine göre farklılık gösterir. Örneğin vasıflı (nitelikli) ve vasıfsız (niteliksiz) işçilerin ücretleri arasındaki fark bunun en açık göstergesini oluşturur. Her iki tip işçinin ücretleri arasında belirli bir fark sözkonusudur. Yani her iki tip işçinin ücretlerinin toplumsal değer hacimleri farklıdırlar. Yani her iki tip işçinin ücretleri arasında belirli bir açı sözkonusudur. Bunun nedeni, nitelikli işçinin yetişmesi için gerekli olan toplumsal değer miktarının, niteliksiz işçinin yetişmesinden daha fazla olmasıdır. Ayrıca nitelikli emek, emek üretkenliği bakımından, niteliksiz emekten daha üstündür. Bu durum kaçınılmaz olarak ücretlerin içeriğine de yansımaktadır.

Sorun tek ücret kategorisi ile açıklanamaz. Aynı zamanda bu ücretin , burjuva toplumsal ilişkiler içerisinde nasıl bir biçime sahip olduğunu da yani burjuva üretim ilişkileri içerisinde hangi toplumsal sınıf ya da katmanı da ifade ettiği de çok önemlidir. Ücret kategorisinin kaçınılmaz olarak işçi sınıfını ifade ettiği görüşü doğru değildir. Bu işin sadece bir yanıdır.

Örneğin, anonim şirket biçiminde kapitalist örgütlenmenin gelişmesiyle birlikte, bir çok kapitalist, yöneticilik (genel müdür, menejer vs. ) biçimi altında ücret almaktadır. Bundan hareketle, bu kapitalist sınıfı, işçi sınıfının toplumsal bir bileşeni olarak ele alabilir miyiz?Aklı başında hiç bir marksistin bunu yapmayacağı çok açıktır. Marx, Kapital’de sanayi kapitalistinin para kapitalistine dönüşmesini incelediği bölümde şöyle yazmıştır:
“Fiilen işlev yapan kapitalistin yanlızca bir yönlendirici, başkalarına ait sermayenin yöneticisi, ve sermaye sahibinin sırf bir sahip, sırf bir para-kapitalist haline dönüşmesi. Bunların aldıkları temettüler, faiz ile girişim karını, yani toplam karı içerse bile, (çünkü, yöneticinin ücreti, fiyatı, herhangi başka bir emek gibi emek-piyasasında düzenlenen, belirli türden vasıflı bir emeğin ücretidir ya da böyle olmalıdır), bu toplam kar bundan böyle ancak faiz biçiminde elde edilmekte, yani tıpkı yöneticinin kişiliğinde, bu işlevin sermaye sahipliğinden ayrılmış olması gibi, fiili yeniden-üretim sürecindeki işlevden şimdi tamamen ayrılmış bulunan sermaye mülkiyeti için sırf bir tazminat olarak alınmaktadır. ”(1)
Burada da çok açık bir şekilde görüldüğü gibi, ücret kategorisi kaçınılmaz olarak tek işçi sınıfını yansıtmaz. Onun için teknokratların, ”ücretli işçi “olmaları onların küçük-burjuva bir toplumsal katman olarak ortaya çıkmalarına engel değildir.

Toplumsal yeniden-üretimin gelişmesi ve sermaye birikiminin boyutlarının büyümesi birlikte, teknokratlar, giderek işçi sınıfının büyük çoğunluğundan koparak toplumda ayrıcalıklı bir küçük-burjuva toplumsal tabaka olarak biçimlenmişlerdir.

Ancak küçük-burjuva teknokratların, tarihsel rollerinin iyi anlaşılabilmesi için, onları, dünya ekonomisi içerisinde incelemek gerekmektedir. Çünkü Sovyetler Birliği, birleşik dünya ekonomisinin bir parçasını teşkil etmekteydi ve bundan dolayı da değer yasasının bütün etkilerine de açık haldeydi.

