 |
PDK Devrimci Bülten - Sayı 33 (4) |
 |
 |
KOMÜNİST HAREKETİN GENEL TARİHSEL YAPISI VE İÇ ÇELİŞKİLERİ ÜZERİNE (A. ÇELİK)
Bütün özel biçimlerinden soyutlanmış olarak, komünist hareket, tarihsel olarak nasıl bir yapıya ve iç çelişkiler bütünlüğüne sahiptir? Komünist hareketin bugün geldiği nokta açısından, komünist hareketin gelişim ve bu gelişimin çelişkili yapısından ne anladığımız sorunu, çok yakıcı bir sorun olarak komünistlerin önünde durmaktadır. Komünist hareketin sorunlarının belirlenmesi ve ele alınması ancak bu sorulara doğru bir cevap vermekle mümkündür. Komünist hareketin sınırlarının olduğundan fazla geniş ya da dar belirlenmesi, bir komünist örgüt ya da yapıyı, sürekli olarak bir aşırı uçtan diğerine doğru sürükler. Hatta zamanla oportünist özelliklerin kazanılmasına yolaçar. Bu tür durumlardan kaçınmak için, komünist hareketin gelişiminin bazı temel sorunlarını doğru cevaplamak gerekmektedir. Bu sorunlar, üzerinden atlanılacak ya da kaçamak cevap verilecek sorunlar değildir. Sorunları görmemezlikten gelme ya da onların üzerinden atlama, sadece sorunları belirli bir süre erteler ama sorun er ya da geç kendisini tekrar dayatarak çözümünü ister.
Komünist Hareket Homojen Bir Yapıya mı Sahiptir? Bu sorunu iki düzeyde incelemek gerekir. Çünkü sorunun çeşitli düzeylerde görünümü özel haller içermektedir ve bu özel durumlar da çeşitli biçimlere yolaçmaktadır. Genel olarak komünist hareketi, burjuvazi karşısında ele aldığımız zaman yani onu başka bir temel sınıf ile karşılaştırdığımız zaman, bu haliyle homojen bir yapıya sahip olarak görünür. Ancak komünist hareketi, kendi iç yapısı temelinde ele aldığımız zaman yani onu “mikro” ölçekte incelediğimiz zaman, kendi içerisinde çeşitli düzey farklılıklarının olduğunu, bu düzey farklılıklarının da hareketin biçimine yansıdığını görürüz. Komünist hareketin kendi içerisindeki çeşitli düzeyler nasıl ele alınmalıdır? Hiç kuşkusuz bu çeşitli düzeyler, kendi içerisinde bir bütünlük oluştururlar ve belirli bir mantıksal ve tarihsel ilişkiler ile birbirine bağlanmıştır. Aslında bu çeşitli düzeylerden birinin belirleyiciliği ya da otoritesi altında birbirlerine eklemlenmişlerdir. Daha doğrusu normalinde böyle olması gerekir. Bu sorunun daha iyi anlaşılması, ancak, sorunun geçmişte tarihsel sonuca bağlanmış olduğu yerlerdeki (örneğin Bolşevik deneyimi somutunda) örneklerin incelenmesi temelinde olanaklıdır. Komünist hareketin çeşitli düzeylerinden ne anlıyoruz? Gerek doğada gerekse de toplumda, hiçbir oluşum, aniden ve birden bire ortaya çıkıp gelişmez. Bunun için belirli bir evrim şarttır. Komünist hareketin tarihsel gelişimi de aynıdır. Dünya komünist hareketinin tarihi ve genel tecrübesi göstermiştir ki, herhangi bir ülkede, bir komünist hareketin gelişmesi ve olgun bir yapıya kavuşması ancak belirli bir tarihsel birikimin sonucunda ve bazı aşamalardan geçmekle olanaklıdır. Komünist hareketin tarihsel