[ Kurdî   English   Francais                                 PROLETER DEVRİMCİLER KOORDİNASYONU (PDK)  29-05-2023 ]
{ komunistdunya.org }
   Açılış_sayfanız_yapın  Sık_Kıllanılanlara_Ekle

 Site Menü
   Ana Sayfa
   Devrimci Bülten
   Yazılar / Broşürler
   Açıklamalar
   Komünist Hareketten
   İlerici / Devrimci       Basından
   Kitap - Broşür PDF
   Sanat
   Görüşler

 Arşiv - Ara
   Arşiv
   Sitede Ara

 İletişim
   Bağlantılar
   Önerileriniz

_ _
{ }


_ _
{ Son Yazılar }
Devrimci ve Demokrat...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Say...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
EMPERYALİZM VE TÜRKİ...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrımcı Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
Devrimci Bülten Sayı...
_ _
{  PDK Devrimci Bülten - Sayı 46 (4) }
| Devrimci BültenSOSYALİST DEVRİM VE ULUSLARARASI TEKELCİ SERMAYE KARŞISINDA TUTUM SORUNU (III) (K. Erdem)

5- Savaş Komünizmi ve Bürokratizmin Gelişmesi


Bolşevik Parti (BP) ve Sovyet devleti içerisinde, bürokratizmin gelişmesi, güçlenmesi, ve oturması, Ekim Devrimi’nden sonra ortaya konulan yanlış politikaların yani BP’nin oportünist politikalarının bir tür cezası olmuştur.

Parti ve devlet içerisinde ortaya çıkan bürokratizm aslında bir sonuçtur. Daha önceleri yapılan ideolojik, politik hatalar zincirinin en son halkasıdır. Onun için bürokratizmin nedenlerini ve kökenlerini anlamak için onu ortaya çıkaran nedenlerin (ki yukarıda gördüğümüz gibi emperyalist dünya ekonomisi ve bunu anlamayan BP’nin yanlış ekonomi politikaları) ele alınması ve çözümlenmesi gerekliydi.

Parti ve devletin bürokratik yozlaşması sorunu üç düzlemde ele alınması ve çözümlenmesi gereken bir sorundur. Bu üç farklı düzlem de birbirleriyle içsel bir bağlantı halindedir ve biri diğerini koşullandırır. Bu noktada bizim izleyeceğimiz yöntem, Lenin’in “Ne Yapmalı?”da kullanmış olduğu yöntemdir. Bunca eleştiriden sonra, Lenin’in yönteminin yine Lenin’in yapmış olduğu bir hatanın açıklanmasında kullanılması oldukça garip kaçabilir. Ancak bu mümkündür. Lenin, komünist hareketin tarihsel politik gelişiminin daha düşük biçimleri içerisinde karşılaştığı ve doğru çözüme bağladığı sorunun bir benzerini, politik hareketin daha yüksek ve karmaşık biçimleri (proletarya diktatörlüğü) içerisinde çözüme bağlamada yetersiz kalmıştır.

Lenin “Ne Yapmalı?”da hangi sorunu çözüme bağladı?

Lenin, “Ne Yapmalı?”da, Rusya’da Komünist Partisi’nin oluşturulamayışının ve komünist hareketin politik sürekliliğini sağlayamayışının altında, komünist aydınların ideolojik olarak birbiri içerisine geçmiş olan üç önemli teorik sorunu çözemediklerini ve bunları teorik olarak doğru çözemedikleri sürece de Komünist Partisi’nin tarihsel-politik örgütlendirilmesinin ise mümkün olamayacağını gösterdi.

Peki Lenin’in “Ne Yapmalı?” da üç değişik düzlemde çözüme bağladığı ve içiçe geçirdiği sorunlar nelerdi?

Lenin komünist hareketin gerek Çarlık devleti gerekse de kapitalizm karşısında tarihsel olarak doğru bir şekilde konumlandırılabilmesi için herşeyden önce verili bir tarihsel anda onun teorik sorunlarının yani hareketin tarihsel olarak içerisinde şekillendiği tarihsel zeminin doğru tanınması gerektiğini belirtti. Bunun da tek bir yolu vardı: Düşünsel ya da teorik faaliyet. Komünist hareket kendisini çeviren ve içerisinde yeraldığı toplumsal koşulları doğru bilince çıkarmadan atacağı politik ve örgütsel adımlar isabetten yoksun kalacak ve belirli bir süre önünü göremeyen hareket, düşmanın darbeleri altında gerileyecek, ezilecek ve dağılacaktı. Zaten Lenin’in eserini yazdığı yıllarda Rus devrimci hareketinin durumu buydu.

1898 yılında partinin oluşturulması Çarlık devleti tarafından feci bir şekilde bastırılmıştı. Üstelik bir kez hareket bu dağınıklığa itildikten sonra, hareketin önderleri içerisinde üstüne üstlük teoriye ve teorik faaliyete bir de küçümseme ile bakma hastalığı belirdi ve sorunları büsbütün ağırlaştırdı: “Şimdi zaman teori zamanı değil, içeriği ekonomist-sendikalist (trade-unıon’cu) bir düzeye indirilen politik çalışmanın daha da yükseltilmesi, işin bir tarafından tutulması zamanıydı!”, ”Gevezelik yerine iş lazım!” vs. Kısacası küçük küçük varolan propaganda örgütleri bürokratlaşmış lider ve örgüt anlayışının kurbanları haline gelmişlerdi.

Varolan örgütlerin teorik düzeyi, komünist adını hakeden hareketin düzeyine uymuyordu. Teorinin çok daha nitelikli bir şekilde tekrar kurulması ve düzeyinin yükseltilmesi, en azından hareketin tarihsel sürekliliğini garanti altına alabilecek doğru bir düzeye çıkarılması gerekiyordu. Teori bu olması gereken tarihsel düzeye çıkmadan ve hareketin politik ve örgütsel sorunlarını anlaşılır bir şekilde çözmeden, komünist hareket, kendisini işçi sınıfının kendiliğinden hareketinden kurtaramayacaktı. Hareketin kendiliğindenci gelişiminin neden olmuş olduğu ya da egemen olmuş olduğu politik ve örgütsel biçimler, “komünist” denen öncünün kendisinin ne yapacağını bilememesinin sonucuydu. Komünist öncü ne yapacağını bilmediği ama bu bilmeme de teorik olarak donanımsız olmanın sonucu olduğu için, öncü, hareketin karmaşıklığı içerisinde kaybolmuş ve sonunda sınıfın kendiliğindenci eğilimine teslim olmuştur. Çünkü sınıflar mücadelesi maddenin yapısı gereği boşluk tanımamaktadır:Ya biri üstün olacak ya da diğeri!