IV-Sovyetler Birliği ve Dünya Ekonomisi

Sovyet ekonomisi, dünya ekonomisinin bir parçasını oluşturmaktaydı. Yani belirli bir uluslararası işbölümü ile dünya ekonomisine bağlıydı. Bu işbölümünün en iyi göstergesini, SB ile emperyalist dünya arasındaki ticaret göstermektedir. Uluslararası ticaret, birbirinden tecrit durumda bulunan ulusal ya da bölgesel ekonomileri tek bir ekonomik organizma olarak birleştirmekte ama aynı zamanda da, bu ekonomilerin olumlu ve olumsuz yanlarının da göstergesi olmaktadır.

Uluslararası ticaret aracılığı ile çeşitli ulusal ekonomiler bir bütünlük oluştururken, aynı zamanda, uluslararası emperyalist üretim ilişkileri temelinde de, çeşitli sınıf ve tabakalar arasında da şu ya da bu biçimde bir birlik ya da birbirlerine eklemlenme oluşur. Çeşitli ara tabakaların tarihsel rolleri ise dünya ekonomisi içerisindeki temel sınıfların ve bunlara bağlı bir şekilde varolan ara katmanlar arasındaki ilişkilerin biçiminden ancak çıkarılabilir. Bunun için, bir an, dünya ekonomisini, bütün ulusal biçimlerinden soyutlanmış olarak, temel sınıfları ve ara katmanları bir tek toplumsal organizma olarak düşünmek gerekir.
 
Uluslararası emperyalist sistem içerisinde temel sınıflar, uluslararası tekelci burjuvazi ve uluslararası proleteryadır. Bu temel sınıfların dışında ama bu temel sınıflara şu ya da bu şekilde bağlı olan ara sınıfları ise şöyle belirtebiliriz:Yarı-proleterler, küçük-burjuvazi (bütün biçimleri ile birlikte), orta burjuvazi, işbirlikçi tekelci burjuvazi vs.

Bir sınıf toplumsal üretim ve bölüşümde tuttuğu yere göre belirlenir. Bu üretim ve bölüşüm ilişkilerinde temel sınıf ve temel olmayan sınıflar ya da katmanlar yeralırlar. Sınıf ya da sınıfların kendisi asla, toplumsal biçimden ayrı olamaz. Çünkü toplumsal biçim, toplumdaki sınıfların birbirleriyle olan ilişkilerinin toplamının görünümüdür.

Yukarıdaki soyut belirlenimlerden hareket ederek, bu belirlenimlerin SB somutunda nasıl göründüğünü ve bunun uluslararası sisteme nasıl bağlandığını analiz etmek gerekir. Ama bunun için SB’nde hangi toplumsal sınıf ve katmanların olduğunu incelemek gerekir.

SB’nde varolan sınıf ve katmanlar aynı zamanda SB’ndeki üretim biçimlerinin de göstergesini oluşturmaktadırlar. İç savaştan hemen sonra, NEP dönemindeki SB’nde sınıf ve katmanlar şunlardan oluşuyordu: Proleterya, yarı-proletarya, küçük-burjuvazi (bütün biçimleriyle birlikte), zengin köylülük ve devlet kapitalizminin toplumsal sınırlarını çizdiği özel kapitalist unsurlar. 1920’li yılların sonları, 1930’lu yılların başlarında ise “Kollektifleştirme” hareketinin sonucunda yani tamamen devlet kapitalizminin egemen olmasından sonra toplumdaki sınıf ve katmanlar şunlardı: Proletarya, küçük-burjuva teknokratlar, kent yarı-proleterleri, yarı-proleter köylü ve orta köylü. Bu toplumsal sınıf ve katmanlar içerisinde proleterya temel bir sınıf, diğerleri ise ara toplumsal katmanlardı. Ara toplumsal katmanların toplumsal kökenleri ise uluslararası kapitalizm içerisinde yatmaktaydı.