gelişimi içerisinde, bazen (hatta çoğu zaman) tarihsel-fiziksel gelişimi ile düşünsel gelişimi örtüşmemektedir. Bir komünist hareket uzun yıllar (örneğin 20-30 yıl) varolabilir ama olgun bir düzeyi yakalamayabilir. Bunun en iyi örneğini Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist hareketi vermektedir. Yine bu noktada tarihi bir örnek olarak Rusya’da Marksizmin ortaya çıkışı ve gelişimi verilebilir. Lenin “Sol Komünizm” adlı broşüründe, Rusya’da Marksizmin nasıl ortaya çıktığını şöyle belirtmiştir:
“Rusya, marksizme---biricik doğru devrimci teoriye---, yarım yüzyıl boyunca geçirdiği eşi görülmemiş sıkıntıların ve özverilerin, eşi görülmemiş kahramanlıkların acıları içinde, inanılmaz enerji, feragatli araştırma, inceleme, pratik deneyim, hayal kırıklığı, Avrupa deneyimiyle doğrulama, ve karşılaştırma yoluyla ulaşmıştır. ”(1)
Komünist hareketin gelişimini ve bu gelişimin düzeylerini, çocukluk, ergenlik ve olgunluk dönemleri olarak belirtebiliriz. Bütün bu düzeyler durgun, kopuk ve su geçirmez bölmeler olarak birbirinden ayrı değildirler. Biri diğerini koşullandırır ve biri diğerine dönüşür. Komünist hareketin çeşitli düzeyleri arasındaki fark, kendisini hareketin ideolojik-politik ve örgütsel sorunlardaki ilkelere değişik yaklaşımlarda gösterir. Komünist hareketin çeşitli düzeyleri arasındaki bu tarihsel farklar ve bu farkların birbirleriyle ilişkileri nasıl düzenlenmelidir? Komünist bilimç gelişirken, alt biçimlerden üst biçimlere doğru bir evrim izleyerek gelişir. Yani komünist bilimcin doğuşu ve toplumsal hareket içerisinde belirişi, hemen olgun bir biçim altında ortaya çıkmaz. Kendisini küçük-burjuvaziden ayırmaya çalışan komünist hareket, komünizmi önce sezgisel düzeyde yakalar. Belirli bir teorik ve pratik deneyimden sonradır ki, komünist bilincin kendi içerisinde belirli bir tarihsel birikiminin belirli bir evresindedir ki, hareket kendi içerisinde bir sıçramayla (ama sıçrama da komünist hareket içerisinde hep sancılı ve çatışmalı olmuştur) bir üst evreye geçiş yapar. Örneğin Rus komünist hareketinin düşük biçimlerinden (bunu çocukluk olarak da anlayabiliriz), yüksek ya da olgun biçimine geçiş, ”Ne Yapmalı?” gibi bir Marksist eseri ortaya çıkarmış ve 1899-1903 arası gibi sancılı daha sonra da Bolşevik-Menşevik ayrışmasına götürecek olan dönemin yaşanmasına neden olmuştur ki, bu dönem tarihte büyük bir iz bırakmıştır. Demek ki, komünist hareketin kendi içerisindeki bu düzey farklılıkları, komünist hareketin tarihsel yapısı içerisinde bir çelişki oluşturmakta, bu çelişki de hareket içerisinde bir devinime yolaçmakta, bu devinim de hareketin ileriye doğru atılımında bir motor rolü oynamaktadır. Komünist hareketin kendi içerisindeki bu düzy farklılıkları sınıflı toplum varoldukça, varlığını sürdürecektir. Bu fark iradi olarak da ortadan kaldırılamaz. Sadece komünistlerin bu sorunu doğru olarak ele almaları ve çözümlemeleri gerekmektedir.
