Devrimci Bülten Sayı 73 (1)
komunist - 01 October 2019
İÇİNDEKİLER
1- YEREL SEÇİMLER VE AKP’NİN KAOS TAKTİĞİ
2- AKP’NİN YEŞİL SERMAYEYİ BÜYÜTME POLİTİKASI VE “TALANCI KAPİTALİZM”
3- “DEMOKRATİK MODERNİTE” VE “DEMOKRATİK ULUS” DEVRİMLERİ
4- KÜRESELLEŞME VE ULUSLARARASI SİSTEMİN DÖNÜŞÜMÜ
YEREL SEÇİMLER VE AKP’NİN KAOS TAKTİĞİ
31 Mart Yerel Seçimleri iyi analiz edildiği taktirde, bir çok sorunun cevabını da içerisinde barındırdığı görülecektir. Bu sorulardan ilki, “AKP’nin seçim ile iktidarı bırakıp, bırakmayacağı” sorusuydu, ki 31 Mart Yerel Seçimleri AKP’nin seçim yolu ile iktidarı bırakmayacağı ve iktidarda kalmak için gerekirse ülkeyi bilinçli bir şekilde kaosa ve iç savaşa götürebileceği gerçeğini ortaya çıkardı. Ama iktidarda kalmak için Erdoğan ve AKP’nin manevra alanı sanıldığından da geniştir.
Yazının Tümü:
İÇİNDEKİLER
1- YEREL SEÇİMLER VE AKP’NİN KAOS TAKTİĞİ
2- AKP’NİN YEŞİL SERMAYEYİ BÜYÜTME POLİTİKASI VE “TALANCI KAPİTALİZM”
3- “DEMOKRATİK MODERNİTE” VE “DEMOKRATİK ULUS” DEVRİMLERİ
4- KÜRESELLEŞME VE ULUSLARARASI SİSTEMİN DÖNÜŞÜMÜ
YEREL SEÇİMLER VE AKP’NİN KAOS TAKTİĞİ
31 Mart Yerel Seçimleri iyi analiz edildiği taktirde, bir çok sorunun cevabını da içerisinde barındırdığı görülecektir. Bu sorulardan ilki, “AKP’nin seçim ile iktidarı bırakıp, bırakmayacağı” sorusuydu, ki 31 Mart Yerel Seçimleri AKP’nin seçim yolu ile iktidarı bırakmayacağı ve iktidarda kalmak için gerekirse ülkeyi bilinçli bir şekilde kaosa ve iç savaşa götürebileceği gerçeğini ortaya çıkardı. Ama iktidarda kalmak için Erdoğan ve AKP’nin manevra alanı sanıldığından da geniştir.
Tekrarlanan 24 Haziran İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi, 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri’nde sonra AKP’nin kaos ortamı yaratarak tekrar seçime gitmesi olayına benzemektedir. AKP 2015’te “iki seçim arasında” önce Barış Süreci’ni sonlandıran provakasyonlara başvurmuş ve PKK ile savaşa tutuşmuş, sonra içeride Suruç ve Ankara Gar Katliamı gibi olayların yaşanmasına neden olmuş ve muhalefeti baskı altına alarak tek başına hükümetin devamı için gerekli olan oy oranını almıştı.
Ama AKP o günden bugüne yeni rejimin inşaasında önemli bir mesafe de katetmiştir. Bütün devlet kurumlarının içeriğini, özellikle de “15 Temmuz Darbesi”nden sonra, FETÖ ile mücadele görünümü altında kendi kadrolarıyla doldurmaya başlamış ve seçimlerde hükümetten düşse dahi Yürütme’nin etrafını kendine bağlı devlet kurumları (Yargı,Ordu, Polis, bürokrasi vs.) ile çevirerek hükümete gelecek bir muhalefet partisinin ya da koalisyonun ülkeyi yönetmesinin de önüne geçmiştir. Daha önce Kemalist Rejim’de gördüğümüz faşist düzenin daha da koyulaşmış hali “AKP Rejimi”nde görülmektedir.Böyle bir rejim sürekli olarak “darbe mekaniği”ne sarılmakta ve psikolojik savaş yöntemleri ile iktidarının devamını sağlamaya çalışmaktadır.