SB’nde tekelci burjuva bir sınıf yoktu. Bu tür büyük burjuva sınıf ve tabakalar tasfiye edilmişti. Bu tür sınıflar SB’nin dışındaki emperyalist dünyada mevcuttu ve emperyalist-kapitalist sistemin de iplerini ellerinde tutuyorlardı. Bu sınıfların SB’ndeki sosyal dayanakları ise küçük-burjuva toplumsal tabakalardı. SB’nde küçük-burjuva teknokratların modern revizyonizm biçimindeki egemenliğidir ki, giderek orta ve büyük Rus tekelci burjuvazisine yolu açmıştır. Çünkü modern revizyonizm ile birlikte SB, giderek uluslararası emperyalizmin tarihsel yörüngesine girerek, onun ideolojik-politik, ekonomik, kültürel eğilimlerine de dolaylı ve dolaysız olarak açık hale geldi.

Lenin, Ekim devriminin daha ilk dönemlerinde, küçük-burjuvazinin eğer proletarya tarafından denetim ve gözetim altına alınmaz ise, proletaryayı yeneceğini ve iktidarın yolunu büyük burjuvalara açacağını şöyle belirtmiştir:
“Onlar sosyalizme ya da komünizme katiyen inanmıyorlar ve proleter fırtınası gelip geçene kadar yerlerinde ‘sıkıca tutunuyorlar’. Ya bu küçük-burjuvaziyi denetim ve gözetim altına alırız (yani, nüfusun çoğunluğunu ya da yarı-proletaryayı sınıf bilincine varmış proleter öncünün etrafında örgütleyebilirsek bunu yapabiliriz) ya da onlar, devrimin tıpkı aynı küçük mülkiyet tarafından fışkıran Napolyon’lar ve Cavaignac’lar tarafından devrildiği gibi kuşkusuz ve kaçınılmaz olarak, bizim işçi iktidarımızı da devirecekler. Sorun budur ve sorunu yalnızca bu açıdan alabiliriz. . . ”(2)
Yine bir başka yerde:
“. . . bizi tehdit eden en büyük, en ciddi tehlike, küçük mülk sahipliği anarşisinin devamıdır ve (onu yenmezsek) hiç kuşkusuz bizi yıkacaktır. ”(3)
SB’nin parçası olduğu dünya ekonomisi (her ne kadar iki dünya ekonomisinin varolduğu belirtilmiş olsa da) tek bir ekonomiydi ve bunun temel dinamikleri de uluslararası emperyalizm tarafından belirlenmekteydi. Modern revizyonizm ile birlikte, SB, kerte kerte uluslararası emperyalist sisteme entegre olmaya başlamıştı. Ama entegrasyon, uluslararası emperyalist sisteme uygun olan tekelci ekonomik ve politik örgütlenme biçimlerini dayatmaktaydı. Uluslararası emperyalist sistemin derinlik ve çapının gelişmesiyle birlikte, küçük-burjuva modern revizyonizm, tarihsel süreç içerisinde, siyasal iktidarı yavaş yavaş liberal ve tekelci sınıflar lehine kaybetmeye başladı. Elbette ki bu birden bire değil ama belirli bir tarihsel evrim içerisinde gerçekleşti. Zaten iktidarı kaybettikten sonra bir daha da onu ele geçiremedi. İktidarın ara toplumsal katmanların ellerinden kayarak, büyük burjuvaziye doğru gitmesi, emperyalist sistemin mantığının gereğiydi ve öyle de oldu. Çünkü dünya toplumsal sermayesinin ezici çoğunluğunu ellerinde bulunduran uluslararası tekel burjuvazidir. Onun için küçük-burjuvazinin onu izlemesinden başka çaresi ve olanağı yoktur.

Fransa’da 1793-1799 ve 1848-1852 arası yaşanan durum, SB’nde daha geniş bir tarihsel dilim çerçevesinde yaşandı. Elbette ki, kendi özel tarihsel koşullarında ve değişik biçimlerde.