Yapılması gereken şey, komünist hareketin genel tarihsel yapısı içerisinde, hareketin bütün düzeylerini bir tek biçim içerisinde birleştirmektir. Ama bu herhangi bir şekilde birleştirme değil, hareketin düşük biçimlerinin, yüksek biçimlerin ideolojik-politik ve örgütsel otoritesini kabul ettiği ya da onun içerisinde “erimeyi” kabul ettiği, bir birleştirme olmalıdır. Bu ise hiçbir şekilde, zorlama ile olmayan, sabırlı bir ideolojik mücadele ile hazırlanılacak olan, aynı zamanda çocukluk hastalıklarının harekete pratikte verdiği zararları onlara kendi deneyim ve tecrübeleri temelinde gösterilen, zor ve karmaşık bir süreç olacaktır. Kısacası komünist hareketin en yüksek bilinç biçimlerinin otoritesi ve yönlendirmesi altında, diğer düşük biçimlerin harekete eklemlenmesi sözkonusudur. Aslında bu tek komünist hareket de görülen bir durum değildir. Aşağı-yukarı bütün toplumsal hareketlerde görülen ortak bir durumdur. Bu noktada burjuva toplumunun örgütlenme yapısını örnek olarak alabiliriz. Gerçi Lenin’in de belirttiği gibi her karşılaştırma biraz topallar ama buna rağmen biz yine bu örneği verelim. Burjuva toplumda bir birey, daha doğuşundan yani bebeklik aşamasından itibaren, toplumda yetişkin ya da olgun insanların denetim ve gözetimi altında yetişmeye başlar. Bireyin toplumsal gelişimi ve korunumu için yaratılan bütün kurumlar hepsi tecrübeli ve deneyimli kuşakların denetiminde ve yönlendirmesinden oluşurlar. Burjuva toplumunun kaderini ilgilendiren hiçbir toplumsal mekanizma ya da merci, tecrübesiz ve yeterli bilinç düzeyinde olmayan kuşakların ellerine verilmemiştir. Deneyimli ve tecrübeli kuşakların yönlendirmesi altında, genç ve orta kuşaklar birbirine eklemlenmişlerdir. 1Her birey aynı zamanda ömrünü tüketmekte olduğu için, bir kuşaktan diğer kuşağa geçişte de bulunur, bununla birlikte de bilinç yapısında da bir gelişim ve dönüşüm yaşanır. Aynı zamanda kuşaklar, genç biçimlerden, orta ve yaşlı biçimlere doğru da toplumsal akış halindedirler. Yani sürekli hareket halinde ve birbirlerini beslerler. Kuşaklar arasındaki bu ilişkiler ve bunların birliği, toplumun varolmasının ve yeniden üretiminin zorunlu ve doğal bir koşuludur. Modern toplum, kuşakların birbirlerinden farklı yapılarını korurken, her kuşağın toplum içerisindeki yerlerini düzenlerken, bir kuşaktan diğerine geçişi ve bu geçişin toplumsal örgütlenmesini de topluma zarar vermeyecek şekilde örgütlemektedir. Hem kuşakların özerk bir yapılanmaları sözkonusudur hem de bu özerk yapıların merkezi bir toplumsal sisteme bağlanmaları sözkonusudur. (2)
Biz yine konumuza dönersek eğer, burada önemle altını çizeceğim nokta şudur: Komünist hareketin çeşitli düzeyleri arasındaki fark tarihsel bir fark olup, asla yok sayılamazlar. Hele de komünist hareketin düzeyini, hareketin çocukluk biçimine uyarlama girişimlerine ve bu yöndeki teorik ve pratik çabalara da şiddetle karşı çıkmak gerekmektedir.
Örneğin Rusya’da komünist örgüt ve çevreler, bir tek parti çatısı altında birleşirlerken, bu örgüt ve çevreler hiçbir şekilde aynı nitelik düzeyinde değildiler. RSDİP’in II. Kongresi’nde oluşan grupların varlığı dahi bunu kanıtlar. (3) Rus komünist hareketi içerisinde İskra örgütü, komünist hareketin olgun düzeyini yansıtıyordu ve onun ideolojik-politik ve örgütsel otoritesi altında, temelleri sağlam bir Rus komünist hareketi oluşabilmiştir.
Bundan dolayı, komünist hareketin tek bir hareket halinde birleşmesinden, hareketin olgun biçimlerinin otoritesi, denetimi ve yönlendirmesi altında diğer biçimlerinin bir bütünün parçaları olarak varolmasını anlıyoruz.