İşçi sınıfının kendiliğindenci eğilimi ise işçi sınıfı içerisinde kristalleşmiş olan burjuva ideolojisinin bir başka biçiminden başka bir şey değildi.

Hareketin işçi sınıfının kendiliğindenci eğiliminin bu burjuva biçiminden çıkarılması için ilk yapılacak şeyin teorinin üstün bir şekilde tekrar kurulması gerektiği açıktı. Ancak büyük bir entellektüel çaba gerektiren bu iş, herhangi kişiler tarafından layıkıyla yapılamazdı. Bu işin nitelikli çözümü ancak bu entellektüel faaliyeti kendisine meslek edinmiş olan toplumun aydın katmanı içerisinden (o da elbette hepsi değil), kendisini ayıran ve kendi çıkarlarını işçi sınıfının tarihsel çıkarları ile özdeşleştiren ve bu temelde kendisini burjuva aydınlardan ayıran yani komünist bir aydın katmanının oluşumuyla olanaklıydı. Bu aydın katmanın profesyonel işi entellektüel faaliyet olduğu için sanayi üretimi içerisinde ve bunun sonucu olan işçi sınıfı hareketi içerisinde organik olarak yer almıyorlar ve bundan dolayı da tarihsel ve toplumsal olarak kendi tarihsel bilincinin farkında olmayan işçi sınıfının dışında bulunuyorlardı.

Kaldı ki doğru teorinin oluşturulması dahi tarihsel bir işti. Yani bir ya da bir kaç akıllının “süper beyinlerinden” çıkan bir durum değildi. Ancak aydınların bir çok kuşağı kapsayan ve tarihsel olarak kuşakların birbirine devrettiği ve bundan dolayı toplumsal ölçekte az çok bir hareket yarattığı (aydın hareketi) yani kendi tarihsel gelişiminin belirli bir noktasında ortaya çıkabilirdi. Bu da aydın hareketinin ayrı bir toplumsal kulvar olarak toplumsal ölçekte varolduğu ve işçi sınıfı hareketi ile belirli bir süre kesişmeden paralel gelişen ve hatta kesiştiği zaman bile her iki tarafın kendi bağımsızlıklarını toplumsal ölçekte koruduğu bir durumu ortaya koyuyordu.

İşte işçi sınıfına dışarıdan aydınlar tarafından komünist politik bilinç taşıma bu anlama geliyordu. Komünist aydınlar bilimsel Marksizm aracılığı ile uluslararası ve ulusal ekonomik ve politik sistemi analiz ettikten sonra, komünist hareketin bütün aşamalarında geçireceği evreleri genel olarak öngördükten ve bu temelde görevlerini ve araçlarını doğru bir şekilde bilince çıkardıktan sonra, işçi sınıfının ileri katmanını bu komünist fikir ve politikaya kazanmasını bilmeliydi. Hazırlanan teorinin doğru olduğu az çok belirlendikten sonra, işçi sınıfının ileri kesimlerinin burjuva politik sistem ile savaşım halinde kazanılması ve bunun metod ve araçları sorununun çözülmesi kendisini dayattı. Bu, verili aşamada komünist siyasetin içeriğinin doğru belirlenmesi sorunuydu ve çözümü işçi sınıfının ileri kesimlerinin komünist harekete kazanılmasının kilit sorununu oluşturuyordu.

Komünist hareketin burjuva politik sistem karşısında doğru konumlandırılması bir çok düzeyden oluşan sorunların doğru ele alınmasını gerektirdiğinden, Lenin, komünist hareketin teorik düzeyinin yükseltilmesi gerektiğine ve bu temelde de işçi sınıfının kendiliğindenci bilinci ile komünist bilinç arasındaki farkı belirttikten sonra, komünist politikanın içeriğinin doğru belirlenmesi gerektiğini belirtti ve bu sorunu ele aldı.

Rusya’da Ekonomistler, uzun zamandan beri politik mücadelelerinin merkezine ekonomik talepleri koymuşlardı ve politik taktik ve örgütsel araçlarını da buna göre konumlandırmışlardı. Ekonomistler, işçi sınıfının politik uyanışının ancak onu ilgilendiren ekonomik talepleri (ücretlerin yükseltilmesi, daha iyi iş koşulları vs. ) ileri sürmekle ve bunların takipçisi olmakla gerçekleşeceğini ileri sürüyorlardı. Böylece farkından olmadan hareketi sendikal hareket düzeyine düşürüyorlardı.

Lenin, böyle bir politik mücadelenin asla Çarlık devletini ve bir bütün olarak burjuva politik sistemi devirmeye götürmeyeceğini, bu tür bir politik mücadelenin doğası gereği, devlet ve sistem ile uzlaşmaya ya da işçi sınıfının sömürüsünün hafifletilmesi noktasında pazarlığa götüreceğini ve bunun da işçi sınıfının tarihsel çıkarları ile taban tabana zıt olduğunu ileri sürdü. Ona göre yapılacak şey politik mücadelenin merkezine ekonomik-sendikalist talepleri koymak değil, Çarlık devletinin devrilmesinin ve yıkılmasının ve bunun zorunluluğunun politik olarak gösterilmesi ve de propaganda ve ajitasyonun merkezine konulması sorunuydu. Bunun için ise suni olarak bazı politik durumların teröristler gibi icat edilmesine gerek yoktu. Bizzat Çarlığın politik örgütlenmesi ve bu örgütlenmenin bastırmış olduğu sınıf ve katmanların toplumsal durumu, hayatın günlük akışı içerisinde çeşitli politik sorunlar etrafında kendiliğinden ortaya çıkıyordu. Politik özgürlükler olmadığı için işçiler, öğrenciler ve halkın diğer katmanları her gün Çarlığın kolluk kuvvetlerinden dayak yiyorlardı. Ezilen ulusların bağımsızlık savaşları hergün acımasız bir şekilde bastırılıyordu. Köylüler büyük toprak ağaları ve işletmeler tarafından acımasızca eziliyorlardı. Çarlık devleti emperyalist devletler ile utanç verici ekonomik ve politik anlaşmalar imzalıyordu vs.

Lenin Çarlık devletinin politik temellerine dokunan politik sorunlar etrafında (Demokratik Cumhuriyet, Kurucu Meclis, Ulusların Kendi Kaderlerini Tayın Hakkı, Politik Özgürlükler, Büyük toprak mülkiyetinin kaldırılması, 8 saatlik işgünü vs. ) komünist hareketin politik olarak mevzilendirilmesi ya da konumlandırılması gerektiğini belirtti.