V-Modern Revizyonizm Ve Dünya Bağlamı

SB’nde, modern revizyonizmin siyasal iktidarı ele geçirmesine kadar götüren tarihsel olaylar zincirinin doğru bir şekilde incelenmesi ancak olayların dünya bağlamı içerisinde incelenmesiyle elde edilebilir. Bu dünya bağlamı belirlenimi ise kaçınılmaz olarak Enternasyonalizm sorununu ortaya çıkarır. Modern revizyonizmin gelişmesi için uygun tarihsel koşulların nasıl oluştuğunun incelenmesi, oldukça zor ve karmaşık bir sorun olup, basit ve yüzeysel açıklamaları dıştalar. Daha kapsamlı araştırmaları sonraya bırakarak bu noktada şimdilik bir kaç noktayı belirteceğiz.

Emperyalizmin birinci paylaşım savaşı döneminde, uluslararası emperyalizmin ekonomik ve politik bunalımı sonucunda ortaya çıkan Ekim Devrimi, Enternasyonal Komünizm açısından gelişiminin en asgari düzeyinde kalmıştır. Halbu ki, sosyalist devrimin nesnel koşulları bir çok ülkede (Almanya, İtalya, Avusturya, Macaristan, Orta ve Doğu Avrupa, Türkiye vs. ) olgunlaşmış olmasına rağmen, sosyalist devrim Rusya ve etkisi ile sınırlı kaldı. Yani nesnel koşulların genişliği ile öznel etkinin darlığı arasındaki açı muazzam bir boyuttaydı. Normalinde sosyalist devrimin yüzölçümü Almanya-İtalya sınırından Rusya ve Türkiye’ye kadar uzanan bir kara parçasını kaplamalıydı. Sosyalist devrimin bu dar sınırda kalmasının altında, II. Enternasyonal içerisinde III. Enternasyonal’in çıkış biçimleri ve bu çıkışın eksik ve zaaflı yanları yatmaktadır. O zamanki dönemde dünya devrimi içerisinde çok önemli ağırlık merkezlerinin (özellikle Almanya, İtalya, Avusturya, Macaristan) emperyalist sistemden koparılamayışı, daha sonraları özellikle 1920’li, 1930’lu ve 1940’lı yıllarda SB’nin tarihsel evrimi üzerine olumsuz bir şekilde yansımıştır. Bütün bu tarihsel olayların modern revizyonizmin SB’nde ortaya çıkışı, gelişimi ve iktidara ilerleyişi arasında sıkı bir ilişki mevcuttur. Onun için kısa da olsa bu noktayı biraz daha açmak gerekir.

VI-Modern Revizyonizmin Oluşum Ve Gelişiminin Tarihsel Koşulları: Uluslararası Ve Ulusal Etkenlerin Bileşkesi

Uluslararası Komünist Hareketi, tarihsel bir çerçevede incelersek eğer, onu, bir bütün olarak yani ulusal biçimlerinden ayrı olarak, bir tek nitel toplam olarak düşünmek gerekir. Bu durumda hareketin hiçbir parçası diğerine ilgisiz değildir. Yine bu durumda hem olumlu hem de olumsuz özellikler bütüne yansımaktadır.

Daha geniş bir tarihsel perspektif ile bakılırsa eğer, SBKP’nin 1920-1930-1940 ve 1950’li yıllarda yaşadığı ve belirli bir tarihsel döneme yayılan yozlaşmasının temelleri aslında XX. yüzyılın başlarında atılmıştı. Bunu tam olarak ifade edersek eğer, bu birinci Rus devrimi (1905-1907) ve hemen ertesinden ibarettir.