Türkiye Komünist Hareketinin Mevcut Tarihsel Yapısı Ve İç Çelişkileri Az yukarıda, komünist hareketin düşük düzeyleri ile yüksek düzeyi arasında bir tarihsel farkın bulunduğunu ve bu düzy farkının kapatılmasının ya da yüksek düzey lehine silinmesinin ise muazzam bir toplumsal ve tarihsel çabayı gerektirdiğini belirttik. Şimdi de sorunun Türkiye Komünist Hareketi (TKH) somutunda nasıl göründüğünü incelemek gerekmektedir. TKH’nin sorunu nedir? TKH’nin sorunu, hareketin olgun düzeyinin gelişimi ve bunun tarihsel birikimi ve ağırlığı, hareketin düşük düzeyini kendisine bağlayacak bir toplumsal düzeyde ve etkinlikte henüz olmamasıdır. Ama kesin olan bir şey var ki, hareketin düşük biçimleri içerisinden örgüt, çevre ve birey olarak, kendisini ayıran ve komünist hareketin bir üst tarihsel düzeye sıçramasının gerektiğine inanan bir eğilimin ya da damarın da, değişik geleneklerden gelerek, hareketin düşük biçimlerinin yanında cılız da olsa gelişmeye başladığıdır. Hareketin olgun biçimlerini yansıtan bu cılız ve güçsüz damarın gelişmesi ve toplumsal niceliği ile birlikte ideolojik-politik ve örgütsel varlığını geliştirmesi, hareketin çocukluk düzeyleriyle de bir çekişmenin ve sancılı bir sürecin hem habercisi aynı zamanda hem de taşıyıcısıdır. Komünist hareket gelişiminin ilk dönemlerinde (1975-1980 arası) nasıl küçük-burjuva popülizmine karşı büyük bir ideolojik-politik ve örgütsel mücadele yürütmüş ise, içinden geçtiğimiz süreçte de bu dönemdeki mücadeleye benzer bir mücadeleyi, kendi özel koşulları içerisinde hareketin çocukluk biçimlerine karşı vermelidir. TKH’nin popülizmden ayrılış ve kopuş sürecinde vermiş olduğu o büyük mücadelenin komünist hareketin tarihinde hep büyük ve onurlu bir yeri olacaktır. TKH’nin gelecek kuşakları, o döneme ve o dönemin komünist kadrolarına çok şey borçludurlar ve hareketin gelişiminde zorunlu bir tarihsel evre olan bu dönemin kazanımları korunmadan ve onlardan yararlanmadan asla hareket daha yüksek bir tarihsel düzeye çıkamaz. Bu noktada, TKH’nin mevcut tarihsel durumu ile ilgili olarak şöyle diyebiliriz: TKH, hareketin çocukluk ya da ergenlik aşamasından, olgunluk aşamasına geçişin sancılarını yaşamaktadır. Makalenin son bölümünde yanlış anlaşılmalara yol açan bir sorunu ele alıp çözümlemek ya da aydınlığa kavuşturmak gerekmektedir. Bir çok kişi grup ya da örgüt, A. H. YALAZ’ın Devrimci Bülten’in 29. sayısında yayınlanan “Komünist Harekette Zihinsel Devrim Zorunluluğu ve “Komünist Kimdir” Sorusu” makalesinden hareketle, komünist hareketin sınırlarının belirlenmesinde, aramızda ilkesel bir ayrılığın olduğunu belirtmektedirler. YALAZ sözkonusu olan makalede MLKP, TİKB, TİKP, DPG (MAYA) ve PDK gibi örgüt ve grupları komünist gördüğünü belirtmiştir. Bundan hareketle bazı çevreler şunları ileri sürmektedirler: a-Madem ki bu örgüt ve çevreler komünisttirler niçin bir tek örgütsel çatı altında birleşmemektedirler? b-Peki nasıl oluyor da daha önce K. ERDEM’in oportünist olarak belirttiği MLKP, TİKB, TİKP, DPG gibi örgütler (4) YALAZ tarafından komünist olarak nitelenmektedirler, bu çelişki nasıl açıklanmaktadır? Öncelikle şunu belirtmek gerekir, YALAZ ilgili makalesinde, komünist hareketi, içerisindeki çeşitli düzey farklılıklarını bir kenara bırakarak, genel yapısı ve çerçevesi temelinde ele almıştır. Daha sonra Devrimci Bülten’in 31. sayısında, komünist hareketin kendi içerisinde varolan düzey farklılıklarına değinerek, komünist hareketin çocukluk dönemini ve bu dönemin hastalıklarından komünist hareketin kurtulması gerektiğini belirtmiştir:
“Kendilerini proletaryanın komünist partisi olarak ilan eden iki komünist politik örgütün (DİPNOT:Marksist-Leninist Komünist Parti-MLKP ve Türkiye Komünist İşçi Partisi-TİKP-) iddialarına karşın, Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist hareketi, 1920 yılında Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşuyla ilk partileşme sürecinin sona erdiğini kabul edersek, yeniden partileşme sürecini yaşıyor. Önderlerinin genel olarak orta yaşlı komünist kuşağa ait olmalarına, bütün olgunluk savlarına karşın, ideolojik, politik ve örgütsel olarak hala çocukluk aşamasından geçiyor. (DİPNOT:Türkiye ve Kuzey Kürdistan hareketinin (ön) ergenlik aşamasında olduğu da söylenebilir. Doğal yaşla ideolojik-politik ve örgütsel yaş arasında büyük bir aralık, hatta uçurum bile olabileceğini görmek isteyenler Türkiye ve Kuzey Kürdistan komünist hareketine baksınlar. Orada dolaysız bir öğretmen bulacaklardır.) Bu nedenle de bu aşamanın hastalıklarından kurtulabilmiş değil. Örneğin kendine parti unvanı verme bir yana, yalnızca kendini komünist görme gibi. Teorik bir gerekçe de bulunmuşa benziyor: komünist partisi kurulunca parti-dışı komünist grupların varolma koşulları hem tarihsel, hem de pratik olarak ortadan kalkar. ”(2)(abç)
Aktardığımız bu pasajda da çok açık bir şekilde görüldüğü gibi, YALAZ da komünist hareketin çeşitli düzeyleri arasındaki tarihsel farkı belirtmektedir. Yani komünist hareketi kendi içerisinde homojen bir yapı olarak düşünmemekte, onu, çocukluk, ergenlik ve olgunluk dönemleri olarak ayırmakta ve çocukluk döneminin hastalıklarına karşı da mücadele vermenin gerekli olduğunu belirtmektedir. Bu noktada yani komünist hareketi ele alma noktasında ilkesel bir ayrılık sözkonusu değildir. Daha önceleri bizim yaptığımız hata şuydu:Komünist hareketin çocukluk eğilimlerini temsil eden örgüt ve çevrelerden vede onların ideolojik, politik ve örgütsel eğilimlerinden kendimizi özenle ayırırken, (ki bunda bir anormallik yoktur), komünist hareketin sınırlarını dar tutarak, komünist hareketi tek olgunluk düzeyinin eğilimleri temelinde ele alıyorduk. Hareketin çocukluk düzeylerini ve belirtilerini ise, komünist hareketin tarihsel çerçevesinin dışında ve tamamen küçük-burjuva tarihsel alan içerisinde görüyorduk. Bu ise komünist hareketin çocukluk eğilimini temsil eden örgüt ve çevreler ile bütün karşılıklı etkileşimin reddini, dolayısıyla da beraberinde sekterizmi getiriyordu. Hareketin çocukluk eğilimlerine tepki, bizi bir başka olumsuz uca sürüklüyordu. İşte tam da bu nokta da YALAZ’ın olumlu müdahalesi geldi. Hareketin tarihsel sınırlarının böyle dar tutulması hiç kuşkusuz tehlikeli sonuçlar doğuracaktır ve hareketin olgun biçimlerini, çocukluk biçimlerinden tamamen kopararak, hareketin atomize olmasına yolaçacaktır. Halbu ki, ancak, komünist hareketin ortaya çıkmakta olan olgun biçimleri, genel olarak komünist hareket içerisindeki çocukluk hastalığının temellerini kazıyarak, genel olarak komünist hareketi daha sağlam ve doğru bir yola sokmanın önderliğini yapabilirler. Bu noktada komünist hareketin olgun biçimlerini temsil eden çevre, grup ya da örgütler, hareketin çocukluk eğilimini temsil eden çevre, grup ya da örgütler ile maksimum derecede yakınlaşma taktiğini, onların içerisinde asla erimeden ve bağımsızlığını kaybetmeden izlemeli; partinin oluşumuna giden yolda ne bu düzeyler arasındaki farkları yapay olarak ortadan kaldırmalı ne de onların birbirinden tamamen kopmasına izin vermelidir. Gerektirdiği yerde, çeşitli geçici ve ara örgütlenme biçimleri oluşturarak vede ideolojik mücadeleyi ön plana çıkararak, çocukluk hastalığının eğilimlerini bertaraf etmeye götürecek ve böylece hareketi bir üst tarihsel evreye yükseltecek olan mücadelenin genel olarak strateji ve taktiğini hazırlamalıdırlar. İçinden geçilen süreçte komünist hareketin ve bu hareketin önder kadrolarının unutmaması gereken en önemli nokta şudur: Komünist hareketin genel ideolojik, politik ve örgütsel çizgisi, asla hareketin çocukluk eğilimlerinin düzeyine indirgenmemelidir.
|
 |
|
|
|