Ama Çarlık devletinin yıkılması gerektiği çağrısını yapan ve her fırsatta bunu göstermek isteyen bir politik hareket politik sürekliliğini nasıl sağlayabilirdi? Çarlık devleti böyle bir hareketi hemen ezmez miydi?

Lenin, Çarlığın böyle bir hareketi hemen ezmek isteyeceği gerçeğini kabul etti. Ancak bunun bertaraf edilebileceğini, bunun için ise komünist hareketin örgütsel yapısının doğru bir temele oturtulması gerektiğini belirtti. Doğru bir örgütsel yapı ve bu yapının doğru politik taktik ve strateji ile sevk ve idaresi, hareketin ezilmesini önleyeceği gibi, sürekliliğini de garanti altına alacaktı. Lenin’in bu noktada komünist hareketin politik yapısı içerisine sokmuş olduğu örgütsel ilkeler ve metodlar, Clausewitz savaş okulunun Marksizm içerisine dikkatli bir sokuluşudur. Lenin “Ne Yapmalı?”yı yazdığı zaman, Clausewitz’in “Savaş Üzerine” ve “Çarpışma Teorisi” adlı kitaplarını okumuş olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü komünist örgütü bir “savaş örgütü” biçiminde konumlandırıyordu. Özellikle de “Devrimciler Örgütü” bölümünde bu çok açıktır.

Lenin’e göre örgütsel yapı, politik stratejiyi (Çarlığın devrilmesi) ve taktikleri (kitleleri Çarlığın yıkılışı anlayışına çıkaracak bütün araç ve yöntemler) izlemelidir ve bunları gerçekleştirecek nitelikte ve kuvvette olmalıdır. Politik hareketin Çarlığı devirecek düzeye çıkarılması, bunu gerçekleştirecek aracın da aynı şekilde yetkinleştirilmesini gerektiriyordu.
Lenin’e göre Ekonomistler, örgütlerini Çarlık karşısında yanlış konumlandırıyorlardı. Aslında örgütün bu yanlış konumlandırılması, onların politik anlayışlarının sonucuydu. Yani Çarlığı aslında devirmek istemeyen, onunla dolaylı olarak uzlaşma arayan bir siyasetin sonucuydu ki böyle bir politik anlayış devrimci bir örgüt yaratmak istemezdi çünkü buna gerek yoktu.

Devrimci bir örgütü ancak devrimci hedefleri olan bir politik hareket yaratabilirdi. Onun için Ekonomistler, örgütsel yapı ve araçlarını reformlara göre ayarladılar ve buna göre konumlandırdılar. Bu konumlama Clausewitz’in “Geniş Düzen (Tertibat)” dediği bir konumlanmaydı. Politik hareket, ekonomist-sendikalist hareket zemini üzerinde yükseldiği için ve onun araçlarını kullandığı için kendisini “Genişlemesine” göre örgütlüyordu. Daha fazla işçi sınıfını kucaklama adına legal araçlara sıkıca sarılıyor ve bu legal araçlara sıkıca sarıldıkça da kendisini sabit ve hareketsiz kılıyordu. Legal araçların sabit ve hareketsiz oluşu hem tek bir politik çalışma biçimine neden oluyor hem de devlet tarafından erken kuşatılmasına neden oluyordu. Bu tür bir savaşımda insiyatif devletteydi. Çünkü örgütler politik ve örgütsel çalışmalarının ana gövdesini legal alan ve araçlar üzerine oturtmuşlardı. Bu durum örgütlerin manevra olanaklarını tamamen yoketmişti. Radikal politik talepler ileri sürdükleri andan itibaren Çarlığın sert ve şiddetli karşılığı hemen geliyordu. Üstelik de devlet bunu hemen yapmıyordu. Örgütü belirli bir oranda çözdükten sonra darbenin ne zaman ve nereye ve de nasıl indireceğine kendisi karar veriyordu. Örgütlerin kadrolarının asıl gücünü legale yığdığını bildiği için zaman zaman örgütlerin bazı kadrolarını hapse atarak hırpalıyor ve çalışmalarının düzeyini düşürüyordu. Yani kadro ihtiyacı her seferinde örgütün en yakıcı sorunu oluyordu. Örgütler “muharebe alanına” her zaman taze kuvvet sürme sıkıntısı içerisindeydiler ve bunu sürekli kılmakta zorlanıyorlardı. Böylece kadro ve zaman sıkıntısı bütün politik ve örgütsel yapıyı esir almaya başladı. Az sayıda kadro çok işin altına girmek zorunda kaldı. Örgüt içerisinde bazı örgütsel ilkeler “lüks” görünmeye başladı.

Çarlık devletinin savaşımın insiyatifini elinde bulundurması ve örgütleri istediği anda sıkıştırması ve darbeler indirmesi (çünkü örgütlerin politik ve örgütsel konumları buna olanak veriyordu), örgütlerin hantal ve hareketsiz yapılarından dolayı bütün gövdelerinin ezilmesiyle sonuçlanıyordu. Kadro ve zaman sıkıntısı örgütlerin en acil ihtiyacı haline gelmişti ve sempatizanlardan hızla devşirilen ve devletin karşısına çıkarılan kadrolar gerekli formasyondan yoksundu. Bu durum zamanla “İlkel Çalışma” denen ve amatörlüğün bütün hareketi sardığı ve kemirdiği bir duruma dönüştü.

Ama örgütler tarihsel olarak bir kapana da sıkışmışlardı. Devletin darbeleri örgüt içerisinde huzursuzluk yarattığı için önder kadrolara olan eleştiriler ve güvensizlik artmaya başlamış ve sorunların tartışılması örgütlerin tabanında ve kadrolar içerisinde giderek örgütlerin tavanına dayatılmaya başlandı. Ama bütün güçlerini devlet ile mücadeleye ve kitle çalışmasına ayırdıkları için örgüt yöneticileri örgütler içerisinde “tartışma ile zaman kaybedilmesini” istemiyorlardı. Kaldı ki tartışmalar belli bir düzeye ulaştıktan sonra, örgütsel bölünmelere yolaçabilirdi (genellikle olan buydu) ve bu da zaten kadro ve zaman sıkıntısı çeken örgütleri daha da zayıflatabilirdi. Bundan dolayı zamanla örgüt içerisinde, ilk başlarda şu ya da bu şekilde varolan demokratik ortamlar giderek ortadan kalkmaya ve bununla birlikte de bürokratik merkeziyetçilik güçlenmeye başladı. Çarlık devleti örgütler ile alay ediyordu. Kendi içerisinde demokrat olamayan örgütlerin Çarlık devletini yıkıp demokratik bir cumhuriyet kuramayacağının propagandasını yapıyordu.