Bolşevizmin en büyük eksikliklerinden bir tanesi II. Enternasyonal oportünizmine karşı mücadeleyi zamanında başlatmamış olmasıdır. Bu noktada, A. H. YALAZ’ın bolşevizmin bu eksikliğine karşı getirmiş olduğu şu eleştiri yerindedir:
“Eleştiri silahını daha gerilere de çevirme söz konusu olduğu sürece vurgulanması gereken noktalardan biri de Lenin başta olmak üzere Rusya komünistlerinin ve diğer ülkelerden komünistlerin İkinci Enternasyonal revizyonist-oportünizmine karşı komünist devrimci savaşımı başlatmada gecikmiş olmalarıdır. Lenin’in önderliğinde Rusya komünistleri ve diğer ülkelerin komünistleri, İkinci Enternasyonal’in açık ihanetine karşı devrimci tutum takınarak ve sosyal-reformist II. Enternasyonal’in karşısına Komünist Enternasyonal’i çıkararak dünya komünist ve işçi hareketine büyük bir hizmette bulundular. Ancak, kabul etmek gerekir ki, onlar, Alman Sosyal-Demokrat Partisi (ASDP)’nin bürokratik-revizyonist yozlaşma sürecini yaşadığını, bürokratik bir sosyal-reformist düzen partisi durumuna geldiğini saptayamadılar, onun yozlaşmasına zamanında karşı çıkamadılar. Asıl önemli olan açık revizyonist ihanetten sonra ASDP’ye ve onun önderlik ettiği İkinci Enternasyonal revizyonizmine karşı tutum almak değil, onun gelişimini önceden görmek ve daha ağır zararlar vermeden ona karşı savaşım bayrağını kaldırmak ve komünistlere ve sınıf bilinçli işçilere önderlik etmekti. Komünist devrimci önderlik bunu gerektirir. Bu anlamda başta Lenin olmak üzere komünistler görevlerini yapmadılar ya da yapamadılar. Uluslararası komünist hareketin, sonuçlarının ortaya çıkması on yıllara yayılan, ağır bedeller ödenmesinin nedenlerinden biri de işte bu başarısızlık oldu. ”(4)
YALAZ’ın da belirtmiş olduğu gibi, Bolşevizmin II. Enternasyonal oportünizmine, özellikle de ASDP’ye karşı mücadeleyi zamanında başlatmamasının bedelini Uluslararası Komünist Hareket ağır ödedi ve bugün de bunu ödemektedir. -3-

Lenin ve Bolşevikler 1914 yılında, ASDP’nin savaş kredilerini onaylaması ile birlikte onları karşılarına alırlarken, ASDP 1914’te oportünist olmamıştı. Yirmi yıl boyunca zaten ASDP bu çizgiyi izlemişti. Lenin ve Bolşevikler, 1914 yılına kadar ASDP’yi izledikleri ve onların revizyonist ve reformist politikalarına ses çıkarmadıkları zaman hatalıydılar. Ama ne Lenin ne de Bolşevikler bu dönemin öxeleştirisini vermemişlerdir. -4-

Eğer ASDP 1914 yılında oportünist olmuş ise, o zaman bazı oportünist akımların ileri sürmüş olduğu, SBKP’nin Stalin öldükten hemen sonra oportünist-revizyonist olduğu tezinin de kabul edilmesi gerekir. Halbu ki her ikisinin de böyle olmadığı ortadadır.

Bolşevikler, Rusya’da, partinin inşaası döneminde Ekonomistlere -5- karşı daha sonra da Menşeviklere karşı mücadele yürüttükleri zaman, aslında, II. Enternasyonal oportünistlerinin Rusya’daki temsilcileriyle ve dolaylı olarak II. Enternasyonal ile mücadele halindeydiler. Öyle olmasaydı eğer, Bolşevik Parti’nin, parti ve örgüt öğretisine getirmiş olduğu temel ilkeler, Marksizmin evrensel teorik hazinesine giremezdi.