AKP’nin 31 Mart Yerel Seçimleri’nde İstanbul’u kaybetmesinin ardında devreye soktuğu “Kaos Taktiği”nin ilk adımı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “halkın doğal öfkesi” görünümü geçirilmiş bir algı yaratılarak ama tamamen devlet organizasyonu olan linç edilmesi biçiminde öldürülmesi girişimiydi.Kemal Kılıçdaroğlu’nun öldürülmesi sonrasında patlak verecek olayları sertçe bastırarak ve kendisine “CHP merkezli” bir ayaklanma gerçekleştirildiği imajı vererek muhalefeti bastırma, zayıflatma ve kaybedilen bazı belediye başkanlıklarını geri alma taktiği söz konusuydu. Aynı anda PKK’nin de üzerine giderek HDP tabanını da tahrik etme taktiği ile CHP ve HDP aynı politik kulvara sıkıştırılmış olacaktı ve ülkenin geri kalanından tecrit edilecekti.
Bugün mevcut yasal zemin üzerinde AKP’yi gerçek anlamda zorlayan tek güç CHP’dir. CHP’nin politik taktiklerinin AKP üzerindeki en büyük etkisi, seçim sistemi üzerinden AKP’nin meşruluğuna vurulan darbedir. Meşruluk zırhının bu delinmesi, AKP’yi hem içte hem de dışta zora sokmaktadır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun öldürülmesi üzerinden CHP’nin zayıflatılması taktiği ile AKP, CHP’nin bir “köprü” gibi davranarak soldan HDP ile sağdan da İYİ Parti ve Saadet Partisi ile bir bütün olarak “blok oluşturma” olanağını yoketmek istemektedir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun öldürülmesi ile ortaya çıkacak olan CHP’de genel başkanlık yarışının partiyi bir kaosa sürükleyeceği ve bu kaosun ise muhalefeti zayıflatacağı tahmin edilmektedir.
AKP’nin Kaos Taktiği, biraz şans eseri ama biraz da CHP’nin ve diğer partilerin politik uyanıklığı sayesinde boşa çıkarılmış durumdadır. Ama AKP’nin bu politikadan vazgeçmeyeceği ya da geçemeyeceği, farklı alan ve olaylar üzerinden hedefine varmak için herşeyi yapacağı artık açıktır. Bundan sonra AKP politikalarında daha da sertleşme ve otoriterleşme kaçınılmazdır.
Yerel Seçimlerde muhalefetin başarısı ama özellikle de İstanbul’u alması ve Erdoğan ile AKP’nin ise “emir-komuta yargısı” ile YSK üzerinden Ekrem İmamoğlu’nun seçilmesini iptal etmesi, Erdoğan ve AKP’nin Gezi Direnişi’nde almış olduğu politik darbe ile aynı düzeydedir. Gezi’yi bastırmasına benzer bir şekilde İstanbul belediye başkanlığı seçimlerini bastırması ve bu temelde toplum önünde teşhir olarak kendi toplumsal meşruiyetinin temelini daraltması,onu daha fazla otoriter olmaya doğru itmektedir. Erdoğan’ın Gezi Direnişi’ne politik karşılığı, açıktan yeni bir rejim inşasına geçmek ve otoriterliği toplumun geneline yaymak olmuştu. Seçimlerde yenilen politik darbeye de aynı şekilde karşılık vereceği ve yeni rejim inşasını daha da ileri götürmeye çalışacağı ve zorlanıldığı yerde de dolaylı ve dolaysız şiddeti devreye sokacağı artık açıktır.
İktidar ile muhalefet arasındaki ilişkilerde, iktidarın elinde gayr-ı meşru olarak varolan ya da kullandığı bir “şiddet fazlası” bulunmaktadır. Bu fazlalık AKP’ye bir üstünlük hissi vermektedir ve yasal siyasette ortaya çıkan “aksaklıkları” düzeltmek için bir olanak sunmaktadır. Muhalefet bu araçtan mahrum kaldığı müddetçe, seçim sistemiyle elde ettiği hiçbir kazanımı koruma olanağına ve şansına sahip olmayacaktır. 24 Haziran İstanbul belediye başkanlığı seçimlerinin, 1 Kasım 2015 seçimleri gibi olması riski yüksektir.
Olayların gelişimi ve yeni çağ, devrimci harekete yeni bir politik perspektif ve mücadele metodları dayatmaktadır. En büyük politik sorun, “demokratik” ve “devrimci” alanların nasıl birbirlerine bağlanacağı ve içiçe geçirileceği sorunudur. Devrimci ve demokratik alan birbirlerini destekleyecek bir şekilde koordine edilmeden ve bu iki alanın ilerici güçleri yeni bir toplumsal sözleşme temelinde bir konsensüs oluşturmadan, Erdoğan ve AKP’den kurtulunsa dahi yenilerinin önüne geçilemeyecektir.
DEVRİMCİ BÜLTEN