Çarlık devleti ile yanlış politik mücadele yürüten devrimci örgütler, varolan tabanı kaybetmeme kaygısıyla bürokratik örgütlere dönüştüler. Örgüt içerisinde demokrasiye az çok müsahama etmeye başladıkları zaman ise ya yönetimde kalmaları imkansız hale gelmeye başlıyordu ya da örgütler bölünüyorlardı. Demokrasi ile örgüt yönetiminde kalma artık birbirleriyle uyuşamaz duruma gelmişti ve ikisinden birisinin tercih edilmesi gerekiyordu. Zamanla da bürokratik yönetim kendisine uygun kadrolar yarattı ve örgütün bütün bünyesini ele geçirdi ve de bu durumdan rahatsız olan ve arayış içerisinde olan kadrolar ayrılmaya başladılar. Aslında bu durum Çarlık devleti karşısında devrimci örgütlerin yanlış ideolojik, politik ve örgütsel çizgilerinin sonucuydu.

Lenin sorunu ideolojik ve politik ilkeler düzeyinde çözdükten sonra bu doğru ilkeleri doğru örgütsel ilkeler ile birleştirmeye çalıştı. Lenin’e göre, Rus devrimci hareketinin Çarlık devleti karşısındaki örgütsel konumlanışı Geniş Düzene (Tertibat) tekabül ediyordu ve bundan dolayı yanlıştı. Devrimci hareket, kitleler içerisinde Çarlığın yıkılışının propagandasını ve ajitasyonunu yaparken, devletin kolluk güçlerinin kendisine fazla yaklaşmasını önlemeliydi. Önemli olan devrimci örgütün ana gövdesinin ezilmesini engellemekti. Devlet örgütün parçalarını yoketse dahi ana gövdeyi koruyan hareket, politik çalışmayı sürekli kılabilirdi.

Ama ana gövde nasıl korunacaktı?

Ekonomistler’in Geniş Düzen kurmaları, ana gövdenin hemen kuşatılıp ve ezilmesine neden oluyordu. Çünkü legal araçlara zamansız el attıkları için hareketsiz ve sabit kalıyorlardı, bu da devletin örgütleri kuşatmasını ve ezmesini kolaylaştırıyordu. Lenin aslında ileri sürdüğü örgütsel ilkeler ile devrimci hareketin ama özellikle de komünist hareketin Geniş Düzen’den Derin Düzen’e geçmesi gerektiğini ileri sürdü.

Aslında Rusya’da devrimci hareket politik ve örgütsel olarak yanlış mevzilenmişti. Kendi tarihsel konumuna uygun olmayan strateji ve taktikler kullanıyordu. Geniş Düzen’i kullanan ordular, Stratejik Saldırı düzeyinde olan, kaderi tayın eden yerde ve zamanda sayısal üstünlüğü elinde bulunduran (Şubat ve Ekim 1917’deki gibi) ve düşman ordularının ana gövdelerini kuşatmak ve imha etmek için geniş bir açıya ihtiyaç duyan ve bu durumdan dolayı bütün güçlerini aynı anda savaşa süren ordulara özgü bir düzendi. Hiç kuşkusuz böyle bir zaman da gelecekti ama bu düzen şimdi uygulanamazdı. Bundan dolayı devrimci hareketin tarihsel ve toplumsal düzeyi ile kullandığı araç ve metodlar birbiriyle çelişki halindeydi ve bu durum hareketi yiyip bitiriyordu.

Lenin, devrimci hareketin Çarlık devleti karşısında güçsüz olmasından dolayı işe Stratejik Savunma ile başlamasının zorunlu olduğunu ileri sürdü. Stratejik savunma biçiminde hareket eden komünist hareket, her şart altında ana gövdesini korumasını ve geliştirmesini bilmeliydi. Bunun için ise devletin bu ana gövdeye yaklaşmaması gerekliydi. Bunu ise ancak bu ana gövdeyi gizli tuttukça ve bu gizliliği sürekli kıldıkça yapabilirdi.

Ama bu ana gövde nasıl gizli tutulacaktı?

Lenin hareket Derin Düzen biçiminde kurulduğu ve mücadele araç ve yöntemlerini buna göre ayarladığı zaman bunun mümkün olabileceğini ileri sürdü.

Stratejik savunmada, saldırıcının yani Çarlık devletinin vurucu güçlerinin etkisini ve şiddetini düşürmek için Derin Düzen gerekliydi. Çünkü Geniş Düzen’in aksine Derin Düzen, sabit noktaları azami derecede en aza indirgeyen, hareketli noktaları azami derecede en yükseğe çıkaran ve bunu akıcılık, sürat ve sürpriz ile birlikte büyük bir gizlilik ile birleştiren düzendi. Böylece saldırıcının sabit üslere saldırısını kolaylaştıran Geniş Düzen’in aksine saldırının konsantrik (merkezsel) karakterini azami derecede zayıflatan, saldırıyı bir noktadan ziyade hareketli üslerden dolayı (çünkü profesyonel devrimci kadrolar sürekli hareket halindeydiler) bir çok noktaya ayıran, bölen Derin Düzen hem zamanı uzatarak zaman kazanmaya hem de düşmanın moral güçlerinin azar azar tükenmesine ve de karşı-saldırılar ile de zayıflatılmasına neden olacaktı.
“(...) savunmacı hiçbir şart altında, çok geniş bir cephenin dezavantajında tehlikeye atılmak istemeyecektir. Bundan dolayı, geniş bir cephenin kısımlarının tersine, hiç bir zaman hareketsiz kalmayacak, yedek güçleri daha fazla elde edebilecektir. ” (K. V. Clausewitz, La Théorie de Combat, Economica Yayınları, s. 79)
Lenin Profesyonel Devrimciler Örgütü (PDÖ)’nü, Çarlık devleti karşısında daha dar bir cephe anlayışı içerisinde ama derin bir düzende kurdu. Ama böyle bir düzende örgütlenen örgüt için devlet daha fazla seferber olmak zorundaydı. Daha önce geniş bir düzende ve sabit noktalar oluşturan ve bundan dolayı hantal olan örgüt anlayışında, devlet aşağı-yukarı ne kadar güç ayıracağını biliyordu. Ama şimdi bilemiyordu. Çünkü politik ve askeri savaşımın insiyatifi devrimci harekete geçiyordu. Gizli, hareketli ve akışkan olduğu için, nerede ortaya çıkıp ve kaybolacağını şimdi bu PDÖ karar veriyordu. Hareketli ve akıcı oluşu ister istemez devletin bütün güçlerinin harekete geçmesine neden oluyordu.
“Savunmacı çok küçük bir cephe ile yetindiği ve daha büyük bir derinliği hedeflediği sürece yani çarpışma biçiminin doğal eğilimini izlediği zaman, saldıran karşıt bir eğilime sahip olacaktır: Olabildiği ölçüde cephenin genişlemesine çalışmak yani rakibi olabildiği ölçüde kuşatmak. ” (Clausewitz, a.g.e.s. 79)
Lenin, PDÖ’yü, sürekli hareket halinde olan, gizlilikte uzmanlaşmış, düşman ile cepheden çarpışmayı seçmeyen tam tersine zayıf olduğu zaman hep manevra yapan, politik, örgütsel ve askeri çalışmasını planlamaya dayandıran bir yapı olarak düşündü.