Bolşevik Parti, birinci Rus devriminde , Aralık 1905’te, 140 milyonluk bir ülkede 35 bin parti üyesi ile silahlı ayaklanmayı hazırlayarak iktidarı ele geçirmeye çalıştı. 1917’nin Ekim’inde ise ayaklanmayı 250 bin parti üyesi ile gerçekleştirdi. Almanya gibi bir ülkede ise ASDP, 1907’de 250 bin parti üyesi, 1914’te de 500 bin parti üyesi ile iktidarı ele geçirme girişiminde dahi bulunmuyordu. Yani kısacası ASDP, aşağı-yukarı yirmi yıldan beri oportünist bir çizgi izlemişti. -6-

Peki revizyonizme karşı bu mücadelenin, uzun bir dönem tatil edilmesinin bedeli ne olmuştur?

Bu hatanın toplumsal ve tarihsel ağırlığı hiçbir zaman kaybolmamış, kendisini tarihsel evrim içerisinde olumsuz biçimlerde göstermiştir. Nasıl enerjinin korunumu yasasında, enerji bir biçimden diğerine dönüşürken, kütle kaybına uğramazsa, aynı şekilde tarihte, belirli bir dönemde yapılan hatanın sonuçları da kaybolmaz ve kendisini olumsuz biçimlerde gösterir. Revizyonizme karşı mücadelenin bu tatil edilmesi, uluslararası komünist hareketin, tarihsel ve toplumsal temellerinin dar kalmasına neden olmuştur.

Eğer Bolşevikler, 1905’ten hemen sonra, II. Enternasyonal içerisinde mücadeleyi yükseltmiş olsalardı, ASDP içerisindeki ayrıştırmayı hızlandırmış olsalardı, Alman sosyalist devriminin daha olumlu koşullar içerisinde gelişmesi olasıydı. Sosyalist devrimin yenilgiye uğradığı yerlerde (Almanya, İtalya, Avusturya, Macaristan, Polonya vs. ) burjuva devletini kurtaranlar hep sosyal-demokratlar yani II. Enternasyona’in çizgisini izleyenler olmuşlardır.

Batı’daki devrimin yenilmesinin , daha sonraları SB üzerindeki etkileri nasıl olmuştur?

Almanya, İtalya ve Avusturya gibi emperyalist ülkelerde devrimlerin yenilmesi, emperyalist ülkelerden toplumsal–ekonomik olarak geri olan SB’nin, uluslararası ekonomik ilişkilerden tecritine neden olmuştur. Bu durum, SB’nde sermayenin birikim kolşullarına etki yaparak, onun üzerine olumsuz bir şekilde yansımıştır. Sermaye birikiminin toplumsal ve tarihsel temellerinin daralması, buna karşın Almanya, İtalya ve Avusturya gibi emperyalist devletlerin sosyal-demokratlar tarafından kurtarılması ve böylece uluslarrası emperyalist sistemin parçaları olarak kalmaları, yine emperyalist birikim süreçlerine derinlik katmaları ve yine aynı şekilde uluslararası emperyalist sistem tarafından SB’nin sıkıştırılması ve tecritinde de önemli mevziler olmuşlardır. Unutulmamalıdır ki, sosyalist devrimlerin kaçırıldığı bu emperyalist ülkelerde, siyasal boşluğu dolduran faşist hareketler, iktidara gelerek, SB’ne tarihin en kapsamlı saldırısını gerçekleştirmişlerdir.

Uluslararası sosyalist devrimin, özellikle de Alman, İtalyan ve Avusturya devrimlerinin yenilmesinin, SB üzerine en önemli olumsuz yansıması, emperyalist sistemden bağımsız bir şekilde, sovyet ekonomisini reorganize etmek ve geliştirmek için gerekli olan toplumsal sermaye miktarını tek kendi kaynakları ile sağlama yoluna girmesine neden olmasıdır. Emperyalistlerin SB’ni dünya ekonomisinden tecrit etmeleri ve böylece onu köşeye sıkıştırmaları, SB’ni sadece kendi iç kaynakları ile toplumsal gelişimini yapmaya doğru itmiştir.