Bu PDÖ, politik çalışmanın gelişmesiyle ve yeni düzeyler kazanmasıyla çalışmalarını da (yani görev ve hedeflerini) hareketin tarihsel düzeyine uygun olarak geliştirecekti. Propaganda ve ajitasyon çalışmasını yürütmekle ve bu temelde işçi sınıfının ileri katmanlarıyla gizli bir şekilde iç içe geçmekle kalmayacak ama aynı zamanda zamanı geldiğinde, kentlerde de devletin kolluk güçlerine karşı bir gerilla savaşını da örgütleyecek ve buna önderlik edecekti. Lenin aslında bu PDÖ’yü hep düşmana karşı silahlı mücadele verecek düzeye yükselebilecek (politik savaşımın en yoğunlaşmış biçimi olarak) bir politik-örgütsel oluşum olarak düşündü. 1905 devrimi bunu kısa bir zaman sonra kanıtladı. Bu PDÖ’nün bir kısmı, 1905 yılında, toplumsal koşullar oluşunca (elbette daha önce kendisi de buna sıkı ve disiplinli bir şekilde hazırlandı) Partizan Savaşları denen savaşların başlatıcısı ve planlayıcısının ana unsurları oldular. Böylece tarihsel gelişimi içerisinde, bir çok biçimden (silahlı propaganda ve ajitasyon birlikleri, korsan sokak gösterileri hazırlayıcıları, kamulaştırma operasyonlarının ana unsurları vs. ) geçtikten sonra uygun toplumsal koşullarda Şehir Gerillaları’na dönüştüler.

Lenin 1905 devriminin deneyimini incelerken bu konuya şöyle değinir:
“Gerilla savaşı kitle hareketinin gerçek bir ayaklanma haline ulaştığı bir zamanda ve içsavaştaki büyük ‘kavgalar’ arasındaki süre oldukça uzadığında ortaya çıkan, kaçınılmaz bir çarpışma biçimidir. ” Lenin, Gerilla Savaşı, s. 56, Tüm Zaman Yay. )
Böylece PDÖ, gelişiminin belirli bir anından sonra silahlı savaşım görevi temelinde kendi içerisinde bir uzmanlaşmaya ve işbölümüne uğradı ve de bu temelde de şehirlerde devlete karşı hareketli gerilla savaşının ana unsurlarını oluşturdu. (1) Ama PDÖ’nün bu yüksek noktası, kendisinden önceki aşamaların oluşturulmasına ve gereği gibi örgütlenmesine dikkat etmeden (stratejik savunma, derin düzen, ana gövdenin gizliliği, hareketlilik ve sabit noktaların yokedilmesi vs. ) imkansızdır.

Ama PDÖ’nün düşman karşısında dayanabilmesi için tek ana gövdenin gizliliği, hareketli oluşu ve derin düzen kurması yetmiyordu. Bunu başka bir ilke ile tamamlaması gerekiyordu. O da politik çalışmanın ve PDÖ’nün sürekliliğini sağlamak için, politik çalışmanın bütün noktalarında ortaya çıkan yeni güçlerin (ki bunların bir kısmı önemli yedekler haline gelirler) bir kısmını PDÖ’ye akıtmak ve böylece onu taze kuvvetler ile sürekli beslemekti. Ama bu yedeklerin PDÖ’nün çalışma düzeyine çıkarılması için belirli bir zamana ve güvenli bir mekana ihtiyaç vardır.

Yedekler düşman ile savaş halinde olunan cephede istenildiği gibi yetiştirilemezler. Onun için cephenin geri hatlarında ve özellikle de düşmanın ateş menzilinin dışında güvenli bir alanda formasyonlarını tamamlamalıdırlar.
“Her tertibatın arkasında, cephe gerisinde bulunan yedekler, kumandanlar vs. İçin korunmuş bir alana ihtiyacımız vardır. Eğer bunlar üç cepheden bombalanırlarsa görevlerini yerine getiremezler. ” (Clausewitz, a.g.e.s. 74)
Lenin Bolşevik “Genelkurmayı” ve Parti Okulu’nu Çarlık devletinin uzanamayacağı bir yerde Batı Avrupa’da kurdu. Bir yandan parti önderleri kendi ideolojik eksikliklerini Batı Avrupa’nın gelişmiş kültür seviyesi ve buradaki zengin teorik kaynaklardan yararlanarak gideriyorlardı; bir yandan da PDÖ için gerekli olan yedekleri güvenli bir şekilde gerekli düzeyde eğitme imkanını buluyorlardı.

Böylece Lenin’in ileri sürmüş olduğu PDÖ fikri ve örgütün düşman karşısındaki mevzileniş düzeni ve şekli ve de kullanmış olduğu taktikler, daha önceki devrimci hareketin (Ekonomistler) çok önemli bir eksiğinin giderilmesine neden oluyordu. Düşman bu PDÖ’yü aynı anda bir bütün olarak kuşatamıyor ve ezemiyordu. Her zaman kuşatıp ve ezdiği kısım onun bir parçasıydı sadece. Eskideki devrimci hareketin uyguladığı geniş ve yüzeysel düzen ve kullanılan taktikler, devrimci hareketin hemen kuşatılıp ve ana gövdenin ezilmesiyle sonuçlanıyordu. Ama Lenin’in PDÖ ve onun savaşım biçimi aynı anda kuşatılmayı ve ezilmeyi engellediği için politik savaşımın sürekliliğini sağlıyordu ve PDÖ güçlerini hiçbir zaman düşman karşısında aynı anda kullanmıyordu hep ardarda kullanıyordu.

Bolşevik Parti, Çarlık devleti karşısındaki cephe düzenini, hareketli, dar ve derin bir biçimde kurduğu için, eylemlerinin zamanına ve yerine de kendisi karar verdiği için, eylem için gerekli gücün dışında başka bir gücü eylem alanına sürmüyordu ve fazla kuvvetleri belirli bir zaman eylem dışında tutarak ve yeri geldiği zaman eyleme sokarak güçlerini ekonomik bir şekilde kullanıyordu.

BP’nin Çarlık devleti karşısındaki bu ideolojik, politik, örgütsel ve askeri konumlanışı, politik savaşımın sürekliliğini gerçekleştirdiği andan itibaren çok önemli bir özelliğin ortaya çıkmasına neden oldu: Politik çalışmanın sürekliliği taze güçleri kitle içerisinden çıkarıyor ve PDÖ ve partinin diğer çalışmaları için yedekler haline getiriyor ve PDÖ’nün düşman karşısındaki “kan kaybını” sürekli kapatıyordu. Başka bir şekilde ve kaba bir benzetme ile PDÖ’nün “kadro cari açığı” (tuhaf bir benzetme olduğunu kabul ediyorum), politik çalışmanın ortaya çıkardığı daha büyük oranlardaki yedekler tarafından tek nicelik olarak değil ama nitelik olarak da kapatıldığı için artık bir sorun teşkil etmiyordu. Bu komünist politikanın üretkenliğinin yükselmesinden kaynaklanan bir durumdu. Nasıl bir ülkenin cari açığı, ekonomisinin üretkenliğinden dolayı, belirli bir dönem sonunda elde etmiş olduğu yüksek gelirler sonucunda dönüp ülkenin cari açığını kapattığı sürece, bu kaynağı elde ettiği müddetçe bir krize yolaçmıyorsa, işte BP’nin kadro açığı da partiye akan yeni kuvvetlerden dolayı bir krize ya da örgütün iradesinin parçalanmasına neden olmuyordu.
Düşman karşısındaki bu düzen, parti içerisindeki demokrasinin aksatılmasını ya da yokedilmesini gerektirmiyordu. Çünkü BP gücünün üzerinde bir çalışmanın altına girmiyordu ve bundan dolayı da bütün güçlerini düşman karşısında tüketmiyordu. Bunun nedeni politik savaşımın insiyatifini kendi eline almış olmasıydı. Kadro ve zaman sıkıntısı BP’nin ensesinde sürekli kendisini hissetiren ve bütün örgüt yapısının bozulmasına neden olan bir durum teşkil etmiyordu. Elbette bu sıkıntı her zaman vardı ama örgütün iç bünyesini ve onun temel işleyişini tehdit edecek düzeye yükselmiyordu. Ama daha önce Ekonomistler zamanında kadro ve zaman sıkıntısı her zaman büyük bir sorundu ve örgütlerin bürokratlaşmasının altında da bu yatıyordu. Devlet ile geniş bir tertibat kurarak savaşan örgütler, cephenin genişliğinden ve bundan dolayı da devletin onların gücünden daha fazla güç cepheye yığmaları karşısında ve güçlerinin sürekli erimesi karşısında yeni güçler ortaya çıkarıp cepheye süremiyorlardı ve o tertibat ve savaşım biçimiyle de süremezlerdi de. Bundan dolayı örgütler ülkenin çok küçük bir yerine hapsoldular ve dar bir alanda, çalışmanın düzeyinin nicelik ve nitelik olarak düşük bir biçimi içerisinde birbirleriyle uğraşan ve kontrol altında olan politik yapılar haline geldiler. Lenin buna yerellik adını verdi. Bu politik ve örgütsel durumun en önemli sonucu, sekter ve bürokrat liderlerin ortaya çıkması oldu. İlginçtir bu liderlerin hiçbiri 1903-1917 arası BP’ye yaklaşmadı ve ondan sürekli uzak durdular. BP’nin önder ve bu önder kadroların altında bulunan kadroları bu “hastalıklı” liderlerin dışındaki kadrolardan oluştu. Bu durum tesadüf olmasa gerek!

Partinin ana gövdesini bu PDÖ’nün yüksek düzeyde gelişmiş niteliği temelinde örgütleyen BP çok önemli başka bir sorunu da doğru çözmeyi başardı. Örgütlerin ezilmesinde illegal ve gizli alan ile legal alan arasındaki ilişkiler ve bu ilişkilerin yanlış ele alınışı (yanlış politik ve örgütsel konumlanıştan dolayı) ve uygulanışı temel bir yere sahipti. İllegal çalışmanın legal çalışma ile doğru birleştirilmesi, işçi sınıfının ve halkın daha değişik katmanları içerisinde politik güç olmanın da temel halkasını oluşturduğundan, bu iki çalışma biçiminin doğru birleştirilmesi büyük önem arzediyordu.

İllegal politik çalışma ile legal politik çalışma farklı örgüt biçim ve araçları üzerine oturduğu için aralarındaki farkın sürekli korunması, farklı örgüt biçim ve araçların birbirinin yerine ikame edilmesinin engellenmesi (Ekonomistler’de olan genellikle buydu yani farklı örgüt biçim ve araçlarının birbirinin yerine ikame edilmesiydi) ve bu iki çalışma biçiminin politik hareketin genel yapısı içerisinde doğru yerlerinin ve oranlarının belirlenmesi temel bir sorundu. Burada bütün sorun, partinin illegal örgütü ve politikası ile legal örgütü ve politikası arasındaki “politik ve örgütsel açının derecesinin” ayarlanması sorunuydu.

Ekonomistler’in Çarlık devleti karşısındaki yanlış politik ve örgütsel konumlanışı, zamanla illegal ve legal örgüt arasındaki açının tamamen kaybolmasına ve silinmesine ve de bundan kaynaklanan yanlış ve zamansız araç ve metodların kullanılmasına götürüyordu. İllegal ve legal örgüt arasındaki açının tamamen kaybolması, Çarlık devletinin “ateş menzili” içerisinde, illegal ve legal örgütün yatay birleştirilmesine ya da zorunluluktan kaynaklanan birbirinden kadro alış-verişine götürüyordu. Belirli bir zaman sonra kadroların içerisinden çıkamadıkları ve kontrol edemedikleri ve de tamamen içerisinde kayboldukları bir örgütsel çalışmanın ortaya çıkmasına neden oluyordu ki, Çarlık devletinin politik hareketi kuşatması ve ezmesini de kolaylaştırıyordu.