Emperyalist sistemin birikim koşullarını geliştirmesi yani sermayenin karlılığını arttırması (ki emperyalistler bunu sömürgeleri ve yeni-sömürgeleri aracılığı ile yapmaktaydılar), SB üzerinde bir toplumsal-ekonomik ve politik baskıya neden olmuştur. Bu durum karşısında SB, Sovyet toplumsal sermayesinin karlılığını arttırmanın yollarını aramaya başlamıştır. Bunun sonucunda “Kollektifleştirme” hareketiyle köylülüğün üzerine giderek, köylülük ile ittifakı gererek zora sokmuş, ”Çalışma Kampları” (Gulaklar) aracılığı ile köle emeğini ortaya çıkarmış ve terör ile de, sermayenin birikimini en son sınırına kadar geliştirmeye çalışmıştır. Uluslararası devrimin yenilmesi, SB’nin ya da sovyet komünizminin önüne tek başına aşılması imkansız tarihsel engeller koymuştur. Uluslararası devrimin yenilgisi asla Uluslararası Komünist Hareket için cezasız kalmamıştır: Geçmişin kaderi geleceğin üzerine yansımıştır.

Burada bir başka noktayı da kısaca belirtmek gerekmektedir.

1930’lu yıllarda SBKP’nin uygulamış olduğu terörizmin bir sosyo-ekonomik temeli vardır. Şöyle ki, terörizmin amacı tek “karşı-devrimci” ve “anti-komünist” denilen klikleri tasfiye etmek değildi. Bu işin sadece bir yanıdır. Bunun ile birlikte bu terörizm aracılığı ile büyük çalışma kampları oluşturmak ve bu çalışma kampları aracılığı ile büyük sermaye gerektiren işleri (barajların yapımı, demiryollarının yapımı, nehir yataklarının değiştirilmesi, maden sanayii vs. ) daha ucuza elde ederek, sermayenin tasarufu sağlanmaya çalışılıyordu. Büyük ve maliyeti yüksek işlerin sovyet ekonomisi içerisinde giderek stratejik bir noktaya doğru kayması, bunların yapımında kullanılan köle emeğinin terörizm aracılığı ile elde edilmesi, yani bir çok masum insanın yalan ve iftira ile dev terör çarkının dişleri arasına alınmasına neden olmuştur.

Kısacası SB’nin tarihsel evriminin biçimi, Komünist Enternasyonal’in kaderi tarafından belirlenmişti. Bu ikisi arasında birbirini karşılıklı etkileyen bir ilişki mevcuttur.

VII-SB’nin Uluslararası Emperyalizm İle Entegrasyonu Ve Ara Sınıfların Durumu

Ara sınıflar, temel sınıflara bağlı olarak varoldukları için, tarihsel seyir içerisinde elde etmiş oldukları insiyatifi de onların lehine kaybederler. Bugüne kadar tarih bu noktayı defalarca ispatlamıştır. Ara sınıfların belirli özerk durumları olmalarına karşın, nihai temelde bağımsız durumları sözkonusu değildir.

SB, modern revizyonizm ile birlikte kerte kerte uluslararası emperyalist sistem ile entegre olurken, ara sınıflar her zaman büyük burjuvazinin oluşumuna giden yolda destek noktaları olmuşlardır. Küçük-burjuvazi, uygulamış olduğu ekonomi-politikalar ile liberal burjuvazinin oluşumunu hazırlamış; liberal burjuvazi de Rus tekelci burjuvazisinin oluşumunu hazırlamıştır.

Uluslararası tekelci kapitalizm ile entegrasyonun sonucunda Rus tekelci burjuvazisi oluşmuştur. Zaten tekelci bir ekonomik ilişkiler içerisinden başka bir ekonomik örgütlenme de beklemezdi.

SB’nin emperyalist sistem ile entegrasyonuna giden süreçte, karakteristik olan nokta, ara sınıfların siyasal iktidatı ellerinden tutamamaları ve bir kez ellerinden kaçırdıktan sonra da tekrar ele geçirememeleridir. Böylece aynı zamanda iktidarı ellerinden kaçırırlarken de, iktidarın yolunu da büyük burjuvaziye açmışlardır.

VIII-Sonuç

Modern revizyonizm, belirli bir felsefi-ideolojik temelden beslenmektedir. Her ne kadar Marksizm biçimine bürünmüşse de ve felsefi eğilimini diyalektik materyalizm olarak belirtse de, özünde onun felsefesi, Lenin’in yıllar önce, yirminci yüzyılın başında hedef aldığı ve çürüttüğü Ampiryokritisizm’dir. Bu felsefi temelden beslenen modern revizyonizm, mücadelenin bütün alanlarına (ekonomi, uluslararası politika, iç politika, kültür, parti, örgüt, devlet vs. ) aynı felsefi ilkeleri taşıyarak genel bir çizgi ya da akım yaratmıştır.

SSCB’de modern revizyonizmin genel görünümünü kısaca şöyle özetleyebiliriz:

Toplumsal temeli: Küçük-burjuva teknokratlar.
Felsefesi: Ampiryokritisizm.
Ekonomi politikası: İçpazara hapsolma.
Dış politikası: Sosyal-emperyalist, yayılmacı ve uluslararası emperyalizm ile uzlaşmacı.
İç politikası: Sosyal-şoven , Slav-milliyetçisi ve cumhuriyetlerdeki burjuva-milliyetçilerle uzlaşmacı.
Kültür politikası: Küçük-burjuva ve liberal kültür.

SB deneyiminden, Uluslararası Komünist Hareket’in alacağı en büyük ders ve çıkaracağı en büyük teorik sonuç, Enternasyonalizm’in dışında hiçbir yolun, kapitalist sistem dışında ve ondan bağımsız bir tarihsel varoluşa götüremeyeceğidir.



Devrimci Bülten Sayı 33, Devamı...

 
KAYNAKLAR

1-Marx, Kapital cilt-III, s. 386, Sol Yayınları.
2-Lenin, İşçi Sınıfı ve Köylülük, s. 301, Sol Yayınları.
3-Lenin, a.g.e. s. 303.
4-A. H. YALAZ, Devrimci Bülten sayı 31, s. 10-11.
----
-1- Belki daha iyi bir kavram da bulunabilir.Ama biz şimdilik teknokrat kavramını kullanacağız.
-2- Dikkat edilir ve iyi incelenirse eğer,modern revizyonistler,küçük meta üretiminin tarihsel zemini temelinde beslenen sapmalardan kendilerini hep ayrı tutmuşlardır ya da onlar karşısında hep ihtiyatlı davranmışlardır.
-3- Bugün U.K.H.’in krizinin nedenlerini açıklamaya çalışırken,bu dönemlere mutlaka inilmeli ve olaylar ve olgular tarihsel sürekliliği içerisinde ele alınarak,bugün ve geçmiş birbirleriyle ilişkilendirilmelidir.
-4- Lenin ve Bolşeviklerin bazı eksikliklerini belirtmek onların tarihsel büyüklüklerine zerre kadar gölge düşürmez.
-5- Unutulmamalı ki , Ekonomizmin babası E.Bernsteın ASDP içerisinden çıktı.
-6- ASDP’nin 1890’lı yıllardaki oportünist tutumu ile ilgili olarak verilebilecek en önemli örnek,ASDP ile F.ENGELS arasında 1895 yılında yaşanan olaydır.ENGELS’in,ölmeden az bir süre önce,Marx’ın « Fransa’da Sınıf Savaşımları 1848-1852 » adlı yapıtına yazmış olduğu Giriş’i ,ASDP yönetimi « yasadışı ve şiddet araçlarını ön plana çıkardığı için » yayınlamayı reddetmiştir. Bu dahi ASDP’nin o zamanlar nasıl bir oportünizmin içerisine battığını göstermektedir.Daha fazla bilgi için,YALAZ’ın Devrimci Bülten’in 31.sayısında yayınlanan «Engels yaşamının sonuna kadar kapitalizmin devrimle yıkılmasını savundu» makalesine bakılabilir.
|
_ _