Lenin’in partinin merkezine oturttuğu PDÖ, aynı zamanda illegal ve legal örgüt arasındaki açıların doğru oranlarının saptanmasına ve sürdürülmesine de olanak veriyordu. Güçlü, gizli ve illegal bir ana gövdesi olmayan bir parti bu açıları hiçbir zaman doğru ayarlayamazdı. Lenin ve BP, “düşmanın ateş menzili içerisinde” illegal ve legal örgüt arasındaki yatay örgüt ilişkilerini yoketti ya da en aza indirgedi. Her iki alan kendi içerisinde birbirinden büyük oranda bağımsız bir şekilde hareket ediyordu. (2)

İllegal ve legal örgütün çalışması ve birbirine bağlanmasının planlanması, Çarlık devletinin ulaşamayacağı bir alanda (bu genellikle Avrupa’ydı) yapılıyordu. Parti merkezi böylece, illegal alanın legal alana yine legal alanın illegal alana ne kadar yaklaşıp ne kadar yaklaşmayacağına bir çok faktörü değerlendikten sonra karar veriyordu. Örneğin kitlenin kendiliğinden kabarmasının en üstte olduğu ve devrimin öngününde bu iki alan arasındaki açılar birbirine çok yakındır. Devletin terörünün ve baskılarının en üstte olduğu ve devrimci hareketin büyük bir saldırıya maruz kaldığı dönemlerde bu iki alan arasındaki açılar da daha fazla açıktır.

BP’nin bu üstünlüğü (ki PDÖ’nün yaratılmasının sonucudur) onun kuşatılmasını ve ezilmesini zorlaştırıyordu. Düşmanın ateş menzili içerisinde kesişmeyen ve birbirine paralel ve merkez ile dik açı biçiminde kurulan ve hareket eden ve de merkez aracılığı ile birbirini tamamlayan bu çalışma biçimi, illegal ve gizli ana gövdeyi (PDÖ’yü) legal örgütler ağı ile çevreleyerek aynı zamanda ana gövdeyi derinlerde korumaya da yol açıyordu.

Birbirlerine paralel ve merkez ile dik açı biçiminde kurulan illegal ve legal örgütlerin oluşturmuş olduğu komünist hareket, politik iktidar karşısında genel politik açıyı da giderek açmaya başladı. Böylece cepheyi genişlemesine ve derinlemesine geliştirdi. Üstelik bu cepheyi, müttefikleriyle ilişkilerini belirli bir düzeyde tutarak daha da genişletti. Çarlık devleti, BP’nin ve devrimci hareketin cepheyi giderek daha da genişletmesi karşısında önce zorlanmaya daha sonra da çaresiz kalmaya başladı. Gerek 1905 devriminde gerekse de Şubat 1917’de devletin güçlerinin büyük bir bölümü cephede olduğu için devrimci hareketin politik açıları daha da açmasına ve politik savaşımı yoğunlaştırmasına dayanamadı ve devrimci hareketi durdurmak için daha fazla şiddete ve baskıya başvurdu. Sonunda kendi güçleri ile karşısında oluşturmuş olduğu düşman cephesi (içeride ve dışarıda) arasındaki oranlar tamamen bozuldu ve toplumsal güçleri karşısındaki cepheyi aynı anda yenmeye yetmedi. I. Dünya Savaşı’nda Çarlık Rusya’sının tamamen Paslavizm faşizmine kaymasının altında devletin tarihsel ve toplumsal temellerinin daralmasının payı büyüktür. Daha önce Ekonomistler döneminde devrimci hareketi tarihsel kapana sıkıştıran Çarlık devletinin kendisi aynı kapana sıkışmıştı. Artık demokratik bir açılım yapamazdı çünkü böyle bir politik açılım iktidarın kaybedilmesine götürürdü. Bir sınıf politik iktidarı kendisi bırakmayacağına göre yapacağı tek şey, genişleyen ve derinleşen düşman cephesini, zor ve şiddet araçlarıyla daraltmaya ve yarmaya çalışmaktır. Toplumsal güçleri buna yetmediği zaman da kaçınılmaz bir şekilde yıkılır.

Bütün bunların Rusya’da içsavaş döneminde ortaya çıkan bürokratik yozlaşma ile ne alakası var denilecek belki. Ama çok alakası var. Teorisyen farklı fenomenlerde bulunan ortak yasayı bulup çıkarandır. Rus komünist hareketinin Ekonomizm’den kurtarılması ve Çarlık devleti karşısında doğru konumlandırılması ile Poletarya Diktatörlüğü’nün emperyalist sistem karşısında doğru konumlandırılması arasında prensip olarak genel bir ilişki vardır.

Lenin politik hareketin düşük biçimleri içerisinde sorunu çözmeyi bildi ve bu temelde Rus komünist hareketini doğru bir politik yörüngeye yerleştirebildi ama proletarya diktatörlüğü döneminde yani politik hareketin daha yüksek ve karmaşık biçimleri içerisinde sorunun içerisinde kayboldu. Bu aslında aynı zamanda BP’nin tarihsel olarak bağrında barındırmış olduğu eksikliklerin ve yanlışlıkların da dışa vurumu olmuştur.

Peki Lenin’in ve BP’nin proletarya diktatörlüğü dönemindeki eksiklikleri ve hatalarının temel kaynağı neydi? Ya da başka bir şekilde sorarsak, Rusya’da proletarya diktatörlüğünü (Sovyet sistemini) uluslararası emperyalist sistem karşısında neden doğru konumlandıramadılar?

Rusya’da bürokratizmin gelişmesini sadece örgütsel biçim ve araçlarda aramak ve buna indirgemek büyük bir hatadır. Lenin yukarıda gördüğümüz gibi, partinin inşaası sorununu tek örgütsel soruna indirgememişti. Örgüt noktasında yapılan hataların temel ideolojik ve politik ilkelerde yapılan hataların kaçınılmaz bir sonucu olduğunu ortaya koymuştu. Rus devrimci hareketi içerisindeki örgüt sorununun ancak “işçi sınıfının kendiliğindenci bilinci ile komünist bilinç” ve yine “politik çalışmanın kapsamı”nın doğru belirlenmesi sonucunda ortaya çıkacağını belirtmişti.

İşte proletarya diktatörlüğü döneminde de bürokratizm sorununun doğru anlaşılabilmesi için daha önce birbirine bağlı gelişen iki temel düzeyde (ideolojik ve politik) sorunların doğru ele alınması gereklidir. Proletarya diktatörlüğü döneminde Lenin ve BP’nin yapmış olduğu hatalar, Rusya’da proletarya diktatörlüğünün uluslararası emperyalist sistem karşısındaki yanlış konumlandırılmasından (bu da elbette dünya sosyalist devrimi ile iç içe geçen bir durumdu) kaynaklanmaktaydı. Bu hatanın nedeni ise Lenin ve BP’nin uluslararası emperyalist sistemi teorik olarak doğru ele alamamış olmalarının sonucudur.

Çoğu zaman Lenin’in emperyalizm teorisi, emperyalizmin en iyi Marksist eleştirisi olarak ileri sürülür. Oysa bu yanlıştır. Lenin’in emperyalizm broşürü, ortaokul ya da lise öğrencilerine yazılmış bir el kitabı gibidir ve kapitalist hareketin yüksek biçimlerini (Genel kar oranı ve biçimleri sorununu, kredi ve fiktif sermayenin hareketini, uluslararası rezervlerin hareketini ve kambiyo kurlarını, emperyalist ekonomi içerisinde ortaya çıkan temel işbölümü ve bunun biçimlerini vs. ) bir kenara bırakmıştır. Bunları bir kenara bıraktığı için de Rus ekonomisinin emperyalist ekonomi ile iç içe geçme biçimini yeterince bilince çıkaramamıştır. Rusya’da uzun zamandan beri, bütün sınıfların birbirleriyle aralarındaki tarihsel ilişkiler, Rus ekonomisinin emperyalist dünya ekonomisi ile kurmuş olduğu tarihsel ilişkiler aracılığı ile kuruluyordu. Daha doğrusu Rusya’da sınıfların maddi varlığını sürekli üreten ve diğer sınıflar ile ilişkilerini ayarlayan Genişletilmiş Ölçekte Yeniden Üretim, uluslararası emperyalist ekonominin Genişletilmiş Ölçekte Yeniden Üretimi’ne bağımlı hale gelmişti ve onun aracılığı ile kendisini varediyordu. Proletarya diktatörlüğü, Rus ekonomisinin emperyalist ekonomi ile oluşturmuş olduğu bu dengeyi yok sayamazdı. Çünkü proletarya, proletarya diktatörlüğü döneminde müttefikleriyle ilişkilerini, onların tarihsel ve toplumsal çıkarlarının az çok tatminini, emperyalist ekonomi ile kurulan bu dengeyi gözeterek ve koruyarak doğru ayarlayabilirdi.

Emperyalist ekonominin tarihsel doğasını ve onun ile ilişkili olan Rus ekonomisinin tarihsel doğasını yanlış kavrayan Lenin ve BP, daha önce kısaca özetlediğimiz yanlış ekonomi politikaları uyguladılar. Bu yanlış politikalar Rus ekonomisini anında felç olmaya götürdü ve bunun sonucunda proletarya müttefiği yarı-proletaryanın ve onun aracılığı ile de küçük-burjuvazinin toplumsal hareketlerini proletarya diktatörlüğü sistemi içerisinde kontrol altına alamadı. Yarı-proletaryanın ve küçük-burjuvazinin toplumsal talepleri ancak Rus ekonomisinin az çok dinamizmi temelinde sağlanabileceğinden ama bu sonuncusu da emperyalist ekonomi ile ince bir dengeyi gerektirdiğinden, emperyalist sistem ile doğru bir diplomasi ile doğru politik ve ekonomik açıları kuramayan BP, içeride proletarya diktatörlüğünün toplumsal temellerini, yarı-proletarya ve onun aracılığı ile küçük-burjuvaziyi (3) tamamen kaybederek daralttı. İşte partinin ve devletin yapısındaki bürokratik bozulma, parti ve devletin kendi tarihsel ve toplumsal gücünü aşan görevlerin altına girmiş olmasının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Yanlış politikalar sonucunda, parti ve devletin altına girmiş olduğu görevler ile ellerindeki araçlar arasında toplumsal ölçekte bir orantısızlık ortaya çıkmıştır. Bu orantısızlığın sonucunda ortaya çıkan farkın kapatılması için de örgütsel araçların kendi doğalarını aşan bir şekilde kullanılmaları durumu ortaya çıkmıştır.

Altına girilen görevler ile araçlar arasındaki orantısızlık, örgütsel araçların ve bunların kullanım metodlarının “abartılmasına”, ona zorla değişik “merkezi” (bürokratik) biçimler dayatılmasına yolaçmıştır. Parti ve devlet karşısındaki düşman cephesinin büyümesi ve genişlemesi, parti ve devletin de buna göre genişlemesini ve bu genişlemeden kaynaklanan merkezileşmeyi dayatıyordu. Ancak eldeki araçlar, toplumsal temelin daralmasından dolayı (müttefiklerin kaybedilmesinin sonucu olarak) azaldığı için giderek genişleyen düşman cephesini karşılamaya yetmiyordu. Bu noktada yapılacak tek şey, eldeki kısıtlı araçların genişliğini ve derinliğini (ki bunun oranlarını düşman cephesinin genişliği ve derinliği belirler), bürokratik bir şekilde, yani karar ve yetki mekanizmalarını küçük bir azınlığın elinde azami derecede merkezileştirerek geliştirmektir.

Bu bürokratik merkezileşme, örgütsel yapıya geçici bir üstünlük sağlar. Nedeni karar mekanizmalarını küçük bir azınlığın eline vererek, zamandan tasarruf ederek, eldeki gücü süratli bir şekilde kullanarak güçlerin ekonomik kullanımına neden olmasıdır.

Demokratik Merkeziyetçilikde karar mekanizması Kongre’dir ve Kongre belirli kurallar çerçevesinde iradesini yani yetkisini küçük bir azınlığa (Merkez Komitesi (MK) ya da Halk Komiserleri Konseyi (HKK)) devreder. Bürokratik Merkeziyetçilikte, karar ve yetki MK ve HKK’de birleşmiştir. Kongre’nin biçimi korunmasına karşın demokratik içeriği söndürülerek başka bir içerik (bürokratik) ile doldurulmuştur.

Yanlış ideolojik, politik ve örgütsel nedenlerden dolayı kapana sıkışan ve kendi nesnel konumunu aşan görevlerin altına giren (partinin inşaası sorununda bu fenomeni gördük) her örgütte (propaganda örgütü, parti, devlet vs. ) demokrasinin sınırlarının daralması nesnel bir zorunluluk yani maddi ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.


Devrimci Bülten Sayı 46, Devamı...


(1) Bu noktayı doğru anlamak gerekir.Bütün PDÖ gerillalara dönüşmedi.Konuyu dağıtmamak için buraya girmiyorum.
(2) Elbette burada partinin oluştuğu ve devrim için büyük kitlelerin kazanılması için seferber olunan dönemi kastediyoruz.Partinin oluşturulması döneminde genellikle politik ve örgütsel çalışmanın ağırlık merkezi, illegal ve gizli örgütün yaratılmasına dönüktür ve buna ayrılır.
(3) Küçük-burjuvazi noktasında ne demek istediğimizi bundan sonraki bölümde ele alacağız.
|
_ _